Kitap

Hasadı Bilmeyen Niye Turfanda Meyve/Sebze İstesin ki!

LinkedIn

Geçen hafta  iki yazıdan oluşan bir serinin ilkini yayınlamıştım , haftaya da diğerini paylaşacağım demiştim. İkinci yazı aşağıda ve  yabancı damat Paco Underhill’den. İlk yazıyı hatırlayalım:

Hangi Market Yılda 750 Milyon Kilo Muz Satıyor?

Paco Underhill’in Ocak 2022’de çıkan Nasıl Yiyoruz : Cesur Yeni Yiyecek ve İçecek Dünyası (How We Eat: The Brave New World of Food and Drink) (1) kitabını okuduğumda Türkiye’de interneti, dijital dünyayı, yapay zekayı, blokzinciri nasıl sadece kripto paraya indirgediğimizi daha iyi anladım. Underhill kitabında yeme/içmeye dair birçok şeyden söz ediyor ama en önemli vurgusu modern tarım teknolojileri, dünyayı bekleyen tarımsal ürün krizi ve gençlerin artık tarımsal konulara ilgi duymaması. Oysa tarımın, hayvancılığın bugün her zaman olduğundan daha fazla ilgiye ihtiyacı var.  Sektörde artan tedarik maliyetlerinden, işgücü sıkıntısından, şeffaflık ve sürdürülebilirlik konularında tüketici tercihlerindeki değişiklikler ve benzerlerinden oluşan büyük zorluklarla karşı karşıya…

Paco Underhill bir dönem Türkiye’de de alışveriş bilimi ile ilgili bir kitabı çok meşhur olan  çevresel psikolog, yazar,  pazar araştırması ve danışmanlık şirketi Envirosell’in kurucusu, tüketici davranışı konusunda global olarak kabul görmüş bir uzmandır.

Why We Buy: The Science of Shopping (Neden Satın Alırız: Alışveriş Bilimi)  Call of the Mall: The Geography of Shopping (Alışvermerkezleri Nereye Kadar) ve What Women Want: The Global Marketplace Turns Female Friendly (Kadınlar Neden Satın Alır)  gibi Türkçeye çevrilen birçok kitabı var.

Sözünü ettiğim son kitabında modern tarım teknolojileri ve daha verimli tarım için hangi konular trend, dijital dünya sadece kripto paradan ibaret değil gibi konular var(2)

Mesela:

Kapalı dikey tarım, kapalı ve kontrollü bir ortamda üst üste istiflenmiş ürün yetiştirme uygulaması olarak tanımlanabilir. Kapalı dikey tarım, mahsul verimini artırabilir, tedarik zincirini kısaltarak tarlanın çevre üzerindeki yükünü azaltabilir. Şehirde tarımı mümkün kılar. Dikey tarlalar, bitkilerin büyümesi için toprağa ihtiyaç duymaması bakımından benzersizdir… Doğal güneş ışığı yerine yapay ışık kullanılır. Dikey tarlalar, geleneksel çiftliklerden %70 kadar daha az su kullanır.

Tarla otomasyonu, çiftlikleri daha verimli hale getiren ve mahsul veya hayvancılık üretim döngüsünü otomatikleştiren teknolojidir. Giderek artan sayıda şirket, dronlar, otonom traktörler, robotik hasat makineleri, otomatik sulama ve tohumlama robotları geliştirmek için robotik inovasyon üzerinde çalışıyor. Bu teknolojiler oldukça yeni olmasına rağmen hızla yayılıyor.

Hayvancılık teknolojisi, çiftlik hayvanlarının üreme kapasitesini, refahını veya yönetimini geliştirebilir veya iyileştirebilir. ‘Çevrimsel inek’ (connected cow) kavramı, sağlığı izlemek ve üretkenliği artırmak için giderek daha fazla süt hayvanının sensörlerle donatılmasının bir sonucudur. Her bir sığıra sensörler yerleştirmek, tüm sürü için veriye dayalı içgörüler sağlarken günlük aktiviteyi ve sağlıkla ilgili sorunları takip edebilir. Üretilen tüm bu veriler, üreticilerin hızlı yönetim kararları almak için hızlı ve kolay bir şekilde bakabilecekleri anlamlı, eyleme geçirilebilir içgörülere dönüştürülmektedir.

Hayvan gen bilimi (genemik), bir hayvanın tüm gen görüntüsünün hayvanın büyümesini ve gelişimini etkilemek için nasıl etkileşim içinde olduklarına bakma çalışması olarak tanımlanabilir. Genomik, hayvan üreticilerinin sürülerinin genetik risklerini anlamalarına ve çiftlik hayvanlarının gelecekteki karlılığını belirlemelerine yardımcı olur. Sığır genomiği, hayvan seçimi ve yetiştirme kararlarında stratejik davranarak üreticilerin besi hayvanı sürülerinin karlılığını ve verimini optimize etmesine olanak tanır.

Sera endüstrisi, öncelikle araştırma ve estetik amaçlar için kullanılan küçük ölçekli tesisleri yani, botanik bahçelerini doğrudan araziye dayalı geleneksel gıda üretimi ile rekabet eden önemli ölçüde daha büyük ölçekli tesislere dönüştürmektedir. Günümüzde büyük ölçekli, sermaye kaynaklı ve şehir merkezli seralar giderek artıyor.Tüm küresel sera pazarı yılda yaklaşık 350 milyar ABD doları değerinde sebze üretiyor. LED ışıklar ve otomatik kontrol sistemleri kullanan modern seralar giderek daha fazla teknoloji ağırlıklı hale geliyor. Başarılı sera şirketleri, mevsim ne olursa olsun, giderek artan yerel gıda talebinden yararlanmak için önemli ölçüde ölçeklendirme yapıyor ve büyüyen tesislerini şehir merkezlerinin yakınına yerleştiriyor.

Tarım bir evrim geçiriyor – teknoloji her ticari çiftliğin vazgeçilmez bir parçası haline geliyor. Yeni hassas tarım şirketleri, nem seviyeleri, haşere stresi, toprak koşulları ve mikro iklimleme gibi tarlaların her değişkenini kontrol ederek çiftçilerin verimi en üst düzeye çıkarmasına olanak tanıyan teknolojiler geliştiriyor. Hassas tarım, ürünü ekmek ve büyütmek için daha doğru teknikler sağlayarak, çiftçilerin verimliliği artırmasını ve maliyetleri yönetmesini sağlıyor. Hassas tarım pazarının 2025 yılına kadar 43.4 milyar dolara ulaşacağını tahmin ediliyor. Gelişmekte olan yeni nesil çiftçiler, mahsul verimini sistematik olarak en üst düzeye çıkaran daha hızlı, daha esnek girişimlere ilgi duyuyor.

Gıda izlenebilirliği, özellikle blok zinciri uygulamalarındaki yeni gelişmelerle birlikte, son gıda güvenliği tartışmalarının merkezinde yer almaktadır.Blockzinciri, mevcut gıda sistemindeki gıda sahtekarlığı, güvenlik geri çağırmaları, tedarik zinciri verimsizliği ve gıda izlenebilirliği gibi acil sorunları çözmek için kullanılabilir. Blokzincirinin yapısı, gıda değeri zincirindeki her oyuncunun hesap verebilir ve izlenebilir bir sistem oluşturmak için veri noktalarını güvenli bir şekilde paylaşmasını sağlar. Sonuç olarak, bir gıda maddesinin çiftlikten sofraya yolculuğunun kaydı gerçek zamanlı olarak izlenebilir. Blokzinciri, doğrulanmış işlemlerin gıda tedarik zincirindeki her oyuncuyla güvenli bir şekilde paylaşılmasını sağlayarak şeffaflığa sahip bir pazar yeri yaratır.

Dijital tarımın ve ilgili teknolojilerin yükselişi, yapay zeka kullanımını da  beraberinde getiriyor. Sensörler, uydular ve İHA’ların sağladığı verilerle oluşturulan algoritmalar bir tarla için karar alırken çiftçiler tarafından anlaşılabilir ve faydalı olabilecek istatistiksel veriler sağlar. Algoritmalar verileri işler, alınan verilere göre uyarlar ve öğrenir. Ne kadar çok girdi ve istatistiksel bilgi toplanırsa, algoritma bir dizi sonucu tahmin etmede o kadar iyi olacaktır. Amaç, çiftçilerin bu yapay zekayı tarlada daha iyi kararlar vererek, artan verimle daha iyi hasat hedeflerine ulaşmak için kullanabilmeleridir.

Modern tarım teknolojilerine şöyle bir baktıktan sonra Underhill’in son kitabına gelirsek… Underhill ve şirketinin analizleri sahada doğrudan gözleme dayanıyor. Bu gözlemlerinin doğru sonuçlar ürettiğine inancı tam. Underhill için yemek alışverişi bir angarya değil, bir tür spor. Kovid pandemisi ile market alışveriş alışkanlıklarının büyük ölçüde değiştiğini belirtiyor. Günümüzde, tüm ABD’li müşterilerin %25’i market alışverişlerini internetten yapmaktadır. Covid öncesi gençler arasında yemek siparişi popülerken, dünya genelinde uygulanan kısıtlamalarla bu zorunlu hale geldi. Yazarın sözleriyle, “Süpermarketler zenginleşti, restoran ve kafeler fakirleşti”. Türkiye’de de durum farklı değil. Underhill’in şu satırları çarpıcı: “Yediğimiz ve içtiğimiz şeyler konusunda da büyük bir aydınlanma yaşıyoruz ve bunda teknolojinin de büyük rolü var. Doğanın bilgeliğine değer vermeyi öğrendik ve gıda kaynağımızla yakın temasın ve ‘yerel beslenmenin’ önemini kabul ettik” İnsanların alışverişini izlemek, yazara bu değişikliklere dair benzersiz bir bakış açısı kazandırmış. Bazı alışkanlıklar onu büyülemiş, bazıları da dehşete düşürmüş. Ve diyor ki: “Geleceğe o kadar hızlı ilerliyoruz ki, bugün önümüzde duran yarın dikiz aynamızda.”

Underhill, yerel olarak yetiştirilen gıdanın bizim ve gezegen için daha iyi olduğunun farkına varıldığını anlatıyor. Yerel üretilen gıdayı tüketme isteğinin arkasında uçaklara, trenlere, frigorifik kamyonlara ve gemilere ihtiyaç duymadan teslim edilme, pestisitlerden arındırılmış olmaları ve yerel ekonomiye faydalı olmaları gibi nedenlerin yattığını söylüyor. Yazar daha sonra seraların ve hidroponiğin (topraksız tarımın) başarısından bahsediyor. Walmart’ın, büyük gıda arzı krizlerini çözme potansiyeline sahip olduğu ve aynı zamanda kârlı olduğu için yerinden tarımı büyüten teknolojileri  araştırdığı belirtiliyor. Yazarın öngörüsü mağazaların küçüleceği; Türkiye’de indirim marketlere olan talebin biraz da bu yüzden olduğunu; Şoklar’daki “tarladan sofraya”  Migroslar’daki “iyi tarım” hareketlerinin farkına varılmasının nedenini de burada aramak lazım.

Markette  geçirdiğimiz zamandan daha fazla keyif almamızı neyin artıracağı üzerine kafa yorulması normal insana garip gelebilir ama ancak bu gariplik perakendenin temel ilkesiyle bağlantılıdır: Alışveriş yapanlar bir mağazada ne kadar uzun süre kalırsa, o kadar çok satın alırlar. Yazarın araştırmasına göre, taze meyve ve sebzelerin %20si yenmiyor ve bunun yerine buzdolabımızda çürüyor. Yazar taze incir almayı çok sevdiğini ama çoğu zaman çöpe attığını söylüyor. Türk olan eşi, sürekli taze kalan  ve tadı güzel olan kuru incirleri tavsiye ediyor. Çok akıllıca! Yazar, Amerika’nın tarımsal bir dev olarak düşünüldüğünü  ‘dünyanın ekmek sepeti’ deyimini hakettiğini söyleyerek devam ediyor: Yine de bugün ABD pazarındaki ürünlerin yarısından fazlası, çoğunlukla Latin Amerika ve Kanada olmak üzere yabancı ülkelerde yetiştirilmektedir. 2020’ye kadar Amerikalıların yediği meyve ve sebzelerin yaklaşık dörtte üçü Amerikan toprağı dışındaki topraklarda yetiştirilecek ve bu oran sürekli artacak. Genç tüketiciler, hasat mevsimi diye bir şey olduğunu asla anlamayacaklar. Böyle bir gerçeğin olduğunu bilmeyen niye turfanda meyve ve sebze talep etsin ki!

Yazar muzu anlatıyor. Muz dünyanın en popüler meyvesidir. Sadece sebze olarak yediğimiz ama aynı zamanda bir meyve olan domatesten daha çok satar. ABD’de yılda 153 milyon tonun üzerinde muz satılır. Sağlık bilincine sahip yiyiciler; ıspanak, mantar, tatlı patateste daha fazla potasyum olduğunu bilirler. Yine de muz doğası gereği daha çok satar.

Daha sonra Paco Underhill, okuyucuları Walmart’ta bir geziye çıkarıyor ve bu şirket incelenirse iki kanıya varılacağını söylüyor: ya büyük bir başarı öyküsü ya da açgözlü bir canavar. Walmart yöneticisi olan Victor Verlage’dan şunları aktarıyor:”Özetle, hepimiz yıllardır çiftçi olmanın havalı olmadığını biliyoruz. Çiftçi olma fikrine bağlı bir romantizm var, ancak düşük kazançla bu zor bir iştir, bu yüzden kimse çiftçilik yapmak istemiyor. Bu yüzden birçok çiftçimizi kaybettik. Ama kısmen de teknolojideki ilerlemeler nedeniyle, çiftçilik bir anda akıllı gençlere çekici ve havalı görünmeye başladı! Keşke biz de çifçiliği gençler için cazip hala getirebilsek ve havalı mesleklerden biri haline gelse. Acaba kripto para anlatımlarını bırakıp benim bu yazıda yaptığım gibi modern tarım uygulamalarını gündem yapsak faydası olur mu?

Kitap devam ediyor: ABD ve Avrupa’da yılda 52 hafta her şeyi bulmak mümkün. Mevsime veya hava durumuna bakılmaksızın bir karpuz bulmalarını beklemek için müşteriler eğitildi. Yediğimiz meyve ve sebzelerle ilgili ilginç bir şeyi kabul etmeliyiz: hepsi birbiriyle rekabet halinde… Bu nedenle, bilim adamları, bitkileri değiştirmek için ellerindeki bazı “kaldıraçları” kullanırlar. Üzüm ailesini içinde tadı pamuk şeker gibi olan yeni çeşitler yetiştirilmiştir mesela. 2000’den beri ABD’de ölmekte olan ve her yıl sürekli olarak daha az üretilen  bir kategori olarak kantalop türü kavunlar karşısında Bayer & Walmart Tatlı Kıvılcım (Sweet Spark) adı verilen çeşitli kavun geliştirdi ve bugün Walmart bu tohumun sahibi! Walmart her kategoride tüketimi neyin yönlendirdiğini, bu ürünlerin her biri için neyin tatmin yarattığını anlamaya çalışan bu yüzden de çok  başarılı olan bir şirket. Kimlerine göre de bu yüzden “aç gözlü canavar” tanımlamasını hakediyor. Ben de diyorum ki  İşini iyi yapmak “niye aç gözlülük oluyor” anlamak güç. İşin içinde biraz kıskançlık biraz da ideoloji süsü var gibi geliyor bana!

Walmart’ta  bir yılda 750 milyon kilonun  üzerinde muz satılıyormuş. Tüm şirketin en çok satan ürünüymüş, bu da onu muhtemelen tüm gezegendeki tüm perakende satışlarında en çok satan ürün yapıyormuş. Walmart yöneticisi şöyle devem ediyor:“Bugün endüstrinin istediği, müşterimin istediği şeffaflık. Evlerine koyacağım şeyin iyi, sağlıklı ve doğru ürün olduğuna güvenmek istiyorlar. Bu nedenle, blokzincirini kullanmak  ve anında şeffaflık sağlamak için IBM ile birlikte çalıştık. Müşterimiz artık  bir şeye dokunduğu anda her şey kayıtlıdır, nerede hasat edildiğini, ne zaman hasat edildiğini, kimin buraya getirdiğini tam olarak bilir; tüm bilgiler oradadır. Akıllı bir etiket veya QR kodu veya bir Shazam hologramı aracılığıyla tüketicim mağazaya gidebilir ve tüm bu geçmişi görebilir ve çiftçinin ‘Bunu sizin için Walmart ile büyüttüm’ dediği bir videoyu görebilir.”

Okuyucuların Victor ve Paco’dan öğrendikleri bir diğer ilginç gerçek de Walmart ile ilgili. “ABD nüfusunun yüzde doksanı bir Walmart’ın on mil yakınında yaşıyormuş. Anımsarsanız bu bilgiyi bir GOYA yazımda vermiştim.

Underhill’in daha sonraki konusu kahve içmenin değişen hali ve  ahve bağımlığı. Yazar, konuya otuz yıl önce mahallesinde kahve seçeneklerinin çok zayıf olduğundan söz ederek başlıyor. Eski günlerde kahvelerin sade olduğunu, süslü olmadığını ve geçmişe bakıldığında biraz ilkel olduğunu söylüyor. Yazar kahve tüketiminin bu hale gelmesinden tek bir şirketin suçlanamayacağını ileri sürüyor. “Evet” diyor, şimdi sadece kahveden daha fazlasını istiyoruz. Yazar bu değişimi anlatmak için de evinden çıkınca üç blok yarıçapında nelerle karşılaştığını yazıyor:”Büyük paslanmaz çelik kahve sürahisi olan eski tarz bir Kore şarküterisi; mizah anlayışı olan eski moda bir Yahudi lokantası (kapıdaki tabelada ‘üzgünüm açık’ yazıyor), klasik bir kahveci, bir Fransız fırını; bir Belçika fırını; bir Danimarka fırını; bir bağımsız kahve dükkanı; bir giyim mağazası ve hatta kahve için başlama vuruşunun süslü çikolatalarla yapıldığı bir Godiva Cafe.”

‘Açıkçası, sadece kafeinasyondan daha derin bir şeyler oluyor. Bu eğilimin ardındak, birkaç on yıldır sosyoekonomik faktörler var” diyor yazar ve sonra nedenleri sıralıyor:  ‘üçüncü yer’ arayışı, ne ev ne de iş yeri olan samimi ortam; pek çok insan için özellikle gençler için tüneyecek yer arayışı ve yine onunla bağlı ofisten sokağa iten fereelanse  ekonomisi.” Daha da önemlisi, “kendi estetiği, kuralları, kodları, inançları ve değerleri ile tüm dünyada bağımsız olarak ortaya çıkan bir fenomen olan küresel kahve kültü olarak adlandırılan bir şeyin parçası olmak.”

Yazar daha sonra süpermarketlerde  kullanılan modern takip teknolojilerinden söz ediyor. Alışveriş gezilerimiz esnasında telefonunumuza  gelen ve alışveriş yaparken indirim kuponları ve diğer özel ürünler konusunda sizi uyaran dürtüleri, elektronik akıllı rafları, herhangi bir koridordan ne zaman geçmek üzere olduğumuzu bilmek için düşük frekanslı radyo sinyallerini ve Bluetooth’un nasıl alışverişi etkilemek için kullanıldığını anlatıyor. Süpermarketimiz artık “kim olduğumuzu, ne yediğimizi, ne zaman alışveriş yaptığımızı, hangi markaları tercih ettiğimizi, hangi tekliflere açık olduğumuzu” biliyor, diyor. Telefonlarımız QR kodları okuyabildiğine göre, QR kodları kredi kartı ödemelerinden, web sitelerine yönlendirmeye, videolara ve satın almayı düşündüğümüz ürünlerle ilgili sonsuz bilgi akışına kadar her şeyi halledebilir,diyor yazar.

İlginç olan araştırmacıların çok fazla seçenekle karşı karşıya kaldığımızda bunaldığımızı ve eli boş gittiğimizi bulmuş olmalarıdır. Bu nedenle bugün, gıda perakendeciliği deyim yerindeyse ‘küratörlük’tür.

Yazar, instagram ve sosyal medyadan önce, insanları bir araya getiren şeyin yemek olduğunu öne sürüyor. Ortak çıkarlara dayalı ilişkileri yemek oluşturur, diyor. Yemeğin kendisi, bizim değiştirdiğimiz zamanlar dışında pek değişmez. Çoğu zaman, onu edinme ve tüketme şeklimiz ile alışkanlıklarımız, geleneklerimiz veya yemeğe ulaşma  yollarımızla ilgilidir. Bugün mağazalardan değil platformlardan alışveriş yapıyoruz. Sonuç olarak, alışveriş dünyası bir alıcı pazarı haline geldi. Fiyatlar üreticiler veya perakendeciler tarafından belirlenmeyecek, dinamik olacak ve biz tüketiciler tarafından belirlenecek, umarım.

Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.

Kaynakça:

  1. Underhill, Paco; How We Eat: The Brave New World of Food and Drink Jan 2022.
  2. https://www.plugandplaytechcenter.com/resources/new-agriculture-technology-modern-farming/ ; https://www.forbes.com/sites/forbesbusinesscouncil/2021/06/08/new-technologies-in-agriculture-are-increasing-farm-profitability/?sh=2111d9802ac9 https://www.croptracker.com/blog/10-emerging-innovations-in-agtech.html

YORUM YAZIN