Düşünce Yazıları

Yiyip içtiğimizden memnun muyuz? Gıdada israf var mı?

LinkedIn

Bugün iki yazıdan oluşan bir serinin ilkini, haftaya da diğerini paylaşacağım.
Yiyip içtiğimizden memnun muyuz? Gıdada israf var mı?… gibi birçok sualle karşı karşıyayız. Sorun tedarik zincirinde mi, tarımda mı, yoksa aracı/tüccar veya pazarcı/marketçi mi, belki de çiftçilikte?!?
Bunları düşünürken birkaç kitap karıştırdım, günlük politika ve trendleri bir kenara bırakarak meseleyi anlamaya çalıştım.

Aslında hepimiz için oldukça kritik sualler bunlar. Bu konular üzerine kafa yorarken son dönemde hangi kitaplardan yararlandığımı ve bu yazıda konu edindiğimi sorarsanız; mesela Ali Ekber Yıldırım  Bey’in son yazdığı kitap Üretme, Tüket (1) ve Prof. Dr. Niyazi Erdoğan Bey’in Tarım Ekonomisi ve Finansmanı kitabına (2) baktım. Kitabın girişi şöyle:“Finansman konusunda tarım sektörünü diğer sektörlerden ayıran önemli özellik, üretim süre ve süreçlerinin çok farklı olması ve öngörülemeyen  iklim koşullarına maruz kalmasıdır”. Ne kadar doğru; rahmetli babam ben gençliğimde çiftçiliğe yeltenince, oğlum çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane ‘gelecek sene’ çıkmış demişti. Hakikaten bir tohumdan gelişen başak bire yediyüz verirken aynı zamanda birçok bilinmezliği de barındırır.

“Sahip olduğu coğrafi yapısı ve ekolojik koşullar nedeniyle tarımsal üretimde miktar ve ürün çeşitliliği yönünden büyük bir potansiyele sahip ülkemizin kaynaklarının akılcı ve planlı kullanılması ile dinamik ve mevcut şartlara uyum gösterebilen politika seçeneklerin uygulanmasıyla uluslararası rekabet ortamında varlığını kanıtlaması ve sürdürmesi mümkün olacaktır.” diyor Niyazi Erdoğan.

Daha sonra mevcut küresel finansal sistemde gelişmekte olan ülkelerin büyük kısmında kırsal alanlarda finansal hizmetlerin gelişmesini  engelleyen faktörleri sıralıyor:1) Zayıf altyapıya sahip dağınık nüfus işlem maliyetini yükseltir. 2)Tarımın kendine özgü risk faktörleri genellikle kurumların borç vermesini engeller. 3)Finans sektörü yeterince gelişmemiştir. Ödemeler, tutarlar ve risklerin zamanlaması açısından diğer sektörlere göre daha farklı ihtiyaçlara sahip olan tarımsal faaliyetler için uygun finansal hizmetler olmayabilir. 4)Kayıt ve istatistiklerin bulunmaması veya yeterince düzenli olmaması nedeniyle finans kurumları değerleme yapamaz…

Kırsal ekonomiye yönelik finansal hizmetlere erişimi esaslı biçimde artıracak tek bir politika uygulaması ve araç bulunmamaktadır. Büyük aksaklıkların üstesinden gelebilmek için entegre bir yaklaşım ve aksiyon planına ihtiyaç vardır… diyor hoca, katılmamak mümkün mü?

Satış kooperatifleri konusuna da değinen hoca, kooperatifin üyeleri adına bankacılık faaliyetlerini üstlenmemesi gerektiğini vurguluyor. Bunun nedenini öncelikle üyelerin tarımın yalnızca bir alt koluyla ilgilendiğinden bu tür bankacılık faaliyetlerinin  sektöre bağlı yüksek risk taşıdığına  söylüyorve ekliyor:“Kooperatif bankaları da dahil olmak üzere kooperatifler özel girişimlerdir. Bunlar politik veya sosyal organizasyonlar değil, ekonomik organizasyonlardır. Danimarka ve Hollanda gibi ülkelerde büyük ve güçlü kooperatifler bulunmaktadır. Fakat bu ülkelerde kooperatifler için çok kısa ve öz yasal hükümler mevcuttur. Kooperatiflere yönelik destek ve yatırımlar ancak şeffaf kurumsal politikalar ve sağlam bir makro ekonomik çerçevede verimli olmaktadır. Tek bir misyonu olan kooperatifler, çok amaçlı  kooperatiflere kıyasla, uzmanlaşma, ölçek optimizasyonu, birleşme imkanları, yönetim kolaylığı ve çapraz desteklemenin önlenmesi gibi hususlardan kaynaklanan avantajlara sahiptir. Ayrıca kooperatiflerin güçlü birer ekonomik varlık olabilmeleri için belli kitleleri değil geniş bir müşteri grubunu hedeflemeleri gerekir.“

N. Erdoğan’ın tarım sektörüyle ilgili ortaya koyduğu rakamlar ise hiç iç açıcı değil ”…ülke ekonomisi geliştikçe tarım sektörünün GSMH’ya yaptığı katkı diğer sektörlere oranla düşer. Ancak tarımsal üretimin mutlak değerinde değil sadece GSMH içindeki payında bir azalma yaşanmaktadır. Çünkü iktisadi gelişme ile birlikte sanayi ve hizmet sektörleri tarıma göre daha hızlı büyümektedirler. Dünyadaki toplam GSYİH’nın %3ünü tarım sektörü oluştururken bu oran Türkiye’de %6ar seviyesindedir. Türkiye tarımsal üretim bakımından dünya ortalamasının üstünde yer almaktadır. 2009 yılında %10.2, 2014de  %11.1e çıkmış olan tarımın genel ihracat içindeki payı ise 2019 yılında 10.2 ile azalış gösterirken, 2009 yılında %5.3 olan tarım ithalatının payı 2014’de %5.9’a, 2019 yılında ise %6.9a yükselmiştir. Yani genel ihracatımız içinde tarım ürünlerinin payı azalırken, genel ithalat içinde tarım ürünlerinin payı artmaktadır. Benzer şekilde toplam istihdam içinde tarımsal istihdamın payı azalmaktadır. 2014 yılında 5milyon 483bine çıkan tarımsal istihdam 2019 yılında 5milyon 97bin kişiye kadar gerilemiştir.“

Çiftçilerimizin güçlendirilmesi nasıl olacaktır? Sektörün rekabetçi olabilmesi için uzmanlaşması ve bağımsız denetim şarttır. Yatırım teşviki ve darboğaz gidermesi içinse kredilendirme gereği vardır.

Kitapta yatırım kredilerinin amaçları şöyle sıralanıyor:1)Yatırım veya işletme unsurlarını veya her ikisini birden tamamlamak. 2)Üretimi ve verimi arttırmak ve iyileştirmek. 3)Bir tarımsal işletmeye sahip kılmak. 4)Tarımsal ürünleri işlemek, değerlendirmek ve tarımsal üretime girdi sağlamak. 5) Ürünlerin pazarlanmasını kolaylaştırmak amacıyla verilmektedir. Hoca peşinden tarımsal kredi ihtiyacını doğuran nedenleri:1)Yüksek risk ve belirsizlik. 2)Hastalık ve haşere zararlılıları. 3)Ekonomik ve sosyal nedenler. 4)Teknolojik değişmeler ve değişen pazar istekleri. 5)Tarımsal ürün fiyatındaki dalgalanmalar. 6)Miras yoluyla arazi bölünmesi

Daha sonra da tarımsal kredi kaynaklarını Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri, Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarımsal Kredi Kooperatifleri ve Merkez Bankası olarak belirtiyor.

Tarıma özgü kredileri ise; Sütçü ve kombine sığır yetiştiriciliği, damızlık düve yetiştiriciliği, büyükbaş hayvan besiciliği, küçükbaş hayvancılık, arıcılık, kanatlı sektörü, kanatlı sektörü damızlık yetiştiriciliği, su ürünleri sektörü, geleneksel (yaygın) hayvansal üretim, kontrollü örtüaltı tarımı, yem bitkisi üretimi, yurt içi sertifikalı tohum, fide, fidan üretimi, stratejik bitkisel üretim, süs bitkisi üretimi, geleneksel (yaygın) bitkisel üretim, tarım makineleri (traktör ayrık), traktör, modern basınçlı sulama sitemi yatırımı, tarım makineleri parkı, arazi alımı (birleştirme), lisanslı depoculuk yatırımları, elektronik ürün senedi (ELÜS) karşılığı kredi kullanımı, soğuk hava deposu yatırımları, tarımsal ürünlerin işlenmesi, sözleşmeli üretim, özel ormancılık, yenilenebilir enerji kaynakları, tarımsal amaçlı kooperatifler ve üretici birlikleri.

Bence en önemli husus tarımın kendine özgü ihtiyaç ve takvimine uygun bir şekilde kredilendirme imkanı sunulmasıdır. Ben bunun ‘yarıcılık’ ve benzeri örfe uygun veya Katılım Bankalarının sunduğu proje veya süreye ve işe has kar/zarar ortaklıklarıyla  gerçekleştirilebileceği kanaatindeyim. Yoksa mevcut finansman metotlarıyla zora düşen çiftçiye af getirmekle sadece sorunu ötelemiş olursunuz.

Benim fikrim daha önce de belirttiğim gibi ’su kullananın, toprak işleyenin’ olmalıdır. Ülkenin tarımsal arazi stoğu milli servetimizdir. Verimsiz, küçük olan veya ailevi/sosyal nedenlerle tarım arazileri kullanım dışı kalmamalıdır

Kitabın sonuç bölümünden benim dikkatimi çeken noktalar ise şöyle:

1)Türkiye coğrafi açıdan gıda ve tarım sektörünün gelişimi için yeni imkanlar yaratabilecek güçte bir ülkedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğu ile kıyaslandığında tarım Türk ekonomisinde ve ülkenin kırsal kesimlerinde önemli rol oynamaktadır.

2)Tarım Türk ekonomisinde önemli bir faaliyet konusu ve kırsal kesimde hala önemli bir istihdam kaynağı olup nüfusun %18.2si tarım, ormancılık, avcılık, ve balıkçılıkla geçimini sağlamaktadır. Ancak tarım sektörü birçok kriterde ekonomideki diğer sektörlerin gerisinde kalmıştır. 2000 yılında Türkiye’de GSYİH’nın %16sını, toplam işgücünün %35ini ve ihracatın %14ünü tarım oluşturmaktadır. 2000 yılından itibaren yıllar içindeki gelişime baktığımızda 2018 yılında tarımın GSYİH’deki payı %64 oranında küçülerek %5.82ye düşmüştür. Yaklaşık son 10 yılda tarımsal ithalatta %24lik bir artış gerçekleşirken, tarımsal ihracatta tam tersine %17lik bir küçülme gözlemlenmiştir. İthalatartış oranının ihracat artış oranından fazla olması, ülkenin kendi kendine yeterliliğinin azaldığını hatta bu hedeften uzaklaşıldığını göstermektedir.

Bu gerçeklere  Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı sitesinde de aynı şekilde vurgu yapılmıştır. https://www.sbb.gov.tr/tarim-ve-gida-gostergeleri/

3)Türkiye desteklerin çiftçi gelirine etkisi açısından OECD ortalamasının üzerinde olmasının yanında, desteklerin GSYİH’ya oranı açısından da AB ülkeleri ve OECD ortalamasının da oldukça üzerindedir. Türkiye’de son 10 yıllık periyotta tarımsal desteklerin GSYİH’dan aldıkları pay büyük oranda yani %3ten %1.3e düşse de yine de OECD (%0.6) ve AB(%0.7) ülkelerinin üzerindedir.  

4)Yeni tarımsal finans piyasalarının oluşturulmasında devlet, temel tarımsal altyapının oluşturulması, finansal işlem maliyetlerini azaltıcı ve finansal hizmetlere erişimi kolaylaştırıcı yönde uygun politikaların ortaya konulması, bu bağlamda yeni finansal kurumların oluşumuna altyapı hazırlanması, teknik eğitim, bilgi ve araştırma konularında destek sağlanması yönünde çalışmalıdır.

5)Türkiye’de nüfusun %7sinin geçimini sağladığı, toplam istihdamın %18.4ünü oluşturan ve GSYİH’da %5.8 payı olan tarım sektöründe çiftçilere istikrarlı gelir sağlamak, tarım sektörünün milli gelire olan katkısını arttırmak, rakip ülkelerle rekabet imkanlarını geliştirmek, tarımsal üretimde kalite, devamlılık ve standarda dayalı üretim yaparak ihracatı arttırmak tarımsal reformun temel hedefleridir.

Ben de müsaadenizle şunları ekliyorum

1)Çiftçilik bir meslek, çiftlik de işletme olmalıdır. Ancak böylelikle gençler bu mesleği çekici görebilirler. Amatörce babadan oğula geçtiği düşünülen, hiçbir şey olunamıyorsa ancak çiftçi olunacağı düşünülen bir iş gençlere niye cazip gelsin. 2)Her elini kolunu sallayan milli servet olan toprağı işleyememeli. Bunun bir kanunu olmalı. Bugün üniversitelerimizde dört yıllık İngilizce eğitim yapan Tarım Ticareti ve Tarım İşletmeciliği ve Tarım Ekonomisi bölümleri bulunmakta. Bu bölümler akredite edilerek yaygınlaştırılmalı, eğitimin kalitesi artırılmalı, yeni tarım teknolojileri öğretilmeli ve geliştirilmeli, bu okullardan  alınan sertifikalarla tarım işletmeciliği/çiftçilik yapılabilmeli, buraların mezunlarının tarım işletmelerinde istihdamı işletmeler açısından gereklilik olmalıdır.

Toprak sahipleri ve  toprak kiralayanlardan çiftçi belgesi için istenen belgeler ektedir. https://www.tarnet.com.tr/medya-merkezi/blog/ciftcilik-belgesi-nedir-nasil-alinir/

Bugün Türkiye’de çiftçilik belgesi diye bir şey vardır ama çiftçilik belgesini almanız için sizden bir berber açmak için gereken uzmanlık sertifikasına  sahip olmanız bile istenmez.

3)Devlet tüm arazileri tarımsal üretime açmalı, ekilmeyenler yarıcı usulü ile tarım/çiftçilik ruhsatı/sertifikası olanlara verilmeli, tarım için büyük işletmeler teşvik edilmeli, araziler bölünmemeli ve çok sayıda  işçi çalıştırmaları için özendirilmeli, tarım işçiliği sigorta sistemi genişletilmelidir.

4)Kimse kafasına göre tarım yapmamalı, milli servet kullanımı kurallara bağlı olmalıdır.

5)Sürdürülebilir tarım için yem sorunu çözülmeli, Türkiye yem ithal etmemelidir.

6)Sözleşmeli tarım konusu kanunlaşmalı, kar paylaşımı konusu netleşmelidir.

7)Tarım muhasebesi hesap dönemi hasat takvimine uygun olmalıdır.

8)Tarımın finansmanında uzun süreli ortaklık düşünülmeli, gerekiyorsa finans maliyeti sübvanse edilmelidir. Zordaki çiftçiyi geliştirecek, vade tanıyacak şekilde kredi politikası  üretilmelidir.

9)Bitkisel Ürün Sigortası geliştirilmelidir. https://www.tarsim.gov.tr/pages/insurances/sigorta-bitkisel-urun.jsp Konya’nın 3 ilçesinde pilot uygulanan Devlet Destekli Gelir Koruma Sigortası https://tsb.org.tr/media/attachments/Devlet_Destekli_Gelir_Koruma_Sigortas%C4%B1_Genel_%C5%9Eartlar%C4%B1.pdf gibi son aylarda yürürlüğe giren sigortalar sevindirici olsa da “Tarım/Çiftçi Hasar Sigortası” adı altında zorunlu bir sigorta, DASK gibi, tüm sistemin sorununu çözer diye düşünüyorum.

Çiftçiye kar vadetmeyebiliriz ama asla zarar etmesine izin vermemeliyiz.     

Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.

Kaynakça:

  • Yıldırım A. E. (2020). Üretme, Tüket, Sia yayınları. 
  • Erdoğan, N. (2020). Tarım Ekonomisi ve Finansmanı, Gazi Kitabevi, ss.235.

YORUM YAZIN