Kastamonu denince herkesin aklına hemen Ilgaz Dağları ve Küre Dağları gelir, gerçekten görülmeye değer yerler. Ben de bu seyahatimde Küre Dağları Milli Parkı’nı ziyaret ettim. 37.753 hektarlık bir park alanı ve çevresinde de 96.613 hektarlık bir tampon bölgeden oluşan toplam 134.366 hektarlık muhteşem bir park. 2000 yılında Milli park ilan edilmiş ve aynı zamanda Türkiye’deki ilk Pan Park.
Pan Park nedir derseniz; Pan Protected Area Network yani Korunan Alanlar Ağı, WWF ve Molecaten Group tarafından kurulan ve Avrupa’da bulunan doğal hayat ve etkin yönetimiyle örnek olan milli parkları içeren bir ağ. Bu sertifikayı alabilmek için; parkların en az on bin hektar yabanıl alanı bulunması, yönetim planı, sürdürülebilir turizm stratejisi ve ziyaretçi yönetim planına sahip olması ve bölgede yerel iş ortaklıklarının kurulması gibi beş ana kriteri yerine getirmiş olması gerekiyormuş.
Park aynı zamanda Türkiye’de korunması gerekli 9 sıcak noktadan biriymiş ve 2019 yılında da Avusturya’da düzenlenen Wilderness Academy Days Platin Yabanıl sertifikasına da sahiptir.
Eminim tüm mevsimlerin ayrı bir güzelliği var ama böylesi görkemli bir yeri sonbaharın büyüsüyle görmek de farklı bir deneyim oldu benim için. Her renkten ağaçlar, dünyanın geri kalanını bir süreliğine unutturacak, hayatın da kıymetini hatırlatacak kadar güzeldi.
Aslında mevsimin sonbahara geçişiyle fotosentezin gerçekleşmesi için yeterli ışık ve su bulamayan yapraklarda yeşil rengi veren klorofil azalıyor ve diğer renk pigmentleri ortaya çıkmaya başlıyor; sarı rengi veren ksantofil, turuncu rengi veren karotin, kırmızı rengi veren antosiyanin… bu olayın bilimsel yanı (*), ama gözün gördüğü müthiş bir şölen…
Bir de Kastamonu gezisi denince mutlaka Horma Kanyonu’ndan da bahsetmek gerek. Adım attığınız anda göğe kadar yükselen kayalar, enfes doğa manzarası ve dağ havası sizi resmen içine çekiyor. Küre Dağları’ndan çıkan Zarı Çayı’nın yüzyıllar boyu akışıyla oluşmuş bu kanyon, suların akışıyla aşınmış kayalardan oluşan kazan ve kuyular ile büyüleyici bir atmosfer oluşturuyor.
Özel planlanmış doğal yürüyüş yolunu takiben kaya duvarlara monte edilmiş 3,5 kilometrelik bir ahşap köprü yapmışlar. Bu sayede tüm kanyon boyunca yürüyebiliyorsunuz.
Horma Kanyonu’nun manzarası seyre değer, sadece bu kanyon bile Kastamonu’yu ziyaret için çok önemli bir neden, mutlaka gidip görün derim. Horma Kanyonu doğal akvaryum niteliğinde dev taş kazanları ve bölgeye özel endemik bitki çeşitliliğiyle de özel bir yer.
Tüm bu doğa güzelliğinin yanı sıra Kastamonu yemek kültürüyle de beni çok etkiledi. Malumunuz yemek biraz da kültür ve doğa meselesi. Kastamonu ise flora ve fauna çeşitliliği, temiz havası ve elverişli iklimi ile ortaya çok güzel bir mutfak çıkarmış.
Ciddi bir kültürel mirastan bahsediyoruz aslında, tarih öncesi çağlardan bu yana Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biri olan bu güzel şehrimizde yapılan kazılarda yemek kültürünün temellerinin M.Ö. 7000 yılına uzandığı ortaya çıkmış.
İlginç bir bilgi, Kastamonu’da 812 adet yemek türü varmış ve bunlardan 500 adedi diğer yöreler tarafından bilinmiyormuş yani Kastamonu’yu ziyaret etmek için kendine özgü, başka yerde bulunmayan bu yemekler de oldukça geçerli bir sebep (**) 😉.
Bu gezide İksirli Çiftlik’te kaldık. Bizi çok güzel ağırladılar. Orada birbirinden güzel ve lezzetli şeyler tattık. Velhasıl büyük şehirlerin kaotik enerjisinden uzak, geçmişin ruhunu hala içinde barındıran, yemyeşil, bol oksijenli, huzurlu ve farklı tatları keşfedebileceğiniz bir şehir Kastamonu. Benim için de güzel bir mola oldu orada geçirdiğim haftasonu. Kastamonu’da daha gezecek ve keşfedecek çok yer, yiyecek çok yemek var, bir dahaki sefere inşallah…
Niye bu geziyi yazmak istedim, çünkü o kadar iyi vakit geçirdik ki sizlerle paylaşmak ve “mutlaka görmelisiniz” demek istedim. Ben çok mutlu oldum, siz de mutlu olun istedim, yani #mutluetmutluol
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez
———————-