Bill Gates Ne Demek İstiyor? Sera Gazını Sıfırlamazsak Korona salgınından beter mi olacak sonumuz?
murat ülker
Bill Gates’in 16 Şubat 2021’de rafa çıkan İklim Felaketinden Nasıl Kaçınırız? (1) isimli kitabını görür görmez ilgimi çekti, edinip merakla inceledim. Daha önce de yazdım sürdürülebilirlik konusunda tüm Yıldız Holding şirketleri büyük bir çaba gösteriyorlar. En son S&P Kurumsal Sürdürülebilirlik Değerlendirmesinde Ülker, 61 sektörde 7bin şirketi kapsayan değerlendirmede ilk 631 şirket arasında yer aldı. Gıda ürünleri kategorisinde bulunan 20 global şirket içindeki ilk ve tek Türk şirketi olduk. İklim değişikliği meselesini önemsiyoruz.
Bill Gates kitaba şöyle başlıyor: “İklim değişikliği hakkında bilmeniz gereken iki rakam var. İlki 51milyar, diğeri ise sıfırdır. İlki her yıl atmosfere bırakılan ortalama 51milyar ton sera gazıdır. Diğeri hedeflenmesi gereken karbon salım miktarıdır. Küresel ısınmayı ve iklim değişikliğini durdurmak için mutlaka insanların atmosfere bıraktığı sera gazının bertaraf edilmesi gerekmektedir. Çünkü artık insan sayısı arttığı, karbon salımı arttığı, ağaç sayısı yetmediği için doğal dönüşüm gerçekleşemiyor, denge bozuluyor. Gates’e göre, karbon salım miktarı sıfırlanmaz ise dünya çok kısa bir zamanda beklenen ancak öngörülemeyen felaketlerle karşı karşıya kalacak. İddiası şu: “Durumu değiştirecek imkan ve araçlara sahibiz. Yeter ki bunları hızlı ve etkili bir şekilde kullanabilelim. Yeterince hızlı hareket etmemiz halinde dünyayı bir felakete sürüklenmekten alıkoyabileceğiz. Son yıllarda öğrendiklerim beni bu konularda oldukça iyimser yapmaktadır.”
Cambridge Üniversitesi’nde profesör olan müteveffa bilim adamı David MacKay bir ülkenin kişi başına düşen geliri ve onun tarafından kullanılan elektrik miktarı arasındaki ilişkiyi gösteren bir grafiği paylaşmış.
“Bağlantı açıkça ortadaydı, gelir ve enerji kullanımı birlikte hareket etmektedir. Yoksulları ucuz elektrik götürmeden geliştirmek mümkün değil. Ama ucuz elektrik sera gazı üretiyor.“ Bunun üzerine okumalarını derinleştirmiş. “Temiz” enerji şirketlerine birkaç yüz milyon dolar yatırmış. Yeni nesil bir nükleer santral tasarlamak için bir şirket kurma ve temiz elektrik ve çok az nükleer atık üretmek üzere proje emirleri vermiş.
2020’de bir felaket olduğunda koronavirüs dünyaya yayıldığında sürpriz olmadı, diyor. Sağlıkla ilgili olarak uzun süredir dünyada böyle bir salgın olabileceğine dair endişeleri vardı. Hatta bunları 2015’te tahmin ettiği için bazı komplocular onun laboratuvarda Covid19 ürettirdiğini söyleyecek kadar saçmaladılar!
Gates Vakfı Kasım 2020’ye kadar hastalığın önlenmesi için 445milyon dolar bağış yapmış. Korona ve sera gazı arasında kurduğu bağlantı ilginç! “Ekonomik faaliyet çok yavaşladığı için, dünya bu yıl geçen yıla göre daha az sera gazı salacak. Daha önce de bahsedildiği gibi, azalma muhtemelen %5 civarında olacak. Bir milyon insan öldü ve on milyonlarca insan işsiz kaldı. Kibarca söylemek gerekirse, %5’lik düşüş için bu kimsenin katlanamayacağı bir durumdur… Tıpkı virüs için yeni testlere, tedavilere ve aşılara ihtiyacımız olduğu gibi, iklim değişikliğiyle savaşmak, elektrik üretmek, binaları iklimlendirmek için yeni yöntemlere ihtiyacımız var. Ayrıca, tarım mahsüllerinin hasadı için yeni bir yol bulmamız gerek ve bunun için yeni tohumlara ve diğer yeniliklere ihtiyacımız var.”
İklim değişikliği olgusunu anlatma konusunda sosyal statü açısından “kusurlu” olduğunun farkında Gates. Sonuç olarak, zengin, büyük evleri var ve özel uçaklarla uçuyordu. “Ben kimim, çevre hakkında ders vereyim!” diyor. Ama bu onu doğruları dile getirmekten alıkoymuyor.
Uygun fiyata ve güvenilir (temiz) enerji ve düşük emisyonlu çimento, çelik, et, zirai mahsül üretimi ve daha fazlası olmak üzere dünyanın sıfır emisyona ulaşmasına yardımcı olacağını umduğu yeni girişimlere, yaklaşımlara bugüne kadar 1milyar dolardan fazla yatırım yapmış. Karbonsuz olduğu sürece daha fazla enerji kullanmanın yanlış bir yanı yok, diyor. Acaba? Bilemiyorum, bence lüzumsuz harcama israftır. İklim değişikliğini ele almanın anahtarı, “temiz” enerjiyi fosil yakıtlardan üretilen kadar ucuz ve güvenilir hale getirmektir. Bunun dünyada yılda 51milyar tondan sıfıra düşene kadar anlamlı bir fark yaratacağını düşünmekte. Bu nedenle bu amaç için çok çaba sarf ettiğini söylüyor, kitabı yazmasının nedeni de bildiklerini paylaşmak. Ben de geniş bir özetle onun bu amacına katkıda bulunayım.
Kitap, Giriş, 12 Bölüm ve Sonsöz’den oluşuyor. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, sera gazından kurtulmak için önerdiği “yeşil prim” dediği konu çok önemli ve bu konuda “0 sera gazı” gibi bir hedef ne kadar mantıklı ve aynı işi yapan ürüne, hizmete insanlar sadece sosyal fayda için ne kadar fazla öderler? Endişelerim var! Ayrıca uluslar arasındaki gelişmişlik düzey farklılıkları öncelikleri ve meselelere bakış açılarını etkilemektedir.
Bill Gates Birinci Bölümde “Neden 0?” sorusunu açıklıyor. Sıfıra ulaşmak istememizin nedeni çok basit. Sera gazları ısıyı hapseder ve dünyanın ortalama yüzey sıcaklığının yükselmesine neden olur. 51milyar ton, dünyanın yıllık karbondioksit eşdeğer emisyonudur. Sera gazı emisyonları, fosil yakıtların yakılması gibi insan faaliyetleri nedeniyle 1850’lerden bu yana önemli ölçüde artmıştır.
1850’den bu yana karbondioksit emisyonu ve ortalama küresel sıcaklık artıyor. Sera gazları nasıl ısınmanın nedeni olur? Bu gazlar ısıyı emer ve atmosfere hapsederler. Bir sera gibi çalışırlar. Bu nedenle adı sera gazıdır. Peki sıfır olmak zorunda mı? Evet! çünkü atmosfere verdiğimiz her karbon parçası sera etkisine katkıda bulunuyor. Bu fizik kanunudur.
Karbondioksit salımı yükseliyor ve küresel sıcaklık da yükseliyor. (Küresel Karbon Bütçesi 2019; Berkeley Earth).
Daha sıcak bir iklimde fırtınalar daha serttir, bazı yerlerde daha fazla yağmur yağmasına rağmen, diğer yerlerde daha sık ve daha şiddetli kuraklık yaşanıyor. Daha sıcak hava daha fazla nem tutar ve topraktan daha fazla su çeker. Daha sıcak iklim, daha sık orman yangınları demektir. Sıcak hava, bitkilerden ve bitkilerin bulunduğu topraktan nemi emer. Her şey, yanmaya daha yatkındır. Aşırı sıcaklığın bir başka etkisi deniz seviyesinin yükselmesidir. Bunun nedeni kısmen kutup buzunun erimesidir ve deniz suyu ısındığında genişler. Mısır gibi bazı çeşit mahsüle bu yeni şartlar iyi gelebilir ama dünyadaki her çeşit mahsul için geçerli değildir. Hatta bazı farklı bitki türlerinin ölmesine neden olacaktır. Ayrıca hayvanların hayatları sıkıntıya girer. Azalan oksijen ve değişen okyanus sıcaklıkları nedeniyle birtakım deniz canlısı türleri yok olacaktır.
1,5 ile 2 derece ısı farkının o kadar büyük olmadığını düşünebilirsiniz. 2 derecelik bir artışın 1.5 derecelik bir artıştan %33 daha kötü olduğu düşünülebilir, ama bilim adamları bu farkın %100 kötü sonuçlar doğurduğunu söylüyor. Bu iki kat daha fazla insanın temiz su erişiminde sorun yaşayacağı anlamına geliyor.
İklimin etkilerini birini diğerinin üstüne ekleyerek düşünmeniz gerekir. Tüm etkiler kümülatif olarak birleşik etki yapacaktır. Örneğin hava ısındıkça sivrisinekler daha uzun süre yaşamaya başlar. Sıtma vakaları görülür ve daha önce hiç olmadığı kadar böceklerden kaynaklanan hastalıklar artar. Doğada birbirine bağlı bir yıkım doğar.
Bölüm 2de Gates “Bu Zor Olacak” diyor ve ekliyor umutsuzluğa kapılmayın çare var! Sonra çareyi anlatıyor: Yediğimiz, içtiğimiz giydiğimiz herşey ve fosil yakıtlar sera gazının artmasına neden olur. Fosil yakıtların her yerde olmasının çok basit bir nedeni vardır: Çünkü ucuzlar! Petrol meşrubattan her zaman daha ucuzdur. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar her gün 4milyar galondan fazla diyet gazlı içecekten daha ucuz bir ürünü kullanıyor ve sadece bu bile vazgeçememek için bir nedendir.
Yeni enerji kaynaklarını benimsemek gerçekten uzun zaman alıyor. 60 yılda kömürün dünya enerji arzının %5inden yaklaşık %50ye nasıl ilerlediğine dikkat edin. Ancak doğalgaz aynı sürede sadece %20’ye ulaştı ve bu 70 yıl sürdü. eer enerji 27 yılda %10a yükseldi.
İklim değişikliği konusunda tam bir fikir birliği yoktur. Gates bilim adamlarının %97sinin insan faaliyetleri nedeniyle küresel ısınma olduğunu söylüyor. Hala küçük ama bazı durumlarda politik olarak güçlü, bilim tarafından ikna edilemeyen insan grupları da var. İklim değişikliği gerçeğini kabul etseniz bile, bununla başa çıkmak için tasarlanan atılımlara büyük miktarlarda para yatırmak gerektiği için, bu fikri kabullenmek zordur. Örneğin bazı insanlar, iklim değişikliğinin gerçekleştiğini iddia eder, ancak bunu durdurmaya çalışmak için çok çabalamaz. Buna uyum sağlar. Bunun yerine, sağlık ve eğitim gibi insan refahı üzerinde daha büyük bir faydaya sahip olan diğer şeylere öncelik verilmeli diye düşünmektedirler.
Bölüm 3te Gates “Her İklim Tartışmasında Sorulacak 5 Soru”yu açıklıyor ve cevapları veriyor.
Bir: 51milyar tonun ne kadarından bahsediyoruz? Avrupa’da havacılık sektörü her yıl 17milyon ton karbon ayak izini azalttığını söylüyor. Yıllık 17 milyon emisyon azalışı küresel emisyonun yaklaşık %0.03üdür. Peki, bu anlamlı bir katkı mı? Bu sorunun cevabına bağlıdır; sayı artacak mı, yoksa aynı mı kalacak? Bu program 17milyon tondan başlıyorsa, ancak emisyonları çok daha fazla azaltma potansiyeline sahipse, bu iyi bir şeydir. Sonsuza kadar 17milyon tonda kalacaksa, bu başka bir şey. Ne yazık ki, cevap her zaman sarih değildir. İki: Çimento için plan nedir? Sadece çelik ve çimento üretimi tüm emisyonun yaklaşık %10unu oluşturur. Emisyonların beş farklı faaliyetten kaynaklandığını ve hepsinde çözüme ihtiyaç olduğunu unutmayın. İşte faaliyetler ve toplam emisyon içindeki oranları: 1)Bir şeyler üretmek: çimento, çelik, plastik (%31) 2)Fişi takmak: elektrik (%27), 3)Yetiştirmek: bitki, hayvan (%19), 4)Seyahat: uçak, kamyon, yük gemisi (% 16), 5)İklimlendirmek (%7). Sıfıra ulaşmak bu kategorilerin her birini sıfırlamak anlamına gelir. Üç:Ne Kadar Güçten Bahsediyoruz? Bu soru daha çok elektrikle ilgili makalelerde karşımıza çıkmaktadır. Bunlarda, yeni bir santralin 500 megawat üreteceğini okuyabilirsiniz. Bu çok mu? 1 kilowatt duyduğunuzda, bir evin elektrik tüketimini düşünün, 1 megawatt duyduğunuzda küçük kasabanın elektrik tüketimini, 1 gigawatt ise aklınıza orta büyüklükte bir şehir getirmeli ve 100 veya daha fazla gigawatt düşündüğünüzde büyük bir ülke, 5000 gigawatt’ın üstünde ise dünya elektrik tüketimini düşünmelisiniz. Dört:Ne kadar alana ihtiyacım var? Bazı güç kaynakları diğerlerinden daha fazla yer kaplamaktadır. Bu daha fazla toprak ve suya ihtiyaç duyulduğundan önemlidir. Metrekare başına üretilen güç: Fosil yakıtta 500-10.000watt, eerde 500-1000watt, güneş enerjisinde 5-20watt, barajlarda 5-50watt, rüzgar enerjisi içinse 1-2watt, odun ve diğer biolar için 1’den az. Güneş enerjisinin güç yoğunluğu teorik olarak metrekare başına 100watt’a ulaşabilir, ancak hiç kimse bunu başaramamıştır. Birisi size bir kaynağın (rüzgar, güneş, eer, vb) dünyanın ihtiyaç duyduğu tüm enerjiyi sağlayabileceğini söylerse, bu kadar enerji üretmek için ne kadar alana veya başka nasıl bir kaynağa ihtiyaç duyulacağını sorun. Beş:Ne Kadara Mal Olacak? Enerji yatırımlarımızı ”kirli” karbon salımlı teknolojilerden sıfır salımlı teknolojilere çevirmenin bir bedeli olacaktır. Burada Gates yeşil prim (green premium) diye bir kavramdan söz ediyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde bir galon jet yakıtı için ortalama perakende fiyat 2.22USD, jetler için geliştirilmiş biyoyakıtlar ise ortalama 5.35USD tutarındadır. Sıfır karbonlu yakıt için üretilen yeşil prim, bu iki fiyat arasındaki farktır, yani 3.13USD. Bu %14’ten büyük bir değerdir. Nadir durumlarda, yeşil prim negatif olabilmektedir. Dünya yeşile dönmek için ne kadar ödemeye hazır? Temiz alternatifler yeterince ucuz değildir.
Bölüm 4te ise Gates “Nasıl fişe takıyoruz?” başlığı altında elektrik enerjisine ulaşma yolumuzun 51milyar ton sera gazının %27sine neden olduğunu anlatmaya çalışıyor. Elektrik kaynakları şunlardır: Kömür %36, doğal gaz %23, barajlar %16, eer %10, yenilenebilir %11, petrol %3, diğer %1. Elektrik üretimin 2/3ü fosil yakıtlardan elde edilir. Bugün, ABD GSMH’sının yalnızca %2sini elektriğe harcamaktadır. Amerika’nın tüm elektriğini değiştiren “yeşil prim” yani sıfır karbon salımına geçiş, ortalama kilowatt saat başına 1,3 ile 1,7 sent civarında yani, çoğu insanın şu anda ödediğinden yaklaşık yüzde 15 daha fazla olacaktır. Bu, ortalama bir ev için ayda 18 ABD doları tutarında bir yeşil prim anlamına gelmektedir. Avrupa’da benzer şekildir. Geçtiğimiz birkaç on yılda Çin, tarihin en büyük başarılarından birini gerçekleştirdi ve yüz milyonlarca insanı yoksulluktan kurtarmayı başardı ve bunu kısmen çok ucuza kömürle çalışan elektrik santralleri inşa ederek başardı. Peki ya doğa? Çinli firmalar bir kömür santralinin maliyetini %75 gibi dikkat çekici bir oranda düşürdüler. Hindistan, Endonezya, Vietnam, Pakistan ve Afrika ülkeleri kömür santrallerini tercih ederse, bu iklim için bir felaket olur. Ama şu anda bu o ülkeler için en ekonomik seçenektir. Yıllar önce Türkiye’mizde inşa edilecek barajlara da gelişmiş Avrupa ülkeleri, ekoloji ve iklim değişikliklerini, ekonomik ömürlerinin kısalığını öne sürerek karşı çıkmaktaydılar.
Güneş ve rüzgar devamsız kaynaklardır, yani yılın 365 günü, günde 24 saat elektrik üretmezler. Ancak güce olan ihtiyacımız aralıklı değildir. Yani başka seçeneklere ihtiyacımız olacak; mesela fazla elektriği pillerde depolamalıyız. Ancak bu oldukça pahalı bir yoldur veya sadece ihtiyacınız olduğunda çalışan doğal gaz santralleri. Her durumda da ekonomik değiller. %100 temiz elektriğe yaklaştıkça arzda kesinti daha büyük ve daha pahalı bir sorun haline geliyor.
Enerjimizin büyük bir kısmını yenilenebilir kaynaklardan elde etmeyi ummak, kuraldan ziyade istisnadır. Bu nedenle güneş ve rüzgarı tam kapasite kurduğumuzda dahi dünyanın yeni temiz elektrik enerji metodu icatlarına ihtiyacı olacak.
Karbon salımı olmadan elektrik üretebilmek için Gates eer füzyon, offshore rüzgar, jeotermal, pil, hidro pompalama, termal depolama alternatiflerinden söz ediyor.
Nükleer fizyon: İşte ner enerji için tek cümle. Tüm dünyada, her mevsimde, daimi güvenilir, “temiz” enerji sağlayan, büyük ölçekte işletilen yegane karbonsuz enerji kaynağı. Başka hiçbir temiz enerji kaynağı, ner enerjinin rakamlarına yaklaşamıyor bile. Amerika Birleşik Devletleri elektriğinin yaklaşık %20’sini, Fransa %70’ini ner enerjiden elde ediyorlar. Güneş ve rüzgar birlikte dünya çapında yaklaşık %7 karbon salım faydası sağlayabiliyor. Daha fazla ner enerji kullanmadan elektrik şebekemizi uygun maliyetle karbondan arındıracağımız bir gelecek öngörmek zor! Ama Çernobil’e komşu olmak da zor!
eer enerjinin sorunları da bilinen sorunlar. eer enerji, mesela trafikten çok daha az insan ölümünden sorumludur. Yine de, tıpkı trafikte yaptığımız gibi, sorunları tek tek analiz ederek ve çözmek için uğraşmalıyız. 2008 yılında kurduğum bir şirket olan Terra Power tarafından yaratılan yaklaşım konusunda çok iyimserim diyor Gates ve ekliyor, bir sonraki nesil eer reaktör tasarlamak için eer fizik ve bilgisayar modellemesindeki en iyi zihinleri bir araya getiriyorum. Hiç kimse gerçek dünyada deneysel reaktörler inşa etmemize izin vermeyeceğinden, ekibin farklı reaktör tasarımlarının dijital simülasyonlarını yürüttüğü Bellevue, Washington’da bir süper bilgisayar laboratuarı kurduk. Gezici dalga reaktörü adı verilen bir tasarım kullanarak tüm önemli sorunları çözen bir model oluşturduğumuzu düşünüyoruz.
eer enerjiye yönelik oldukça ümit verici ancak tüketicilere elektrik sağlamaktan en az on yıl uzakta olan tamamen farklı başka bir yaklaşım daha var: eer füzyon. Atomları ayırarak enerji elde etmek yerine, füzyonun yaptığı gibi, onları bir araya getirmeyi veya birleştirmeyi içerir. Hala deneysel aşamada olmasına rağmen, füzyon gelecekte çok şey vadediyor. Hidrojen gibi yaygın olarak bulunan elementlerle çalışacağı için, yakıt ucuz ve bol olacaktır. Ancak pratikte füzyon yapmak çok zordur. eer bilim insanları arasında eski bir şaka var: “Füzyon 40 yıl uzaktadır ve o 40 her zaman olacaktır.”
Elektrik Pillerinin Depolanması: Piller hakkında hayal edebileceğinizden çok daha fazla zaman harcadım, diyor Gates. Ayrıca, kuruluş aşamasındaki pil şirketlerinde sandığımdan daha fazla para kaybettim, diyor. Lityum iyon pilleri geliştirmek zordur. Mucitler pilde kullanabileceğimiz tüm metalleri incelediler ve mevcuttan daha iyi piller üretecek malzemeler olması pek olası görünmemektedir. Bence onları 3 kat geliştirebiliriz, ama bu rakam asla 50 kat olmayacaktır. Hayran olduğum bir mucit, geleneksel pillerde kullanılan katı metaller yerine sıvı metaller kullanan bir pil üzerinde çalışıyor. Buradaki fikir sıvı metalin çok daha fazla enerjiyi çok hızlı bir şekilde depolamanıza ve beslemenize izin vermesidir.
Bölüm 5te “Nasıl inşa ederiz?” başlığı altında Gates, inşaata devam ederek 51milyar ton kötü emisyonun %31ini atmosfere salarız demek istiyor. 1901-2000 yılları arasında ABD’de 4.3milyar ton çimento üretilmiş, Çinde son 16 yılda 25.8milyar ton. Ama Amerikalılar çimento kadar çelik de kullanıyorlar. Plastikler başka bir şaşırtıcı malzemedir. Giysi ve oyuncaklardan mobilyalara, arabalara ve cep telefonlarına kadar pek çok üründe bulunuyorlar. Hepsini listelemek imkansız. Kısacası elektrik kadar modern yaşam için de gerekli olan malzemeleri üretiyoruz. Onlardan vazgeçmeyeceğiz. Eğer şu anda bir şey varsa, dünya nüfusu arttıkça ve zenginleştikçe daha fazlasını kullanacağız. Bunun böyle olduğunu destekleyecek bol miktarda veri var. Örneğin, bu yüzyılın ortalarına kadar bugünden %50 daha fazla çelik üreteceğiz.
Çelikte istemediğimiz bir yan ürün var, karbondioksit. Bir ton çelik yapmak yaklaşık 1.8 ton karbondioksit üretir. 2050 yılına kadar dünya her yıl yaklaşık 2,8milyar ton çelik üretecek. Yani çevreye saldığı karbon katlanarak artacak. Çimento veya çelik imalatında, kaçınılmaz bir yan ürün olarak karbondioksit serbest kalır, ancak plastik imalatında, karbonun yaklaşık yarısı plastikte hapsolur. Plastiklerin bozulması yüzlerce yıl sürebilir. Ama bu büyük bir çevre sorunudur, çünkü dönüştürülmeyerek atılan plastikler bir asır veya daha uzun bir süre doğada kalmaktadır.
Şimdi Yeşil Prime odaklanalım diyor Gates ve şöyle açıklıyor: Bir araç üretim şirketi işletiyorsanız, satın aldığınız tüm çeliklere yüzde 25 daha fazla harcama yapmaya hazır mısınız? Muhtemelen hayır, özellikle de rakipleriniz daha ucuz şeyleri satın almaya karar verirse. Aracın genel fiyatının sadece biraz artacağı gerçeği sizi çok rahatsız edecektir. Marjlarınız zaten oldukça az ve en önemli girdilerinizden birinin fiyatının ¼ oranında arttığını görmekten mutsuz olursunuz. Dar bir kar marjına sahip bir sektörde, yüzde 25’lik bir yeşil prim, bir işte kalmak ve iflas etmek arasındaki fark olabilir. Ayrıca tüketicilerin bu “yeşil” ürünlerden daha fazlasını talep ederek fiyatların düşmesini de ummuyoruz. Sonuçta tüketiciler çimento veya çelik satın almazlar, bunu üretici şirketler yapar. Primleri düşürmenin farklı yolları olabilir mi? Biri, temiz ürünlere talep yaratmak için kamu politikaları kullanmaktır. Örneğin 0 karbon çimento veya çelik satışında teşvikler veya hatta gereksinimler yaratarak bunu sağlayabilirler. İşletmeler yasa gerektiriyorsa, müşterileri talep ederse ve rakipleri bunu yapıyorsa, temiz malzemeler için prim ödemeye yatkındır. Artık üretim sürecinde yeniliğe, karbon salımı olmadan bir şeyler yapmanın yeni yollarına ihtiyacımız var.
Şimdi bazı fırsatlara bakalım. Karbonsuz çimento en zorudur. Bazı şirketlerin iyi fikirleri var. mesela geri dönüştürülmüş karbondioksiti çimento yapma işlemi sırasında yakalayarak şantiyede çimentoya enjekte etmek gibi. Yine de bu yaklaşımlar başarılı olsa bile, %100 karbonsuz çimento üretilemiyecektir. Öngörülebilir gelecek için karbon yakalamak veya Direct Air Capture olabileceğini öngörmeliyiz. Hemen tüm diğer malzemeler için ilk gereksinim bol miktarda güvenilir temiz elektriktir. Elektrik zaten dünya çapında imalat sektörü tarafından kullanılan tüm enerjinin yaklaşık 1/4ünü oluşturuyor. Tüm bu endüstriyel süreçlere güç sağlamak için, hem sahip olduğumuz temiz enerji teknolojisini kullanmalı hem de çok miktarda sıfır karbonlu elektrik üretmemizi ve depolamamızı sağlayan yeni atılımlar gerçekleştirmeliyiz. 1.Mümkün olan her işlemi elektriklendirin. 2.Elektriği karbondan arındırılmış bir elektrik şebekesinden alın. 3.Kalan emisyonları emmek için karbon yakalama, DAC kullanın. 4.Malzemeleri daha verimli kullanın.
Bölüm 6da ise “Nasıl yetiştiririz?” başlığı altında yiyecek üretiminde yılda 51milyar ton karbon salımının %19unun nasıl meydana geldiği anlatılıyor.
Gates iyi bir çizburger seven olmasına rağmen, onları eskiden olduğu kadar sık yemiyormuş. Sığır eti ve diğer etlerin iklim değişikliği üzerindeki etkisi hakkında öğrendiklerinden dolayı…
Dünya nüfusu 2100 yılına kadar 10milyara gidiyor ve herkesi beslemek için daha fazla gıdaya ihtiyacımız olacak. Yüzyılın sonuna kadar %40 daha fazla nüfusa sahip olacağımız için %40 fazla gıdaya ihtiyacımız olacağını düşünebilirdik, ama durum öyle değil!
Bugünden çok daha fazla yiyecek üretmemiz gerekiyor, ancak şimdi kullandığımız yöntemlerle üretmeye devam edersek, iklim için bir felaket olacak. Mera veya ekilebilir arazide elde ettiğimiz mahsül miktarında herhangi bir artış yapamadığımızı varsayarsak, 10milyar insanı besleyecek kadar artış, gıda ile ilgili emisyonları üçte iki oranında artıracaktır.
Bitkilerden enerji üretmek için büyük bir çaba sarf ederek, istemeden ekim arazileri kullanımı için bir rekabet başlatabiliriz. Gelişmiş biyoyakıtlar bize kamyonları, gemileri ve uçakları güçlendirmek için sıfır karbonlu alternatifler verebilir. Ancak, büyüyen bir nüfusu beslemek için kullanılacak olan bu mahsulleri arazide yetiştirirsek, istemeden gıda fiyatlarını artırabilir, daha fazla insanı yoksulluğa ve yetersiz beslenmeye iter, zaten tehlikeli bir hızla ilerleyen ormansızlaşmayı hızlandırabiliriz. Önce tüm bu emisyonların tam olarak nereden geldiğini bilmek ve bugünün teknolojisini kullanarak bunları ortadan kaldırmak için seçeneklerimizi tespit gerekir. Teknoloji buna yardımcı olabilir. Örneğin iki şirket meyve ve sebzelerin ömrünü uzatan görünmez, bitki bazlı kaplamalar üzerinde çalışıyor; yiyince tadı hiç etkilemiyor. Bir diğeri evde veya işte ne kadar gıdanın israf edildiğini izlemek için görüntü tanımayı kullanan bir “akıllı çöp kutusu” geliştirdi. Size maliyeti ve karbon ayak iziyle birlikte neyi, ne kadar çöpe attığınıza dair bir rapor veriyor. İnsanlara daha fazla bilgi vermek, daha iyi seçimler yapmalarına yardımcı olur.
Gübre bitkilere fosfor, potasyum ve özellikle iklim değişikliğiyle ilgili olan azot gibi temel besinleri sağlar. Azot, kompleks bir nimettir. Bitkilerin güneş ışığını enerjiye çevirme süreci olan fotosentez ile yakından bağlantılıdır, tüm bitki yaşamını ve dolayısıyla tüm yiyeceklerimizin eldesini mümkün kılar. Ancak azot aynı zamanda iklim değişikliğini de çok daha fazla etkiler. Azot eklemek, mısırın 3 metre büyümesini ve muazzam miktarda tohum üretmesini sağlar. Çoğu bitki kendi azotunu kendi yapamaz. Bunu çeşitli mikroorganizmalar tarafından imal edilen topraktaki amonyaktan elde ederler. Bir bitki ancak azot alabildiği sürece büyümeye devam edecektir. Çiftçiler azot seviyesini dikkatli bir şekilde izleyecek ve büyüme mevsimi boyunca doğru miktarda gübre uygulayacak teknolojiye sahipse, mahsule verimli bir şekilde azot sağlanır. Ancak bu teknoloji pahalıdır ve gübre ucuzdur. Bazı şirketler bitkilerin daha fazla azot almalarına yardımcı olan ve böylece yeraltı sularına veya atmosfere daha az azot karışması için yardımcı maddeler geliştirdi. Diğer uzmanlar azot sorununu çözmek için farklı yöntemler üzerinde çalışıyorlar. Örneğin bazı araştırmacılar azotu sabitlemek için bakterileri kullanan yeni ürün türleri üzerinde genetik çalışmalar yapıyor.
Tarım, ormancılık ve diğer arazi kullanımlarından kaynaklanan emisyonlar yaklaşık %70, diğer %30 tek kelimeyle “ormansızlaşma”! Ormansızlaşmayı ve Orman yangınlarını meydana geldikçe tespit etmeyi ve daha sonra hasarın derecesini ölçmeyi kolaylaştıran gelişmiş uydu tabanlı monitörler gibi yardımcı olacak birkaç buluş var. Ayrıca palmiye yağına sentetik alternatifler geliştiren bazı şirketleri takip ediyorum, bu yüzden palmiye tarlalarına yer açmak için çok fazla orman kesmek zorunda değiliz. Ancak bu teknolojik bir sorun değildir. Bu politik ve ekonomik bir sorundur. İnsanlar ağaçları kesiyor çünkü insanlar kötü değil; ama ağaçları kesmek için motivasyonları çok güçlü.
Ağaç dikmenin iklim değişikliği üzerindeki etkisi abartılmıştır. Bir ağaç ömrü boyunca ne kadar karbondioksit emebilir? Değişir, ancak bir kural olarak 40 yıl boyunca 4ton denebilir. Ağaç ne kadar yaşayacak? Eğer yanarsa, depoladığı tüm karbondioksit atmosfere salınacak!
Örneğin, bir soya fasulyesi çiftliğini ormana çevirirseniz, mevcut toplam soya fasulyesi arzını düşürürsünüz, bu da fiyatları artıracak ve birisinin soya fasulyesi yetiştirmek için başka bir yerde ağaçları kesmesi için motivasyon olacaktır. Bir Amerikalının yaşamı boyunca ürettiği emisyonu yoketmek için tropik bölgelerde dikilen yaklaşık 50 dönümlük korulara ihtiyaç olacağı hesaplanıyor. Bunu Amerika Birleşik Devletleri nüfusu ile çarpın ve 16milyar dönümden fazla yani dünyanın toprak kütlesinin yaklaşık yarısı olur?!?
Bölüm 7de ise Gates “Nasıl geziniriz?” başlığı altında 51milyar tonun %16sının ulaşım sektöründen geldiğini anlatıyor. Ulaşım dünya çapında emisyonların en büyük nedeni olmasa da, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir numaradır ve birkaç yıldır elektrik üretmenin hemen önündedir. “Biz Amerikalılar çok araba kullanırız ve uçarız” diyor Gates. Herhangi bir durumda, eğer sıfır emisyon elde etmek istiyorsak, ulaşımın yol açtığı sera gazlarından kurtulmak için, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve dünya çapında, petrol tüketimini azaltmak zorundayız. Bu zor olacak. Ama imkansız değil. Ama işte bir başka hesap; bugün ulaşımdan ürettiğimiz 8.2milyar ton karbon salımını ortadan kaldırmamız yetmeyecek; bundan daha fazlası gerekecek. Zira Çin buna iyi örnektir, ulaşım emisyonları son on yılda iki katına çıkmış ve 1990dan bu yana 10 kat artmıştır.
Ulaşımdan kaynaklanan emisyonları azaltmanın dört yolu vardır. Bunlardan biri daha az yol katetmektir. Yürüyüş, bisiklet gibi alternatifleri teşvik etmeliyiz ve bazı şehirlerin bunu yapmak için akıllı şehir planlarını kullanması harikadır. Emisyonları azaltmanın bir başka yolu da bu bölümde ele aldığımız yakıt emisyonlarını etkilememesine rağmen, otomobil yapımında daha az karbon yoğun malzeme kullanmaktır. Ayrıca daha verimli araçlar yapmak ve kullanmak doğru yönde önemli adımlar olsa da bizi sıfıra götürmeyecekler. Daha az benzin yaksanız bile hala benzin yakıyorsunuz. Bu beni ulaşımda sıfır emisyona ulaşabileceğimiz dördüncü ve en etkili yola getiriyor, elektrikli araçlara ve alternatif yakıtlara geçiş. Bu bölümde tartışıldığı gibi her iki seçenekte şu anda yeşil bir prim taşıyor.
Bölüm 8de ise “Nasıl serinleyeceğiz ve ısınacağız?” başlığı altında 51milyar ton sera gazının %7’sinin nerden geldiğine vurgu yapıyor. 2050 yılına gelindiğinde, dünya çapında 5milyardan fazla klima çalışacakmış. Binaların kullandığı tüm elektrik sera gazlarının yaklaşık %14ünden sorumludur. Klimanın elektrikle çalışıtor olması, iklimlendirme için yeşil primi hesaplamayı kolaylaştırır. Klimalarımızı karbondan arındırmak için elektrik şebekelerimizi karbondan arındırmamız gerekiyor. Ne yazık ki, elektrik talebi, klimaları bir sorun haline getiren tek şey değil, kompresörlerde kullanılan gazlar da var.
Bölüm 9da ise Gates “Daha sıcak bir dünyaya uyarlanma” konusunu ele alıyor ve yapmamız gerekenlere değiniyor. Her gelir seviyesinde insanlar iklim değişikliğinden bir şekilde etkileniyorlar. Şu anda hayatta olan herkes daha sıcak bir dünyaya uyum sağlamak zorunda kalacak. Deniz seviyeleri ve taşkınlar arttıkça evlerimizin ve işletmelerimizin nereye konumlandığını gözden geçirmek zorunda kalacağız. Elektrik şebekelerini, limanları ve köprüleri güçlendirmeliyiz. Daha fazla içme suyuna ihtiyacımız olacak. Göller ve su yatakları küçüldükçe veya kirlendikçe, ihtiyacı olan herkese içme suyu sağlamak zorlaşacak. Metropoller ciddi yokluklar içinde ve yüzyılın ortalarına gelindiğinde yeterli suya ulaşamayan insan sayısı artacak. Deniz suyunun ayrıştırılması bir çözüm, ancak bu süreç çok fazla enerji harcar. Yakından izlediğim bir fikir suyu havadan elde etmektir. Temel olarak gelişmiş bir güneş enerjili nem giderici filtreleme sistemi, böylece hava kirliliği içmezsiniz. Bu sistem şu anda mevcut, ancak çok pahalıya mal oluyor.
Bölüm 10un konusu ise “devlet politikaları neden bu kadar önemli?”. Dünyanın dört bir yanındaki ulusal liderler, küresel ekonominin sıfır karbona nasıl geçeceğine dair bir vizyon sahibi olmalıdırlar. Bu vizyon dünyanın dört bir yanındaki insanların ve işletmelerin eylemlerine rehberlik edebilir.
Teknoloji ve politikaya ek olarak, göz önünde bulundurmamız gereken üçüncü bir husus var: yeni icatlar geliştirecek ve küresel bir ölçeğe ulaşmalarını sağlayacak şirketlerin yanı sıra bu şirketleri destekleyecek yatırımcılar ve finansal piyasalar. Piyasalar, teknoloji ve politika, kendimizi fosil yakıtlardan kurtarmak için sarılmamız gereken üç kol gibidir. Üçü de aynı anda ve yönde hareket etmeli! Örneğin otomobiller için sıfır emisyon standardı koysanız ve emisyonu ortadan kaldırmak için teknolojiye sahip değilseniz veya standardı karşılayan otomobiller üretmek ve satmak isteyen herhangi bir şirket yoksa pek başarılı bir politika olmaz. Öte yandan, düşük emisyonlu bir teknolojiye sahip olmak; örneğin bir kömür santralinin egzozundan karbon yakalayan bir cihaz üretimi için enerji şirketlerine finansal teşvik vermezseniz uygulama imkanı olmaz. Bu nedenle piyasalar, politika ve teknoloji tamamlayıcı yollarla çalışmak zorundadır.
Bölüm 11de ise Bill Gates “Sıfıra Ulaşmak İçin Bir Plan” başlığı altında detaylı bir plan öneriyor, internet sitesine yönlendiriyor. Gates’in planı hükümet liderlerinin ve politikacıların atabileceği belirli adımlara odaklanarak bir iklim felaketinden nasıl kaçınabileceğimize dair bir plan (breakthroughenergy.org).
Bilim bize bir iklim felaketinden kaçınmak için yeni teknolojiler icat etmemizi söylüyor. Yenilik sadece yeni bir makine ya da yeni bir süreç icat etmekle ilgili değildir; aynı zamanda yeni icatların hayata geçmesine ve küresel ölçeğe ulaşmasına yardımcı olacak iş modellerine, tedarik zincirlerine, pazarlara ve politikalara yeni yaklaşımlar getirmektedir. Yenilik hem yeni cihazlar hem de yeni şeyler yapmanın yeni yollarıdır.
Bugün bir dizi rekabetçi düşük karbonlu çözümümüz olmasına rağmen, dünya çapında sıfır emisyon elde etmek için ihtiyaç duyduğumuz teknolojileri özetliyor Gates. Bu teknolojileri bir fark yaratacak kadar hızlı hazır hale getirmek için hükümetlerin daha fazla temiz enerji ile ilgili AR-GE’ye para yatırması ve teşvik etmesi gerekiyor, diyor. Yani önce temiz enerji arzı çözülmeli. Talep tarafı ise arz kısmından biraz daha karmaşıktır…
Bölüm 12de ise “Her Birimiz Ne Yapabiliriz?” sorusuna yanıt veriyor. “Bir vatandaş, tüketici, çalışan veya işveren olarak etkimiz olduğunu kabul edelim. Kendinize iklim değişikliğini sınırlamak için neler yapabileceğinizi sorduğunuzda, elektrikli araba kullanmak veya daha az et yemek gibi şeyler düşünmek doğaldır. Bu tür kişisel eylem, pazara gönderdiği sinyaller için önemlidir. Ancak emisyonlarımızın büyük bir kısmı günlük hayatlarımızı yaşadığımız daha büyük sistemlerden gelir. Biri kahvaltıda kızarmış ekmek istediğinde, ekmek kızartma makinesini atmosfere sera gazları eklemeden çalıştırmak için ekmek, ekmek kızartma makinesi ve elektriği sağlayabilecek bir sistem olduğundan emin olmalıyız. İnsanlara kızarmış ekmek yememelerini söyleyerek iklim sorununu çözemeyeceğiz. Ancak bu yeni enerji sistemini uygulamaya koymak, uyumlu bir siyasi eylemi gerektirir. Bu nedenle, siyasi sürece dahil olmak, hayatın her kesiminden insanın bir iklim felaketini önlemeye yardımcı olmak için atabileceği en önemli tek adımdır. Seçilmiş yetkililer, seçmenleri talep ederse, iklim değişikliği için özel planlar kabul edecekler. Sahip olduğunuz diğer kaynaklar ne olursa olsun, değişimi etkilemek için her zaman sesinizi ve oyunuzu kullanabilirsiniz. Siyasete girin.” diyor. Aman ben almayayım.
Ve ekliyor. “Elektrikli araç satın alın. Bitki bazlı bir burger deneyin. Denemedim değil ama ikisi de olmuyor.
Daha az et tüketin. Aynı şey süt ürünleri için de geçerlidir. Özel sektörün bu doğrultuda atabileceği bazı adımlar şunlar olabilir: Şirket içi bir karbon vergisi uygulayın. Bazı büyük şirketler bölümlerinin her birine bir karbon vergisi uyguluyor ve emisyonları azaltma konusunda taviz vermiyorlar. Düşük karbonlu çözümler ar-ge önceliği verin. Teknolojide erken benimseyen olun. Politika oluşturma sürecine katılın.”
Bill Gates son olarak da özetle şu cümlelerle kitabını bitiriyor: “Maalesef, iklim değişikliğiyle ilgili tartışma gereksiz yere kutuplaştı, çatışmalarla bilgi ve kafa karıştırıcı hikayelerle bulanıklaştı… İyimserim çünkü teknolojinin ve insanların neler başarabileceğini biliyorum. Bu sorunu çözmek için özellikle gençler arasında gördüğüm tutkudan ilham alıyorum. Büyük hedefe ‘sıfıra ulaşmak’ odaklanırsak ve bu hedefe ulaşmak için ciddi planlar yaparsak, bir felaketten kaçınabiliriz. İklimi herkes için katlanılabilir hale getirebilir, 100milyonlarca fakir insanın hayatlarını iyi şekilde yaşamasına yardımcı olabilir, gezegeni gelecek nesiller için koruyabiliriz.”
Evet belli ki Bill Gates tabiri caizse bu işe hem baş hem para koymuş görünüyor. Kitap boyunca verdiği bilgiler, fırsatlar, uyarılar çok değerli. Açıkçası etkilendim ve bilgilendim. Ama ya sözünü ettiği, yaptıklarımızla, davranışlarımızla iklim değişikliğini bağdaştırmayan %3 bilim insanı haklıysa? Ama tabi Gates’in 5 yıl önce salgın konusunda bizi uyardığı ve bu konuda haklı çıktığını da biliyoruz. Zaten kitabı bir an önce sizlerle paylaşmak istememin nedeni buydu. 2018 TÜİK verilerine göre Türkiye’de sera gazı salınımı son 20 yılda %85 artmış ve 520milyon tona gelmiş bulunuyor (2). 51milyar tona göre bizim dünya salınımına katkımız %1. Bu sıralamada Çin %10 ile başı çekiyor, %5 ile ABD ikinci sırada ve ilk 10 ülke dünyadaki emisyonun %67.6’sından sorumlu (3). Dünyada 100 şirket ise salınımın %70’inden sorumlu (4). Eğer iklim değişikliği meselesi doğru ise, ısınmanın nedeni insanoğludur ve sonuçlarından sadece neden olanlar değil herkes kısa sürede etkilenecektir. Gates’in dediği gibi fizik kurallarına karşı koyamayız ama onu tahmin edebilir ve sonuçlarından kaçınmak için önlem alabiliriz. Dere yatağına ev yaparsan, sonucuna katlanırsın… Sera gazını azaltmazsak hep birlikte sonucuna katlanacağız. Ama tabi Rabbim korusun, bir meteor düşse, bir yanardağ patlasa veya harbi umumi patlak verse tüm bu hassas karbon salınım hesapları altüst olmaz mı?
Ben acizane benim son sözüm olarak derim ki, tüm bunların ilacı insanın kendisindedir. Şayet insan doğası hilafına nefsini terbiye ederse israftan kaçınır ve kanaat ederse bu kadim dünyanın kısıtlı kaynakları hepimize rahatça yeter. Malum çok yetmez, az bitmezmiş.
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.
Kaynakça:
(1)Gates , B. How to Avoid a Climate Disaster: The Solutions We Have and the Breakthroughs We Need, Allen Lane, 2021, 272 s.(2)
(2)https://tuikweb.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=33624
(3)https://tr.euronews.com/2018/09/03/dunyayi-en-cok-hangi-ulkeler-kirletiyor-turkiye-kacinci-sirada-
Comments are closed.