GOYA

KÜBA, TARİHİ KÜLTÜRÜ VE DOĞASIYLA ETKİLEYİCİ BİR ÜLKE

LinkedIn

Küba: Bir Karayip Macerası

Küba, tarihi ve kültürel zenginliğiyle göz kamaştıran bir ada ülkesi. Peki, insanlar neden Küba’ya gider? Benim için cevap basitti: Türk Hava Yolları’nın (THY) direkt uçuşlarıyla, uzun bir yolculuğa rağmen, THY’nin konforlu seyahat deneyimi ve zevkli uçuşları tercih edilesi geliyor. Yeni bir yer keşfetmek için direkt uçuş kıymetli 😊 Bu seyahatte niçin Küba’yı tercih ettim? Karayip’in en büyük adası olan Küba, etrafını saran sularında yelken açmak ve denizin keyfini çıkarmak için cazip görünüyordu. Küba’ya ayak bastığımda, açık tavanlı birkaç klasik model araba ile karşılandık ve püfür püfür esen rüzgar eşliğinde Havana’ya götürüldük. Şehrine oldukça hakim rehberimiz eşliğinde Havana’yı keşfettik. Daha otel yolundayken bile şehir hakkında birçok bilgiyi öğrenmiştik. Şehir güzeldi ancak devrimden sonra hiç yeni bina inşa edilmemiş gibiydi. Alışık olduğumuz alışveriş merkezleri, trafik karmaşası ve modern yaşamın getirdiği koşuşturma burada bulunmuyordu. Oysa Havana, 2.13 milyon insanın yaşadığı bir şehir. Devamı aşağıda…

 

Küba deyince insanın aklına haliyle 1926-2016 yılları arasında yaşamış,  Küba Devriminin önderi Fidel Castro geliyor. Castro ruhunu Küba’da dolaşırken hala birçok yerde hissediyorsunuz. 

 

Küba’nın iklimi subtropikal, bu yüzden her türlü bitki yetişebilir ancak komünistlikte direndikleri için sadece devletin planları doğrultusunda şeker kamışı üretiyor ve ihraç ediyorlar. Biraz da kahve üretimi var ve az kakao yetiştiriyorlar. Kafeleri var ancak içtiğiniz kahve çok şahane değil. Kahve servisi, genellikle filtre kahve tarzında yapılıyor ve galiba kadın çorabı gibi bir şeyde süzüyorlar. Diğer ilginç nokta kafelerde tatlı bulunmuyor çünkü şeker karaborsa haline gelmiş. Bizim tekne yolculuğumuzda, tüm sebze ve meyve ihtiyacımızı parasız, takas yoluyla 6 kilo şeker karşılığında sağladık. Ancak, patlıcan, domates gibi bazı ürünler nadir bulunuyordu, o yüzden onlar yoktu alışverişimizde…

 

Küba’da eski model arabalar revaçta çünkü yeni bir araba almak oldukça zor; devlete 20 bin dolar vermek gerekiyor yeni araba alırken. Bu, yıllık geliri ortalama 250 dolar olan vatandaşlar için büyük bir yük. İyi bir yemek sonrası bırakılan 20 dolarlık bahşiş bile büyük bir şaşkınlık yaratıyor, “deli mi bu”, “ne için verdiniz” der gibi bakıyorlar. Bu arada arabaların sadece kaportaları eski, cart renklere boyalı tüm arabalar. Yürüyen aksam ve iç cephesiyse yenilenmiş hepsinin. iPhone şarj seçeneği bile var… Yakıt kaliteleriyse kötü, egzoz kokusu haliyle çok oluyor. Şehir lastik ve küf kokusu gibi bir şeyle kaplı, hele sabah gün doğarken kalkıp terasa çıkarsanız koku ve dumanlı şehir görüntüsü daha da fark edilir oluyor.

 

Yeni arabaların ikinci ellerini alabilmek için bile 30-35 bin dolar gerekiyormuş, dolayısıyla İstanbul’da  bugün görmeye alıştığımız arabalardan orada bir tane bile göremedik.