GOYA

GOODWOOD REVIVAL: GEÇMİŞİ KUTLAMAK, GELECEĞİ KUCAKLAMAK

LinkedIn

BİR DEĞİŞİK GOYA

 McVities markamız Türkiye’de Ülker neyse İngiltere’de o. Nasıl bizim için “ÜLKERSİZ ÇAY SAATİ DÜŞÜNÜLEMEZ” ise kısa süre önce hızla değişen dünyada geleneklerine oldukça bağlı olan İngiltere’de meşhur “ÇAY SAATİ” geleneğini hatırlatan ve çay+bisküvi ile bu köklü geleneğe sahip çıkan; “There is Only One Biscuit for your Biscuit Break” (“bisküvi molanız için sadece tek bisküvi var” diyerek “True Originals” (Gerçek Orijinal) mottosuyla çok beğenilen bir reklam kampanyası yaptık. Tam bu esnada da Türkiye’den bir grup arkadaşımız, pladis CEO’muz Salman Amin ve pladis İngiltere pazarlama ve satış bölümünden arkadaşlarımızla birlikte, biz nasıl İngiltere’de bisküvi geleneğini yaşatmak istiyorsak, aynı şekilde 1998den bu yana bir başka geleneği  yaşatmak üzere Londra yakınlarında yapılan, belki de dünyadaki en şaşırtıcı etkinlik olan Goodwood Revival yarışlarını, Eylül ayının ilk haftasında  izlemeye gittik. Şaşırtıcılığı nereden geliyor, biz nasıl bu yarışlara girmek için kıyafet seçtik, özel kıyafetler içinde ne hissettik, yarışları nasıl izledik kısaca anlatayım. 

Goodwood Revival Yarışlarını goyalamamızın nedeni bizim için büyük ve önemli bir müşteri kitlemize olan saygımızdan, çünkü ancak bu şekilde tüketicilerimizi daha iyi tanıyıp onları mutlu edip mutlu olmaya hak kazanırız.

Bu vesileyle yeni yılınızı kutlarım, biz her yıl olduğu gibi yine çok çalışıp, çok üretmeye ve #mutluetmutluol demeye devam edeceğiz 😊 2024 yılının hepimize sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini dilerim.

“Toplanın, Toplanın” diye bağırıyordu, Richmond Dükü Charles Richmond: “Bu yıl çok özel çünkü Goodwood Motor Pistinin Eylül 1948de kapılarını ilk açmasından bu yana 75. yılını kutluyoruz. İlk toplantı büyükbabam 9. Dük tarafından organize edilmişti ve South Downs’ın gölgesindeki güzel ortam ve havada yapılan bir sürü yarışla büyük bir gösteri olduğunun ispatıydı. Bugün, modern etkinliklerimizin karakterinin, o açılış toplantısının ruhuna ve coşkusuna çok şey borçlu olduğunu düşünüyorum.

Bu hafta sonu böylesine önemli bir yıl dönümüne layık bir kadromuz var. Her zamanki gibi birinci sınıf yarışların yanı sıra, Lotus’un 75. yılını da kutluyoruz; Carroll Shelby’nin doğumunun 100. yılını kutluyoruz; ve bu yılın Fordwater Trophy’si, 60 yıl önce piyasaya sürülen Porsche 911e adanmış sadece bu tip araçların katıldığı bir yarış. Önemli olan, Fordwater’daki tüm arabaların sürdürülebilir yakıtla çalışacak olması, tarihi motor yarışlarında bu bir ilk olacak. Bugün geçmişi kutladığımız gibi geleceği de kucaklıyoruz.”

 

Dük Charles Richmond, Goodwood Estate Başkanı ve Goodwood Festival of Speed ve Goodwood Revival’ın kurucusudur. Londra’da fotoğrafçı olarak başarılı bir kariyerin ardından 1994 yılında Batı Sussex, Goodwood Estate’in yönetimini babası 10. Richmond Dükü’nden devralmış. 10 yaşından itibaren sinemaya ve fotoğrafçılığa tutkuyla bağlı olan Charles önce okulu bırakıyor ve 17 yaşında yönetmen Stanley Kubrick’in yanında Barry Lyndon filminde çalışıyor. Dünyanın en ünlü markalarından bazıları için ödüllü kampanyalar üreterek, natürmort fotoğrafçısı olarak dünya çapında bir üne kavuşuyor.

Goodwood motor ve araba yarışları, 1948de Goodwood Motor Pistini açan büyükbabası 9. Dük, Freddie Richmond tarafından başlatılıyor. Ancak büyükbabası yarışların popülaritesinin azalmasıyla 1966 yılında pisti kapatıyor. Charles Richmond 1993te Goodwood House’da Festival of Speed’i ile motorsiklet yarışlarını başlatıyor. 1998de ise Goodwood Revival ile Goodwood pistine klasik arabalar geri dönüyor. Ve 30 yılda dükalığın gelirlerini katlayarak Goodwood Estate Şirketi için iyi bir kaynak yaratıyor.  

Goodwood Estate Şirketi Richmond Dükalığına 1700lerin sonlarında kral tarafından verilmiş olan bir arazide yapılandırılmış. Londra’ya bir saatlik sürüş mesafesinde olan Chichester’ın kuzeyinde 4.000 dönümlük bir organik çiftlik, Goodwood Hipodromu, on sekiz delikli iki golf sahası, Uçuş Okulu, 90 odalı Goodwood Aerodrome Oteli ve 10 odalı lüks Hound Lodge’u içeren bir kampüstür. Her yıl bir milyondan fazla ziyaretçi çeken kampüs, 12bin dönümlük bir alanı kaplamakta ve  1996dan beri Rolls Royce Motor Cars’ın genel merkezidir.

 

Öyküsü böyle olan Goodwood Revival’ın temel amacı klasik araba yarışlarını, 1948-1966 yılları arasındaki ortamı yeniden yaşatarak canlandırmak. Bilet alıp dünyanın dört bir yanından ziyaretçi geliyor ve katılabilmeniz için bir tek şart var: 1940-50-60lar modasına uygun, vintage kostümler giyinmeniz!

 

Açıkçası bu geleneği öğrenmek için değişik bir goya yapmak üzere biletleri aldırdığımda, böyle bir giyim şartı olduğundan haberim yoktu. Öğrenince de mecbur arandım ve İstanbul’da ne kadar çok eski zamanlara ait elbise, aksesuar temin eden yer olduğunu öğrendim. Hatta bir gün zaman ayırıp Beyoğlu taraflarında böyle şeyler satan bir mağazaya ziyarette bulundum, yani bir değişik goya daha! Birkaç elbise denedim ama beğenmedim. Sonra aklıma kendi gardırobumda yer alan takım elbiselerden biri geldi ve aslında vintage giyimde oldukça iddialıymışım, yaşayarak öğrendimJ. Bu nedenle takım elbiseme uygun bir yelek ve şapka kiraladım, bir de bana Kırım’lı hemşehrilerimden hediye nostaljik bir kravat ve köstekli saat, zincir taktım. Böylece şunu da öğrendim ki bu tür mağazalar satış yapmıyor, kiralama yapıyormuş. Türkiye’den gelen diğer arkadaşlarımız bu tür mağazalardan vintage giysilerini kiraladılar, Londra’dan katılanlar nasılsa bulup buluşturdular ve fotoğraflarımızdaki giysileri edindik. Bakalım beğenecek misiniz? Yönetim toplantıları ile dolu yorucu bir haftanın ardından 10 Eylül Pazar Günü erkenden Londra’dan Chichester’a gitmek üzere yola koyulduk.

 
 

Londra’dan 1,5 saat arabayla Chichester’a vardığımızda şaşırmadık değil. Bir kere sandığımızdan çok kalabalıktı, ikincisi vintage kıyafetler, geçmişi yaşatan klasik arabaları, eski uçakları, garajları, sembolik binaları, kafeleri, fuar standları ile sanki bir film setindeydik.

 

Bir süre sonra ise bugün ile tarih arasında gidip gelmeye başladık. Herkesi o kıyafetlerle görmek, yarışan eski araçları aynı 1950lerdeki hava içinde izlemek oldukça keyifli idi.

 

Hatta bir ara pistin kenarında çayırlara kurulu şezlonglara kurulup, yine aynı eski filmlerde gördüğümüz gibi, yarışı öyle izledik.

 

 

3 günde yaklaşık 17 ayrı yarış varmış, açıkçası biz havayı görmek, böyle harika bir gelenek canlandırmayı izlemek için orda olduğumuz için yarışlara çok konsantre olamadık. Tek şanssızlığımız yarışın tam ortasında bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun ortasında kalmamızdı. Neyse ki yağmur öğle vaktine geldiği için bize ayrılan locaya sığınıp öğle yemeğimizi yedik. Yemek esnasında yağmur durup, yarışların başlamasıyla locadaki ekrandan yarışları izlemeye devam ettik. Bu arada da masalarda yer alan kulaklıkları takıp, yarışı anlatan spikeri dinleyip yarışın heyecanını yaşamak mümkün oldu.   

 

İyi ki yağmurdan önce, devam eden yarışların arasında paddocklardaki klasik araçları gezdik, gördük. Yüzlerce antika yarış arabasının yer aldığı bir garaj sergisi idi.

 

Eski yıllara ait uçakları bile getirmişlerdi, ama nasıl?

 

 Ve birçok aksesuar sergileri ile tamamen eski zamanlara aittik artık…

 

Başta dediğim gibi, bir film setindeydik ve herkes kendine biçtiği rolü oynuyordu. Hatta bir ara o dönem filmlerinde olduğu gibi bir balkon pozu bile vermişim. Ama hepsi rol tabii😀

 

Bu arada benim de benzer bir 1930 model yarış otomobilim var. Ankara’da müzede sergileniyor.

 

Çok heyecan vericiydi ve bu heyecanı yaşamak içinse illa klasik araba tutkunu olmak gerekmiyor. Nitekim birçok aile çocukları ile birlikte gelmişti ve çocuklarına geçmişteki güzellikleri yaşatmak ister gibiydiler. Hatta aileler çocukları ile birlikte geleneği yaşasın diye küçük bir plaj düzenlenmiş, şezlonglar konmuştu. Tabii aniden bastıran birkaç sağanak yağmur geçişi altında pek garip bir görüntü oluşmuştu. Ama bu yağmurlar, Britanya adasının normal kliması ve yerel halkın yağmuru veya ıslanmayı hiç dert ettiklerini görmedim.

 

İnsan geleneği, tarihini kendine rol biçip yaşarken geleceği de kucaklamak istesin, sınırsız yaratıcılıkla neler yapılabilir, düşünsenize…

 

 Siz tarihi canlandırmaları seyretmek yerine, kendinize biçtiğiniz rolü oynuyorsunuz, hem de ailece… Bizim tarihimizde ne devirler ve anlar var; şan, şeref ve mutlulukla katılabileceğimiz. Şimdi daha iyi anlıyorum Kemal Paşa’mın “yeniçeri” kıyafeti ile katılmasını o ecnebi baloya!

 

 

Günün sonuna doğru Goodwood Revival’dan hepimiz yeterince eğlenerek ve oldukça huzurlu bir ruh haliyle ayrıldık diye düşünüyorum. Eğer istenirse geleneği yaşatmanın nasıl başarıldığını, insanların nasıl kolayca bu ruh haline sokulabildiğini birlikte gördük.

Biz de İngilizlere bisküvi saatini tekrar güçlü bir şekilde hatırlatan “True Original” (gerçek orijinal) kampanyamızla aynı hislere, farklı bir kulvarda  hitap ettiğimiz için oldukça pekiştici ve öğretici oldu. Bakalım seneye burada nasıl yer alacağız.

 

Bu arada nasıl ki İngilizlerin klasik otomobil yarışları var, bizde de oldukça başarılı etkinlikler var. Bilhassa Klasik Otomobil Kulübümüz de oldukça keyifli etkinlikler düzenliyor, ben fırsat buldukça katılıyorum, mesela Kocaeli ve Ayvalık’ta Bahar ve Batı Anadolu Rallileri vardı. En son düzenledikleri ralli de 2015 yılından bu yana yapılan, gelenekselleşmiş ‘Cumhuriyet Rallisi’ydi. Tabii bu sene Cumhuriyetimizin 100. yılı için daha coşkuluyduk.

24-26 Kasım tarihlerinde yapıldı ve Çırağan Sarayı’ndan start verildi. Start verildiği gün ben de oradaydım, ilk gün hedefi Şile’ydi. Toplam 250 kilometrelik parkurda düzenlenen rallide ikinci gün katılımcılar Şile’den Levent’e ulaşarak finiş çizgisini gördüler.

Bu senenin anlamına özel olarak tam 100 klasik araç vardı rallide, en olgunu 1952, en genci ise 1993 model ve 230 katılımcı vardı, 80’i kadın.

Çırağan’ın tarihi atmosferinde başlayan ve ortak ilgi alanı klasik arabalar olan bir toplulukla günü geçirmek gerçekten çok keyifli.

Neden seviyorum bu ralliyi derseniz burada hızın çok da bir önemi yok, stabil performans kıymetli. Hedefin değil de, yolculuğun keyfini çıkarmayı bilmek için güzel bir hatırlatma bu etkinlik.

Bir de aslında bu araçların her biri kendi yılının kültürünün, modasının da birer yansıması. Böyle bakınca aslında koca bir kültür seçkisi karşınızda duruyor. Arabalarla hep haşır neşir geçen ömrüm sayesinde kendi anılarımı da hatırlamış oluyorum, kimi gençliğimde kullandığım araba çıkıyor, kimi oğullarımdan birinin kendi çabasıyla yenileyip kullandığı araba, bir başkası annem ve babamla yaptığımız bir yolculuğun hatırasını getiriyor aklıma… Benle bir bağı olmasa da beğendiğim bir aracın dizaynına bakıp o dönemin ‘moda’sı hakkında düşünmek bile keyifli bir zihin egzersizi ve kültür okuması benim için.

Her şeyin bu kadar teknolojik olduğu bir dünyada biraz manuel çaba, biraz daha fazla özen ve dikkat gerektiren klasik dostlarımla yaptığım yolculukların yeri bende başka.

Tüm bunlar bir yana klasik araçların zamansız estetik görüntüleri de su götürmez bir gerçek. İlgimi çeken araçları incelerken sahiplerinden hikayelerini dinlemek de ayrı bir sohbet konusudur.

Bence Klasik Otomobil Kulübünün tüm bu çabası hepimiz adına gayet kıymetli, bakın bu aynı zamanda daha kullanmadığımız bir turizm potansiyeli. Yalnız olmadığımı da biliyorum o yüzden bu kıymetli etkinliklerin tüm emek verenlerini de takdir etmek gerek, çok teşekkür ediyorum Klasik Otomobil Kulübü ve Durgut Berberoğlu’na. 

Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.

 

YORUM YAZIN