İş Hayatı

BELKİ SÜPER STAR OLAMAZSINIZ, FİGÜRAN DA OLMAYIN! 

LinkedIn

SİYAH KUĞU MU, YOKSA ÇİRKİN ÖRDEK MİSİNİZ?

Görülmek, duyulmak ve emeklerinin karşılığını maddi olarak almak… Yeni bir işe başlayan herkesin umdukları bunlarla paraleldir. Ancak kendimi de parçası saydığım ‘ötekileştirilmiş, marjinal’ çalışanlar grubu, çoğunlukla umduklarını bulamazlar” diyor Alan Henry.

Haksızlık karşısında susuyorsanız daha büyük bir dertten kaçındığınız içindir.

Marjinaller İçin Yeni İş Kuralları kitabı işyerinde dışlanmış, ötekileştirilmiş çalışanlara doğrudan hitap ediyor ama kitabın amacı işinizi ya da işyerinizi ayrımcılık konusunda eğitmek veya ırkçılığa toptan bir çözüm bulmak değil, çünkü bu görevler kişilerin bireysel etki alanları ile başarabilecekleri şeyler değildir. Kitap iş yerinde görülmediğini, duyulmadığını ve hakkını alamadığını düşünen çalışanların günlük rutin işlerle boğulmadan, yapmaları gereken işlerden ziyade, yapmak istedikleri işlere yoğunlaşabilmek; kendilerini parlatarak görülmelerine, duyulmalarına ve haklarını almalarına yardımcı olacak bir rehber niteliğinde. Bu rehber “15 Kural” içeriyor. Hem yazarın kendi iş yaşamından verdiği örnekleri, hem de bu olaylara karşı geliştirdiği yaklaşımları faydalı buldum, size özetlemeye çalıştım.

Görülmek, Duyulmak, Emeğinin Karşılığını Almak: Marjinaller İçin Yeni İş Kuralları kitabının (*) yazarı Alan Henry ünlü Wired dergisinde kıdemli editör yazar ve blogger. Kendisini okuyucularının teknolojiyi daha iyi kullanmalarına ve teknoloji ile daha sağlıklı bir ilişki kurmalarına yardımcı olan hikayeler yazan ve bu hikayeleri servis eden bir “hizmet gazetecisi” olarak tanımlıyor. Hizmet gazeteciliği çok sık karşılaştığımız bir terim değil. Serbest (freelance) yazarlığın bir türü olarak gelişmiş ve insanların hayatı daha etkili verimli, sağlıklı ve akıllıca yaşamaları için yapılan yazarlığı anlatıyor (**). Bu arada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, her tür  gazetecinin temelde hizmet etmesi gereken şey, gerçeğin kendisidir. Bütün gazeteciler gerçeğin  topluma aktarılması “hizmetinde” görevlidir. Haksız mıyım?

Neyse biz konumuza dönelim. Yazarımız  kitaba başından geçen bir hikayeyi anlatarak başlıyor. New York Times’ta editör olarak işe başladığında, bu yeni başlangıcın nihayet iş konusunda aradığını bulmasına yardımcı olabileceğini düşünüyor. Başka bir ekip ile ortaklaşa gerçekleştirilecek yeni bir girişimi başlatmak amacı ile düzenlenen toplantıda kendisini ve işte üstlendiği rolleri tanıtıyor. Bu zamana kadar her şey normal, ancak toplantıya geç kalan bir çalışanın odaya girmesi ile olayların akışı değişmeye başlıyor. Bu çalışan Alan’dan daha az deneyimli, ancak sesi daha çok çıkan bir karakter. Kendisini tanıtırken sadece Alan’ın biraz önce sorumlu olduğunu belirttiği işleri yaptığını söylemekle kalmıyor, aynı zamanda kendisini Alan’ın yöneticisi olarak tanıtıyor. Kendimizi Alan’ın yerine koyalım ve düşünelim, ne yapardık? Yüksek ihtimalle ilk vereceğimiz tepki yüzünüze “gözetiminde yapılan bu yanlışı düzeltmeyecek misin?” ifadesini takınarak yöneticinize bakmak olurdu. Peki Alan örneğindeki gibi yöneticiniz pek oralı değilse ne yapacağız? Geriye iki opsiyon kalıyor. Konuşmak ya da susmak. Siz ne yapardınız? (yorumlara da yazarsanız sevinirim).

Alan o toplantıda susmayı seçmiş. Bu tercihinin sebebini “Eğer konuşursam, beyaz erkek ve kadınlarla dolu bir odada saldırgan, öfkeli bir siyah adam olarak karşılanacağımı biliyordum” diye açıklıyor.

Kitap işyerinde dışlanmış, ötekileştirilmiş çalışanlara doğrudan hitap ediyor ve kitabın amacı işinizi ya da işyerinizi ayrımcılık konusunda eğitmek veya ırkçılığa toptan bir çözüm bulmak değil. Bu görevler kişilerin bireysel etki alanları ile başarabilecekleri şeyler değildir. Ancak önce yazılarımı takip eden sizlerin beni yanlış anlamalarının önüne geçmek isterim. İlk olarak “dışlanmış” (marginalized) sözcüğünün tanımını yapmamız gerekiyor. Dışlanmış çatı terimi kültürel, geçmiş yaşantılar, fiziksel ya da duygusal bir takım sebeplerden dolayı işyeri kültürünün  dışında görülen çalışanların yanı sıra aynı zamanda güçten ve karar verme süreçlerinden uzaklaştırılmış çalışanları da kapsamaktadır. İkinci yanlış anlaşılmanın önüne geçebilmek için ise farklı kültürlere mensup olduğumuzu ve ilk bakışta meseleler aynı gözükse dahi detaya inildiğinde bir takım farklı mekanizmaların (ince dokunmaların) var olduğunu anlamamız gerekiyor. Bu noktada Şerif Mardin’in “Türkiye’yi Avrupa metodolojisi ile çözümleyemezsiniz” görüşünü hatırlamamız önemli. Eğer böyle bir gayeniz var ise, İbn-i Haldun’un metinlerinden faydalanabilirsiniz. Alan kitabında  bir rehber niteliğinde “15 Kural” sıralıyor.  Lütfen bunları bir kuraldan ziyade “öneri” olarak almanızın sizin faydanıza olacağını düşünüyorum. Bunlar hem yazarın kendi iş yaşamından verdiği örnekleri, hem de bu olaylara karşı geliştirdiği yaklaşımları içeriyor. Bakalım ne kadar geçerli bizim/sizin için:

Kural 1: Dahil Etme/Olma Herkes Gerçekten İnanıyorsa Gerçekleşebilir

İşyerinde ayrımcılık ve marjinalleşme ile karşı karşıya kalmanın bir sonucu olarak uzun süreli travma, hatta şiddetli depresyon yaşayan çok fazla insanla tanıştım ve görüştüm” diyor Alan Henry.

Siyahi bireyler, birtakım bölgelerde beyaz tenli insanlar, engelliler, etnik ve dini azınlık gruplara mensup bireyler ve daha niceleri Amerika Birleşik Devletleri’nde ötekileştirilen gruplardır. Tabii iş yerinde bunlardan bağımsız olarak ötekileştirilmek de mümkün. Bu durum hem çalışanlar hem de şirketler açısından pek çok sakıncalı sorunlar doğurur. Ötekileştirilen çalışan stres hisseder; meydana çıkan güvensizlik ve isteksizlik hissi işi hakkında onu sessiz kalmaya ve inisiyatif almamaya iter. Konuşulmayan problemler her geçen gün daha büyür ve çalışan kendini değersiz hisseder. Artık çalışan kendi esenliğini, şirket ise çalışanının “en iyi halini” (best version) kaybetmiştir.

Henüz bir giriş niteliğinde olan bu bölümden şirketlerin çıkarması gereken başlıca ders bütün çalışanlarının kendini “eşit” hissedebileceği değerler üzerine kurulmuş bir örgüt yapısı inşa etmek olmalıdır. Evet bu işyerinin sağlığı için son derece kritiktir.

Kural 2: Olumlu Stereotiplerin Bile Olumsuz Etkisi Vardır (Mikro Saldırganlıklar)

Yazar ilkokuldayken babası asker olduğu için çok fazla yer değiştirdiklerinden bahsediyor. Müfredat değişikliklerine adapte olmaya çalışırken bocalayan Alan, o dönemlerde öğretmenleri tarafından “öğrenme kapasitesi olmayan çocuk” olarak etiketlenmiş. Bu dönemde kendisini kanıtlamak için çok çalışmak zorunda kalmış. Ancak lise yıllarında artık görüldüğünü ve desteklendiğini hisseder olmuş. İşte her şeyin yolunda gidermiş gibi göründüğü bu noktada Alan madalyonun bir diğer yüzü ile yüzleşmiş, zira beyaz tenli insanlar onu iyi bir aksanla konuşmak gibi siyahi birisinden beklenmeyen becerisinden ötürü takdir ediyorlarmış. Aslında bu bile bir  ötekileştirme davranışı ve böylesine  ötekileştirmeye hizmet eden davranış türlerinin  adına mikro saldırganlık (micro aggression) deniyor.

Bu ve benzer durumlarla iş dünyasında da karşılaşmak mümkündür. O zaman önce aşağıdaki sorulara yanıt vermenizi tavsiye ediyor:

1. Bu mikro saldırganlık gerçekten oldu mu?

2. Bu mikro saldırganlığa yanıt vermeli miyim?

3. Yanıt verirsem seçeneklerim nelerdir?

Ve müdahale için uygun olan teknik ise ciddi bir ifade ile “bununla ne demek istiyorsun?” diye sormak yeterlidir, diyor Alan. İşte yapılması gereken; farkındalık, seçiminiz, hak arama ve mücadele!

Kural 3: Deneyiminize Güvenin

Rahatsız edici eylemleri gerçekleştiren kişiler, eylemlerini olduğundan daha az kötü niyetli veya daha az kasıtlı hale getirmek için yeniden “yazarlar”. Ve de   eylemlerinin sorumluluğunu haksızlığa uğrayan kişiye yükler, olayı düşündükleri gibi yaşayıp yaşamadıklarını veya başlarına gelenlerle ilgili duygularının geçerli olup olmadığını yeniden düşünmeye zorlarlar. Bu manipülasyondur. Bu davranışı geliştirenler, eğer tespit edilmezler ise, diğer çalışanların motivasyonunu düşürür ve şeffaflık ile yürütülmesi gereken iş süreçlerini müphemleştirir. Bunu yapanlar eylemi kolayca inkar edebilirler. Yazar bu durumla karşılaştığınızda eğer karşınızdaki kişi lafı çeviriyorsa, “bunu amaçlamadığını biliyorum, ama olan oldu… ve işte sonuç.” tonunda cümleler kurarak konuşmayı kendi istediğiniz hizaya çekebileceğiniz önerisinde bulunuyor. Başkalarının nahak yere sizi suçlamalarına sessiz kalmayın!

Kural 4: Sadece Dikkati Üzerinize Çeken İşlere Zaman Ayırın (Görülmek)

Geçmiş yaşantınız, kültürünüz, ten renginiz, cinsiyetiniz ve hatta yaşınız sizi ötekileştirebilir. Bu gibi durumlarda kendinizi kanıtlamak ve değerinizi gösterebilmek için diğer çalışanlardan iki kat fazla çalışmanız gerekebilir. Çünkü ötekileştirilen çalışanlar, diğerleri kadar görünür kalamaz. Peki böyle bir durumda ne yaparak dikkatleri üzerinize çekebilir ve hak ettiğiniz değeri görebilirsiniz?

Yazar böyle bir durum ile karşı karşıya geldiğinizde yapmanız gerekenin onlardan daha çok değil, daha zekice çalışmak olduğunu ifade ediyor. Bunu yapabilmek için sadece işte ne yapmak zorunda olduğunuza değil, aynı zamanda bunu neden yaptığınıza da dikkat etmeniz gerekmektedir. Alan’ın dikkatleri üzerinize çekmek yani görünmek için önerisi hangi işi yapacağınıza karar vermeden önce aşağıdaki soruları yanıtlamanız yönünde:

  • Öncelikleriniz nelerdir?
  • Ekibinizin öncelikleri veya yöneticinizin  öncelikleri nelerdir?
  • Yaptığım iş bu önceliklere nasıl uyuyor?

Çalışanlarımızın aldığı inisiyatifler çizmeyi aşarsa, çalışanların yöneticilerinin yerine düşünüp karar verdiği, işi yöneticilerinin söyledikleri gibi değil de; yöneticilerinin öncelikleri hakkındaki varsayımlarına göre yaptığı bir ortam oluşursa, bu işi başarmamız zorlaşır.Eğer işyerinde üst yönetim tarafından verilen  karar sınanacak ise, ki çoğu zaman bu iyi bir şey olabilir, bu karşı karar vermekle değil; öneri sunmakla yapılır. Aklınızla iş görün, zeki davranın, işgüzar olmayın!

Kural 5: Ofis İşleri Sizi Asla İleriye Götürmez (Etkili İş Yapmak)

Alan rutin, basit ofis işlerinin sizi asla ileriye götürmeyeceğini, fark edilmenizi ve değer görmenizi sağlayacak işlerin sorumluluğunu almanız gerektiğini söylüyor. Ofisin rutin işleri yapılması gereken şeyler olsa da, bu işler karar vericilerin gözünden uzakta olduğundan dolayı sizi ileri taşımayacaktır. Halbuki etkili çalışma sizi terfi ettirir ve hem ekibinizde hem de şirket genelinde ün kazanmanızı sağlar.

Kural 6: Benzersiz Katkınızı Belirleyin (Süperstar Olun)

Yazar şirketteki önemli işleri üstlenmeniz gerektiğini ve bu şekilde bir “süperstar” olabileceğinizi söylüyor. Süperstar olmanın bir çok yolu olabilir. Bunlardan biri, belki de en yaygını, eğer yapmayı sadece sizin bildiğiniz işler var ise bunu yöneticinize söylemenizdir. “ekibimizde a, b, c işlerinin nasıl  yapılacağını bilen tek kişi benim” güçlü bir cümledir. Ancak bu uzun vadede sizin hayal ettiğiniz konumu elde etmenize, ya da elde tutmanıza faydalı olmayacaktır. Yazarın tabiri ile süperstar olmak için yapmanız gereken şey halihazırda sahip olduğunuz sosyal becerilerinizi (soft skill) geliştirmek ve her geçen gün yeni birini daha eklemek için cesaretli olmaktır. Alan Henry bölümün devamında Adam Grant ile yaptığı bir röportajdan kesitlere yer vermiş. Adam Grant bir organizasyon psikoloğudur. Ve bir yazımda daha sonra Türkçe’ye de çevrilen bir kitabını tartışmıştım (https://muratulker.com/y/onyargiliyim-desem-onyargili-oldugumu-dusunmem-de-bir-onyargi-mi-yoksa/). Adam’ın sözlerinden aldığım notlar:

  • İnsanlar, benzersiz becerilere sahip oldukları ve bu becerileri ekibi veya organizasyonu daha iyi hale getirecek şekilde kullandıkları görülüyorsa, işlerini sürdürebilirler.
  • Başarılı olan çalışanların sergilediği ortak davranış, gerçekten değer katan bir yaklaşımı benimsemeleridir. Bu üst yönetimin koyduğu hedefler doğrultusunda ekibin ve organizasyonun misyonunu hizalayacak, uyumlu hale getirmek için gayret sarfedeceğim, anlamına gelir.
  • Dolayısıyla, marjinalleşmiş çalışanlar için süperstar olmak, kısmen doğru zihniyete sahip olmak ve işte mükemmelleşmekle ilgilidir, ama aynı zamanda çoğumuzun hayatımız boyunca oynadığı bir rolü oynamakla da ilgilidir. Eğer iş yerinde ötekileştirilmiş birisi iseniz, ayrıcalıklı meslektaşlarınızla aynı seviyede görünmek için yeterli niteliklere sahip olmanızın yanı sıra, yaptığınız her şeyde onları gölgede bırakmanız ve bunu yaparken mütevazi olmanız gerekir. Niteliklerinizin ve odadaki yerinizin  sorgulanmamasını sağlamanın tek yolu budur.

Belki bir süperstar olamazsınız ama figüran da olmayın, çabalayınız.

Kural 7: Şikayetçi Değil, Problem Çözücü Olun (Yönetmek)

Satranç oynamak ile iş yapmayı birbirlerine çok benzetirim. İkisinde de aklınızda bir oyun stratejisi vardır ve genel stratejiniz doğrultusunda hamlelerinizi rakibe göre kurgularsınız. Daha da benzer tarafı, içerisinde bulunduğunuz durum ne derece kötü olursa olsun; kısa sürede bir aksiyon almanız gerekliliğidir. Birbirlerinden ayrıldıkları en kritik nokta ise satranç masasında kararları bireysel olarak alırken, iş dünyasında kararları ekipler alır. Haliyle bu kararlar hem çeşitli kaynaklardan beslenir, hem de etki alanları daha geniştir. Böyle bir sistemin içerisindeki rolünüzü iyi kavramanız, problem ile boğuşurken şikayet eden taraf değil, problemi çözen olmanız gerekir. Alan problem çözme kasınızı güçlendirmek ve iş hayatında sahip olmanız gereken sezilerinizi keskinleştirmek için aşağıdaki yolları izlemenizi öneriyor:

  • İlk önceliğiniz psikolojik güvenliğiniz olmalıdır.
  • Yöneticinizle görüşmelerinizi bir düzen dahilinde sürdürmelisiniz.
  • Toplantıya gelirken aklınızda gündem belirlediğinizden emin olun.
  • Yöneticinizin değişen önceliklerini takip edin, sürece esnek yaklaşın.
  • Size sorulabilecek soruları tahmin edin.
  • Durum raporunu hemen verebilmek için bütün dosyalarınızı ve kendinizi güncel tutun.
  • Eğer yöneticinizle  sorun yaşıyorsanız sizi ötekileştiriyorsa, onun işten pek anlamadığını varsayıp  siz çalışmanıza devam edebilirsiniz.
  • Ötekileştirilmenin performansınızı ve iş sonuçlarınızı olumsuz etkilediğini yöneticinize söyleyin ve onu size yardımcı olursa daha iyi çıktılar elde edebileceğinize dair ikna edin.
  • Önceliklerinizi patronunuzun öncelikleri ile hizalayın.
  • Çantanızda daima birden çok çözüm önerisi taşıyın.

İyi insanlar nasıl fark edilir biliyor musunuz, pozitif davranmak, etrafı ile ilgili olmak, meselelere çözüm önerisi sunmakla..

Kural 8: Üretkenlik Furyasına Kapılmayın (İşinizi Önceliklendirmek)

Evet, hepimiz meşgulüz. Hepimizin tam zamanlı işleri, kariyer beklentileri, uğraştıkları başka bir takım işleri, ailelerimize ve arkadaşlarımıza karşı sorumluluklarımız var. Ancak bu meşguliyetlerimizin önceliklerimizi engellemesine izin veremeyiz. Alan, bu işin sırrının meşgul olmak ve üretken olmak arasındaki ayrımı iyi yapmak olduğunu söylüyor. Farkları ne diye sorarsanız; meşgul olmak, meşgul olmaktır. Üretken olmak ise meşguliyetiniz içerisinde anlamlı sonuçlar elde edebilmek anlamına gelir ve kuşkusuz ki daha değerlidir.

Alan bu denklemi açıklayabilmek adına üretkenlik gurusu David Allen’in: “Bir şey yapmak için zaman harcamadan önce, bunun genel önceliklerinize ve yapmanız gereken diğer şeylere nasıl uyduğunu incelemelisiniz” görüşlerine yer veriyor. Bunu yapabilmenin Alan’a göre  iki ön koşulu var: iş listenizin tamamını görebilmek ve işinizi “neden” yaptığınız ile ilgili mesai harcamak. Çünkü düşünce sistemi “neden” konusunun etrafında örgütlenebilirse, meşguliyet / üretkenlik denklemini çözülebiliyor.

İşinizi en iyi şekilde yaptığınızda  hem saygınlığınız artacak hem de zamanla kolaylaşacak ve daha az yorulacaksınız.

Kural 9: Gelen Kutunuza Gereken Zamanını Verin, Daha Fazlasını Değil (Bilinçli Davranın)

İş yapma biçimlerimiz modern teknolojilerin gelişmesi ve pandemi ile bir hayli değişti. Eskiden herkesin işini yaptığı bir “yer” ve işin yapıldığı bir “zaman” vardı. Artık bir çok çalışan işini istediği zaman, istediği yerde yapabiliyor. Yapılması gereken iş bittiği sürece bunda hiçbir sorun yok. Yazar bölüme madalyonunun diğer yüzünü ortaya çıkaran bir soru ile başlıyor. Her zaman çevrimiçi olmamız, aldığımız her bildirime her an dikkat edeceğimiz anlamına gelir mi? Cevap Alan’a göre hayır!

E-posta uygulamaları, tıpkı diğer uygulamalar gibi, bildirim yolu ile çalışır. Aralarındaki en temel fark ise içerisinde “pizza” içeren bildirimler sadece akşam saatlerinde karşımıza çıkarken, e- postalarımız ise gönderildiği anda, günün herhangi bir saatinde karşımıza çıkmak için tasarlanmıştır. Özetle Alan, önemli bir proje üzerinde çalışırken gelen mail bildirimlerini dikkate almayın, gün içerisinde maillerinizi kontrol etmek ve cevaplandırmak için ayırdığınız belirli bir saat aralığı olsun; bu sayede hem işinizi hem de özel hayatınızı daha rahat kontrol edebilirsiniz önerisinde bulunuyor.

Gün 24 saat, hayatınızın tümünü programlayın, sadece işinizi değil!

Kural 10: İşinize Yarayan Verimlilik Sistemini Oluşturun (İşi Yapmak)

Verimlilik, iki farklı damardan beslenir.

  1. Doğru sorunu bulmak
  2. Doğru soruna doğru bir çözüm getirmek

Peter Drucker: “Yanlış soruna uygun çözümü bulmaktan daha verimsiz bir şey yoktur”. Alan’ın verimlilik sistemi hakkında okuyucularına önerisi ise nasıl daha üretken olabileceğinizi ve hangi üretkenlik sistemini benimsemeniz gerektiğini düşünmeden önce, sizin için gerçekten neyin önemli olduğunu bulmanız yönünde. Bunu yaparken net, güncel,  cesur olmanız ve düşünce sisteminizi  “işe yarar bir fikir üretecek” bir şekilde örgütlemeniz gerekli. Aşağıdaki soruları yanıtlamanın faydalı olabileceğini ifade ediyor:

  • Gerçekten bunu yapmak zorunda mısın?
  • Başkası yapabilir mi?
  • Bu süreyi kısaltmanın bir yolu var mı?
  • Bunu kolaylaştırmanın bir yolu var mı?

İş yapış şeklinizi kendinize tarif edin ve istatistiğinizi tutun. Akıllı çalışın!

Kural 11: Daima Meşgul Görün (Önemli İşlere Odaklanmak)

Bu kural içeriği marjinalleştirilmiş çalışanların yaptığı işlerin, kimi zaman üstlerinin nezdinde görünür olmamasından ve bu durumun çalışanların “tembel” olarak etiketlenmesi ile sonuçlanabileceği görüşü üzerinden kurgulanıyor. Alan, okuyucularına bu etiketlemenin önüne geçebilmeleri adına, üretkenlik ve yaratıcılık alanında yazan David Kadavy’nin ve yine  Prof. Adam Grant’ın görüşlerini referans olarak gösteriyor. Alan, “önemli işlere odaklanabilmek adına daima meşgul olmamız gerektiğini” öneriyor.

David Kadavy’nin görüşüne göre yaptığınız işin her sürecini not alarak iş yerindeki konumunuzu güvene alabilir, hesap verilebilirliğinizi artırabilirsiniz. Buna ek olarak “aldığınız notlar sayesinde hem iş süreçlerini açıkça ve detaylıca tanımlamış olacak, hem de aynı işi bir daha yaparken elinizde hata yapmanızı engelleyecek bir kontrol listesine sahip olacaksınız” diyor.

Adam Grant’ın açıklamaları ise şu şekilde:

  • Sıklıkla meşgul görünmeye odaklanırız çünkü iş yerinde sevilmek ve saygı görmek isteriz ve bazen, özellikle marjinalleşmiş insanlar için bu içgüdü  istenen etkiyi yaratmayabilir.
  • İş yerinde herkesi memnun etmek zorunda değilsiniz; insanları daha iyi versiyonlarına (better version) taşımak için oradasınız. Bunu yapabilmeniz için ne zaman evet, ne zaman hayır diyeceğiniz çok önemlidir; ve daha fazla hayır demeniz gerekecektir.

Ben belki hayır demiyorum ama pek kolay da evet demem. Mühim olan ne değil, nasıl söylediğiniz derler. Nazik olun. Bu çok önemli

Kural 12: Kendini Koru (İşini Takip Et)

Bir önceki kural  ile benzer fikirleri tartışan bu kuralda , yazar çeşitli şirketlerde girdiği etkileşimlerden bahsedip şu sonucu ortaya koyuyor: İnsan Kaynakları departmanları ve şirketlerin diğer ilgili yapıları şikayetleri görmezden gelme eğiliminde olabilirler. Hatta bu görmezden gelme taciz ve ötekileştirilme raporlarında dahi yaşanabilir. Sizin bu durumla başa çıkabilmek adına yapmanız gereken, kendinizi ve işinizi korumak için ihtiyaç duyabileceğiniz “veriye” sahip olmaktır. Bu doğrultuda yazar kendi yaptığınız işler kadar, ekip arkadaşlarınızın neler yaptığını da takip etmenizin önemli olduğundan bahsediyor. Tabii burada çizgiyi korumak önemli, birbirlerine bağlı süreçler sayesinde ilerleyen işimizin büyük resmini görüp her süreç özelinde fikir sahibi olmak elzem iken; takım arkadaşlarımızı sorgulama derecesinde takip edip rahatsız etmemek de bir o kadar kritiktir.

Bunun bir çözüm olacağı konusunda oldukça şüpheliyim, zira bizim kültürümüzde ayrımcılık farkında olmadan yapılıyor, bu konuda farkındalığımız yok. Bu konuda ne düşündüğünüzü ya da nasıl olaylarla karşılaştığınızı da çok merak ediyorum. Yine yorumlarda görebilirsem çok mutlu olurum.

Kural 13: Sınırlarınızı Belirleyin ve Koruyun (Uzaktan Çalışma)

Ötekileştirilmiş çalışanlar için uzaktan çalışma kuşkusuz önemli bir imkandır. Ofis ortamında yaşayabilecekleri olumsuz etkenlerden uzakta, çalıştığını göstermekten ziyade ürettiği iş sonuçları ile parlayabilmelerine olanak sağlıyor. Ancak madalyonun diğer yüzünde sonu gelmeyen maillerden ve whatsapp mesajlarından bunalmak da var.

Yazar’ın uzaktan çalışırken başarılı olmak için önerileri şunlar:

  • Ofis ortamında normalde konuşamadığınız kişiler ile konuşun.
  • Çalışma şeklinizi ve düzeninizi kontrol edin.
  • Ne zaman işe başlayacağınıza ve ne zaman bitireceğinize kendiniz karar verin.
  • Günün belirli bir saatinden sonra Slack, e-posta ve işle ilgili diğer bildirimleri kapatın.
  • Takviminizi düzenleyin.
  • Birine ne zaman cevap vereceğiniz ile ilgili e-postalarda ve diğer sohbetlerde şeffaf olun.
  • Geç saatlere kadar çalışıp çalışmadığınızı söylemekten korkmayın.
  • Zihinsel ve sosyal sınırlar kadar fiziksel sınırlar da belirleyin.
  • Zamanınızdan ziyade, enerjinizi yönetin.
  • Başarılı sonuçlar elde etmek için çalışma ortamınızı düzenleyin ve muhafaza edin.
  • Siz ve yöneticinizin ortak bir akıl ile ilerlediğinden emin olun.
  • Çalışmalarınızı belgeleyin.

Eğer siz o işyerine lazımsanız, bir ölçüde nazınızı çekerler. Ama sakın öneminizi test etmeyin!

Kural 14: Veri Güçtür ve Güç Paradır (Para Kazanmak)

Bu kural  “paid” yani “hakkınızı aldığınızdan emin olmak” önermesini açıklıyor. Alan’a göre kimse sadece istediği için işe gitmez; çünkü herkesin ödemesi gerektiği faturaları, geleceği için yapması gereken bir birikim; kısacası finanse etmesi gereken bir hayatı vardır. Emeğinizin karşılığını aldığınızdan nasıl emin olabilirsiniz. Alan iyi pazarlık için yaptığınız işin ne kadar değere sahip olduğunu öğrenmenizi öneriyor.

Ücretiniz konusunda müspet/menfi geri bildirim verin, bundan kaçınmayın  ve geri bildirim kabul edin.

Kural 15: İşiniz Arkadaşınız Değildir (Ne Zaman Ayrılacağınızı Bilin)

Çoğu önerisini kendi iş yaşantısında yaşadığı hikayeler üzerinden temellendiren yazar, kitabın son bölümünde yine kendi ötekileşme hikayesi üzerinden “işiniz arkadaşınız değildir, ne zaman ayrılacağınızı bilin” önerisinde bulunuyor. Kendi hayat hikayesinden ve deneyimlerinden yola çıkarak okuyuculara bir takım önerilerde bulunuyor:

  • Sizi mutlu edecek doğru karara ancak kişiliğinizi göz önüne alarak varabilirsiniz.
  • Tüm işler bir öğrenme eğrisine sahiptir. Kendinize fazla yüklenmeyin.
  • Hislerinizi ve deneyimlerinizi paylaşıp, iyi vakit geçirebileceğiniz bir iş arkadaşı bulun.
  • Herhangi bir eylemde bulunmadan önce sorunun kaynağını doğru bir şekilde tespit edin. Sorun  yöneticinizden, ekibinizden, ya da kurum kültüründen kaynaklanıyor olabilir. Ancak sistemin sorunlarını çözmenin sizin sorununuz olmadığını aklınızdan çıkarmayın.
  • Eğer bir işten ayrılma vakti geldiyse, mutlaka o iş yerinde edindiğiniz/geliştirdiğiniz yeteneklerinizi de yanınızda götürün.
  • Bir işi bırakmadan önce yeni bir işe sahip olduğunuzdan emin olun.
  • Kendine bir rehber oluşturmak adına işinle ilgili hoşuna gitmeyen, canını sıkan her detayı not alın.

Peki yeni işinizin diğerinden daha iyi olma olasılığını artırmak mümkün mü? Edindiğiniz ağı (network) doğru kullanarak, deneyimlerinize güvenerek, işte çalışırken edindiğiniz verileri ve kontakları toplayarak, işinizden ayrılırken köprüleri atmayarak bunu artırmak mümkün diyor yazar  ve ekliyor: Eğer yorucu bir iş deneyiminin ardından ara vermeye ihtiyaç duyuyorsanız, ara verin ve kendinizi suçlu hissetmeyin.

Bence işinize ve işyerinize aşık olmayın, rasyonel olun. Ama ben benim gibi işinizi yaparken tatilinizi de yaparsanız fevkalade olur.

Bu pazar  hem yazar Alan Henry’nin görüşlerine yer verdim, hem bazı konulara ekler yaptım   hem de kendi görüşlerimi yazdım. Doğrudur iş yerlerinde kurallar değişiyor. Bu kurallar kültür değişikliği nedeniyle her ülkede farklı ama tek ortak nokta, çalışanın iş yerine sağlayacağı faydadır. Bu fayda çalışanın iş üretme performansına odaklanmasını gerektiriyor. Değişen kurallar daha düşük verime ve üretime neden olacaksa bunu ne şirketler ne de yöneticileri ister. Yazar  kitabında tembellik, boşvermişlik önermiyor. Halbuki bazıları değişen kuralları yanlış anlıyor; çalışanın tasasız, günü birlik yaşayan, amaçsız iş yapan birisi haline dönüşeceğini düşünüyorlar. Alan Henry ise çalışanlar sadece “görülmek, duyulmak ve emeklerinin karşılığını maddi olarak almak istiyorlar. İnsan Kaynakları bölümlerinizi, işinizi ona göre organize edin, insanları da bu önkoşulla işe alın ve yönetin” diyor.

(*) Henry, A. (2022). Seen, Heard, and Paid: The New Work Rules for the Marginalized, Rodale Books, ss.276.

(**) https://thefreelancersyear.com/blog/service-journalism-where-to-pitch/

Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir.

YORUM YAZIN