Geçen hafta yazımın başlığı “İTİBARDAN TASARRUF OLMAZ AMA İSRAF HARAMDIR” idi. İtibar yazdım. Güven duygusunun üzerine inşa edilmiş bir itibarın,…
ÖNYARGILI MIYIZ HEPİMİZ? Evet, tabii ki, hatta bunu en çok eleştiren, bu konuda film ve anlatılarla toplumu eğitmeye çalışan Batı…
Ben mi Sizi Yanlış Anladım, Yoksa … İnsanlar birbirleriyle konuştuğunda, yazdığında, birbirini dinlediğinde, hatta okurken ortaya çıkabilecek sorunları tahmin bile…
Kurumsal İletişim Rezil De Eder Vezir De… Geçen hafta teknolojik yenilikler ile birlikte Kurumsal İletişim konusunun giderek çok daha önemli…
Önyargılarım olduğunu kabul edenlerdenim. Bu benim için bir övünç kaynağı mı? O konuda emin değilim. Rahatsız mıyım? Ondan da emin…
25 Ekim 2020’de “İletişim Tarzım: Az konuşurum, ciddiyeti severim, dedikodudan hoşlanmam” başlıklı yazımın Feedback (Geri Bildirim) başlıklı bölümünde “Benim gibi çok defa ‘hayır’ demiyorsanız, neredeyse hiç ‘evet’ de demeyince ‘ne söyledi’ şimdi Murat Ülker, ‘acaba bunu mu, şunu mu kastetti’ diyenler sarpa sardırıyor” diye yazmıştım (1). Halbuki ben onlara basitçe evet/hayır demek yerine belki/sonra diyorumdur. Esas istediğim kendilerinin bir kanaate varmış olmalarıdır.
Hadi bakalım size bir soru: Bir sunumun, bir iş görüşmesinin veya bir randevunun iyi geçtiğini nasıl anlarsınız?
Hemen “ilk görüşte etkilenme olduysa…” diye başlarsınız. Sıklıkla, “ilk izlenim” tuzağına düşeriz. Türkiye’de dahil bütün imaj danışmanları “İyi bir ilk izlenim için tek şansınız vardır,” diye tutturmuşlardır.