Yazılarım

MÜSİAD GENÇ BULUŞMA, SEFA ÖZ SORU-CEVAP   TECRÜBE PAYLAŞIMI

LinkedIn

Her Kasım ayının, 3. Çarşamba günü: Yıldız Holding’de “MUTLU ET, MUTLU OL” günümüz artık biliyorsunuz. Ama iş o hale geldi ki etkinlikler  neredeyse bir haftanın tümüne  yayılmaya başladı. Bu etkinliklerden birinde  100e yakın Genç MÜSİAD  üyesi ile birlikte bizim seminer salonunda bir araya geldim,  Genç MÜSİAD üyelerinden Sefa Öz’ün sorularını cevapladım. Genç MÜSİADlılar bu toplantıya TECRÜBE PAYLAŞIM toplantısı demişler çok hoşuma gitti.

Toplantıdan sonra gençlerle birlikte sergi salonumuza inip kısa bir tur attık, daha sonra da hemen Holding’in yanındaki Ülker Shop’a gidip birlikte keyifli bir alışveriş neşesi yaşadık. Gençler Ülker Shop’taki yeni ürünlerimizi hep birlikte görünce “bu ne zaman çıktı, bu ne  zaman çıktı” diyerek çok şaşırdılar. O zaman anladım ki her ürünümüze reklam yapamadığımız için, raflarda ürünlerle karşılaşamayan ya da atıştırmalık alışverişi hala evin reisi anneler tarafından yapılan gençler yeni ürünlerimizin farkına varmıyorlar. Tüm yeni ürünleri birlikte anlatan ve sürekli olarak görülmelerini sağlayan bir şeyler yapmamız gerekiyor anlaşılan. Bu da bu toplantıdan çıkardığım benim ödevim oldu. Toplantıya MÜSİAD eski başkanlarından  Ömer Bolat Bey de katıldı, kendisine katkıları için teşekkür ediyorum. Merak edenler için de aşağıda SEFA ÖZ’ün sorularını ve verdiğim cevapları paylaşıyorum.

1.Sabri Bey’in gıda sektörü ile tanışma hikayesini bize biraz anlatır mısınız?

Babam çok çalışkanmış ve eğitim hayatı boyunca da çalışmış. Ağabeyi Asım Ülker’le birlikte mesela Besler bisküvi fabrikasında çalışmışlar. Babam burada bisküvi üretimini öğrenmiş. 1944 yılında İkinci Dünya Savaşı sonrası kıtlık şartlarında Eminönü’ndeki Nohutçu Han’da bir bisküvi atölyesi satın almış. Ağabeyi Asım Ülker ve üç çalışanla birlikte 100 metrekarelik bu atölyede üretime başlamış. Sonrası bildiğiniz gibi… Yani bildikleri işi yapmışlar.

2. Murat Bey Üniversite’de nasıl biriydi, öğrencilik yıllarında kendini iş dünyasına nasıl adapte etti?

Lisede vasat bir talebeydim. Tabii bu vasat biri olduğumu göstermiyor. Her şeyi son güne bırakırdım Okulda öğrenilenler beni çok da ilgilendirdi diyemeyeceğim. Bu halimle teşekkür de getirdim.  Diğer yandan oldukça sosyal bir öğrencilik hayatım oldu. Az daha eve tasdikname yani okuldan ayrılıp başka okula geçmeye yarayan öğrenci belgesi getiriyordum. Üniversitede 1 ve 2’inci sınıf da böyle geçti.  3 ve 4’te ise ilgim arttı ve çalışmaya başladım, dersleri sevdim. Bunun sonucunda ilk yıl ortalamam 1.82 iken son sınıf ortalamam 3.60 olmuştu.

Yetişirken, her işi yaptım, denedim. Okurken, normal bir öğrenci idim. En iyi öğrenci değildim. En iyi notu almak değil, öğrenmek dersleri konuları bilmek, hedef olmalıdır.

Babam, benim doktor, mühendis olmamı isterdi. Ben işletmeyi tercih ettim. Üniversite imtihanında 3 puanla mühendislik fakültesini kaçırdım. Bir mühendis arkadaşımla bir yaz 3 ay mühendislik dersi çalıştım. Mühendislik genel bilgileri öğrendim. İşimde çok faydasını gördüm. Ayrıca yeni fabrika yatırımlarımız oluyor. Zamanla inşaatçılığı da öğrenmeniz şart oluyor.

3. Sabri Bey koltuğu size devrettiğinde şirketinizde ilk yaptığınız yenilik neydi?

Üniversite eğitimimi bitirdikten sonra, 1980 yılı başlarında babam beni işimizle ilgili her işe koşturdu. Ama oda, koltuk, masa vermedi. Buna lüzumsuz işler müdürü dedi. İyi ki beni öyle yetiştirdi.

1986-1987 döneminde ilk kurumsal görevlendirmemiz; Babam üst genel müdür, ben fabrikalardan sorumlu genel müdür, Eniştem Orhan Bey pazarlama-satıştan sorumlu genel müdür olduk.

Babam her zaman kurumsallaşmaya önem verdi. “Mavi Kitap” şeklinde bir kurallar kitabımız vardı. Faydalanırdık.

Babam 1998’de benim Yönetim Kurulu Başkanı olmamı istedi. “Ben iyice yaşlanmadan sizleri göreyim, yanlış işler olursa, müdahale edeyim, düzelteyim” derdi.

İlk yaptığımız şey aile şirketinden kurumsal bir şirkete dönüşme çalışmaları oldu. Görev tanımları yapıldı, sorumluluk alanları belirlendi, yetki onay matrisini gösteren o mavi kitabı  çıkardık. Bugüne gelmemizde bu çalışmaların çok faydası oldu.  Yine 90’lı yıllarda Avrupa’da bir bisküvi firmasının doğu bacağı satılırken biz de teklif vermiştik. Demek istediğim her şey planlıydı..

4. Yıldız Holding Türkiye’den çıkıp, alanında nasıl en büyük oldu, bu konuma şirketler nasıl ulaşabilir?

Bir Türk şirketinin kendi alanında dünyanın en büyük şirketlerinden olan Godiva ve United Biscuits’i bünyesine katmasındaki serüven ve bunun arkasında yatan vizyonu bize biraz anlatır mısınız?

Yıldız Holding, global bir şirket. 4 milyar kişinin yaşadığı coğrafyada ürünlerini satıyor. Bir 4 milyar insanın daha yaşadığı coğrafyaya ulaşacak potansiyelimiz var.

Çikolatada dünya 6.sıyız, bisküvide 2.yiz, odaklanma yapıyoruz. Sattığımız şirketler, başarılı şirketler, güçlü markalar. Odaklanma amacıyla bu şirketlerden çıkmaya karar verdik.

Ama hiçbir şey sabahtan akşama plansız olmuyor. Ülker olarak 1970’li yıllarda ihracatı (Kuveyt) öğrendik. Global bir şirkete dönüşmemizde her şey planlayarak oldu.  Daha 2000’li yıllarda bir iç raporumuza “Godiva satılırsa alalım” yazmışız mesela.. Çalışma ve her şeyi inceden inceye planlamak lazım.  

2007 yılında fırsat geldi ve Godiva’yı aldık. Bu tecrübede başarılı olduk. 800 milyon dolar verdik. 400 ederi + 400  Markası = 800 milyon dolar, çok verimli bir yatırım oldu.

2013’de United Biscuits’i İngiltere’de bir Fon’dan 3,5 milyar dolara satın aldık. Ülker ile birleştirdik. Bu şirketin değeri şu anda 6,5 milyar dolar.

Yurtdışında o zamanlar kredi maliyeti sıfıra yakındı. Yurtdışından borçlandık bu satın almalarda. Hesaplanabilir risk almak = Hesapsız risk almam. Her hafta: alacaklarımı + mallarımı = borçlarımla mukayese ederim. Borçlarım fazla ise, yeni borç yapmam.

Bunun öyle büyük bir sırrı yok. İşinizin  patronu olursanız, kurumsallaşırsanız, iş ilkelerinizden taviz vermezsiniz pekala Türkiye’den çıkar istediğiniz yerde olursunuz.

Burada IBM’den söz edeyim. IBM’e çok özenirdik. Globalleşme konusunda onu örnek alırdık. Globalleşip farklı ülkelerde yumurtaları farklı sepetlere koyalım isterdik ki riski dağıtalım. Ki bir yerde kriz olursa işimizin tamamı etkilenmesin. Bunu gerçekleştirdik ama şimdi her gün bir yerde kriz var, krizden başımızı kaldıramıyoruz.

5. Sabri Bey ve Asım Bey’in kurmuş olduğu bir şirket şu an 3. nesile kadar uzandı ve sarsılmadan hedefleriniz doğrultusunda emin adımlarla gitmeyi nasıl başardınız, Şirketler nasıl nesilden nesile taşınır, geleceğe uzanan değer nasıl oluşturulur?

Türkiye’deki şirketlerin yüzde 95 kadarı aile şirketidir. Aile şirketinden şunu anlıyorum: Şirketi aile kurmuş, hâlâ işin başında ve çalışıp işi geliştiriyor. Aile şirketlerinde çalışan bireyler zaman ve imkanlardan fedakarlık ediyorlar. Sermaye yetersizliği olmasına rağmen sürat ve girişimcilik kabiliyetleri var. Aile şirketlerinin adımları birer kuşak halinde gerçekleşiyor. Böyle planlamasalar da büyük adımlarla gidiyorlar. Onun için gençlerin iyi bir eğitim alması adına gayret ediyoruz. Biz gençlere iyi okumalarını öneriyor, olanak veriyor ve eğitimleri için ikna ediyoruz. Bu nedenle tatillerde gençlere staj imkanları sağlıyoruz. Bizim nesilden nesile gelmemizin geçmişte de, şimdi de sırrı bu. Eğer bu bir sırsa..

Çocuklar da işimizi istemekte serbestler. Şirket de onları çalıştırmakta serbest. Hak edenler çalışsın. Aile anayasamız yok.

6. Global arenada ayakta kalmanın zorlukları nedir?   Global alanda devlerin arasında olabilmek için neler yapmak gerek?

Global arenada  şirket yönetmenin jargonu çok farklı, önce bu jargonu iyi öğrenmek gerekiyor. Ayrıca kurumsallaşmanın yanında, dünya çapındaki muhasebe ve yönetişim kurallarına (governance) uymanız gerekiyor. Bunları da iyi öğrenmek gerekiyor. Ayrıca  çeşitlilik (diversity) ve dahiliyet (inclusion) gibi kavramlara da bağlı kalarak etik standartları belirlemeniz gerekir. Bu sanıldığı kadar kolay bir şey değil.  Ayrıca her lüzumsuz soruya aklı başında bir cevabınız olmalı… KYC know your client..

Neticede biz gıda/atıştırmalık dışındaki tüm işlerimizden çıkıp, dünya çapında gıda işine odaklanmak istiyoruz. Bütün gayemiz de bu yöndedir. Bu nedenle de belli bir işi yapmakta, ona odaklanmakta yarar var. Ancak böyle bir yol izlerseniz, dünya çapında bir yere gelebiliyorsunuz. Bu sayede bisküvide dünyada 2’nci, çikolatada da 6 ya da 7’nciyiz. Demek ki, çikolatada daha fazla çalışmamız gerekiyor.

7. Sizin için şirket yönetiminde vazgeçilmez kriterleriniz nelerdir?

Stratejik yönetim anlayışımı ifade etmeye çalıştığım “MOVERS” akrostişini anlatırsam sanırım vazgeçilmez kriterlerimi de anlatmış olurum : M-Money (İşin maddi değeri), O-Objectives (Hedefler açık olmalı), V-Value (Var ettiğimiz değer), E-Evaluate (Tehdit ve Fırsatlara Hakim Ol), Rivals (Rekabetçi Avantaj Nerede), S-Sustainability (iş ve çevresel açıdan sürdürülebilirlik).

Ancak, hâlâ 1 numaralı gösterge paradır. Her şey onunla ölçülür. Bazılarınız “değer” der ama değer de parayla ölçülür. 1 numaralı gösterge istediğiniz gibi değilse işin kendisinin sürdürülebilir olması mümkün değildir.

8. Kurumsallaşmış bir şirket kültürü nasıl oluşturulur, küçük ölçekli bir şirket veya yeni kurulan bir şirket kurumsal kültürün temellerini nasıl atmalıdır?

Biz ailede baba, oğul, amca, yeğen, dayı.. Bütün bu ilişkileri aile şartları içinde yaşıyoruz. Ama işte patronumuz işin lazımesi neyse odur. Yani işin gereği neyse, bize o yol gösteriyor. Onun için bizde “aile anayasası” yok ama kurumsallaşmış bir şirket kültürü yasası var.

Bu yasa işlerin nasıl yapılacağını gösteriyor. Yani siz hissedar olabilirsiniz ama yönetim işi başkadır. Profesyoneller kurumsal yönetişim (governance) ilkelerine uygun şekilde hareket eder. Biz yönetici iken, o profesyonel yönetim ekibine dahil biriyizdir. Yok hissedar isek o zaman genel kurulda ve seçilmişsek yönetim kurulunda bulunuruz. İyi yönetişim ise güvenin hakim olduğu kurumsallaşmayı sağlayan en önemli unsurdur:

Adillik: Tüm paydaşların beklentilerini gözeterek sistemi oluşturmak ve uygulamalarda kişiye göre değil sisteme göre karar vermek

Şeffaflık: Kurum içinde, dışında ve aynı zamanda topluma karşı performans ve kaynakların kullanımı konusunda aktif açıklık ve şeffaflıkta olmak

Hesap Verebilirlik: Paydaşlara karşı hesap verme ya da raporlama ve yapılan işlerin değerlendirilmesi yaklaşımını benimsemek

Katılımcılık: Bilginin paylaşılması, faaliyetlerin oluşturulması ve gerçekleştirilmesinde paydaşların katılım ve desteğini sağlamaya yönelik ortam geliştirmek

Etkililik: Başarı ve sonuç odaklı yaklaşımla kaynakları doğru yönlendirmek, doğru alanları seçmek ve performans hedeflerini doğru belirlemek

Tutarlılık: Paydaşların beklentilerini karşılayarak misyon ve vizyon doğrultusunda hareket etmek, karar almada temel politika ve prensipleri korumak

Sorumluluk: Sorumlulukları sahiplenme ve yerine getirme anlayışı geliştirmek ve bu yönde temel politika ve prensipleri korumak

9.  Bir şirket için danışmanlık hizmetinin önemi nedir?

Danışmanlık hizmeti, bilmediğin ve hızlıca öğrenmek istediğin şeyi sen Mersin’e giderken  tersinden gelenden öğrenmek anlamını taşır.

10. Şirketinizi sanki bir üniversite gibi yönetiyorsunuz. Nasıl? Şirketinizde kulüpler var: Fotoğrafçılık, basketbol, dalış kulüpleri gibi. Burada asıl hedeflenen çalışanları oyunda tutmak ve organizasyonu geliştirmek. Bu noktada sizce bir kobi, çalışanı oyunda nasıl tutar?

O kadar karmaşık değil işimizle vaktimizin çoğunu geçiriyoruz, ihtiyaçları görüyoruz. Hem tüketicilerimizin, hem çalışanlarımızın hem de tedarikçilerimizin. Rüyalarımız da dahil işimizle ilgili soru soruyor,  öğreniyoruz. Bize  faydası iş yerini tahammül edilir bir yer kılmak. Tabii tüm çalışanlar için de aynı şekilde oluyor.

11.   Bol bol GOYA yapıyorsunuz, burada asıl hedefiniz nedir, GOYA’yı bundan 2-3 sene önce bilmeyen ben, sizin gezdiğinizi zannediyordum?

Goya yapmıyorum işimi yapıyorum. Gitmediğiniz görmediğiniz yapmadığınız işi anlayamazsınız sahip de olamazsınız. Ki nerede geliştireceksiniz?

HEDEFİMİZ = GOAL 21

G : “Gez, oturma yerinde artık”. GOYA:

O : Sıfır hata yap.

A : Alignment : Ortak amaç birliği.

L : Leader : Lider olmak.

21: Sektöründe ya birinci ya ikinci olmak. Üçüncüyü kimse hatırlamıyor.

12. Kadınları iş dünyasında destekleyen birisiniz. Hatta Godiva CEO’su bir kadın. Murat Bey sizce kadınlar neden iş dünyasında olmalı?

Toplumun tümü iş dünyasında yer alırsa  toplumun tüm yetişkin işgücünden istifade edilir. Aslında bu kadar basit, çeşitlilik ve dahil etmenin de felsefesinde bu vardır.

13.Dünyada rekabet günden güne zorlaşıyor. FMCG (Fast Moving Consumer Goods) sektöründe rakiplerinizden sizleri ayrıştıran pazarlama anlayışınız nedir?

Pazarlama yardımcı bir fonksiyondur. Ürünü, markayı, satışı etkiler ve tüketicilerle iletişim kurmanıza yardımcı olur. Bunda ne kadar “seçici ve yerinde” olursanız o kadar verimli olursunuz. Satış başarısı itirazların halliyle  mümkündür. Pazarlama da olası itirazları  nasıl çözümleyeceğinizi bilip hedef tüketici kitlenizle teati etmenizdir. Bugün satış ve pazarlama ayrı işlevler gibi düşünülüyor. Pazarlama para harcamakla hatta çarçur etmekle suçlanıyor, satış da satamadığı zaman bahane üretmekle suçlanıyor ama aslında aynı gemideler ve başarı da başarısızlık da ikisinin marifeti! Bir elmanın iki yarısı gibi bile değiller. İkisi de elmanın  kendisi…

14. Ülker markası, Türkiye’nin nüfusunun en az bölgesindeki bir bakkalda bile olmayı nasıl başarıyor?

Mustafa Kemal’in dediği gibi  dağıtım işinde de “hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa” vardır felsefesi geçerlidir. Yani bütün vatanda, tüm nüfusu kapsayacak şekilde çalışmak söz konusudur. Bu şu anda tabii 8 milyar insana ulaşmak hedefine döndü. Vatanımız öncelikli ama bu vatandan 8 milyarı kapsamak istiyoruz. Şu anda 4 milyar insana hizmet sunuyoruz. Hedefimiz  8 milyara ulaşmak. Bu ancak bu vatanda da yurt dışında da değer zincirinde herkesin fazlasıyla payını almasını sağlayarak ürünlerimizi ulaştırırsak mümkün olur. 

15. Yıldız Ventures ve Gözde Girişim ile değişimi ve yeni yükselen işleri anlamak için startup’lara ilgi duyduğunuzu tahmin edebiliyorum. Peki Yıldız ailesi neden yeni yerlere yelken açmak istiyor?

Hem değişimi yakalayıp hem de riski dağıtıyoruz. Dünya değişirken, iş modelleri değişirken yatırım yapılacak alanlar değişiyor. Her şey ve herkes değişirken biz nasıl sabit kalalım.

Gözde Girişim  ile teknoloji ve start up yatırımlarına önem veriyoruz. Bu yatırımlara para koyarken;

1. amacımız: Para kazanabilir miyiz?

2.amacımız: Mevcut işlerimizde acaba bir katkı, fayda elde edebilir miyiz?

3.amacımız: Gelişmelerin dışında kalmamak için, start-uplara yatırım yapıyoruz. Gözde Girişim şirketimiz altında bu yatırımlar yapılıyor.

16.  Sürdürülebilir bir başarı için sürdürülebilir bir ekip ve çalışma ortamı gerekiyor. Peki Türkiye’nin köklü holdingi sürdürülebilir olan bu ekibi ve çalışma ortamını oluşturmada nelere dikkat ediyor?

Ekipteki insanlar arasında karşılıklı anlayış, arkadaşlık önemlidir. Ekiplerin en önemli özelliği birbirlerine güvenmeleridir. Hatalar insanlar değildir. Hatasını gideren insan kıymetlidir. Hataları ve sonuçlarını görmezden gelemeyiz, ama düzelen kişileri takdir ederiz. Her hata daha iyi olmamıza yardımcı olur.

Güven en önemli şeydir, ilişkilerde güven esastır. İnsanlara inanmak, güvenmek ve iletişimde açık olmak önemli.

Sürdürülebilirlik kavramı daha çok çevre için düşünülüyor ama içinde insan da var. Yani insana da iyi ve olması gerektiği gibi davranarak, güvenerek, inanarak, iletişimde açık olarak  ancak ekiplerin sürdürülebilirliği sağlanabilir. Tamamına yani çevreye, insana ve kainata iyi davranarak bunu sağlıyoruz. Basitçe de israfsız şirket diyoruz, insanın dahi israfı haramdır. Ama uygularken de global standartlara uyuyoruz.  Bunun için “mutlu et mutlu ol” felsefemizi de hedef olarak koyuyoruz. 

Şunu da söyleyeyim, sürdürülebilirlikten anlaşılan boşa zaman harcamayın, tek seferde doğru yapın, demektir. Tembellik etmeyin, çözüm bulun, demektir. Basit olun, işleri karmaşık yapmayın demektir. Sürdürülebilirlik, ekonomiler arasında bir rekabet vesilesi olmamalı, gerçeklere odaklanmalıdır.

17. 79 yıllık bir şirketsiniz, 79 yılın sonucunda geçmişe baktığınız zaman başarınızı nasıl sürdürülebilir kıldınız, bu 79 yıllık süreçte şirketinizin vazgeçilmez kuralları nedir?

Bir kural değil çok kural var. Genel geçer kaide olarak çok çalışmak işini patron bellemek, değişime ayak uydurmak diyebiliriz.

Çok isterseniz de şu üç ana ögeyi söyleyebilirim

1.Temelimiz sağlamdı, hep sağlam tutuyoruz.

2- Başarıyı doğru tarif ediyoruz ve nasıl kutlayacağımızı biliyoruz.

3- Herkes için her alanda yetki ve sorumluluğu açık bir şekilde belirliyoruz, yetki/onay matriksi herkesin sorunu ayrıştırması ve çözmesine yardımcı oluyor.

18. İş hayatına yeni atılacak, topluluğunun öncüsü olmak isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?

Yazılarımda birçok kez değindiğim bu konuyla ilgili şunları da söyleyeyim: Gençlik hakkında çoğunlukla yanlış bir izlenim var. Aslında dünyaya önem veriyorsunuz. Tembel değilsiniz. Döngüleriniz farklı. Jargonlarınız, konuşma üsluplarınız farklı. Sorumlu, çalışkan ve başarma arzusu olan insanlar olmanız konusunda ben size güveniyorum. Bir müzede Mezopotamya’daki eski bir uygarlığa ait bir tablet gördüm ve gençliğin sorumsuzluğundan vb. şikayet edilmişti. O zaman da bir kere daha anladım ki gençlikten şikayet etmek değişmiyor, kendimizi değiştirmeliyiz.

Hayatınızı israf etmeyin, derim öncelikle Ne işi yapma istiyorsanız üniversitede onu okuyun, ikinci önerim olur.  Okuduğunuz işleri yapın yani. Hayat boyu öğrenmeye de devam edin üçüncü önerim. Okulda geçer not alan herkes mezun olabiliyor. Hayatta ise en yüksek notu alan mezun olabilir. Son olarak da diyoruz ki sahanıza odaklanın orada en iyi olun. Hiç olmazsa rekabetçi üstünlüğünüz olsun… Maddeler halinde söyleyecek olursam:

  1. Çok çalışacaksın. Çalışmaya alışıyorsunuz, farkındalığınız artıyor. “İşinizi rüyanızda görmeniz lazım”.
  2. Sevdiğiniz işi yapmalısınız.
  3. İçinizde işi başarma tutkusu olmalı.
  4. Bir ürün, katkı meydana getirdiğinizi hissetmelisiniz.
  5. Başkalarının tecrübelerinden hızlıca istifade etmek lazım. Tecrübeleri alın, test edin, kendinize uygun olanları uygulayın.
  6. Hayatta keşke lafını hiç kullanmıyorum. İnancımızda da doğru değil. Başarısız olsak bile, daha çok çalışmalıyız.

19. Kendi işini kurmak isteyen yeni mezun bir genç, tecrübe sağlamak için kurumsal bir şirkette çalışmalı mı, yoksa üniversite döneminde çalışıp zaman kaybetmeden iş dünyasına atılmalı mı?

Ben çocuklarıma da başka işlerde çalışıp Hanya’yı Konya’yı anlamalarını söylüyorum. Yönetim Kurulu Başkanımız Ali Bey tüm pozisyonlarda uzun süre çalışmıştı. Gençken insan dünyayı kurtarmaya çalışıyor, ben de okuldayken memleketi dünyayı kurtaracaktım. Ama sonra mezun oldum dünya benden kurtuldu. Ben de hala işimi yapmaya uğraşıyorum..

Bir iş kurarken, önce o işle ilgili çalışmış olmalı, temeli öğrenmeliyiz. Önce terlemek lazım, tecrübe etmek lazım. Ben de çok iş kurdum, kapattım. 80 firmamız vardı son 3 yılda 30’unu sattım. Şimdi 15’i yurtdışında, 35’i yurtiçinde 50 kadar fabrikamız var.

20. Hat ve modern sanata önem veren yakından ilgilenen bir sanatseversiniz. Sizin gibi bir çok iş insanı sanata değer veriyor, sizce sanatın iş dünyası için önemi nedir?

Üç İzmir kitabı vardır. Bu kitabı okursanız estetik duygusunun ne kadar önemli olduğunu görürsünüz.  Herkesin bir estetik duygusu sahip olduğunu ama bunun eğitimsiz kaldığını düşünürüm. İşte sanata maruz kalmak herkeste bu estetik duygusunun oluşmasını sağlar. O zaman herkes kaldırım taşlarını düzgün yapmak, arabasını düzgün park etmek, yere atılan çöpleri toplamak gerekliliğini hissederdi.

Sanatçıya katkı, estetik anlayışın geliştirilmesi, ülkeye katkıdır. Koleksiyonlarımız bütün dünyadaki ofislerimizde sergileniyor. Koleksiyon yapmak için değil, sevdiğim, hoşuma giden eserleri satın alırım.

21. Çocukluğunuzda Sabri Bey’den “Akşama Babacığım…” dediğiniz ürün hangisiydi, şu an hangi Ülker ürününü tüketmekten mutluluk duyuyorsunuz ?

Babam Ankara’ya gittiğinde kabuğu soyulmuş antep fıstığı getirirdi oradaki fabrikadan. “Niye getirdin?” dediğimde de “vaktim yok, hediye getirmek istiyorum, havaalanında büfe vardı, orda bir tek farklı bunu bulabiliyorum size getirmek için ” derdi. Çünkü tüm ürünlerimiz hayatımız, içinde yaşıyoruz. Onlara bir özlem duymamız da mümkün değil. Ama uzak bir yere gidince canım bizim ürünlerden istiyor, işte o zaman  tüketicilerimizin neler çektiğini anlıyorum..

YORUM YAZIN