Kitap

İnsan Kaynakları Zirvesine “Geleceğin Becerileri” ile Küçük Bir Katkı

LinkedIn

Perttu Pölönen: Geleceğin en önemli değeri merhamet ve dürüstlük, o da ailede öğrenilir!      

28 Eylül’de Harvard Business Review Türkiye, İnsan Kaynaklarında Yeni Perspektifler Zirvesi gerçekleştirdi. Konuşmacı sayısı oldukça çoktu ve insan kaynağı yönetimindeki değişiklikler her yönüyle masaya yatırıldı. Bazı konuşmaları dinledim ama tamamını izlemeye zaman bulamadım, daha sonra arkadaşlarım bana konuşmaların bir özetini yapıp bilgilenmemi sağladılar. Tüm konuşmaları size özetlemeyeceğim. Kuramsal boyutlarıyla İnsan Kaynaklarında yaşanan değişimi anlatan konuşmalar yapıldı. Konuşmacıların çoğu pandemi sırasında ve şu anda İK açısından neler yaptıklarını anlattılar. Galiba çoğu biribirine benziyor. O yüzden tüm konuşmalara genel bir çerçeve içinde bakıp, daha sonra Perttu Pölönen’in kısa bir süre önce çıkan kitabı Geleceğin Becerileri’nden söz edeceğim.

Zirvede genel olarak ne konuşuldu? Evden çalışma, pandemiden artan kaygılar, iş yerinde olup çalışmak zorunda olanlar için iş yerini yeniden düzenlemek, çalışanların fiziksel ve mental sağlıkları, çalışan esenliği, çalışan kaygısını yönetmek konuları tartışıldı. Çalışanların kendini güvende hissetmelerinin  çok önemli olduğu ve kendilerine bu dönemde net bilgiler verildiğinde çalışanların kendilerini daha güvende hissettikleri söylendi. Çalışanların sağlığı ve toplumun iyi olma halini gözeten şirketlerin 2021 yılında önemli varlıklar kazandıklarına vurgu yapıldı. Yaşanan değişimden sonra şirketler daha esnek, daha çevik ve yalın olmak zorundalar. Çalışanlara işlerini yaparken bir anlam katmak önemli. İK yöneticileri CEOların sağ kolu oldu ve gelecekte CEOlar İKcı olabilir. Gelecekte üstün yetenek ve becerilere sahip insanlara daha çok ihtiyaç duyulacağına vurgu yapıldı.

“Global 2021 Creating People Advantage” araştırmasından söz edildi. Bu büyük araştırmaya göre Türkiye için en yüksek yetkinliğe sahip olunan alanlar: 1.Çalışan sağlığı, 2.İşveren markası, 3.Politika yönetimi, 4.İK stratejisi  olarak bulunmuş. Türkiye’de en düşük yetkinliğe sahip olunan alanlar ise 1.İKda teknoloji kullanımı,  2.Yapay zeka ve bulut sistemleri, 3.Çalışan bağlılığı ,4.Çalışan esenliği imiş. Globalde en çok yetkinliğe sahip olunan alanlar ise şöyle: 1.Değişim yönetimi, 2.Yeteneklerin yönetimi, 3.Liderlik yönetimi, 4.Kültür ve amaç aktivasyonu.

HBR İnsan Kaynakları Zirvesinden bazı detayları şu şekilde aktarabiliriz:

•          Geleceğin dünyası için evden çalışmayı özendirmek gerekir. Bu sayede daha yetenekli çalışanlar coğrafi kısıt olmaksızın işe alınabilir. Ayda %25 fiziksel %75 uzaktan çalışma en uygun yollardan biridir. Ben buna yerinden çalışma diyorum, çünkü iş neredeyse çalışma orada olacaktır. İşiniz bir üretim prosesi ise başında bulunmanız, satış veya sevkiyat ise sahada işin üzerinde olmalısınız.

•          Değişime ayak uydurabilmek  için  şirketlerin çalışanların kişisel farkındalığını arttırmaları, bilgi edinip bunu işte kullanmaları için gerekli sistemleri kurmaları ve çalışanlarını geleceğin becerilerine göre yeniden eğitmeleri (reskill) ve yeni beceriler (upskill) kazandırmaları çok önemlidir. Kurum kültürünü yeni döneme uyarlamak, liderlik ve görev tanımlarını değiştirmek, değişim yönetimini şirketin DNAsına göre oluşturmak gerekiyor. Buradaki en büyük ama kolay değişiklik her görev için APGlerin yanısıra, OKRleri tanımlamak olacaktır. Yani uzaktan (yerinden) çalışma için tüm görevlerde yapılacakları ve başarıyı tarif etmek gerekir.

•          Yöneticiler artık IK sorunlarına farklı yaklaşmak zorunda kalıyor. Bunun için gereken ana başlıklar: Kapsayıcılık, empati, esneklik, açık iletişim, bütünsel sağlık (wellbeing)

•          Yeni çalışanların oryantasyonu, atanan mentör ile çalışması ve ofiste deneyim kazandıktan sonra hibrit modele uyum sağlamaları önemli.

•          Machine Learning ve Algoritma şu sorulara cevap veremiyor: Ben neden yetersiz kaldım? Eksik kaldığımda nasıl gelişme sağlayabilirim? 

•          Dijital öğrenme, sürekli öğrenme benimsenmelidir. Şirket bizi eğitsin düşüncesi yanlıştır. Ama tabii İK dijital çalışanlara da imkan sunabilir. Mesela sistem beni her cuma günü öğleden sonra bir çalışan ile tesadüfi buluşturarak bir sohbet ortamı sağlıyor. Bu heyecan verici bir fırsat olmakla beraber, aynı zamanda sosyalleşme ve faydalarını bize sağlıyor.

•          Data ve analitik temelli insan kaynakları yönetimi daha adil ve sağlıklıdır.

•          Sürdürülebilir değerler yaratmak sadece çalışan kalitesi ve kabiliyeti ile mümkün olabilecek şeyler.

•          Yetenekleri kazanmanın 2 yolu var: 1.Gelecek Odaklı Gelişim Programları 2.Potansiyel Yetenekleri Şirkete Çekmek İçin Gerekli Kültürü Oluşturmak. Biz yeni meslekler için gerekli kabiliyet ve eğitimi fırsat eşitliğinde Dijital Akademi olarak herkese sunuyoruz.

•          İK Liderlerinin duygusal zekasının yanında stratejik ve analitik olarak düşünebilmesi bir zorunluluktur. Ama takdir edersiniz ki bu genler ve ailedeki ilk yetiştirme yıllarına dayanır. Ancak buna sahip veya yatkın kişiler daha da eğitilebilir.

•          İK artık mevcut çalışanları geliştirme, doğru işe doğru kişiyi alma, inovasyonu teşvik konularına evrilmiş durumda. İK analitikleri artık çok önemli.

•          Coğrafyadan bağımsız çalışmak şirketlere büyük bir yetenek havuzuna erişim sağlıyor. Ama tabii ki her kültürde mülakat usul ve prensiplerini bilmelisiniz.

•          Ayrıca aktif öğrenme, analitik anlayış becerisi, inovasyon, teknolojiden yararlanma becerisi, yaratıcılık, dayanıklılık, stres yönetimi, hızlı adapte olmak, tolerans göstermek, insiyatif almak geleceğin en önemli becerileri olacak. Umarım ailelerde çocuk yetiştirirken buna ihtimam gösterirler ve epigenetik haline gelir.

Benim anladığım neticede artık herkes benzer ama öncekilerden çok farklı şeyler söylüyor. Artık daha güncel ve yeni kuşakları göz önüne alarak davranıyoruz.

İşte tam burada sıra Perttu Pölönen’in Geleceğin Becerileri kitabına geliyor (*). Yeni neslin parlayan yıldızı, TED konuşmacısı henüz 26 yaşında, NASA Singularity Üniversitesi’nde Gelecek Teknolojileri Eğitimi almış, Avrupa Birliği’nin en büyük yarışması olan bilim yarışmasında gençler arasında birinci olmuş ve MIT tarafından 2018 yılında Avrupa’daki 35 yaş altı 35 inovatif kişiden biri seçilmiş. Perttu Pölönen bir TED konuşmasında dikkat çekmişti, küçük hacimli kitabını kısa sürede okumak mümkün, İK zirvesinde geleceğin becerileri konusuna gelince Pölönen’in kitabından söz etmek gerekti. Zira genç bir dahinin benim kuşağımla mutabık görüşler dercetmesi ilginç değil mi? Demek ki her iki tarafta gerçekler ışığında makul bir yerde buluşmuşuz.

Neden bazı insanlar diğerlerinden daha zekidir? diye sorarak başlıyor Perttu Pölönen kitabına; hızlı olanlar değil derin düşünenler daha zekidir, diyor. Gelecek, rakibinin bir sonraki hamlesini öngörüp kendi hamlesini ona göre kurgulayabilenlerin, yani daha derin düşünenlerin olacak diyor. Sonra 13 başlıkta geleceğin değerlerini, becerilerini şöyle özetliyor: 

1)Teknoloji ve Gelecek:

Teknolojik gelişmeleri kolayca benimseyebilmek ve yarattığı belirsizlik ortamından çekinmemek adına sahip olabileceğimiz değerlerden biri bilgidir, diyor. Bilgi eksikliğimiz varsa korkarız, bazen korkumuzdan dolayı karşısında taraf oluruz. Halbuki, teknoloji yapısı gereği tarafsızdır. İyi ya da kötü olarak sınıflandırılamaz. Teknolojinin veya aracın ahlakını kullanan kişi ve kullanım şekli belirler. Makineyi kullanma gücünü elinde tutan insanların ve bu gücün çıktılarını yorumlayan kitlelerin düşünce yapısının da çoğunlukla kendi zamanlarının içine sıkışmış olması, tehlikeli sonuçlar doğurabilir, diyor. “İşte bu yüzden geleceğin önemli becerilerinden birisi geniş ve yeniliğe açık bir bakış açısına sahip olmaktır.” Aman kimsenin sizi muhafazakar (tutucu) tanımlamasına müsaade etmeyiniz. Yeni fikirlerin başlangıcı kimi zaman sessiz olsa da sonunda gümbür gümbür geleceği, yerini aldığı fikirlerin de bir zamanlar revaçta olduğu gibi.

2) Merak ve Deneyim:

Dünyanın soru sormaya cesaret edebilenlere ihtiyacı vardır! Günümüzde bile aşıların bu kadar tepki ve korkuyla karşılandığını düşünürsek Edward Jenner’in 1796’da bulduğu ilk aşı o zamanın insanlarına “çılgınca” gelebilirdi. O günden bugüne geçen 225 senede kurtarılan bütün hayatların ana nedeni, sorulan çılgın bir sorudur: “İnsana kasıtlı olarak mikrop bulaştırarak onu bu mikroptan koruyabilir miyim?”. Fikirler tek başlarına var olabilirken, sorular daima cevaplandırılmayı bekler. Bu yüzden ilerlemeyi sağlayan fikirler değil, sorulan sorulardır. Soruları sorduran güç meraktır. Hoşunuza gitmese de soruların cevaplarını takip ediniz.

3) Yaratıcılık ve Doğaçlama:

Yaratıcılığın temel noktası; birbirleri ile alakalı ya da alakasız olan şeyleri birbirine bağlamaktır. Anke Domaske’nin sütten QMilch isimli kumaş üretmesi gerçek bir yaratıcılıktır. Doğrulara veya yanlışlara dayanan bir kültürde  yaratıcılık gelişmez. Yaratıcılık süreçlerinde hatalar yapılabilir, hatta yapılması gerekir. Tıpkı hukukta içtihat gibi. Hiçbir olgu kendiliğinden doğru olarak gelişmez. Hatalar, doğruya giden taşlı yolda giydiğimiz ayakkabılar gibidir. Yaratmak deyince iki türlüdür; bir yoktan var etmek, ulu yaratıcı için kabildir sadece, bir de bizim yaptığımız zaten mevcut olup, köşesinden bize göz kırpan aslında varolan veya varolabilecekleri yaratıyoruz. Tabii ki yoktan var etmiyoruz.

4)  Problem Çözme ve Uyum Sağlama:  

Değişecek olan  kimi zaman basit bir vida olabilir, kimi zaman değişmesi gereken işlevini yerine getirmeyen çalışmayan organdır, kimi zamansa düşünce yapısı. Değişim de kendi başına gerçekleşemez, ona eşlik edenlere ihtiyacı vardır. Bu yapısından dolayı problem çözme becerisi, değişime veya gerekene uyum sağlamanın temelidir. Bu bağlamda sorunu farklı açılardan görebilmek etkili problem çözme becerisinin ilk adımını oluşturur. Sorunun saklı olan yapısal özelliklerini ortaya çıkarabilirseniz onu değiştirebilmek için bir çok farklı perspektife sahip olursunuz. Bu bağlamda, geleceğin yeteneklerinin herhangi bir alanı ihmal etmek, geri kalmak gibi bir lüksleri yok. Çok çeşitli meslek grupları vardır. Her meslek grubu sorunlara kendi penceresinden bakarak çözümler üretmeye çalışır. Örneğin geçtiğimiz hafta emekli olmuş tecrübeli bir otopsi uzmanının yerde hareketsiz bir insanı görmesiyle, aynı hafta emekli olmuş bir acil hemşiresinin probleme olan yaklaşımları son derece farklı olacaktır. Geleceğin problem çözücülerinin, bir çok farklı perspektiften bakarak düşünme yetisine sahip olmaları gerekir. Bir insanı anlamak için geçmişte ne yaptığını değil, gelecekte ne yapmak istediğini bilmemiz gerekir.

5) Tutku ve Karakter:

Öğretmenin temel görevi bilgiyi aktarmak mıdır? Hayır. Herhangi bir insanın beyninin taşıyamayacağı kadar bilgiyi barındıran internet ile büyüyen nesillerin bilgiden çok deneyime ihtiyacı vardır. Deneyimler karakterin oluşumundaki ana etmenlerden biridir, gelişmesi için çeşitli aşamalara ihtiyacı vardır. İşte bu ezberci öğretim ve eğitimin farkını anlatıyor. Karakteri geliştirmenin, tutkuları keşfetmenin de kısa yolu yoktur. Karakter devamlı olarak gelişmeye ve tutkular yaşamın çeşitli dönemlerinde yenilenmeye muhtaçtır. İnsanın kendi karakterini keşfetmesi temel bir soruya aradığı yanıttan geçer. Ben kimim ve niye varım? Ama artık değişim de karakterin önemli bir özelliği olmuştur.

Pölönen: Karakterlerimiz ve tutkularımız bizleri makinelerden ayırır. Makine işi yapmak zorunda olduğu için yapar, soğuktur. Biz ise tutkuyla yaptığımız işlerden zevk alırız. Gelecekte tutkulu olan kazanacaktır.

5) İletişim ve Öykülemek (Anlatmak):

Pölönen bu noktada çok önemli bir soru soruyor: Bana internette olmayan ne verebilirsiniz? Bu soruyla karşılaşan insan kendini değersiz hisseder, diyor. İnternette herşey var. İşte burada farkındalık ve derinlik devreye giriyor. Yazılanların, söylenenlerin ötesini anlayabilmek, satır arasını okuyabilmek! İnsanlar (müşteri/tüketici) çoğu zaman dediklerini değil, başka hatta ötesini kasteder. Bunun için anladıklarını karşısındakine fayda sağlayabilecek şekilde iletişim ve öyküleme yeteneği gelecekte başarı kazandıran önemli bir beceri olacaktır.

6) Eleştirel Düşünmek ve Yorumlamak:

İnternetin amacı bizi eğitmek değil, tatmin etmektir. Algoritmalar bunu destekler. Böyle bir ortamda bizim yapmamız gereken eleştirel düşünceyi benimsememizdir. Bu düşünce yapısı özgüveni geliştirir ve bilgiyi yorumlayabilmemizi sağlar. Bu yüzden “tatmin” üzerine kurulan çarpıtıcı internet dünyasında bilginin bir çok farklı kaynaktan alınıp doğrulanması gerektiğini bilmeliyiz. Yani interneti nasıl kullanacağımızı, algımızı yönetmek veya bizi tatmin hazzına boğmak için algoritmaların sundukları bilgi, teklif, iletişime kapılmadan gerçeğe ulaşma isteğimizi, merakımızı canlı tutmalıyız. Acaba yorumlar gerçeği ne kadar çarpıtıyor? Farkında olmak ile yorumlamak farklı şeylerdir. Zekanın en üst seviyesi değerlendirme yapmadan bir şey gözleme yeneteneğidir. Umarım  internetten araştırmak ve öğrenmek, sosyal medya kullanmak artık okullarda eğitim ve öğretime dahil olur.

7) Girişimcilik ve Ekip Çalışması:

Pölönen gelecekte her birimizin bir miktar girişimci olmak durumunda kalacağını söylüyor. Çünkü girişimcilik bir kimlikten ziyade bir konu. Girişimcilik  problem tespiti, plan oluşturma, uygulamaya geçirme süreçlerinin tamamlanmasıdır. Son derece zorlu görünen olumsuzlukların karşısında yola yılmadan devam edebilmek için Pölönen’e göre  girişimci bir karakter gerekiyor. En cesur ve girişimci ruhu ileriye taşıyan kararların ise  elinizde kaybedeceğiniz bir şey kalmadığında verileceğine vurgu yapıyor. Uygulama için gerekenler ise:  tutku ve karakter. Süreç içerisinde karşılaşılacak eleştirilerin motivasyonu azaltması değil, yolunuzu açması gerekir. Bu sebepten dolayı daha önce belirttiği gibi doğru/yanlış düşünce sisteminin sonuç odaklı yaklaşımına değil, problem odaklı yaklaşımına ihtiyacımız vardır. Yapılan eleştiriler kafamızdaki  sorunu derinleştirir, eksik parçalarını yerine oturtur. Bu düşünce yapısını kazanan insan hayal kırıklığına uğramanın pek de doğru bir şey olmadığını anlamış olur, yoluna devam eder. Zaten kastedilen girişimci bir ruha sahip olmak, tutkulu davranmak, ama kendini bile eleştirebilmek. Yoksa iş hayatında herkes müteşebbis olsun demek değil!

8) Azim ve Sabır:

Modern yaşam ve sabır birbirleri ile çetin bir savaş veriyor, diyor genç guru. Zamanın önemine vurgu yapıyor:  “Günümüzün en önemli sayılan insanlarına bakalım, hepsi diğer insanların zamanlarını satın alıyor, değil mi? Artık siparişlerimizin aynı gün, hatta aynı saat içerisinde teslim edilmesine alıştık. Ortalama teslim süresini 5 dakika geciktiren restorana tahammülümüz kalmadı, yüksek ihtimalle o restoranın kuryesi de bizi fazladan 5 dakika beklemek istemeyecektir. İş yerinde internetin yavaşlamasını tolere edemiyoruz. Hız değişkeni karşısında derinliği ondan ayrıştırmak  son derece önemli. Sabretmeyi öğrenmek ise derinlik ister. Öğrenmenin ilk koşullarından biri, sabretmektir. Ama öyle her şeye de sabır edilmez, işyerindeki internetin yavaşlamasına sabretmenin herhangi bir derinliği yoktur. Sabretmek başa gelene katlanmak değil azim ve tutkuyla o konuda sebat etmek, direnmektir. Çizginin ne tarafında duracağımızı bilmemiz gerekir. Bir işten vazgeçmeye karar verdiğimizde unuttuğumuz ya da kaybettiğimiz şey o işe bizi başlatan sebeptir, motivasyondur. Burada yazar eğitim sisteminin doğruları ya da yanlışları gösteren müfredatının yerine elimize verilecek doğruyu, yanlıştan ayıracak ölçünün hedeflerimizi gerçekleştirmemiz için ihtiyaç duyduğumuz direnme gücünü bize sağlayacağını belirtiyor.  Bugün baktığımızda başarılı insanların neredeyse hepsi azimli insanlardır. Bunun sebebi içine doğdukları eğitim sisteminin kalın duvarlarını eleştirel düşünerek yıkabilmeleridir. Geleceğin önemli becerilerinden biri sonucu gözönünde bulundurarak hayatta sürdürdüğünüz tutkulu direniştir.

9) Sağlık ve Kendini Tanımak:

Sağlığınızı muhafaza etmek zor da olsa şarttır.Yaşam azmi olmayan, kendisini sevmeyen kişi hiçbir işi başaramaz. Yüksek sosyal anksiyeteli kişiler düşünmekten konuşamaz. Bu yüzden sağlık ve kendini tanımak kişinin sahip olabileceği en önemli değerdir. Fiziksel rahatsızlıkları doktor çözebilir, ancak ilk adımda zihinsel problemleri açığa çıkaracak olan bireyin kendisidir. Kendinizi tanımak gerekir. Biz kendimizi başkaları ile kıyaslama eğilimindeyiz, çünkü böyle öğretiliyor. Bu sağlıksız bir düşüncedir. Çocuklarımızı yarışmaya değil, özgünlüğe, biricikliğe teşvik etmemiz gerekiyor. Okumak (tetebbüat) gerekiyor, farklı bakış açılarına sahip olmak, ana bilgileri, kök nedenleri öğrenmek gerekiyor. Bu sayede bizim için doğru olanı örnek alırız. Doğru olanı tespit için önce kendinizi tanımalısınız. Yazar eleştirel düşünmeyi kendimizi eleştirmek için benimsemeliyiz diyor.

Yapraklarını dökmek, bitkiyi öldürmez. Hayatta tutar.

10) Merhamet ve Dürüstlük:

Merhamet ve dürüstlüğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız olacak, diyor Pölönen.  Bunun sebebini  makine algoritmalarının karşısında bize insan olduğumuzu hatırlatacak değerlerimizi muhafaza zorunluluğumuza bağlıyor. Yalan en büyük hırsızlıktır, hakikati çalar. Onu kendi çıkarı doğrusunda değiştirir. Gerçeği çalmak merhametsizlik değil midir?

Bir makine ya da algoritma merhametli olamaz, dürüst olmak ise makine için bir zorunlu gerçektir, diyen yazar, bu nedenle de  kitapta anlattığı geleceğin değerlerine sadece insan sahip olabilir, diyor: İnsana özgü  değerlerin  korunması ve muhafaza edilmesi gerekir. Dürüstlük merhameti, merhamet de dürüstlüğü besleyecek ve büyütecektir. Doğru insanlarla karşılaşmanın da bu değerlerin gelişmesindeki rolü çok büyüktür. Ama merhametimizi empati başlığının altında sömürmek isteyen şarlatanlara dikkat etmemiz gerekiyor. Merhamet ve dürüstlük ailede atılan tohumların sosyal ortamlarda pekiştirilmesi. ile bireyce içselleştirilir.

11) Ahlaki Cesaret ve Etik: 

Ahlaki cesaret dünyayı iyileştirmek için gerekli bir beceridir. Doğru şeyi yapmaya cesaret etmemizi sağlar. Ahlaki değerleri kendine yol gösterici olarak benimseyen insan gerçekten korkmadan konuşma cesaretine sahip olur. Bu cesaret kimi zaman saplanılan ideolojilerle ya da egemen güçlerin yaptırımları ile kısıtlanabilir. Ahlaken cesur insan şimdi konuşamasa bile, ardında sesini çıkaracak bir mirasçı bırakacaktır. İnsanın ömrü bazı sorunları çözmeye yetmeyecek kadar kısa ama etik düşünme yetisi dünyayı kurtaracak en önemli becerilerden biridir. Günümüzde ahlaki cesaret etik düşünceyle aynıdır, diyor Pölönen ve ekliyor: Milyonlarca kişiyi ilgilendiren kararlar kapalı kapılar ardında konuşan bir kaç kişinin eline bırakılamaz. İşte tam da bu sebepten dolayı 7.780.000.000 insanı ve 195 egemen devleti taşımaya çalışan dünyanın yükünü hafifletecek kararların öncelikle etik kaygıları göz önünde bulunduran insanlar tarafından verilmesi gerekir. Bunun için ihtiyaç duyulan değişim, sorunun sorumlusu olmayan kişilerin sorunu çözme yolunda bir adım atmasıyla gerçekleşir. Bağnazlığın altında kendini ezdirmeden, değişime açık olarak, yazılı olmayan kuralları cesurca savunabilecek insanlar geleceğin önemli becerilerinden birine sahip olacaklardır.

12) Ceza Etüdü, Aşk:

Evet aşkı da öğreneceğiz? Çünkü sadece sevgi bizi daha iyi insan haline getirir. Kalplerimizi eğitmek geleceğin en önemli becerilerinden birisi olacaktır. Eğitilen kalpler sevgiyi, aşkı hissedebilir. Biz bunu, severiz yaratılanı yaradandan ötürü, diyerek özetliyoruz.

Hiçbir Şey Kesin Olmadığında, Her Şey Mümkündür!

Yukarıda da açıkladığım gibi merak, yaratıcılık, karakter, sabır, eleştirel düşünme, etik, eğitilebilir kalpler ve derinlik. Bunlar yazarın geleceğin dünyasında önemli olacağını düşündüğü beceriler… Perttu Pölönen, makinelerin ve algoritmaların soğuk dünyasında içimizi ısıtacak, hissetmemizi sağlayacak becerilerin son derece önemli olacağını ifade ediyor. Kuşaklar arasında diyaloğa ihtiyacımız var. 26 yaşında bir gurunun bunu vurgulaması gerçekten önemli. Feleğin çarkları dönmeye devam ederken, gençlerin istekleri ve ihtiyaçları kısa bir süre sonra endüstrilerin gelişimine rehberlik edecek. Burada gerçekten ne istediğini bilen gençlere ihtiyacımız var. Bizim yapabileceğimiz teknolojinin iyi amaçlarla kullanılmasını teşvik etmek olacaktır. Ne yaparsak yapalım insanlık için yapmalıyız. Gençlerin öğrenimlerinde doğru değerlere odaklanmalarını ve derin kişi olmalarını sağlamak için kalplerini eğitmeyi unutmamalıyız. Ancak böylece korkularını yenebilir ve bilinmeyen içine dalabilir ve teknolojiyi kullanarak rüya gibi sonuçlara ulaşabilirler.

HBR’nin insan kaynakları zirvesine Pölönen’in kitabıyla küçük bir katkı yapmak istedim.Kendi tecrübe ve fikirlerimi araya sıkıştırdım. Affola.

(*) https://www.kitapyurdu.com/kitap/gelecegin-becerileri/575674.html

Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez

YORUM YAZIN