Sezi mi, Veri mi, Yoksa Tecrübe mi?
Bugün Sezilerinize Güvenmeyin: Hayatta Gerçekten Elde Etmek İstedikleriniz İçin Verileri Kullanmak (Don’t Trust Your Gut: Using Data to Get What You Really Want in Life) isimli bir kitaptan (*) söz ederek , bireysel ve kurumsal (şirket/kamu) alanda etkili karar alma konusuna değinsek ne dersiniz? Sanki tam zamanı gibi. Yazarımız Seth Stephens Davidowitz halen bir ekonomist, veri bilimci, New York Times yazarı ve öğretim görevlisi.
Hepimiz hayatımızda bir takım kararlar alıyoruz. Bunların önem derecesi en temelinde etkilediği durumların ya da kişilerin sayısına göre şekilleniyor. Örneğin bir öğle yemeğinde ne yiyeceğinizin kararını vermek sadece sizi ilgilendirirken, bir restoran şefinin öğle yemeği menüsü kararı restoranın bütün ziyaretçilerini ilgilendirir. Kendiniz için hazırladığınız öğle yemeğinden mutlu olursanız ne hoş, ancak olmazsanız; yanlış kararı vermiş olduğunuzu düşünseniz bile büyük bir sorun olmaz. Yarın daha iyi bir seçim yapabilirsiniz.
Ama bir restoranda şef verdiği yanlış kararın ardından müşterilerini tekrar elde edebilir mi? Belki evet, yüksek ihtimalle hayır. İşte bu noktada kararların etki alanlarını anlamaya başlıyoruz. Bir menüyü yanlış çıkaran restoran için dünyanın sonu mudur? Kesinlikle hayır; daha iyi kararlar alarak yeni müşterileri restorana çekebilir ve hatta “hatasından bir ders çıkararak” onlara daha iyi bir hizmet sunabilir. Hatadan ders çıkarma konusu temelinde, verileri doğru yorumlamak ve ortaya çıkan yorumlardan faydalanmaktır. Yazar “Seth Stephens Davidowitz” de kitabın amacını güncel veri kümelerini kullanarak hayatınızın hangi aşamasında olursanız olun işimize yarayacak bazı dersler sunmak olarak tanımlıyor. Bu ise Malcolm Gladwell’in Blink: Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü kitabında önerdiği ve genel olarak kabul edilen sezgilerle karar verme önerisinin tam aksine bir görüştür (**). Haydi gelin hem bireysel ve hem kurumsal (şirket/kamu) alanda etkili karar alma konusunda detaylara girelim…
Tıpkı kendimiz için daha iyi bir yemek hazırlamak için aldığımız basit kararlar gibi, bütün hayatımızı etkileyen durumlarla ilgili veri yardımıyla daha iyi kararlar alabiliriz. Stephens- Davidowitz kitapta aşağıda sıralanan sorulara cevap olabilecek kararları, veri aracılığı ile “daha iyi” bir duruma getireceğimizi söylüyor. Zira rakamlar yalan söylemez.
- Bir ebeveyni iyi bir ebeveyn yapan nedir?
- Kimler neden zengindir?
- Ünlü olma ihtimali nedir?
- Neden bazı insanlar alışılmadık derecede şanslıdır?
- Mutlu bir evliliği ön görmek mümkün müdür?
- En temelde insanları ne mutlu eder?
Bana kalırsa tecrübe, seziden farklıdır. Seziler veriyi tamamlamak ve anlamlı bir şekilde yorumlamak için kullanılabilir. Veri ise sezinin doğruluğunu veya yanıltıcı olup olmadığını anlamak için kullanılabilir. Tecrübe ise tüm bunlardan oluşur.
İyi kararlar genellikle aşağıdaki kriterleri içerir:
- Hedef odaklı olmak
- Bilgiye dayalı olmak
- Mukayese yapmak
- Risk hesaplamak
Kötü kararlar ise çoğu zaman şunları içerir:
- Aşırı duygusallık
- Yetersiz bilgi
- Acelecilik
- Aşırı risk almak
Milyarder yatırımcı Warren Buffett, kiminle evleneceğiniz kararını hayatta alacağınız en önemli karar olarak nitelendiriyor. Peki veriler aracılığı ile insanın sahip olabileceği en karmaşık ilişki dinamiklerinden biri olan “evlilik” kararında nasıl daha başarılı sonuçlar elde edebiliriz? Geçmişte bu bilimin konusu değilken günümüzde çok kapsamlı araştırmalar gerçekleştirilmiş.
Sonuç olarak bulunan, “romantik insan ilişkileri öngörülemezdir ve belirli modellemeler aracılığı ile kesin bir sonuca ulaşılamaz” olmuştur.
Bugün dünyanın en iyi satranç oyuncularını kolaylıkla yenebilen, internette kişisel yorumları esas alarak meydana gelebilecek bir toplumsal huzursuzluğu beş gün önceden güvenilir bir şekilde tahmin edebilen, çevreye yaydıkları kokulara göre insanları Parkinson hastalığına karşı uyarabilen yapay zeka; hayatlarını birleştiren iki insanın ilişkilerinde mutlu olma potansiyelini ölçme konusunda yetersiz kalmış. Artık siz nasıl yorumlarsanız…
Yazar bölümün sonunda, “sen önce kendinle mutlu olana kadar, seni kimse/hiçbir şey gerçekten mutlu edemez” diyerek sonuca bağlamış.
Peki hiç de kolay olmayan “ebeveynlik” konusu hakkında verilere güvenebilir miyiz?
İstatistik şunu söylüyor: Çok iyi kararlar veren ebeveynler, çocuklarının başarısında %26 oranında etkilidir. Verdiğimiz on binlerce kararı düşündüğümüzde, aldığımız tekil kararların esasında o kadar da önemli olmadığını anlıyoruz.
Peki bir ebeveyn olarak verebileceğimiz en önemli karar nedir? Çocukla etkileşen, aynı ortamda bulunan insanlar seçerek, çocuğun önüne doğru model olarak çıkarmak yapabileceğimiz en önemli şeydir. Yazarın paylaştığı şu Afrika atasözü dikkate değer: “Bir çocuğu bütün bir köy yetiştirir.”
Yapılan araştırmalara göre Amerika Birleşik Devletleri’ndeki zengin vatandaşların çoğunun bir işletme sahibi olduğu bulunmuş. Yani maaşlı çalışmıyorlar. Bu ABD’ye mahsus bir araştırma sonucudur. Elimizde Türkiye ile ilgili bir sonuç yok ama zengin olma ihtimali olmayan mesleklere baktığımda bizde durumun daha farklı olduğunu söyleyebilirim. Yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için tekrar vurgulamak istiyorum. İş hayatında kesin böyledir diyebileceğimiz bir formül yoktur, kararlar verir ve süreçleri kesintisiz hatta mükemmel hale getirmek için uğraşırız. İşte burada çalışanlarımızın becerileri, motivasyonları ve şirketler olarak benimsediğimiz politikalar “başarıda” büyük yer tutar; “zenginleşmenin” ön koşulu olan sektörler yoktur. Başarının ve dolayısı ile ekonomik başarının ön koşulu, çalışkanlık/sebat ve işinin ehli olmaktır. Stephens Davidowitz başarının formülünün veride gizli olduğunu söylüyor.
Şans Faktörünü Kendi Lehime Çevirebilir Miyim?
Stephens- Davidowitz bu başlıkta Picasso’nun Kuralı olarak adlandırılan ve istatistiksel olarak bir çok veri ile desteklenen değerli bir bilgi sunuyor.
California Üniversitesi’nde seçkin bir psikoloji profesörü olan Dean Simonton’ın araştırması net bir sonuç ortaya koyuyor. Daha fazla eser üreten sanatçılar, başarıya daha fazla yaklaşma eğiliminde. Bu sonuç örgütsel psikolog Adam Grant’in “Originals: How Non-Conformists Move the World” isimli ünlü kitabındaki veriler ile de destekleniyor. (Adam Grant’in bir kitabına daha önce önyargı konusunu işlerken yer vermiştim; https://muratulker.com/y/onyargiliyim-desem-onyargili-oldugumu-dusunmem-de-bir-onyargi-mi-yoksa/ ).
Shakespeare yirmi yılda 37 oyun yazmış, Beethoven 600’den fazla esere sahipmiş, Bob Dylan’ın yazdığı 500’ün üzerinde şarkısı varmış. Picasso ise 1.800’den fazla resim ve 12.000’den fazla çizim yayınlamış. Öne çıkmak için çok fazla üretmeniz gerekiyor. Bu sayede sizi ileriye taşıyacak olan şans faktörünü kendi lehinize çevirebiliyorsunuz.
Chicago Üniversitesi’nde profesör olan Alexander Todorov, dünyanın en önde gelen yüz uzmanlarından biri. Bir kişinin yüz görünümünün o kişinin çeşitli alanlardaki başarısını ne kadar etkilediğini araştırıyor. Araştırmalarının sonucu 2 sonuç ortaya koyuyor:
1-Nasıl göründüğünüz oldukça önemlidir.
2-Nasıl göründüğünüzü kolaylıkla değiştirebilirsiniz.
Nasıl göründüğünüzü kolaylıkla değiştirebilirsiniz derken estetik operasyonlardan bahsetmiyor yazar. Gülümsemenizde küçük değişiklikler yaparak, ışığın geldiği açıyı ayarlayarak, sakal ve saç kesiminizi değiştirerek ve düzenli tutarak ya da gözlük tercihinizi bir daha değerlendirerek daha “yetkin” bir görünüşe sahip olabilirsiniz.
Kitabın sonuna yaklaşırken Seth Stephens-Davidowitz yıllardır çoğu filozofun yanıt aradığı “İnsanı ne mutlu eder? Sorusunun cevabını araştırmış. George MacKerron ve Susana Mourato’nun insanlara iPhone’larını kullanırken anında soru sordukları Mappiness Projesi’nin sonuçlarını vermiş. İnsanlar anında “Kiminlesin? Ne yapıyorsun? Ve ne kadar mutlusun?” sorularına “0’dan 100’e” ölçeğinde cevap vermişler. Bu araştırmaya göre göre bizi sandığımız kadar mutlu etmeyen ve mutlu eden aktiviteler şunlar:
Bizi Sandığımız Kadar Mutlu Etmeyen Aktiviteler
- Uyuma/Dinlenme/Rahatlama
- Bilgisayar Oyunları/iPhone Oyunları
- Yemek/atıştırmak
- TV/Film izlemek
- İnternette gezinmek
Bizi Sandığımızdan Daha Fazla Mutlu Eden Aktiviteler
- Sergi/Müze/Kütüphane
- Spor/Koşu/Egzersiz
- Bahçe İşleri
- Avlanma/Balık Tutma
- Alışveriş/Günlük İşler
Chicago Üniversitesi’nde profesör olan Alexander Todorov, dünyanın en önde gelen yüz uzmanlarından biri. Bir kişinin yüz görünümünün o kişinin çeşitli alanlardaki başarısını ne kadar etkilediğini araştırıyor. Araştırmalarının sonucu 2 sonuç ortaya koyuyor:
1-Nasıl göründüğünüz oldukça önemlidir.
2-Nasıl göründüğünüzü kolaylıkla değiştirebilirsiniz.
Yazarın paylaştığı bilgilerin hepsi farklı bir kültüre ait araştırma sonuçlarıdır. Her birimiz biriciğiz, hepimiz farklı düşünüyor ve farklı şeylerden keyif alıyoruz. Geçmiş yaşantılarımız, becerilerimiz ve motivasyonlarımız birbirinden farklıdır.
Sezilerime güvenen bir insan olarak yazarın “sezilerinize güvenmeyin” ana fikri ile yayımladığı bu kitaptan faydalandım. Ancak size tavsiyem, burada paylaşılan değerli bilgilerin üzerinde düşünerek ve kendi sezilerinizin filtresinden geçirerek değerlendirmek olacaktır. Birisi için iyi olan, sizin için kötü olabilir. Hatta daha da kötüsü “iyi” olduğunu kabul ederek, buna kendinizi inandırarak peşinde koştuğunuz şey, işin sonunda onu elde ettiğinizde sizi mutlu etmeyebilir.
Kurumsal ve Kamusal Kararlar
Bu arada karar almanın bir de kurumsal yönü var. İşimizde bizler, yöneticilerimiz kararlar alıyorlar ve bunların esası veriye dayanıyor, ama karar vericilerin sezi ve deneyimlerini de kullanarak hızla hareket etmesi gerekiyor. Bunu sağlamak için biz yetki/sorumluluk matrisleri (R.A.C.I.) kullanıyoruz. Kimin yetkili (Responsible), kimin hesap veren (Accountable), kimin danışılan (Consulted), kimin bilgi verilen (Informed) olduğunu ve yetkilerin parasal sınırını, tekil mi, beraber mi kullanıldığını yazılı olarak açıklayan bir nizamdır. Bir çok özel şirket de bu modeli kullanıyor. Covid19 salgınının başında McKinsey şirketinin bir bülteninde okuduğum bir makalede kamu kurumlarının da hızlı karar alabilmek için bu yönteme geçmeleri gerektiği yazıyordu (***). Gerçekten de tüm dünyada ve ülkemizde kamu politika üreticilerinin ve uygulayıcılarının karar alma yeteneklerini geliştirmeleri gerekiyor.
Makalede özetle şöyle diyordu:
Covid19 krizinde de gördük, resmi olan ve olmayan tüm kurumlar hızlı ve isabetli kararlar almak zorundalar. McKinsey’in yapmış olduğu araştırmaya göre yöneticiler zamanlarının sadece %30’unu karar almaya harcıyorlar. Araştırmaya katılanların yüzde 60’ı bu zamanı etkili olmayan bir şekilde kullandıklarını söylüyor. Kamu sektöründe genellikle “ortak taban” oluşturmak için tüm taraflardan yazılı görüş isteniyor, bu zaman kaybına yol açıyor. Hatta kimse işi sahiplenmiyor ve her şeyin kontrolü üst yöneticiye kalıyor. Bu da yönetimi imkansız bir yük!
Oysa hepimizin çevik ve etkili kararlar vermemiz gerekiyor. Bazı zamanlarda insanlar kamu hizmetlerine daha fazla ihtiyaç duyarlar, bu nedenle liderler karar gecikmesine tahammül edemez hale geliyorlar. McKinsey kamu kurumu liderlerine hızlı ve etkili karar alabilmek için 5 adımdan oluşan aslında bir yetki-onay matrisi sistemi öneriyor:
- Net olarak karar vericileri tanımla, onları uygulama konusunda yetkilendirerek güçlendir. Karar vericiler, danışılanlar, tavsiye verenler, uygulamacılar (KDTU yani R.A.C.I) gibi bir nizam oluştur, kimin karar vereceğini kimin ne yapacağını belirle.
- Bu sistemi ilan et ve karar vericileri yetkilendir, destekle. İşleyişte gereken düzeltmeleri yap ve açıkla; ortaya çıkan çatışmaları çöz, darboğazları gider, kurum direncini kır!
- Danışılanların rollerini açıkça tanımla, yeni, çevik bir toplantı düzeni belirle. İnsanların bir odaya birlikte girip konuyu çözebilecekleri bir forum oluşturmak, faydalı olacaktır.
- Darboğazları ortadan kaldırmak ve zor kararlarda uyum sağlamak için yüksek hızlı bir üst düzey liderlik ekibi oluştur. Bu ekip, yalnızca kuruluşun karşı karşıya olduğu en kritik, kesişen sorunları ve daha düşük seviyelerde hızla çözülemeyecek sorunları ele almalıdır. Tartışmanın bir parçası olarak, üst düzey liderlik ekibinin, kararların tüm üst düzey liderler tarafından nasıl kademelendirileceği ve destekleneceği konusunda aynı fikirde olduğundan emin olun; bunu yapmak, kuruluş genelinde şeffaflık ve destek sağlayacak, kararların benimsenmesini artıracak ve hızlandıracak ve liderlik ekibinin tek sesle konuşmasına yardımcı olacaktır.
- Karar alma hızını artırmak için veri tabanına dayalı ve sonuca odaklı temel metrikleri belirle. Özel sektör şirketleri, performansı en alt birime kadar ölçmek için kullandıkları net ölçütlere sahiptir. Kamu sektöründe performansın tanımlanması daha mı zordur? Ama yine de çok önemli ve mümkündür. Kamu çalışanlarının anladığı ve desteklediği birleştirici hedef sonuçlar belirleyerek başlamak (örneğin, hizmet sunmak veya vatandaş deneyimi) ve performansı tanımlamak için belirlenmiş başarı ölçümlerini kuruluş genelinde aşağıya doğru yaygınlaştırmak gerekir. Bu ölçümlerdeki performansı düzenli olarak (örneğin, aylık olarak) gözden geçirin ve bu verileri, kaynak ve yetenek tahsisi gibi konularda kararlar almak için kullanın. Bir ekip üyesi bir karar için yeni veya alternatif bir seçenek önerdiğinde, bunun kuruluşun hedeflerindeki performansı iyileştirmesine nasıl yardımcı olacağını irdeleyiniz.
Bu beş adımı atmak, yani bizim uyguladığımız yetki onay matrisleri, KPI ve OKR sistemlerini uygulamak kamu liderlerini daha hızlı, çevik ve nihayetinde etkili karar vermek hususunda daha başarılı kılacağı kesindir. Böylece de toplumsal gelişme ve ilerleme sağlanır. Burada da sezgi mi önemli yoksa veri mi derseniz, yönetimde verilere bakmak tabii ki önemli ama sezginin gücünü de küçümsemek mümkün değildir.
————————–
(*) Stephens-Davidowitz, S.(2022). Don’t Trust Your Gut: Using Data to Get What You Really Want in Life, Harper Collins, ss.320.
(**) Gladwell, M. (2022), Blink, Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü, Mediacat, ss. 268.
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.