Yeniden WORLD ECONOMIC FORUM…
WORLD ECONOMIC FORUM (WEF) geçen yıl 22-26 Mayıs tarihlerinde yapılmıştı ve Ali Ülker Bey’le birlikte katılmıştık. Kısa bir süre sonra hem Davos’un genel bir değerlendirmesini hem de katıldığım panellerin kısa bir özetini aldığım notlara dayanarak sizlerle paylaşmıştım. (https://muratulker.com/y/yoksa-davosa-gec-mi-kaldik-dedim-ama-dunya-tarim-ve-anti-trost-orgutleri-kurulmali/) . Bu yıl WEF 16-20 Ocak tarihleri arasında Davos’ta yapıldı. Bu yıl ben canlı katılmadım, ama seçtiğim bazı oturumları izleyip, bir çalışma grubu oluşturup sunumları tartıştım ve ortaya yararlanacağınızı düşündüğüm özetler çıktı. Deprem ve diğer gündemler nedeniyle biraz gecikmiş olarak ancak şimdi bazı oturumların özetini sunuyorum. Bunlar benim dikkatimi çeken konular ve izlenimlerim; yorumlar size kalmış.
İşte aktaracağım 13 konu:
1) Küreselleşmeden Dönüş mü, Yeniden Küreselleşme mi?
2) Hayırseverlik: Gezegenimizi Korumak İçin Bir Katalizör
3) Endüstride ve Toplumda Spor
4) Refik Anadol, Değişimin Katalizörü Olarak Kültürel Liderler
5) Bir Milyar İnsanı Yarının Ekonomisine Hazırlamak
6) Sanayi Jeopolitiği
7) Çin’de Sırada Ne Var?
8) Demokrasi: İleriye Giden Yol
9) Üretken Yapay Zeka – Generative AI
10) Dezenformasyonun Açık ve Mevcut Tehlikesi
11) Suudi Arabistan’ın Küresel Bağlamda Dönüşümü
12) Hızlı Büyüme Hala Mümkün mü?
13) Yapay Zekâ ve Beyaz Yakalı İşler?
WORLD ECONOMIC FORUM 2023 yazısına yukarıdaki başlığı attım ama ilk başta bir süre “niye bu başlık?” diye düşenebilirsiniz. Biraz bekleyin yazı ilerledikçe nedenini çok iyi anlayacaksınız..
1)Küreselleşmeden Dönüş mü, Yeniden Küreselleşme mi?
Dünya ekonomisini birbirine bağlayan bağlar son yıllarda yıprandı. Peki, küreselleşmenin sonuna mı gelindi, yoksa yeniden canlanma mı bekleniyor?
Katılımcılar: Ian Bremmer– Moderatör, Başkan, Eurasia Group , Peter Szijjanto – Macaristan Dışişleri Bakanı, Niall Ferguson– Tarihçi, Hoover Institution, Stanford Üniversitesi, Ngaire Woods– Dekan, Blavatnik School of Government, University of Oxford, Adam Tooze– Direktör, Avrupa Enstitüsü, Columbia University.
Davos’un ana teması, küresel parçalara ayrılma (fragmentation), ve iş birliği imkanlarının incelenmesi. Adam Tooze, iklim koşullarının yanı sıra merkez bankalarının aldığı olağanüstü mali aksiyonlar, pandemi ve savaştan kaynaklanan ve öncekinden farklı düzeyde küreselleşmeden uzaklaşma için “polikriz” terimini kullandı. Polikriz tüm etkinliğin ana temasıydı denilebilir.
Gelecek 10 yılda, uluslararası ilişkilerin yeniden yapılandırılacağı bir dönem yaşanacağı, ticaret ve doğrudan sermaye yatırımları açısından küreselleşmeden vazgeçilmediği ancak bölgesel olarak siyasal ve savunma alanlarında iş birlikleri görülebileceği ifade edildi. Bazı metriklerde durağanlaşma izlense de (küresel ticaretin küresel sanayi üretimine oranı, sermaye akışları), başka alanlarda bu durumun gözlemlenmediği (hizmetlerin küreselleşmesi, AB içerisinde ticaret), tarihin normal akışında devam ettiği ve gerçek anlamda küreselleşmeden uzaklaşmanın gerçekleşmediği söylendi.
Elbette İkinci Soğuk Savaş’ın Avrupa için olumsuz bir durum olduğu vurgulandı. “Karşılıklı saygı ve iletişim kanallarının açık olması, uluslararası ilişkilerde çok önemli. ABD, Çin’in teknolojik gelişmesini engellemeye çalışıyor ancak globalleşme Çin’in menfaatine ve ABD’nin ilişkilerde bir yumuşamaya gitmesi durumunda, Çin buna karşılık verecektir. Ancak ABD’de her iki siyasi partinin de Çin’in gelişmesinin sınırlandırılmasıyla ilgili fikir birliği mevcut.” dendi.
Ancak batı ekonomilerini Çin’den ayırma çabasının başarılı olmayacağı da belirtilerek şöyle dendi: “Avrupa’nın en büyük araç pili fabrikası Çinli bir şirket tarafından Macaristan’da inşa ediliyor. Dünyanın ilk 10 en büyük pil şirketinin yedisi Çinli, diğerleri ise Koreli. Batı Avrupalı otomotiv şirketleri 2030lardan itibaren tamamen elektrikli araçlara geçmek istiyorlar, ancak pile ihtiyaçları var. Bu yüzden de otomotiv ve pil fabrikaları yanyana konumlanmaya gidiyor. Siyasi açıdan olmasa da, ekonomik açıdan daha yakın ilişkilere geçiliyor.”
Avrupa aslında dışarıdan gelen teknolojilerin birleştiği bir pazar konumunda. Bu yaşanan durumun bize etkilerini düşünecek olursak benim görüşüm Türkiye’deki yan sanayi kaybolacağı yönünde. Çünkü Türkiye hala yeni duruma uyum sağlamak yerine eski fabrikaları korumak için uğraşıyor, işin gerçeği bu.
Daha sonra globalleşmeyi engellemenin zor olması gibi, fosil yakıtlardan hızla uzaklaşmanın da zor olduğundan bahsedildi. “Gerçek” bir karbon fiyatı belirlenmesi ve siyasal hedefler doğrultusunda devamlı değişmemesinin sağlanması, yeşil enerjiye geçiş için kritik olarak değerlendirilirken yeşil enerjinin tanımının ideolojik olarak yapılarak, nükleer enerjinin bunun dışında tutulmasının, karbon emisyonları açısından olumsuz olduğu söylendi.
İlk globalleşme akımı, İngiltere’nin hegemonyası ile ikincisi ise ABD’nin serbest ticaret ve sermaye akışını desteklemesiyle gelişti. İkinci Soğuk Savaş’ta, ABD ve Çin arasındaki yarışta, Çin açısından Komünist Parti yönetiminin devam etmesi vazgeçilemez bir faktör, bunun için de ekonomik büyümenin devamı kritik. Bu da küreselleşmenin devamını destekleyecektir, görüşü ortaya koyuldu. Özetle, oturumda yapılan konuşmalara göre küreselleşme devam ediyor.
2)Hayırseverlik: Gezegenimizi Korumak İçin Bir Katalizör
Küresel hayırseverliğin yalnızca %2’si (7,5-12,5 milyar ABD doları arasında) iklim eylemine gidiyor, ancak şirketlere ve hükümetlere yardımcı olmak için hızla büyüyen bir hayırsever ilgisi var. Kamu ve özel sektör oyuncuları, 2050 yılına kadar eşitlikçi iklim ve doğa çözümlerine yönelik 100 trilyon dolarlık açığı kapatmak için hayırseverliğin gücünden nasıl daha iyi yararlanabilir? Bu diğer konulardaki ihtiyaçları nasıl etkiler?
Katılımcılar: Gim Huay Neo – Moderatör, Managing Director, Centre for Nature and Climate, World Economic Forum, Mark Carney, United Nations Special Envoy for Climate Action and Finance, United Nations Badr Jafar, Chief Executive Officer, Crescent Enterprises, Desmond Kuek, Chief Executive Officer, Temasek Trust, Rania Al-Mashat, Minister of International Cooperation, Ministry of International Cooperation of Egypt.
Ekosistemlerimizin acımasızca tahrip edilmesini durdurmaya yardımcı olmak için gerçekleşmesi gereken yatırımları hızlandırmaya ve yeniden eğitime ihtiyacımız var, dendi. Daha sonra konuşulanlar şöyle özetlenebilir: Küresel İklim Risk Endeksi’ne bakarsanız, iklim krizine karşı en savunmasız ülkelerin neredeyse üçte ikisinin Güney Asya’da, Güneydoğu Asya’da olduğunu görüyorsunuz. Yani bu durum Asya’daki herkes için ciddi bir endişe kaynağı oluyor. Dolayısıyla bunlar çözmemiz gereken çok büyük zorluklar. Bunu kimsenin tek başına yapamayacağını biliyoruz. Bu nedenle büyük planda yapmak istediğimiz şey, işbirlikçi hayırseverliğin ve daha yapısal, çevresel ve sosyal zorlukları ele almak için kamu, özel ve hayırsever sektörlerin bir araya getirilmesi. Bu yüzden geçtiğimiz Eylül ayında “Asya İttifakını Elektriklendir” kuruldu. Bu, kolektif kaynakları ve uzman ekipleri, iyilik için bir güç olarak Asya’ya kapsamlı çözümler getirmek amacıyla bir araya getirmeyi amaçlıyor. Bu harekete geçme odaklı aktif bir ittifaktır.
Yeryüzündeki insanlar, görmek istediğimiz türden bölgesel barışı ve ilerlemeyi teşvik etmeye de yardımcı olacaklar. İklim hayırseverliği, genel olarak hayırseverlik kapitalist sistemin unutulmuş çocuğu olarak adlandırılıyor. Stratejik hayırseverlik, iş dünyası ve hükümetle ortaklaşa yürütülür. Bu yüzden birçok açıdan, iklim hayırseverliğinin iş dünyası ve hükümeti, sivil toplumu daha iyi sonuçlara doğru birbirine bağlayabileceğini düşünüyorum.
Bu oturumun asıl konusu olan iklim hayırseverliği gerçekte ne demek? Hakkında kanun çıkarılan bir şeyin hayırseverliği olur mu? Bütün bunlar için, iklim krizi için, dünyayı korumak için sürekli kanunlar çıkıyor. Zaten yapmaya mecbur olduğumuz bir şey bu. Bunun hayırseverliği olur mu? Bana göre bu daha ziyade bir kültür işi; bir tür iyi niyet göstergesidir. Toplumda önce böyle bir niyet olması lazım. Daha fazla farkındalık ve sermayeye ihtiyaç var. Tabii en önemli etkenin eğitim olduğunu unutmamak gerek. Her şey hayırseverlikle çözülmüyor, çözülemez de. En baştan bunu öğrenip kültürümüzde sindirmemiz lazımdır.
3) Endüstride ve Toplumda Spor
Spora yönelik artan talep, kuruluşların gücünü daha sağlıklı ve kapsayıcı toplulukları şekillendirmek için kullanırken dijital alt/üst etmenin ışığında katılımı ve marka değerini yakalamanın yenilikçi yollarını keşfetmeye yönlendiriyor. Spor, ekonomik büyümeyi ve sosyal etkiyi nasıl geliştirebilir?
Katılımcılar: David Kenny, Moderatör, Chairman and Chief Executive Officer, Nielsen, Erica Alessandri, Member of the Board, Technogym.
Teknolojiyle birlikte sporun geldiği noktanın konuşulduğu bir oturumdu. Spor bugün en önemli medya formatı ve insanlar buna çok güveniyorlar. 2022 yılında ABD’den bir örnek verecek olursak yılın en iyi 100 TV programının 93ü sporla ilgiliydi. Spor programlarının değerinin geleneksel programlardan çok daha hızlı arttığını söyleyebiliriz. Bunun nedeni insanların eğlence tercihleri farklı kanallara dağılırken spor programları aynı anda izlenmektedir.
Günümüzde sporda teknolojinin yeri gün geçtikçe hızlı bir şekilde artıyor. Örneğin performansı artırmak ve hem sporcular hem de amatörler için kişiselleştirilmiş antrenman programları sunmak için AI’dan ve içgörü verilerinden yararlanabilirsiniz. Spor yaparken vücut sağlığımızı takip etmek ve olası problemleri erkenden tespit edip iyileştirmek için teknoloji harika bir araçtır.
Teknoloji sayesinde, kullanıcıları en sevdikleri şampiyonlara bağlayabilirsiniz. Örneğin, sporcuların antrenörleri ile antrenman programları oluşturup onları birbirine bağlayabilir ve tüketicilerin en sevdikleri şampiyonlar gibi antrenman yapmalarına imkan sağlayabiliriz. Dolayısıyla bu aynı zamanda tüketiciler ve sporcular arasında duygusal bir bağ kurmanın da harika bir yoludur. Ayrıca, artırılmış ve sanal gerçeklikle ve oyunlaştırma yoluyla spor yapmak performansımızı, motivasyonumuzu artırır. Günümüzde bu anlamda oldukça fazla uygulama olduğunu görüyoruz Veriler sayesinde, program kullanıcının performansına göre uyarlanabilir. Bu, daha hızlı, üstün sonuçlar elde etmek için egzersiz yapmak açısından yardımcı olur, aynı zamanda kalıcı davranış değişikliği de gerçekleşir.
Medya platformlarına üyelikler bazen TVye kıyasla çok daha fazla ekonomik değer üretebiliyor. Örnek olarak Amazon Prime’da Perşembe Gecesi futbolunu ölçtük. Normal günlük üyelik katılımına göre daha fazla kişi Amazon Prime’a abone olarak katılıyor, çünkü Amerikan futbolu var.
YouTube da spor interaktivitesi için iyi bir platform. Sanal gerçeklik ve metaverse ile ilgili de bu alanda çok fırsat var. Bu platformların insanları sporla bütünleştirmesi ve insanlar fiziksel bağlantı kuramasa bile bu deneyimi paylaşmalarına imkan sağlaması kesinlikle harika bir netice oluyor.
Bana sorarsanız sporun gerçek etkisini görebilmek için spor müsabakalarıyla bir dini ritüeli ya da bir açık hava konserini mukayese etmek lazım. Pazar ayini ya da Cuma namazı gibi bir dini ritüeli düşünelim. Bunların içinden hangisi en çok katılım alıyor. Herhalde geçirilen süre değil ama erişim açısından en çok katılım dini ritüellere, daha sonra spor müsabakalarına daha sonra da konserleredir. Bu tarafsız olarak tartışmaya değer bir konu.
4) Refik Anadol, Değişimin Katalizörü Olarak Kültürel Liderler
Refik Anadol’un ticari şirketler, eğitim kurumları, bilim adamları, tasarımcılar ve mimarlarla yaptığı ortak çalışmalarda veri anlatıları ve yapay zeka ile çığır açan yaklaşımlarını keşfetmek…
Katılımcı: Refik Anadol, Sanat Yönetmeni ve Dijital Sanatçı
Refik Anadol’un sanat hayatına başlarken onu en çok etkileyen söz “Torunlarımızın bizde en tuhaf bulacağı şeylerden biri de dijitali gerçekle ayırt etmemiz olacak”mış. Bu ünlü bilimkurgu yazarı William Gibson’ın 2007de kullandığı bir cümlesiymiş. Doğru; artık nerede fiziksel dünya başlar, nerede dijital dünya başlar, bu sınırların kalktığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu yeni dünyada kontrol kimde, bazen bilemiyoruz.
Refik Anadol temel soru olarak şu soruyla başlıyor: “21. Yüzyılda İnsan Olmanın Anlamı Nedir?” Refik Anadol veriyi bir çeşit materyal ve hafıza olarak görüyor. Ona göre yapay zeka da zihnin bir uzantısı. Dijital sanat yaklaşımı olarak şu sorudan hareket etmiş: “Eğer makineler öğrenebiliyorsa, hayal kurabilir mi? Eğer hayal kurabiliyorsa biz bunu nasıl görselleştirebiliriz?” Refik Anadol’un Stüdyosu milyarlarca görsel hafıza toplayarak buradan yeni veri evrenleri oluşturuyor. Dijital hafızaların farklı bir perspektifle yorumlanmasından ortaya farklı temalarda veri evrenleri ve bunların görsel simülasyonları ortaya çıkıyor. Gerçek hayatın değişkenliği ve dinamizmi bu anlatılarda kendine yer buluyor. Örneğin Berlin’deki bir bina projeksiyonunda sürekli değişken hava koşullarını yapay zekanın yorumlayarak görsel bir anlatıya dönüştürmesini, aslında yapay zekanın bir hikaye anlatıcısı olabileceğinin ve hayal kurabileceğinin kanıtı olarak görüyor, Refik Anadol. Farklı bir enstalasyonda tüm flora bitkilerinin hem görsellerini hem de kokularını toplayarak aynı gerçekliğin yapay zeka ile yorumlanarak görsel anlatısının yanında aynı zamanda özel bir teknikle floradaki çiçeklerin kokularını da yeniden oluşturdukları bir deneyim de oluşturmuşlar.
Anadol daha sonra gelişmeleri pandemiye bağlıyor ve diyor ki: “Pandemiyle birlikte yıldızı parlayan NFT ise özellikle yaratıcı üreticiler için önemli bir teknoloji. Sadece sanatın eser sahipliğinin dışında bunun ekonomiye dönüştürülmesini de hızlandırması açısından önemli bir gelişme. Blokzincir üzerinde yaşayan üretken sanat (generative art) formları ile gerçeğin sürekliliği ve dinamizminin ses, sıcaklık, görüntü, duygu vb. sensörler yardımıyla birleştirilmesi ve yapay zeka ile işlendikten sonra gerçek zamanlı değişken bir sanat formuna (dinamik NFT) dönüştürülmesi de heyecan verici gelişmelerin başında geliyor.” Bu alandaki en son büyük projelerinden birisinde Barselona’da bulunan Gaudi’nin imza eserlerinden Casa Batllo’da gerçekleştirilen ses ve ışık gösterisinde binanın geçmiş hafızası, verisi ve o anki hava durumu bilgisi bir araya getirilerek gerçek zamanlı dinamik bir bina giydirmesi yapılmış.
Burada sanatın insanları birleştirici ve birbirine yakınlaştıran bağlayıcı gücü öne çıkıyor.
Kendini kamusal alanlar üzerinde çalışan bir halk sanatçısı olarak tanımlayan Refik Anadol, sanatı iyi bir amaç uğruna etki odaklı kullanmaya çalıştığını ifade ediyor. Bu kapsamda üretken sanat ve dinamik NFT’leri bir sonraki büyük metaverse projesi olan Dataland’e taşımak istiyor.
Anadol sözünü şöyle tamamlıyor: “Kültürel liderler sanatın gücünden yararlanarak dünyanın büyük problemlerine karşı farkındalığın artması ve çözümü noktasında önemli rol oynayabilirler.”
Elbette bu doğru ama burada bir şeyi unutmamamız gerekiyor, asıl sanatçı olan yapay zeka değil, Refik Anadol. Yapay zeka sadece bir araç, sanatçının boyası ya da fırçası gibi bir şey, daha fazlası değil.
Peki yapay zekanın kendisi ne zaman sanatçı olur? Kendi kendine bir tavır geliştirirse, bizim yapmadığımız bir şey yaparsa ancak o zaman sanatçı olur. Tabii ki yapay zeka insandan çok daha verimli çünkü başka bir derdi yok, en basitinden acıkmıyor dahi ama benim için emirle çalışan bir robottan farkı da yok. Teknik bir araç olarak kullanılıyor. Olay yapay zekada olsa zaten sanatçılar bilgisayarcılardan çıkardı. İşte bu yüzden hala Refik Anadol sanatçı çünkü sanatçı irade sahibi olandır. Ne kadar dijitalleşmeden ve teknolojiden bahsedersek bahsedelim gerçek sanatçıyı unutmamak gerekiyor.
5) Bir Milyar İnsanı Yarının Ekonomisine Hazırlamak
Önümüzdeki on yılda teknoloji tarafından radikal bir şekilde dönüştürülecek 1 milyar iş varken, 2030 yılına kadar 1 milyar kişiye daha iyi beceriler, işler ve eğitim sağlamak için hangi kritik müdahalelere ihtiyaç var?
Katılımcılar: Zanny Minton Beddoes, Moderatör, Editor-in-Chief, The Economist, Ahmad bin Abdullah Humaid Belhoul Al Falasi, Minister of Education, Ministry of Education of the United Arab Emirates, Belen Garijo, Chair of the Executive Board and Chief Executive Officer, Merck, Jonas Prising, Chairman and Chief Executive Officer, ManpowerGroup, C. Vijayakumar, Chief Executive Officer and Managing Director, HCLTech.
İş dönüşümünün sadece ekonomik büyümenin hızını etkilemeyeceği aynı zamanda siyasi istikrarı da etkileyeceği bu oturumun ana konusuydu. Yorumumu yazmadan önce konuşulanları özetlersem şöyleydi: İş dönüşümü devlet maliyesini etkileyecek, herkesin refahını etkileyecek. Yarının ekonomisine uygun becerilere sahip insan gücümüz yoksa, o zaman çok büyük bir sorunumuz var. Bu yüzden ne kadar ilerleme kaydettiğimiz konusunda dürüst olmamız gerek.
Eğitim sistemimizi, becerilerimizi yeni teknolojilerden faydalanmak için yeterince hızlı bir şekilde dönüştürüyor muyuz? Buna yeterince vakit, kaynak ve odak ayırmamız gerekiyor. Yedi yıl önce Dünya Ekonomik Forumu’nda yüzlerce milyon insanın yapay zeka ve otomasyondan etkileneceğine dair bir oturumun yapıldığı hatırlatıldı. Günümüzde işlerimiz ortadan kalkmadı, sadece gereksinimler şekil değiştirdi. Hatta bir beceri sıkıntısıyla karşı karşıyayız.
Toplumda, işletmelerde bireysel bir bakışla öğrenmek için bir motivasyon, bir gereklilik aşılamamız gerekiyor. Teknoloji önemlidir, ancak otomasyon ve yapay zekanın etkisinin daha az iş değil, daha farklı işler olduğunu unutmamak gerekir. Çoğu çalışma ortamında, insanların gruplar halinde çalışmasına ihtiyacınız vardır. Bu yüzden iş birliği artık çok daha önemlidir. Bu yüzden en temel ve çok önemli sosyal becerilerden biri, bir dizi insanla ne kadar iyi çalıştığınızdır. Günümüzde tavır, aradığımız en önemli şeydir.”
Söz konusu yarının ekonomisine hazırlanmaksa bence en önemli sorun eğitim. Maalesef ki okullar bu konuda çok geride kalıyor. Eğitimle gerçek hayat arasındaki fark giderek kopacak demek bu da. O yüzden önce eğitim sistemini düzenlemek, bu yeni geleceğe hazırlamak gerekiyor.
6) Sanayi Jeopolitiği
Yaptırımların kullanılmasından teknoloji tedarik krizlerine kadar, iş dünyası liderleri artan jeopolitik kırılmaların olduğu bir dünyaya nasıl uyum sağlayabilir?
Katılımcılar: Ravi Agrawal, Moderatör, Editor-in-Chief, Foreign Policy Group, Carmine Di Sibio, Global Chairman and Chief Executive Officer, EY, Mathias Miedreich, Chief Executive Officer, Umicore, Lubna S. Olayan, Chair of the Executive Committee, Olayan Financing Company, Anne Richards, Chief Executive Officer, Fidelity International,
Rusya Ukrayna arasındaki savaşla birlikte Rusya’dan ticari çıkışlar aslında ahlaklılığın tercihidir. Ülkeden çıkışı tercih edenler rasyonel tercih kullanmamış olanlardır. Batı’nın büyük bir kısmı, ABD’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına katıldı, ancak küresel olarak Güney’deki çoğu ülkenin bunu yapmadığını biliyoruz. Bir şirketin gerçekte ne olduğunun ahlaki değerlerimizle ve kültürümüzle ilgili olduğunu düşünüyorum. Kendinize sormalısınız, yapılacak en doğru şey nedir? Eğer buna dürüst cevap verirseniz, jeopolitik ve politik baskılara karşı kendinizi koruyabilirsiniz.
ABD ve Çin arasında tam bir ayrışmanın küresel ekonomiye felaket getireceğinin farkına varılması, ABD ve Çin taraflarının işbirliği alanları bulmak için gerçekten istekli oldukları anlamına gelmiyor. ABD, Çin’in gelişmiş yarı iletkenlere erişmesini imkansız kılmak için tek taraflı bir önlem aldığında, örneğin, dünyadaki ülkeler ve şirketler, tedarik zincirlerinde buna uymak zorundadır. Aksi takdirde yaptırımlarla karşılaşırlar.
Galiba Batı, Çin’de yapılanların Çin’de satıldığı bir noktaya gelmek istiyor. Neden elektrikli araçlar üretiyoruz? Neden Avrupa 2025de yanmalı motorları yasakladı? Çünkü karbon emisyonlarını azaltmak istiyoruz. Elektrikli arabalar yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çalışırlarsa, CO2 yoktur. Ancak elektrikli bir araç üretmek, yanmalı motordan çok daha fazla, muazzam miktarda CO2 üretecektir. Bu bir çelişki değil mi?!
Şirketler için uluslararası hükümet ilişkilerini sürdürmenin en iyi yolu hangisidir? Tarafsızlık gibi görünüyor, ama bu artık mümkün değil. Şirketler jeopolitik nedenlerden dolayı bazı konularda pozisyon almak zorundalar. Organizasyonunuzdaki insanları dinleyin, çünkü şirket kültürünü dünyanın farklı ülkelerinde gerçek bir durumda nasıl ifade edeceklerini en iyi onlar bilirler.
Her şeyden önce biraz daha şeffaflık lazım. Politikacıların halkla görüşerek, sanayicilerle görüşerek daha şeffaf olması lazım. Çünkü bu şeffaflık olmayınca yasaklar geliyor. Yasaklar arttıkça şirketler zarar ediyor. Halka açık şirketler söz konusuysa halk da zarar ediyor. Amerikalı bir şirket olarak Rusya’dan çıktın diyelim hem de zarar ederek; bunun gerçekte kime zararı dokundu? Müşterilerimize küresel olarak da bakmalıyız. Nerede faaliyet göstereceğimize müşterilerimizin ihtiyaçları karar verir.
Elektrikli araçlar elbette çok önemli. Ama söz konusu gerçekten gezegeni kurtarmak mı derseniz orada durmak lazım. Altındaki gerçek kök nedenlerin ne olduğunu görmek çok önemli!
7) Çin’de Sırada Ne Var?
20. parti kongresinin ardından, Çin’in küresel politik ve ticari ilişkilerini etkileyen temel ekonomik ve siyasi kararlar nelerdir?
Katılımcılar: Li Xin– Moderatör, Yönetici Direktör, Caixin Global, Caixin Media, Nicolas Aguzin– CEO, Hong Kong Borsaları, Kevin Rudd– Başkan ve CEO, Asia Society, eski Avustralya Başbakanı, Jane Sun– CEO, Trip.com Group, Marcus Troyjo– Başkan, New Development Bank, Weng Jieming– Başkan Yardımcısı, Çin Halk Cumhuriyeti, Kamu Varlıklarını Denetleme ve Yönetim Komisyonu.
Bu oturumda 2022 gelişmelerinde 60 yıldan beri ilk kez nüfus azalması gerçekleştiği ve GSYH büyümesinin %3’te kaldığı vurgulandı. ABD ve Çin, jeopolitik konuları bir dengede tutabilirse, ekonomiye etkisi olmayacaktır, dendi. Ama 2022 en iyi olasılıkla %3 büyüme, 2023 için %5 tahmini mevcut. Bu büyüme, yavaşlayan dünya ekonomisi için olumlu olacaktır.
Tüketici harcamalarının çok artmasını bekliyorum, Covid döneminde birkaç trilyon dolarlık ek tasarruf oldu. Son yıllarda düşük bir seviyede devam eden Çin özel sektör yatırım tutarlarının gelişimi ve ihracatla büyüme sürecek. ABD ve Çin arasındaki rekabet en az beş yıldır mevcut. Bunun çatışmaya dönmemesi için bir stabilizasyon mekanizması gerekli. Kasım’da iki lider arasındaki zirvede bunun ilk adımları atıldı. Çin 2015de 10 kritik teknolojide (kuantum computing, yarı iletkenler, yapay zeka gibi) kendi kendine yeterlilik hedefini koydu ve bu hedef geçerliliğini koruyor.
Son 40 yılda en yüksek ekonomik büyüme, Çin’de gerçekleşti ancak bu, ekonomik açılma ve dünyayla güçlü bağlar kurmakla gerçekleştirildi. Gelişmekte olan ekonomilerin, dünya ekonomisindeki payları artmaya devam edecek. Yeni ticaret anlaşmaları artık sadece kotalarla değil, standartlarla, parametrelerle de ilgilidir. Çin, global ekonomi içerisinde açık ekonomi politikasına devam ederek büyümelidir. 30 yıl kadar önce Çin’in yıllık gayrisafi milli hasılasının 0,6%sı ARGE’ye harcanıyordu, şimdi bu oran %2,5 ile OECD ortalamasına ulaştı.
Çin’in açılmasından hemen sonra seyahate çok büyük talep görüldü. İç seyahat 2019 seviyesine şimdiden ulaştı. Uluslararası seyahat alanında üç haneli büyüme görülüyor. 3. çeyrekte normal seviyesine ulaşacağı tahmin ediliyor.
Güncel durumda Çin’de yanlış olan bir şey yok. Bu ticaretse Japonlar da bunu yaptı. Amerika’dan ihtiyacı olanı alıp daha çoğunu dışarı sattı. Talep kalıcı hale gelince gidip oralarda fabrika kurdular. Amerikalılarsa hammadde, mühendislik, hizmet satarken Çin pazarının cazibesine kapıldılar ve sermaye ihracatı yaptılar. Şimdi Amerikan firmaları Çin’de üretim yapıyor. Çinlinin parasını kazanıyor. Ama bundan Amerika para kazanmıyor. Amerika’daki kobilerin “Ne satabilirim?” demesi lazımdı. Amerika ihracatçı bir ekonomi değil. Çünkü kendi iç pazarı çok büyük ve tatminkar. Çin gibi bir pazarda ithalatçı konumda, halbuki bizim gibi Çine ne satabiliriz demesi lazım.
8) Demokrasi: İleriye Giden Yol
Demokrasi artan bir baskı altına girerken, liderler demokratik sistemleri güçlendirmek için neler yapabilir?
Katılımcılar: Adam Tooze Moderatör, Direktör, Avrupa Enstitüsü, Columbia University , Tobias Billström – İsveç Dışişleri Bakanı, Rodrigo Chaves Robles – Kosta Rika Cumhurbaşkanı, Egils Levits – Latviya Cumhurbaşkanı, Lord Mark Malloch-Brown– Başkan, Open Society Foundations , Oleksandra Matviichuk– Başkan, Civic Liberties Ukraine, Samantha Power– Başkan, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı.
Ağırlıklı olarak Ukrayna savaşı ve buna bağlı olarak demokrasilerin dış tehditlerden korunması konusu işlendi. Ancak iç tehditler yani popülizm ve popülist liderlerin demokratik kurumlara olan güveni yıpratma çabaları da ele alındı. Katılımcıların söyledikleri şöyleydi: Putin, savaşı özgürlükten çekindiği için başlatmıştır. Bu, özgürlük ve otoriterlik arasındaki bir mücadeledir. Yeni dijital dünyada, ifade özgürlüğü, bilgiye erişim ve özel hayatın mahremiyeti konuları daha da önem kazanıyor.
NATO, demokratik devletler arasındaki en büyük askeri ittifaktır. İç tehditlerden olan popülizm, temsili demokrasiyi hedef alıyor; temsili demokrasinin yavaş işlediği savını ileri sürüyor. Halkın, temsili demokrasinin organlarına inanması kritiktir, inanç en kritik faktör. Kamuoyunun görüşünün dijital teknolojiyle manipüle edilmesi artık kolaydır.
Tüm insanlığın ortak çıkarı, demokrasinin dünyada yaygın olmasıdır. Demokrasinin meşruiyeti, sokaktaki, politikacı olmayan insanlara ne sağladığıyla ilgilidir. Ama demokrasi, dışardan ve içerden saldırı altındadır. Otoriterlerin etkili bir silahı dava açmak; basın ve sosyal medyada muhalif sesleri davayla susturmak.
Elektronik oylama sistemleri, sivil toplum/siyasi parti temsilcilerinin her aşamada kontrolüne açık olduğu sürece aslında oy çalınması ve yolsuzluğa karşı en etkin araçtır. Ama insanlar, bu sistemin kara kutu olduğunu düşündükleri için güvenmiyorlar.
Hepimiz demokrasiden şikayet ediyoruz. Dijitalleşmekten şikayet ediyoruz. Halbuki demokrasinin bunları regüle etmesi lazım. Bunu yapmıyoruz, bunlar ne şekilde kullanılmalı diye düşünmüyoruz. Endüstri 4.0’ın olduğu bir yerde dünyanın demokrasi 2.0’a geçmesi lazım!
9) Üretken Yapay Zeka ( Generative AI)
Yapay zeka mevcut verileri analiz etmekten yeni metin, resim ve videolar oluşturmaya doğru ilerlerken, bu gelişmeler artırmaya (augmentation) karşı otomasyon tartışmasını nasıl değiştirecek ve endüstriler için ne gibi etkileri olacak?
Katılımcılar: Azeem Azhar, CEO – Exponential View (Moderatör), Kay Firth, YZ Başkanı – Dünya Ekonomi Forumu; Hiroaki Kitano – CTO, Sony.
Üretken yapay zeka (ÜYZ), büyük bir veri setine dayalı olarak tamamen yeni çıktılar/içerikler (metin, görsel, video vb.) oluşturmak için makine öğrenimi modellerini kullanan bir YZ alt alanıdır. Üretken YZ bazen insanlara özgü çıktılar bile üretebilir. Aslında üretken YZ bunu yaparken arkadaki mantık, anlam ve gerçekliğin farkında olmadan istatistiki modellere dayanır. Bu oturumda üretken YZ’nin sosyolojik, ticari, kültürel ve eğitim alanındaki etkileri tartışıldı.
İlk olarak otoriteler ve devletler işgücü piyasasını bu duruma göre yönlendirmek zorundalar, dendi. İnsanların da bu gibi teknolojileri nasıl kullanacakları ve ne beklemelerini öğrenmeleri gerektiği vurgulandı. Diğer bir riskin ise etik alanında olduğunun altı çizildi. YZ teknolojileri doğru ile yanlış arasında ayrım yapmakta zorlanmakta, bu da beraberinde önyargıya dayalı yanılgı getirmekte. Bu riskleri adreslemek için Avrupa Birliği’nin yaptığı çalışma bittiğinde artık kurumlar YZ sistemlerini tasarım gereği etik (ethic by design) kurallarına göre inşa etmek zorunda kalacaklar.
Üretken YZ büyük bir potansiyel taşımakla birlikte beraberinde bazı kısıtlamaları var. Henüz emekleme evresinde olan üretken YZ alanında en fazla konuşulan 2 sistem; chatGPT ve Stable Diffusion (metinden görsel üretme modeli). Sony, eğlence alanında çalışan bir firma olarak bu teknolojinin özellikle her türden yaratıcı insanlar için çok büyük fırsatlar sunduğunu düşünüyor ve kendilerini buna göre hazırlıyorlar. Tabii etik anlamda verinin nereden geldiği çok önemli; bu açıdan verinin sorumlu, adil ve objektifliğini sağlamak önem kazanıyor. Sony, küresel ÜYZ Etik Lideri rolüne sahip nadir firmalar arasında bulunuyor ve bu konuya meşruiyet kazandırmanın önemli bir rekabet üstünlüğü getireceğine inanıyor.
ChatGPT çıktığından beri tüm eğitimciler bir günde ÜYZ ile yüzleşmek durumunda kaldılar. Ödevlerde sıklıkla kullanılan chatGPT günümüz eğitim sisteminde gayet başarılı sonuçlar verdi. Eğitimciler gelen ödevlerin sahte mi yoksa öğrenci tarafından mı yapılmış olduğunu değerlendirmekte zorlandılar, çünkü günümüz eğitim sistemi büyük oranda ezber ve hafızaya dayanmakta ve ÜYZ bu alanda uzakara insanlara göre çok başarılı. Halen kullanılan PISA eğitim ölçme sistemi temel matematik, bilim ve dil yetenekleri üzerine inşa edilmiş. İnsanla makine arasındaki en önemli farklar eleştirel ve yaratıcı düşünce, girişimcilik ve etik gibi duruyor. Politika üretenlerin eğitim modellerini bu önemli farklar üzerine bina ederek eğitimi yeniden tasarlamaları için yaşadığımız dönem büyük bir fırsat penceresi.
ÜYZ çalışma prensibi olarak veriye ve modele ihtiyaç duyuyor. Temelde bu girdileri insanlar üretiyor, dolayısıyla işgücü piyasasına etkisini majör görmeyenler de var. Teknoloji her zaman yeni iş kolları üreterek yeni fırsatlar yaratmaya devam edecek. YZ’nin kabul edilmesi ve kullanımı için öncelikle insanların anlaması şart, bu açıdan AB genelinde eğitim programları devam ediyor.
ÜYZ’nin eğitim sektörünü daha çok dönüştüreceğini söylemek mümkün. Eğitmenin kapasitesini artıracak (augment) ve yeni yetenekler kazandıracak; hala eğitim için öğretmenlere ihtiyacımız var, tamamen otomatikleşmiş bir eğitim mümkün değil ama öğretmenler bu yeni modelde yeni yetkinlikler kazanacak. Öğretmen ÜYZ ve teknolojiden faydalanarak kişiselleştirilmiş eğitimleri organize edip kolaylaştıracak. İş dünyası açısından bakarsak ÜYZ rekabet avantajı açısından bazı eşitsizlikler oluşturabilir. Burada en fazla veriye sahip firmalar ve platformlar çok büyük rekabet avantajına sahip olup pazara hükmedebilir. Bu gibi teknoloji egemenliği rekabet regülasyonu açısından da düşünülmelidir.
Bu teknoloji insan kapasitesini artırıp problem çözme kapasitemizi ve bilgi birikimimizi büyütecek görünüyor. ÜYZ’nin insanlığa %50 şans vereceğini düşünebiliriz. Etkisi olacak ama aynen atalarımızın ateşi bulduğu dönem gibi ateş hem yemek yapmakta hem de savaşlarda kullanılabiliyorsa burada da aynı fırsat ve risklerden bahsetmek mümkün. Burada temel risk ÜYZ değil daha çok ÜYZ kullanan insanlar olabilir mi?
Cevap vereyim. 4 Ekim 2020’de yapay zekayla alakalı bir yazı yazmıştım. Orada zaten yapay zekayı planlayan insanlar discriminative (ayrımcı) olursa yapay zekanın da discriminative olabileceği üzerinde durmuştum https://muratulker.com/y/yapay-zeka-ne-kadar-suni-daha-neler-gelecek-basimiza/. Eğitimde yapay zeka programlayabilecek insanlar yetiştirmemiz lazım. Biz tam tersini yapıyoruz, yapay zeka öğretmenlerin yerini nasıl alır diyoruz. O zaman bir elit grubun insafına kalır düşünce sistemimiz, felsefemiz, ahlak sistemimiz.
İnsanları böyle yetiştirelim dersek, peki diğer hali hazırda yetişmiş insanlar ne olacak? Bu insanlar 40, 50 yıl çalışacaklar, ama ya biz onları güncelleyemezsek, yetersiz olurlarsa ne iş yapacaklar? Güzel tarafını konuşuyoruz ama bu insanlara ne olacak kısmı unutuluyor.
Yeni insanları yeni eğitim sistemiyle yetiştirirken de herkesin gereken kabiliyet ve kapasiteye sahip olmaması sorun olacak. Bu insanlar ne iş yapacak? Her şeyi konuşuyoruz da kendi dünyamızın gerçeklerini konuşamıyoruz. İklim krizinden önce elimizde kabiliyetsiz, bu sebeple de işsiz ve aç kalan milyonlarca insanı düşünmek lazım. Belki de bazı teknolojik gelişmelerden vazgeçmek mi lazım.
Bizim zamanımızda okula hesap makinesi götürmek yasaktı. O zaman anlamıyorduk, ama şimdi anlıyorum eşitsizliğe neden olacağını ve eşitsizliğin getireceği sonuçları…
10) Dezenformasyonun Açık ve Mevcut Tehlikesi
Bilgi kirliliği (yanlış, çarpıtılmış bilgi) benzeri görülmemiş bir hız ve ölçekte yayılırken, bireyler, düzenleyiciler ve sosyal medya şirketleri dezenformasyonla mücadele etmek için nasıl daha etkin işbirliği yapabilir?
Katılımcılar: Brian Stelter -Moderatör, Harvard Kennedy School of Government, Seth Moulton– Massachusetts’ten Demokrat Parti Kongre Üyesi (D), 6. Bölge, Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi, Jeanne Bourgault– Başkan ve CEO, Internews, Vera Jourova– Değerler ve Şeffaflıktan Sorumlu Komisyon Üyesi, Avrupa Komisyonu, AG Sulzberger– Başkan, New York Times.
Bu oturumun konusu kutuplaşma ve buna bağlı sonuçlardı. Bireylerin zıt kutuplara ayrılması, çoğulculuk ve demokrasi açısından oldukça olumsuz, bu çok aşikar. Devletin rolü konusunda, Avrupa’da suistimal edilemeyecek kurallar konmasına çalışıldığı, güçlü bir çerçeve oluşturulduğu vurgulandı. ABD’de de ise ifade özgürlüğünün baskın geldiği, ancak bu kapsamda, bireylerin aşı olmayı reddetmeleri gibi ciddi sonuçların ortaya çıktığı belirtildi.
ChatGPT gibi doğruluğu kontrol edilmeden yapay zeka tarafından internette yayınlanacak bilgiler nedeniyle dezenformasyon sorununun daha da kötüleşebileceği, ancak dezenformasyonu tanımlayan bir yapay zeka pazarı da oluşabileceği belirtildi. Yalanın gerçeklerden çok daha fazla sattığına dair istatistiksel veriler mevcut. AB’deki reklamcılık sektörünün en büyük oyuncularının dezenformasyonla mücadele taahhüdü var. Yasadışı veya zararlı içeriği tespit etmek için yapay zeka, görüntü tanımada etkin. Ancak sözel konularda daha az etkin. Nefret söylemini tespit etmek için dili iyi anlamanız gerekiyor. İfade özgürlüğünün korunması kişilere, hukukçulara bağlı olmalı, yapay zekanın gördüğü algoritmaya değil.
Bilgi kirliliği benzeri görülmemiş bir hız ve ölçekte yayılırken, halk, düzenleyiciler ve sosyal medya şirketleri dezenformasyonla mücadele etmek için nasıl daha iyi iş birliği yapabilir?
Yanlış bilgiyi en aza indirmek için özellikle farklı ülkelerden haberleri görmek, enformasyonun doğru üretildiğinden emin olmaya yardımcı oluyor. Bazı trendleri ve dezenformasyonları düşünürsek, en endişe verici olanlardan biri cinsiyete dayalı dezenformasyondur, bu tür hikayelerin kadınlar ve kadın politikacıları hedef aldığı kanıtlanmıştır. Kadınların çevrimiçi tacize uğradığını ve çevrimiçi tacizin çok hızlı bir şekilde çevrimdışı tacize dönüştüğünü görüyoruz. Platformlar insanları daha güvende tutmaktan sorumlu olmalıdır.
Reklam endüstrisinin bunda çok büyük bir etkisi var ve yanlış bilgileri gözden kaçırmamızın nedenlerinden biri, birçoğunun pazarlama güdümlü olarak başlamasıdır.
Konular arasında dezenformasyonun yanı sıra dijital mahremiyet ve güvenlik ile tüketiciler ve örneğin Tiktok’la ilişkiler de yer alıyor. Hükümetin buradaki rolü ne olmalıdır? Tüketiciler yerine vatandaşlar demek arasında fark var. Bu yüzden politik reklamcılık için bir düzenleme gerekir. Çevrimiçi içeriğin acilen kaldırılması gerekebilir. Yasa dışı işler için dijital hizmetler erişimi düzenlenmelidir. Mesela: terörizm, siyasi ve şiddet içeren fanatizm, nefret söylemi, pornografi gibi.
Aslında yalanın gerçeklerden çok daha iyi sattığına dair yeterli veriye sahibiz. Zamanla algoritmalar basitçe daha iyi iş ve daha karlı iş yönünde çalışacak. Yani durum vahim. Avrupa kurallarla bunu durdurmak istedi. Bunun ceza hukukunda yer alması gerekiyor.
Dezenformasyon ve kötü bilgi sorunu artacaktır. Kötü bilgi sorunu daha da beter, bunun birçoğu yanıltmak amacıyla oluşturulmuş bilgiler olabilir. Kökeni özellikle net olmayan, doğrulanmayan büyük miktarda içerik üretiliyor. Bu sorunun çözümünü daha da zorlaştıracaktır. Kötü bilgi istemiyorsanız, yerini iyi bilgilerle doldurmanız gerekir. Bunların hepsi, bir tür koruyucu sistem olan gazetecilik ekosisteminin yüksek ideallerinin en zayıf olduğu zamanına mı denk geldi? Yalanlar inançları pekiştirmek için ortaya çıkıyor. Toplum olarak hakikati yeterince çekici ve inandırıcı kılabildik mi? Yalancı için yalan değerlidir, halk için gerçek değerlidir. Gerçeği olabildiğince inandırıcı kılmaya çalışmak! Bunu benimsememiz gerekiyor. Gerçeği yalan kadar erişilebilir ve çekici kılmalıyız.
Demokrasi anlayışı değişmeden yapacak bir şey yok. Tabii bu demokrasi anlayışı çok küçük birimlere kadar inebilir. Ama bu süreçler dijitalleşmediği sürece hantal kalır. Mahalledeki haberi bile anlayamayacağımız hale geldik. Bundan sonraki adımı öngörerek önüne geçmek lazım. Diğer türlü hep peşinden koşup geriden gitmeye mahkum kalacağız.
11) Suudi Arabistan’ın Küresel Bağlamda Dönüşümü
Enerji güvenliği, jeopolitik rekabet, ticaret ve tedarik zinciri parçalanması ile ilgili dinamikler, sistemik sorunları özünde çözerken, ortaya çıkan kısa vadeli sonuçları ele almaya yönelik küresel tartışmaların merkezinde yer alıyor. Suudi Arabistan bu karmaşık küresel bağlamda nasıl ilerliyor?
Katılımcılar: Frederick Kempe, Moderatör, President and Chief Executive Officer, Atlantic Council, Abdullah AlSwaha, Minister of Communications and Information Technology of Saudi Arabia, Bandar Alkhorayef, Minister of Industry and Mineral Resources of Saudi Arabia, Jane Fraser, Chief Executive Officer, Citi, Kristalina Georgieva, Managing Director, International Monetary Fund (IMF), Mohammed Al-Jadaan, Ministry of Finance of Saudi Arabia, H.R.H. Princess Reema Bandar Al-Saud, Ambassador of Saudi Arabia to the United States.
Ekonomik olarak Suudi Arabistan’ın gerçek bir kazanan olduğu ve geçen yıl enerji fiyatlarının yanı sıra ulusal yatırımlar ve planlama ve yaklaşımdaki değişikliklerle de desteklendiği konusunda bir fikir birliği var. Suudi Arabistan’ın yüksek büyüme oranları söz konusu. Suudi Arabistan neyi doğru yapıyor: İlk olarak, maliye politikası. Bu zor zamanlarda IPI’yı (Industrial Production Index) %6’dan %15’e çıkarma cesaretine sahip ülke azdır. Suudiler bunu yaptı ve gelirlerin artmasını, gelecekteki büyüme için yatırım ortamı yaratmak, ekonomiyi çeşitlendirmek için çok etkili bir şekilde kullanıyorlar. İkincisi, Suudilerin 2030 yılına kadar işgücüne katılan kadın oranı hedefi %30du. Şimdiden %37ye ulaştı ve hedefi aştı. Üçüncüsü, Suudi Arabistan bunu iyi bir küreselleşme şansı olarak görüyor.
Vizyon 2050, Suudilerin ekonomi, sosyal doku, mali disiplin hakkındaki düşüncelerinde bir atılımdı ve çok geniş bir kapsama sahip. Ekonomik çeşitlendirme, mali reformlar ve sosyal reformları içerir. Enflasyonun birçok insanın beklediğinden daha erken geldiği görüldü ve Suudi ekonomisini enflasyondan koruyacak şeyler başarıyla yapıldı. Böylece yerel ekonomide enerji fiyatları donduruldu. Dünyadaki enflasyon 2022de %8in üzerindeyken Suudi Arabistan’da, %3ün altında kaldı. En son rakamlar bile %3,3 ve ortalamaya bakıldığında yaklaşık %2,6. Gelecek yılın beklentisi de düşük enflasyondur.
Hem sanayi hem de madencilik Suudi Arabistan için büyük bir potansiyele sahip. Rekabetçi ve sürdürülebilir bir endüstriyel ekonomi yaratmayı hedefliyor. Ülke içinde değer yaratmaya çalışıyor.
Çin’in Suudi Arabistan için çok önemli olduğu düşünülüyor. Suudi Arabistan’ın en büyük ticaret ortağı Çin. Ama aynı zamanda ABD de çok önemli bir ortak. Avrupa ile de ilişkilerini geliştirmek istiyor. Latin Amerika’yla, Asya’yla ilişkilerini ilerletmek istiyor Suudiler.
Benim sorum ise şu: Bu dönüşüm olunca Arabistan gerçekten neye benzeyecek?
12) Hızlı Büyüme Hala Mümkün mü?
Küresel yaşam standartlarının benzeri görülmemiş bir yükseliş dönemi, 21. yüzyılda yerini zayıf bir büyüme dönemine bıraktı. 20. yüzyılın dönüştürücü büyümesine katkı sağlayanlar hangi faktörlerdi ve bunlar bugünün politika zorluklarıyla mı ilgili?
Katılımcılar: Gillian Tett, Editör – FT Moral Money(Moderatör), Mary Callahan Erdoes, CEO, Varlık ve Servet Yönetimi – JPMorgan , Lawrence H. Summers, Profesör – Harvard Kennedy School Sigrid Kaag, Başbakan Yrd. ve Finans Bakanı – Hollanda, Tharman Shanmugaratnam, Kıdemli Bakan, Singapur.
WEF’in yayınladığı son raporda; ankete katılanların üçte ikisi 2023’te ekonomide muhtemel bir durgunluk beklerken, %18 bunun son derece olası olduğunu düşünüyormuş. Peki uzun vadede iyimser mi yoksa kötümser mi olmalıyız? Yüksek büyüme geride mi kaldı, tekrar hızlı büyümeyi yakalayabilir miyiz? McKinsey WEF’ten bir hafta önce yayınladığı raporda 1945ten bu yana ekonomi politiğin üç ana aşaması olduğunu savunmuş. 1945 – 1979 savaş sonrası canlanma, 1989a kadar olan çekişme dönemi ve sonrasında 2019a kadar devam eden pazarlar çağı. Şimdi yeni bir aşamada mıyız? Ne dedi konuşmacılar bakalım:
İçinde bulunduğumuz dönemi seküler ekonomik politika ile yönetmek mümkün değil. Artık sadece rastgele şoklar değil, sistematik olarak resmin bir parçası olan; sıklık, ölçek ve etki açısından yoğunlaşan şoklar etrafında dönen bir dünyadayız. Gezegenimizin sınırlarının aşılması ve pandemi gibi krizlerin artık kabul edilen bir gerçeklik olması bizi şoklar dünyası ile tanıştırdı. Temel bilgilerimize geri dönüp yatırım yapmamız, tahmin etmemiz ve önlememiz gereken şoklarla dolu bir dünya içinde yaşıyoruz. Küresel olarak büyük emek ve işgücü rezervinden yararlanma dönemi sona eriyor. Artık sadece üretkenlik artışı yoluyla büyümek mümkün görünüyor. Üretken endüstriler mevcut iş gücünün yerine geçiyor.
Küresel sistemin küresel güvenliğinde çok daha iyisini başarmamız gerekiyor. Tepkisel değil proaktif olmamız gerekiyor. Şu an dünyamız COVID vb. çevresel yeni krizlere halen hazırlıksız. Kurumlar tepki vermede yavaş ve yetersiz kalıyor. Güvenliği sağlamak adına uluslararası kurumlar çıkartabilir miyiz? Diğer bir husus geçmişe bakıp tarihsel okuma yaptığımızda tarım, endüstri devri ve ardından içinde yaşadığımız bilgi teknoloji çağına ne kadar hazırız? YZ etkisinin çok derin olacağını düşünürsek bu dönemin politika yapıcılar ile özel sektörün güçlü iş birliği ile yönetilmesi önemli. Emek piyasasında bir senaryoya göre bazı iş kolları işlerini kaybedecek. Örneğin YZ çoğu doktorun yerini alacak ama hala hasta ile duygusal temas kuran, elini tutan hemşirelere ihtiyacımız olacak.
Burada devletlerin rolünün yeniden tanımlanmasına ihtiyaç var. Bu dönemi ne tür bir devlet anlayışı ve yönetişim ile aşmalıyız sorusu kritik. Hollanda, hükümetin rolünü yeniden tanımlıyor; bir büyük kamu hizmet sağlayıcısı rolünden daha çok hızlandırıcı bir aktör rolüne doğru. Büyüme için uzun vadeli planlama şart. Vatandaşlara bu gelecekte nasıl bir rol ve iş vereceksiniz? Yeni teknolojilere yapılacak yatırımlarla birçok yeni iş alanı ve rol açılacak. Devletler de eğitim sistemlerini ve kariyer planlamalarını buna göre yapmalı.
Bana sorarsanız büyümenin önündeki en büyük risk politik kavgalar, savaşlar ve özellikle ABD-Çin çekişmesi. ABD-Çin gerginliği ve ekonomik kısıtlamaların etkisi küresel ölçekte ve yıkıcı olabilir.
13) Yapay Zekâ ve Beyaz Yakalı İşler
Makine öğrenimindeki son gelişmeler, giderek karmaşıklaşan bilişsel görevlerin ve yaratıcı üretimin otomatikleştirilebileceği anlamına geliyor. Bu gelişmelerin sonuçları abartılıyor mu yoksa bilgi işçileri için bir dönüm noktasına mı yaklaşıyoruz?
Katılımcılar: Ina Fried, Baş Muhabir – Axios (Moderatör), Erik Brynjolfsson, Profesör, Dijital Ekonomi Laboratuvarı – Stanford Üniversitesi, Mihir Shukla, CEO – Automation Anywhere , Sir Martin Sorrell, Yönetim Kurulu Başkanı – S4 Capital, Lauren Woodman, CEO – Datakind
YZ ve sonuçları bu oturumun da ana konusuydu. Geçmişteki otomasyon dalgaları, giriş seviyesi işleri hedefledi. Ancak ChatGPT vb gibi Üretken YZ sistemleri, üst düzey yöneticiler de dahil olmak üzere bilgi çalışanları için korku uyandırıyor. YZ altüst edici bir teknoloji olarak adlandırılıyor, çünkü pek çok iş, büyük olasılıkla çalışanların iş akışlarını bir dizi YZ güdümlü yazılım robotundan yardım alması sayesinde büyük değişiklikler gösterecek.
Konuşmacılar bu konuda şunları dediler: İnsanlık ve işgücü bir şekilde bu yeni ilerlemeye ayak uyduracak. Devletler ve kurumlar eğitim programları ile buna hazırlık yapacak. Ama bu geçiş süreci nasıl yönetilecek ve neler yaşayacağız bunu kestirmek zor. Dünya Ekonomik Forumunda sıklıkla üretken YZ araçlarının yaratıcı çalışmayı nasıl yeniden şekillendirebileceğine çok vurgu yapılmasına rağmen, kazançlı ancak yoğun emek gerektiren işlerde de daha büyük yıkıcı etkiler bekleniyor. Örneğin reklam satın alma ve planlama görevleri büyük oranda YZ ile çözülecek konular arasında.
Normalde uzun bürokratik süreçler içeren mortgage kredi onay süreci 30 gün sürerken artık robotik süreç otomasyonu ve YZ ile çok daha kısa sürede tamamlanabiliyor, şimdiden ipotek başvurularını işlemek gibi bir dizi görevi otomatikman yerine getiriyor. Teknoloji hiç beklenmedik başka alanlara da giriyor…
YZ’nin tüm işleri değiştirmek yerine belirli görevleri devraldığı gözlemleniyor. 950 mesleği inceleyip bu meslekleri icra etmek için gerekli görevleri çıkarmışlar. YZ birçok işlevi yerine getirebilir, ancak hepsini değil. Makine öğrenimi, mesleklerin birini dahi tam anlamıyla yerine getirmekten yoksun. Daha da önemlisi, bu çalışma sonucunda yapay zekanın insanların daha nitelikli ve tatmin edici işlere girmesine yardımcı olabilecek.
Çok sayıda çalışan doğru işte çalışmıyor ve hayatlarını sessiz bir çaresizlik içinde yaşıyorlar. Muhtemelen bu kişiler farklı işleri çok daha iyi yerine getirebilecek bazı yeteneklere sahipler, ancak buna uygun değiller çünkü onları yerleştirecek bir İK altyapısı yok. YZ’nin bir faydası da insanların potansiyellerini gerçekleştirmelerini sağlamak olacaktır, diyenler var.
Yapay zeka aslında insanlara yardımcı olacak, danışman gibi çalışacak. Bazı şeyleri sen yapacaksın o kontrol edecek ama son dokunuşu yine sen yapacaksın. İnsan kapasitesini artıracak bir şeyden ötesi olmayacak, diyorum ben.
2023 World Economic Forum notlarım ve yorumları böyle. Dünya her yönüyle büyük bir dönüşümden geçiyor, iş yaşamı da öyle… Neredeyse her ekonomi ya da iş toplantısına bu büyük dönüşüm damgasını vuruyor. Ama biz bunları konuşurken de dönüşüm hızlanıyor. Yakalamak için artık konuşmayı bırakıp “yapmak” gerekir diye düşünüyorum. Yorumlara siz de yapmamız gereken ilk üç hareketi yazsanız güzel bir tartışmayı başlatmış olmaz mıyız? Teşekkürler.
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.