“Refik Halid Karay’dan bir alıntı. Karay 1888-1965 yılları arasında yaşamış önemli roman yazarı ve öykücümüz. Dünya Savaşı yenilgiyle bitince yurt dışına firar eden İttihatçıları sert bir dille eleştirmiş. İttihatçılar tarafından 1913te Sinop’a ve Çorum’a sürülmüş, 1917de Ziya Gökalp sayesinde kurtulmuş. Kurtuluş Savaşı sırasındaki aleyhte eylemleri yüzünden Yüzellikler listesine alınmış, bu esnada Suriye’ye kaçmış. 16 yıl süren sürgün hayatından sonra Cumhuriyet inkılaplarını takdir eden ve Türk gençlerini teşvik eden yazıları nedeniyle affedilerek 1938 yılında Türkiye’ye geri dönmüş ve roman ve öykü yazmaya devam etmiş. Türkçe’yi en güzel kullanan yazar olduğu kabul edilir (*).
Karay’ın İttihat ve Terakki yöneticileri Enver, Cemal ve Talat Paşaların yurt dışına kaçışından 4 gün sonra, 6 Kasım 1918 tarihinde Zaman gazetesinde yazdığı zehir zemberek yazı şöyle:
Efendiler Nereye?
Vurdular, kırdılar; yaktılar, yıktılar; astılar, kestiler; kastılar, kavurdular; nihayet leşimizi meydanlara sererek yılan gibi kaçtılar; memlekete düşmanları sokarak üzerimizden aştılar…
Siz amir olmadınız, sergerdelik [kabadayılık] ettiniz… Siz valilik yapmadınız, asesbaşılık [polis şefliği] ettiniz… Efelere taş çıkardınız; zorbalara parmak ısırttınız…
Muhalif mi? Al aşağı… Muharrir mi? Vur başına… Türk mü? Sür ölüme… Rum mu? İste parasını… Ermeni mi? Kes kafasını… Arap mı? Çek ipe… Kadın mı? Gönder eve… Haydut mu? Buyurun köşeye… Külhanbeyi mi? Gelsin yanıma… Yahudi mi? Sor fikrini… Kalan kimseye at sopayı… Paraları koy cebine… İşte sizin programınız bu!
Palalarla sopalarla işe giriştiniz; sürülerle insanları dağ başlarına götürüp satırlardan geçirdiniz; babaları, evlatları yoktan yere harcayarak Anadolu içerisinde dul kadından, yoksul yetimden başkasını bırakmadınız. Ne oluyordunuz? Bu kanlı işgüzarlıklar, bu canavar akını, bu fitne ve fesat siyaseti ne fayda verecekti? Ne kazanacaktık? Dünyayı mı alacaktık, Mısır’a sultan mı olacak, Hinde şah mı gidecektik?
İşte milleti artık büsbütün öldürdüklerinden emin olsunlar…
Kollarımızda bir zerre kuvvet kalmış olsaydı, yakalarından yapışır öcümüzü alırdık… Halbuki kollarını sallıya sallıya, yüzümüze tüküre tüküre gittiler.
Biz size: ‘Kırk katır mı, kırk satır mı?’ diye soramadık; yarın sizin bize, ”Ölümlerden ölüm beğen!” demek artık hakkınızdır.
Derin Tarih’ten Unutulmaz Yazılardan