Verda Özer şöyle soruyor:Türkiye kendine yetiyor mu? 20 Kasım 2022
“Sizce egemenlik nedir? Bağımsızlık ne demektir? Bana göre en basit tanımı, kendine yetebilmektir. Kendine yetebilen, varlığını kendi gücüyle sürdürebilen, bağımsızdır. egemendir. O zaman gıdası kendine yetmeyen bir ülke bağımsız olabilir mi? Bugün İstanbul, hiçbir gıda ürününde kendi tüketim ihtiyacını kendi üretimiyle karşılayamıyor. 15 milyonu aşkın nüfusuyla İstanbul, Türkiye’nin gıda tüketiminin üçte birini yaptığı için de; tüm ülkeyi etkiliyor… Hatırlayın daha 2 yıl önce pandemi döneminde neler yaşadığımızı… Bir kriz anında bir ülkenin kendine yetebiliyor olması, her şeyden önce yaşamsal varlığı için olmazsa olmaz.”
“Dünyada yaşanan pandemi, bölgesel savaşlar, konjonktürde ortaya çıkan yeni anlaşmazlıklar, lojistikte meydana gelen güçlükler ve iklim değişikliği gibi birçok etken tarımsal üretimi ve gıda temini üzerinde önemli bir baskı oluşturmaktadır. Global gıda sisteminin yükselen bir riskle karşı karşıya bulunduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’nin de global gıda arz güvenliğinden etkilenmemesi söz konusu değildir. Tam da bu nedenle Türkiye, tarımsal üretimin güvence altına alınması ve insanımızın gıda arz güvenliğinin sağlanması için yeni politikalar oluşturmak durumundadır,” diyor Prof. Dr. Mehmet Pala, 12 Kasım 2022 Cumartesi, Serbest Kürsü, Dünya’da
Son 10 yılda tarımın toplam milli gelirdeki payı önemli ölçüde düşmüş, Türkiye’de 2022 yılının ilk 7 ayında 13,2 milyar dolar ihracata karşılık 12 milyar dolar gıda ithalatı gerçekleşmiştir. Gıda dış ticaret fazlası 1/3 azalmıştır. Topraklarımızda 150 milyon insanı besleyebilecek potansiyel vardır.
Ülkemizde tarımın en önemli sorunu verimsizliktir. Bunun sebebi çok sayıda küçük üretici olması, bilgi ve teknoloji yetersizliği, eğitilmiş personel istihdamının zorunlu olmaması, finansmana erişimdeki güçlükler, yetersiz/etkisiz teşvikler vb sayılabilir.
Aslında milli servetimiz olan tarımsal üretim için hiçbir yeterlilik ve zorunluluk istenmemektedir. Gıda üretim ve anbalajlamada şart koşulanlar tarım sanki çok basit, hüdai nabit bir şey gibi gözardı edilmektedir. Milli servetimiz olan ekilebilir alanlar, ilgili su kaynakları, yeter ve gerek şarta haiz olanlar tarafından işletilmesi ve üretim zorunlu olmalıdır. Bu arazi sahipliğinden ayrı mütalaa edilmelidir.
Batılılaşmanın yanlış anlaşılmasından kaynaklanan politikalarla Türkiye’de artık ne köy ne de köylü kalmıştır. Bu durum tarımsal üretim için büyük bir risk oluşturuyor.
Mehmet Pala hoca günümüzde yaşanan çelişkiye dikkat çekiyor: Bir yandan üreticiler üretim maliyetlerinin yüksekliğinden ve satış fiyatlarının düşüklüğünden şikâyet ederken, aynı zamanda da tüketiciler fiyatların yüksekliğinden şikâyet etmektedir.
M. Pala hoca yazısında izah ettiği şu önerileri sıralıyor:
Block Chain sistemi kullanılacak
Tarımsal üretime sermaye girmelidir
Küçük aile üretim birimleri desteklenmelidir
Mülkiyet bazlı ortaklık yerine, gelir ortaklığı tercih edilmelidir
Hocanın son sözü ise şu: Türkiye büyük bir ülkedir. Tarımını da tek bir üretim ve teşvik modeli ile geliştirmenin mümkün olmadığını bilmemiz gerekmektedir. Bu nedenle burada ülkenin değişik bölge ve ürün çeşitlerine göre farklı ve esnek modeller ile buna bağlı olarak teşvik sisteminin uygulanması öngörülmelidir.
Yani tarımsal üretimin çağdaş (verimli, dijital, rekabetçi) bir şekilde çözülmesi aynı zamanda ülkemizin bağımsızlığı ve sürdürülebilirliği ile yakından ilişkilidir. Tarımda rekabetçi üstünlük kurmamız ve arz fazlası oluşturmamız gerekmektedir. Halbuki tarımsal verilerin toplamda bize işaret ettiği tam tersidir.
Kaynaklar:
https://gidatarim.com/tarim/tarimsal-uretimde-yeni-vizyon-ve-yeni-bir-model/220326/
https://www.posta.com.tr/yazarlar/verda-ozer/turkiye-kendine-yetiyor-mu-2586589