İKRA! (*)
2010 yılında Kutsal kitabımız Kuranı Kerim’in bizlere temel yol gösterici olarak indirilişinin 1400. Yılında Türk ve İslam Eserleri Müzesi ile çok anlamlı bir iş birliği gerçekleştirmiştik ve İslam ülkeleri ve Osmanlı topraklarında 8. Yüzyıldan 20. Yüzyıla uzanan tarihi süreçte yazılan dünyanın en nadir Kuran nüshalarını ziyaretçilerle buluşturmuştuk. Serginin güzel bir anıt kitabı basılmıştı, 1400. Yılında Kuranı Kerim (1). Bu hafta hepimizin hayattaki rehberinden bu sergiyi anarak bahsedeyim. Bu sayede söz uçar, yazı kalır deyiminin aslında ne demek olduğundan söz etmiş olurum. Buyrunuz efendim, mütalanızı muntazır.
Kuranı Kerim Günümüze Orjinalliğini Koruyarak Ulaşan Tek Kutsal Kitaptır.
İnsanlığa doğruluk ve güzellik yolunda rehber olarak gönderilen Kuranı Kerim’in dünyanın dört bir yanında, yazıldığı dönem ve yerin sanat zevklerine göre bin bir emekle hazırlanmış, on binlerce yazma nüshası olduğu tahmin edilmektedir. Kuranı Kerim bu tür sanatsal amaçlarla dünyanın en çok yeniden yazılan kitabıdır.
Mukaddes kitabımız aslında ilk olarak Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir’in isteğiyle iki kapak arasında bir araya getirilerek mushaf yani kitap olarak hazırlanmıştır. Bundan birkaç yıl sonra ise halife Hz. Osman tek nüsha olan mushaftan parşömen üzerine yeni nüshalar yazdırmış ve Mekke’de, Medine’de muhafaza edilmesinin yanı sıra etraflarındaki müslüman kavimlere gönderilmesini emretmiş. Böylece ciltlenerek çeşitli toplumlara yollanan Kuran nüshaları gönderildikleri yerin estetik ve sanat zevkleri ile yerel hattatlarca çoğaltılarak yayılmaya devam etmiş.
Bugün “söz uçar, yazı kalır” sözünü farklı yorumluyoruz. Ancak bu sözün ilk çıktığı dönemde anlam olarak, sözün uçarcasına hızla yayıldığını, yazının ise yayılım konusunda yavaş kaldığına işaret ettiğini biliyor muydunuz? Oysa hepimiz dünyada kalıcı izler bırakmaya çalışıyoruz ve bu anlamda yazı ne kadar kıymetlidir değil mi? Zamanında Allah’ın kitabını yayan ve İslamiyeti en doğru kaynaktan, doğrudan insanlara sunan bu vizyona hayran kalmamak elde değil.
Bu vizyonun kanıtı olarak binlerce el yazması Kuran bugün dünyanın dört bir yanında en prestijli müzelerin, en değerli koleksiyonlarında sergileniyor. Kuran günümüze orijinalliğini koruyarak gelmiştir. Bu onun değişikliğe uğramadan günümüze ulaşan en eski kitap olduğunun kanıtıdır. Bu durum müslümanlar için hiç şüphesiz huzur ve mutluluk kaynağıdır.
Emevi, Abbasi, Fatımi, Eyyubi, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Memluk, İlhanlı, Celayiri, Timur, Türkmen, Osmanlı, Safevi, Kaçar, Kafkas ve Babür ve benzerleri gibi dünya tarihine damgasını vurmuş onlarca Müslüman kavmin en estetik şekilde kağıtlara zarif biçimde yazdıkları mukaddes kitabımıza verdikleri değeri görmenin yanında, o dönem zevklerinin de izini sürebiliyoruz. Bu mushafların her bir sayfası ayrı bir tablodur; sure başlarını işaret eden serlevhalar, sultan taçları, cüzleri birbirinden ayıran geometrik şekiller gibi ve ayet aralarındaki duraklar ise çiçek buketlerini andırır. Bu eserleri incelemek tarihte bir yolculuktur. Kimi bir kibrit kutusu büyüklüğünde, kimi metreyi aşan boyutuyla pek çok sanatkarın göz nurunu, ruh inceliğini ve hünerini de bizlere aktarmıştır.
Bildiğiniz gibi Kuran Arapça indirilmiştir. Onu bizlere tebliğ için görevlendirilen Hz. Muhammed (SAV) Arapça konuşan bir toplumdandı ve bu durum her peygamberin içinde yaşadıklarının dilini konuşanlardan seçildiğini ifade eden ilahi beyanla da örtüşmektedir. (İbrahim 14/4) (2)
Kuran’ın 8-10. yüzyıllar arasındaki nüshalarına baktığımızda tezhiple bezeme geleneğinin kökenlerinin kutsal kitapla başladığını görebiliriz. Türk İslam Eserleri Müzesi Şam Evrağı belgeleri arasında yer alan bir cüzün tezhipleri de ilk örnekler arasında sayılabilir. Kareye yakın ölçülerdeki bu eserin yapraklarında, sure başına işaret eden kırmızı çiçekli, yeşil yapraklı bezemeler mevcuttur. Ön dış kapağının ortasında ise bir daire ve içinde altı kollu bir yıldız bulunur. Uçları yuvarlatılmış demirler ve deri iple tutturulmuştur.
9-10. yüzyıldan itibaren ise padişahlar, dönemin ileri gelen devlet adamları kendi adlarına yaptırdıkları camilere bir itibar göstergesi olarak sayfaları usta müzehhipler, hattı ise ünlü hattatlar tarafından yazılmış, tek cilt veya cüzler halinde Kuran nüshaları vakfetmişlerdir. Bunların ilk örnekleri yine Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde bulunan Abbasi dönemi Şam valisi Amacur’un 870-878 yılları arasında vakfettiği Kur’an nüshalarına ait yapraklardır. Kitabın süslemeleri ise tarihi bilinen ilk tezhipli örneklerdir.
10. yüzyıldan itibaren levha ve serlevha tezhiplerin yanı sıra surelerin başlangıçlarını belirlemek için, yatay dikdörtgen olarak uzayan, dar veya enli şeritlerin tasarımlarıyla zenginleşmiştir. Süslemeleri ise yuvarlak, armudi, mavi, lacivert, altın, yeşil, vişne rengi iri bitki biçimleriyle yapılmıştır. Sayfa kenarına Kur’an-ı Kerim okumayı kolaylaştıran ibareleri cüz sayısının yazılı olduğu yere kare, daire, dikdörtgen, oval tezhipli biçimler, ayet sonlarına ise bir rozet yerleştirilmeye başlanmıştır. Bunun örneklerinden biri de 383/994 tarihinde Muhammed b. Ahmed d. Yasin hattıyla İsfahan’da istinsah edilen dört ciltlik Kur’an’dır.
Bu örneklerde de göreceğiniz gibi bu işin bir güzel yanı da tarihe düşülen not niteliğinde olması. Yani tarih, o eseri kopya eden katibin adı, süsleyen müzehhibin adı, onların hangi bölge veya şehirden olduğunu, eserin kimin için istinsah edildiği gibi bilgiler de tarihe düşülen notlardır.
Bir Müslüman için en önemli şeylerin başında İslam’ı kaynağından, yani Kuran’dan okumak öğrenmek gelir. Babamın bu öğüdünden sizlere daha önce de ‘Babamın Tavsiyesiyle Dinimi Hep Nasıl Yaşadım’ yazımda bahsetmiştim. “Oğlum biz kitapta yazılanı okuyalım, yapalım. Ben babamdan öyle gördüm. Biz de aynısını yapalım derim” demişti. Benim de çocuklarıma tavsiyem bu olmuştur; Allah’ın kitabını, elimizde bir rehber, bir ölçü olarak hep hayatlarında kullansınlar isterim. Bu yazıda adı geçen geçmeyen ama bir kültür hazinesi olarak bu nüshaların günümüze kadar gelmesinde emeği geçen tüm sanatçıları velhasıl herkesi saygı ve rahmetle anıyorum.
(*) İkra, “oku” demektir. Hz. Muhammed’e (SAV) inen ilk ayetin ilk kelimesi olarak bilinir.
Kaynakça:
1)1400. Yılında Kur’an-ı Kerim (2010) Antik A.Ş. Kültür Yayınları.
(Kitaba yazıları ile katkıda bulunanlar: Ertuğrul Günay, Turgay Artam, Seracettin Şahin, Dr. Tayyar Altıkulaç, Dr. M. Kamil Yaşaroğlu, Dr. Süleyman Berk, Prof. Dr. Zeren Tanındı, Hatice Karagöz, Gürcan Mavili, Ali Serkander Demirkol, Sevgi Kutluay)
2) İbrahim 14/4: “İstisnasız her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açık açık anlatsın; bundan sonra Allah dilediğini sapkınlık içerisinde bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. O, güçlüdür, hikmet sahibidir.” https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C4%B0br%C3%A2h%C3%AEm-suresi/1754/4-ayet-tefsiri