Sanat

Sanat Mutluluktur, Paylaştıkça Çoğalır!

LinkedIn

Papko’nun düzenlediği, Alan Kadıköy’de sergilenen XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı 2021 Sizlere mutlaka öneriyorum. Papko ne dediğinizi duyar gibiyim? Papko bir Dış Ticaret  Şirketi ve Zara’nın Türkiye tedarikçisi, ortağı Öner Kocabeyoğlu koleksiyonundaki 2000e yakın eserle  ülkemizin önemli koleksiyonerlerinden. Alan Kadıköy’deki sergi Kocabeyoğlu koleksiyonundan seçilmiş eserlerden oluşuyor. Kimler yok ki sergide; Abidin Dino, Adnan Çoker, Albert Bitran, Ara Güler, Avni Arbaş, Burhan Doğançay, Fahrelnissa Zeid, Ferruh Başağa, Fikret Mualla, Hakkı Anlı, İlhan Koman, Koray Ariş, Komet, Mehmet Güleryüz, Mübin Orhon, Nejad Devrim, Ömer Uluç, Selim Turan, Seyhun Topuz ve Yüksel Arslan. Bir sanat izleyicisi olarak girdiğiniz bu sergiden bir dönem tanığı olarak çıkacağınızı garanti ederim. Ben size birkaç numune resimle izlenimlerimi aktarıyorum. gezmeyi ihmal etmeyin.

Marx kapital yorumlanışı; Detaylı bakınca şehrin etrafını sarmış olan iççi sınıfının şehri koruyan etten bir duvar olduğunu görüyorum. Aralarından şehre girenler ise akıllarında 1 lira (kafaları 1 lira şeklide) İlerledikçe akıllarında ev araba suretleri beliriyor. Çok ironik bir yaklaşım (sarkastik de denebilir.

Mimar Özgür Bingöl ve İlke Barka tarafından tasarlanan Alan Kadıköy 2021 yılında açılmış, (*)  zemin katı sergi mekânı olarak tasarlanmış, üst katları tiyatro ve konser etkinlikleri için ayrılmış 8000 metrekareye yayılmış  bir kültür alanı. Kadıköy Belediyesi’ni böyle güzel bir alanı İstanbul’umuza kazandırdırdıkları için teşekkür ederim.  Resim sanatı merakımın da dünyanın her yerinde bu tür yeni yapılardan haberdar olmamı sağladığı için son derece memnunum.

Alan Kadıköy dıştan görünüm.

Alan Kadıköy’ün sergi alanı “XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı 2021 – PAPKO / Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu” ile kapılarını açmış. Öner Kocabeyoğlu koleksiyonundaki eserler arasından 182 eser, Metin Deniz tarafından bir araya getirilmiş. Türk Çağdaş Sanatı için gerçekten özenli bir seçki hazırlanmış.

Bu noktada Öner Kocabeyoğlu’ndan da biraz bahsetmek gerek; kendisi 19 yıl önce satın aldığı bir Selim Turan, Kırmızı isimli tablosuyla sanat yolculuğuna başlamış, sonrasında odağı Paris Ekolü olmuş ve eserler toplamış. İlk sergisini çok da anlamlı bir yerde, Fahrelnissa Zeid‘in 1940lı yıllarda ikinci katında ilk sergisini açtığı Ralli apartmanında Papko Art Collection olarak 2009 yılında açmış.

Metropolitan Müzesi’nin 2013 yılında müze koleksiyonuna dahil ettiği Gülay Semercioğlu’nun Sharp Things ve 2016 yılında Elif Uras’ın Pregnant Haliç II isimli eserlerini bağışlayarak, daimi koleksiyonda yer almasını sağlamış.  Venedik Bienali için, Türk Pavyonu yapılıp 20 yıl kadar kullanımını sağlayan IKSV önderliğinde 20 destekçiden biri olarak bu önemli girişimin içinde yer almış. Böylelikle yıllar sonra Türkiye, kendi pavyonunda artık dünyanın bu en önemli bienalinde sanatseverler ile buluşma imkânı bulmuş. Salt Galata’nın da destekçilerinden Öner Bey.

Prof. Hasan Bülent Kahraman Kocabeyoğlu’nun koleksiyonundan Zeid’den Paris Ekolü sanatçılarından Ergin İnan’a ve Ömer Uluç’a kadar uzanan geniş bir sanatçı kesiminden yaptığı bir seçkiyle, 2013 Nisan ayında All Arts fuarında bir sergi düzenlemiş. 2014 yılında ise Prof. Dr. Marcus Graf’ın küratörlüğünde koleksiyondan derlenen 54 sanatçının işlerinden oluşan “by Marcus Graf” isimli sergi, Papko Art Collection’da sanatseverlerin beğenisine sunulmuş. 2015 istanbul Bienali kapsamında yine Marcus Graf küratörlüğünde “by Marcus Graff II” adlı sergide bu kez de 38 sanatçının eserleri sergilenmiş. 2018 ve 2019 yıllarında düzenlenen Artweeks@Akaretler sanat etkinliğinde de koleksiyondan çeşitli parçalar yer almış (**).

“Kendimi estetik ve zihinsel açıdan geliştirip bir dünya oluşturuyorum” diyor ve koleksiyonerlik  “yatırım değil aşk işi” diye de ekliyor (***) Kocabeyoğlu. Bu kadar paylaşımcı olmasının nedeni koleksiyonerliğin  eser toplamakla sınırlı olmadığını, bir koleksiyonerin ödevlerinden birinin sanatı topluma ulaştırmak olduğunu düşünmesi. Katılıyorum. Bizim Yıldız Holding’de tüm çalışan odalarını bir sergi alanı olarak olarak kullanmamızın, sergi salonumuzda yılboyu eser sergilememizin de nedeni budur. Sanat mutluluktur, paylaştıkça çoğalıyor. #mutluetmutluol


Sergi kıymetli sanatçımız Ara Güler’in sergide yer alan sanatçıları çektiği portreleriyle başlıyor. Kendisi poz verdirmeyi hiç sevmez, kabul etmezmiş. Bu tüm o portrelerin sıcaklığını ve gerçekliğini sağlıyor.

Fikret Mualla, Pazar Yeri, Kağıt üzerine guaj. 1957.

Hemen ardındansa ilk parizyen sanatçımız Fikret Mualla’yla devam ediyor sergi. Fikret Mualla’nın (1903-1967) yaşam öyküsü biraz zorlu, yolu birkaç kez akıl hastanelerine düşen Mualla’ya şizofreni tanısı konmuş, 1938 yılında Fransa’ya yerleşmiş ve Fransa’nın güneyinde bir düşkünler yurdunda hayatını kaybetmiş. Abidin Dino kendi döneminde birçok sanatçıyla yolu kesişmiş ve onlara destek olmuş bir isim, keza Fikret Mualla’nın da Beyoğlu’nda en çok tanındığı sergiyi de kendisine o açmış. Paris’te gün boyunca kafelerde, barlarda oturup etrafı seyreder sonra eve gittiğinde de bunları tuvaline yansıtırmış. Akıl hastanesinde kaldığı dönemde ise genelde karakalem çalışmaları olmuş.

Abidin Dino, Uzun Yürüyüş III Tuval üzerine yağlı boya. 1956.

Ardından Abidin Dino (1913-1993) geliyor sergide karşınıza, diğerlerinden farkı, akademik sanat eğitimi almamış. İstanbul’u, Antibes’i resmetmiş. Şairlerle dostluklarıyla ünlü Dino’nun dostları arasında Nazım Hikmet, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Yaşar Kemal, İlhan Berk… Politik yanı ağır basan eserleri var, bu nedenle çok sürülmüş, sonra Paris’e yerleşmiş ve orada yazmış, çizmiş ve yaşamış. Rusya’da yaşadığı dönemde ise çok sayıda yönetmenle çalışmış ve film perspektifi, sahne perspektifi çok iyiymiş.

Mehmet Güleryüz, Ahmet Taner Kışlalı Anısına, Tuval üzerine yağlı boya. 1999. Hatrımdadır o gün, ertesinde bir murafaamız vardı Ankara’da …

Sergideki bir sonraki isim Mehmet Güleryüz (1938), çok iyi bir tiyatro sanatçısı/oyuncu hatta.

Avni Arbaş, Oturan Çocuk, Tuval üzerine yağlı boya, 1957-1958.

Sonra Avni Arbaş (1919-2003), kendisinin sergide yer alan seçkisinde natürmorttan soyut çizimlere geçişini çok net takip edebiliyorsunuz.

Lakabı Komet olan yıldız sanatçı Gürkan Coşkun da vardı sergide. 1941 doğumlu ressamımız 1971de Paris’e gitmiş ve hala iki ülke arasında yaşamını sürdürüyor. Kendisiyle ilgili ilk akla gelen şeylerden biri perspektif! Perspektif bilgisi çalışarak elbet geliştirilebilecek bir şey ama bir yerde de insanın ruhunda olması gereken farklı bir görüş yetisiyle beslendiğini düşünüyorum. Perspektif algısına oyuncu bir tavırla yaklaşarak rüyayı andıran sahneleri resmediyor Komet.

Ömer Uluç, İlk Bakışta Aşk, Tuval üzerine akrilik, kolaj, karışık teknik, 1990.  

Ömer Uluç (1931-2010) ise Türkiye’de ve Amerika’da Mühendislik okumuş bir ressam ve onun fırça darbeleri ilk çıktığı dönemde pek kabul görmemiş ama figürleri çok başka bir gözle bize görme olanağı sunuyor ve gerçekten özgün bir sanatçı yani bir eseri gördüğünüzde kesin bu Ömer Uluç diyebiliyorsunuz. Soyut resimle figüratif resim arasında kesin çizgiler çizmek istemeyen sanatçı iki türde de eserler vermiş. Ben bilmiyordum, ama kendisi mühendislik alanında da oldukça önemli çalışmaları varmış, hatta Amerika’da okullarda okutulan çalışmaları varmış. Farklı mesleklerde böyle uzmanlaşabilmiş olması ne güzel!

Nejad Devrim, Orta Asya Özbekistan Kubbeler, Tuval üzerine yağlıboya, 1960.

Fahrelnissa Zeid’de sergide yer alıyor oğlu Nejat Devrim’le birlikte yan yana. Şayet Zeid ile ilgili detay  merak ederseniz, yazıma erişebileceğiniz link: https://muratulker.com/e/fahrelnissa-zeid/

Nejat Devrim (1923-1995)de yolu Paris’e düşen sanatçılarımızdan bu dönemde daha çok soyut eserler verirken, 1963te gittiği Çin seyahati sonrası figüre odaklanmış bir sanatçı

İsminden ötürü yabancı olduğu düşünülen bir diğer türk ressam Albert Bitran (1931-2018)de sergide karşımıza çıkıyor. 1947de İstanbul’da Fransız ve Hollandalı ustalardan kopyalar yaparak resme başlamış. 1949da ise Paris’e yerleşmiş, mimar olmak istemiş ama resim aşkı ağır basmış. İlk resimlerinde çok az renk (kırmızı-sarı-kahverengi) kullanmayı tercih eden sanatçı sonra resimlerinde forma, geometrik soyut resme geçmeye başlamış.

İlhan Koman, İsimsiz, 1960lar.

İlhan Koman (1921-1986) Paris’e burs alarak giden heykel sanatçılarımızdan. Gittiğinde ise katıldığı dönemin atölyesinde o atölyede kalmak istemediğine karar verip kendine küçük bir atölye kiralıyor ve kendi istediklerini üretmeye başlıyor, vardığı nokta ise bambaşka, şüphesiz verdiği eserlerle ülkemiz heykel sanatının zirvesinde bir değerdir.

Koray Ariş, Devinim ve Denge

Koray Ariş (1944) İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde aldığı eğitimin ardından İtalya’ya gitmiş kendisi. Roma’da atölyesini kurmuş. Malzeme olarak kösele, bronz, alçı ve ahşap gibi nesneler ile çeşitli eserler üretmiş ve önceleri figüratif heykeller yaparken sonra daha soyuta geçiş yapmış. Bu sergide yer alan heykeli hacıyatmaz yani merkezkaç kuvvetiyle devrilmeyecek şekilde yapılmış.

Yüksel Arslan, Arture 149-Le Capital, Özel teknik. 1969.

Ve nevi şahsına münhasır Yüksel Arslan (1933-2017) Oldukça entelektüel bir ressam, eserlerinde Marx’ın Kapital’i, Sokrates, Lucretieus, Beckett, Van Gogh gibi ilgi alanına giren birçok ismi ve eserlerini kendi merceğinden yorumlamış. Kendini bir ressam değil de “düşünce illüstratör”ü olarak tanımlaması da belki bu yüzdendir. Çok fazla insan figürü çizmek ve hepsinin detaylı ve aynı boyutta olmasını sağlamak ustalık istiyor, öyle ki geçtiğimiz sene Paris’te bir doktor kendisinin insan figürlerini incelemiş ve anatomik olarak orantılarının çok doğru olduğunu tespit etmiş. Artürleri çok meşhur, paletini organik malzemeler ve insan vücudunun sıvılarından boyalar yaparak oluşturuyor. Bu bakımdan sanatçının malzemesi alışageldiğimiz bir malzeme olmadığından işin teknik boyutu da sanatçının çizdiği sınırlar içinde hem konular hem de teknik itibariyle neredeyse benzersiz. Mesela arkadaşlarından kan damlaları istermiş resimlerinde kullanmak için. İlginç değil mi dostluğu bu şekilde pekiştirmek ve sanatın bir elementi haline gelmek…

Hakkı Anlı, İsimsiz, Canson kağıt üzerine yağlı boya, 1960 başları.

Hakkı Anlı (1906-1991) aslında bir resim öğretmeniymiş, erken emekli olduktan sonra Paris’e yerleşmiş. Emekli maaşını ailesine bağladıktan sonra sıfır gelirle Paris’e geliyor, resim pratiği Paris’te çok değişip dönüşüyor. İnsan figürlerinin birleşimi, iç içe geçişi ve bunların soyut bir planla eserlerinde görülmesi onun sanatının yapı taşları.

Selim Turan, İsimsiz, Tuval üzerine yağlı boya. İkinci görsel de ise alttan gazete küpürlerinin göründüğü yerlerin yakın çekimi.

Selim Turan (1915-1994) Azerbaycan kökenli Türk ressam ve heykeltıraş. Önce izlenimci sonrasında ise soyut çalışmalar yapmış. Eserlerinin sürprizli yanları da var, mesela bu esere yaklaşınca alttaki gazete küpürlerini görebiliyorsunuz.

Mübin Orhon’un eserlerini tuvale geçirmeden önce yaptığı kağıt üstü çalışma eserleri.

Mübin Orhon (1942) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki eğitimini tamamladıktan sonra 1948te Paris Sorbonne Üniversitesi’ne iktisat doktorası yapmak için gidiyor ama burada sanata yöneliyor ve Orhon 1954 yılına dek Paris’te Académie de la Grand Chaumiere’de desen çalışmış. Bu geçişi ise modern sanatın her şeyi onun için daha açıklayıcı kılmasına bağlamış. Güzel bir bakış açısı…  Sergide kendisinin kağıt üzerine çizdiği eserlerini de göreceksiniz; kendisi tuvale geçmeden önce kağıtlarda eserlerini çalışırmış, soyut resimde ilginç değil mi? Ama Orhon soyut resmin desenini çizerek, bize başka bir iş olarak sunmasıyla farklılaşmış.

Seyhan Topuz, Kırmızı V, Demir, 1987.

Seyhun Topuz (1942) önemli kadın sanatçılarımızdan, eserlerinde güçlü renkler kullanmayı seçiyor. Onunla ilgili önemli noktalardan biri işlerinde her açıda kör bir nokta olması… Bu işi demir gibi sert malzemelerle yapması da zor bir iş. Sanki biz insanlar gibi, ne kadar katılaşırsak bir yanımız kör nokta olması kaçınılmaz…

Ferruh Başağa, Güvercinler, Tuval üzerine yağlı boya 2008.

Ferruh Başağa (1914-2010), eserlerini soyut geometrik olarak tanımlayabiliriz. İşin ilginç yanı bu sanatı icra ettiği dönemde ışık ve ses gibi kavramların ölçülebilir, tahmin edilebilir değildi. Bunların üzerinde çalışıyor olması onu devrinde fütürist yapıyor.

Adnan Çoker, Evrende Portre, Tuval üzerine akrilik. 2010.

Adnan Çoker (1927), 1944te Akademi’ye girmiş ve Zeki Kocamemi’nin atölyesinde çalışmış. Soyut resimle çok genç yaşta tanışmış. 1955te Paris’e gitmiş, dönüşte ise Akademi’ye dönerek öğretim görevlisi olarak çalışmaya devam etmiş. İlk döneminde ürettiği eserler arasında bir dönüşüm görüyoruz. Geometrik şekillerine aşinayız. Eserlerinde geometri, mimari, müzik ve ışık odak noktası olmuş. Kendisi en mükemmel daireyi çizdiğini söylermiş, milimetrik hesaplamalar yaparmış. Dönem paletlerinde aşina olunmayan renkleri kullanması da onu cesur kılıyor.

Ve tabii sergide kıymetli dostum, rahmetli sanatçımız Burhan Doğançay’ın eserleri de var, onunla ilgili daha önce bir yazı yazmıştım, merak edenler için; https://www.linkedin.com/pulse/do%25C4%259Fan%25C3%25A7ay%25C4%25B1n-mesaj%25C4%25B1-hepimiz-biriz-duygular%25C4%25B1m%25C4%25B1zda-orta%25C4%259F%25C4%25B1z-murat-%25C3%25BClker/?trackingId=2%2BIHr9%2FFJxl6whzWOHFgTA%3D%3D

Ben sergiyi ziyaretten çok keyif aldım. Türk Çağdaş Sanatının en önemli isimlerinin bir arada olduğu bu seçki sizi bir döneme dair bir yolculuğa çıkarıyor. Ülkemizin sanat tarihine dair belli bir dönemi izlemek isteyenlere kesinlikle öneririm. Bir sanat izleyicisi olarak girdiğiniz bu sergiden bir dönem tanığı olarak çıkacaksınız. Sayın Ömer Kocabeyoğluna tekrar çok teşekkürler!

Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez

(*) https://www.gzt.com/arkitekt/anadolu-yakasina-yeni-tiyatro-alan-kadikoy-3593499

(**) http://www.milliyetsanat.com/yazar-detay/elif-tanriyar/bir-koleksiyonun-hikayesi-papko-oner-kocabeyoglu-koleksiyonu/12148

((**)https://www.pressreader.com/turkey/ceo-life-9yvz/20210501/281569473634045

YORUM YAZIN