NİYE ŞİMDİ ÜÇ KİTAP BİRDEN TAVSİYE EDİYORUM?
KONU ÇETREFİL, DAHA KOLAY VE İYİ ANLAŞILSIN DİYE …
Konumuz inovasyon ve geleceğimiz;
Ancak iş yapış şeklimizi değiştirmek işimizin sürdürülebir olmasını sağlayacaktır. Sakın rehavete kapılmayınız, sıra size de gelecek! Tecrübi İlim, Müspet İlim (positive science) yani deneme/yanılma yolu ile gerçeğe ulaşmak…
Pratik yaşamdan damıtılmış teorilerden çıkarılan sonuçları test ederek doğrulamakla yetinmemeliyiz. Bugünkü rekabet şartları ve istenen çabukluk için gerekli inovasyonları bu şekilde başarmamız oldukça zor!
Halbuki bir inek gibi ottan süt, et hatta topraktan beslenip fotosentez yapıp enerji üreten bir tek yaprak yapabilsek, ne açlık, ne de çevre sorunumuz kalırdı. Heyhat belki gelecekte …Bazen kendime sorarım, acaba tekerlek bulunmasa teknoloji nasıl inkişaf ederdi diye? Belki de teoriden önce gayeyi yaşamın merkezine koymalıyız, yaşamdan alacağımız ders ise doğada ne oluyora değil, nasıl oluyora odaklanmalı.
Renato Bruni’nin BİYO-İNOVASYON isimli kitabı (1) İNOVASYONU BİTKİLERDEN ÖĞRENMEK konusunu inceliyor. Biyo-inovasyon doğayı inceleyip esinlenerek sorunlarımıza çözümler bulmayı amaçlayan bir bilim dalıdır. Hem teknolojik, hem sosyolojik sürdürülebilir, çevreci çözümler önerir.Kitaptan öğreniyoruz ki biyo-inovasyonda doğa sadece estetik açıdan bir ilham kaynağı değil, aynı zamanda 3,8 milyar yıldan fazladır oluşan çeşitli karmaşık ve zorlu olguları aşmak adına en uygun şekilleri, stratejileri, maddeleri ve dinamikleri inceleme alanı. Diğer bir ifadeyle bu bilim dalı hem insanlara faydalı hem de çevreye zarar vermeyen ürünler tasarlamak için diğer canlıları inceleyerek edindiği bilgileri kullanan bir bilim dalı. Ancak biyo-inovasyonu sıradan bir tabiatı kopyalama işlemi olarak değerlendirmek yanlış olabilir çünkü biyolojik yapılar birebir taklidi yapılamayacak kadar karmaşık yapılar. Dolayısıyla bu alanda çalışan uzmanlar, ürünlere aktarılabilecek fonksiyonlar ve sistemleri bulmak ve kavramak için tabiatı fazlasıyla araştıran uzmanlardır.
James L. Adams’ın İYİ FİKİR BULMA SANATI, yani YARATICI YETENEĞİN YOL HARİTASI kitabı (2) da ikinci bir iyi örnek, değer varetmemize engel olan zihinsel ve fiziksel engellerin farkına varmamızı sağlıyor. İnsan vücudundan yola çıkarak, biyolojik mucizemizi anlatıyor bize. Yeni bir düşünce geliştirebilmek için önce kendi koyduğumuz ve/veya etrafımızda varolan engelleri kaldırırken, kendimizin, kabiliyetlerimizin farkına varmamızı sağlıyor, bize yeni bir düşünce geliştirmemizin yollarını öğretiyor. Stanford Üniversitesi hocalarından James L. Adams’ın neredeyse 30 yıl önce yazdığı ve bu yıl güncellediği kitapta iyi fikir nasıl bulunur konusu çok detaylı anlatılıyor. İnovasyon diyoruz ama önce fikri nasıl bulacağız bu çok önemli. Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolaylaştı. Biz öğrenciliğimizde kaynak bulacağız diye kütüphane dolaşmak zorunda kalırdık. Aklımıza değişik fikir gelsin diye dergi karıştırırdık. Şimdi öyle mi? Bir Google’lıyorsunuz dünyanın bilgisi önünüzde, bir keşfette arama yapıyorsunuz dünyanın görüntüsü önünüzde… Bu kadar kaynak bolluğu içinde iyi fikri nasıl bulacağız, bunun cevabını Adams Hoca veriyor… Adams hem endüstri hem de makine mühendisi profesörü olarak akademik yaşantısına devam ediyor. Akademik yaşantısından önce ise NASA’nın ilk ürettiği uzay aracını tasarlayan ekipte de görev almış. Adams, uzun yıllar verdiği problem çözme dersleri için 1974 yılında bu kitabın ilk baskısını yayınlamış. Yıllar boyunca birçok baskı yapmış olan bu kitap yazarın kendi eklemeleriyle güncelliğini hala koruyor.Aslına bakarsanız birçok konu bize öğretildiği halde nasıl düşüneceğimizi bize kimse öğretmedi ve öğretemez. Adams, özellikle çeşitli engellerin farkına varılması yoluyla daha iyi problem çözme ve fikir bulma becerisi kazanabileceğimizi öneriyor. Birçok fikir veya kavram arasından en iyi yolu seçebilmek problem çözme stratejisinde işe yarayabilir. Bu yüzden kitabın içinde çok sayıda ilginç zihinsel alıştırma ve bulmacalar mevcut.
Adams altı çeşit temel engelden söz ediyor: algısal, duygusal, kültürel, çevresel, entelektüel ve dışavurumsal. Bu engellerin nasıl oluşabileceğini ve ortadan kaldırmak için nasıl çalışılması gerektiğini vurguluyor.
Algısal engeller, insanın daha çok konuyu algılamasıyla ilgilidir. Problemi çözmek için önce onu tanımlamak gerekiyor. Problemi tanımlayamamak veya problemi çözmek için gerekli bilgi veya veriye ulaşamamak aslında bu kategoriye giriyor. Zihnimiz çeşitli şekillerde bu engelleri oluşturabilir. Mesela genelleme yaparak veya basmakalıp düşünmek bir algısal engel. Bunun dışında problemin sınırlarını belirlemek veya problemi izole etmek de sıkça karşılaşılan bir engel. Fazla veriye sahip olmak, farklı bakış açılarından konuyu değerlendirememek veya duyusal girdileri kullanamamak aynı şekilde problemi çözmemizi engelleyebilir; istediğimiz fikri bulmamıza mani olabilir. Algısal engeller bu bölümde detaylı ve farklı alanlardan örneklerle anlatılıyor.
Duygusal engeller ise problemleri çözmenizi engelleme yeteneğinizi elinizden alan engeller. Çünkü duygular karışık, her zaman kolayca tanımlanamaz. Duygulara kapılabiliriz. Kendimizi koyuveririz, mutlu hissederiz. Bunun dışında korkularımız da vardır mesela. İşte duygusal engeller bizi problemi çözecek bakış açısından uzaklaştıran her türlü korku, endişe, güvensizlik ve diğer duygulardan oluşur. Risk almaktan korkabiliriz, belirsizlik bizi huzursuz edebilir, fikir bulmaktan ziyade yargılamak kolayımıza gelebilir. Adams diyor ki: ”… size ket vuran duygularınızın farkına varmak kolay değil ancak hangi duygulara maruz kaldığınızı fark etmek problem çözme becerinizi muhakkak geliştirir”.
Toplumsal bir varlık olarak birçok kültürün parçasıyız. Toplumsal, etnik, yerel veya daha küresel çapta farklı kültürlerden etkilenebiliriz. Kültürlerin alışkanlıkları, yaşama ve düşünme biçimleri de farklılaşabilir. Kültürel engeller de etkilendiğimiz ve içinde bulunduğumuz kültürlerin oluşturduğu engellerdir. “Tabulara dokunmayalım”, “oyun oynamak sadece çocuklar için geçerlidir”, “problem çözerken mizaha yer olamaz”, “problemler bütçe ve para ile çözülür” gibi söylemler kültürel engellerdir aslında. Bu tip engeller ise kendi kültürel kodlarımız tarafından bizim içimize işlemiştir..
Kültürel engeller gibi çevresel engeller de bizim etki alanımızın dışında gelişir. Sosyal ve fiziki çevremizin bize dayattığı engellerdir. Fiziki olarak dikkatimizi dağıtan her şey çevresel engel kategorisine dahil edilebilir. Sürekli çalan bir telefon, mesaj bildirimleri, hava durumu, çalıştığınız mekanın özellikleri ve daha niceleri odaklanmamıza engel olabilir. Çevresel engellere ayrıca destekleyici olmayan insanın kendi çevresi, kaynakların sınırlı olması gibi konular dahildir.
Bir diğer engel ise entelektüel engeller. Zihinsel taktik ve işleyiş ile ilgili eksiklik veya yaklaşım hatası bu kategoriye girmektedir. Mesela bir problemin çözülmesi için gerekli bilgiye sahip değilseniz veya zihinsel bir yetenekten yoksunsanız probleminizi çözemezsiniz. Veya bir problemi matematiksel bir dille çözmeye çalışırsınız ancak problem özünde görsel bir problemse yaşadığınız engel entelektüel tiptedir. Bu tip engelleri ortadan kaldırmak için Adams yine muazzam örneklerle problem çözme dilinin seçimi, stratejilerin kullanımında esneklik gibi önemli konuları bize açıklıkla anlatıyor.
Dışavurumsal engeller entelektüel engellere benziyor ancak kendimizle ilgili olan engeller. Fikirlerinizi sadece başkalarına değil kendinize bile yazılı veya sözlü olarak ifade etme yetinizi baskılayan engeller. Özellikle ifade ile yaşanan zorluklar çok önemli alıştırmalar yoluyla anlatılıyor.
Bu kitabın değeri özellikle düşünme dili üzerine olan bir bölümde ortaya çıkıyor. Görsel mi, duyusal mı düşünüyoruz? Yoksa kavramsal mı düşünüyoruz? Bu konularda alıştırmalarla problem çözme dilini belirlemenin önemini bize çok güzel resmediyor Adams. Kitaptaki kavramsal konuları düşünüp kendi deneyimlerinizle birlikte gözden geçirip alıştırmaları yaptıkça zihniniz yeni fikirler bulmaya daha yatkın hale geliyor. Fikir bulmak denilince “beyin fırtınası” aklınıza geliyor mu? Fikir bulmak veya karmaşık problemleri çözmek her zaman bireysel olarak gerçekleşmez. Grup halinde çalışan ekipler ve organizasyonlar için de iki farklı bölümü olan kitap hem grup dinamiklerini, hem liderliği hem de kurumlarda uygulanabilecek fikir bulma, problem çözme yöntemlerini çok akıcı bir şekilde anlatıyor. Çalıştığınız firma içinde fikir bulmak için neler yapılacağı ilham verici bir şekilde anlatılmış. Kitap öyle “mış gibi yapan” kitaplardan değil. Adams Hoca’nın yazdıklarını okurken zihninizi zorlayacağınız da aşikar çünkü kitaptaki alıştırmalar ve alışkanlıklarınızı sorgulayan bölümler bizi olduğumuzdan daha iyi problem çözücüler haline getiriyor, kolay gelsin.
Esranur Kaygın’ın İNOVASYON MU DEDİNİZ? kitabı (3) ise çok özlü bir şekilde iş dünyası için rehber niteliğinde yazılmış. Pratik, gerçekçi bir şekilde DİJİTAL DÖNÜŞÜMÜN TEMELLERİ, İNOVASYON KÜLTÜRÜ OLUŞTURMA VE YIKICI İNOVASYON TEHDİDİNE KARŞI ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER anlatılıyor. Yıkıcı inovasyon ki, ben onu alt/üst eden inovasyon diye adlandırıyorum, gerçek bir tehdit olmasına rağmen birçok işletme bu tehdidi görmezden gelir. Halbuki dijital dönüşüm ile bu bir tehdit değil fırsat haline gelebilir. Şirketler daha önce hiç görülmemiş hızlarda inovasyon yapıyor, rekabet katlanarak daha da büyüyor, bu nedenle inovasyon ihtiyacı artık bir yap/yapma değil, nasıl yapılır meselesidir. İçinde bulunduğumuz sektörde yapılan inovasyonların yaklaşık 3/2 si 3 yıl içinde yok oluyor. Bu da kaynakların ciddi israfı demektir. Tüketiciler yenilikden yeni deneyimleri anlıyorlar. Yani yeniliğin arkasındaki hikaye ve önündeki senaryo çok önemli. Bu yol aynı zamanda bizler için büyük bir meydan okumadır. Bu yolu başarı ile katedebilmek için ortaklaşa yaratıcılık ruhuna ihtiyacımız var.
Yıldız Holding’de disruption (altüst etme, ezber bozma) grupları oluşturmamızın sebebi inovasyon yapmamamız değil daha distruptive, sonuçları öngörülebilir, değer katan, işimizi büyüten ve tüketicilerimizle bağlarımızı güçlendiren innovasyonları daha iyi nasıl yapabiliriz ortak aklını oluşturmak. Yani kendi öz değerlerimizi, amacımızı, otantikliğimizi kaybetmeden kafamızdaki olmazları, süreçlerin zamanla ortaya çıkardığı görünmez engelleri aşarak ve birbirimizden ilham alarak inovasyon sürecini nasıl içselleştiririz? sorusunun cevabını aramak.
Malum OLMAZ OLMAZ, vakit İCAT ÇIKARMAK vaktidir.
Bir soruna, tüketici ihtiyacına, verimliliğe katkı sağlayacak fikir sahiplerini daha sistematik bir sürece nasıl bağlayabiliriz? Radikal buluşlar ya da insanları etkileyen fikirler bazen büyük miktarda teknoloji ihtiyacı, bazen de belirsizlik içerebilir. Radikal bir buluşunuz olduğunda başta nasıl ilerleyeceğinizden emin olamayabilirsiniz. Ancak bu sizi durdurmasın. Yani distruption (altüst etme) yolumuzu kolaylaştıracak, netleştirecek, başarıyı garantileyecek fikirleri istiyorum sizden. Neyi nasıl yapalım ki, inovasyonlarımız 3 yıl içinde yok olmasın?
Esranur Kaygın yaklaşık 100 sayfalık kitabında Innovasyonun temel metinlerini eklektik bir şekilde özetlemiş. Kitabın temel mantığını Prof.Clayton M. Christensen’in 1995 yılında HBR’de yazdığı “Altüst Edici (Disruptive) Teknolojiler: Dalgayı Yakalamak” ve Greg Satell’in yine 2017 yılında HBR’de yazdığı “İnovasyonun 4 türü ve çözdüğü sorunlar” makalelerinde var. Christensen makalesinde ilk olarak altüst eden inovasyonun iki ayrı tanımını yapar. Birincisi var olan pazarın alt segmentinden başlayarak üst segmentine doğru hareket etmek, ikincisi ise yeni pazarda altüst eden inovasyonu ile yeni pazar oluşturmak. Örneğin Tesla pazarın üst segmentinden başlayıp alt segmentine hareket eden bir altüst edici inovasyondur. Bunun yanısıra Spotify, Linkedin, Facebook , Google, Alibaba, Uber, Apple Netflix gibi altüst eden iş modelleri incelenirse Christensen’in iki yaklaşımından birine girdiği görünür. Yine üst segmenti alt üst eden diğer bir marka da Dyson’dur. Dyson ilk süpürgesini pazara çıkardığında 3 bin dolar fiyatındaydı. Modern tasarımıyla, su emme özelliğiyle üst segmentte birçok kişi için hayranlık uyandırıcı idi. Bugüne geldiğimizde süpürgenin fiyatı 300 dolar çünkü Dyson teknolojik ilerlemeyi kullanarak fiyatını düşürdü. Böylece alt segmentten de pay almaya başladı.
İnovasyonda önemli olan kuşkusuz inovasyon türlerinden hangisinin şirketin inovasyon stratejisine uygun olacağını bilmektir. Stratejiye uygunluk için de iki soru sormak gerekiyor;
1) problemi ne kadar iyi tanımladınız?
2) alan ne kadar iyi tanımlanmış.
Böyle sistematik bir düşünüş tarzı rastgele oluşturulmuş fikirlerle organize geliştirilmiş fikirleri ayırt etmek açısından önemlidir. Gerçekten de inovasyonun ne olduğunu özümsemişseniz dört tipinin şirketinizde geçerli olduğunu hemen kavrıyorsunuz. Bunlar temel araştırma (üniversitelerde ve ar-ge laboratuvarlarında yapılan yenilik türü), yapılanların daha iyi yapılması (yeniliğin sürdürülmesi), kategoriyi, pazarı altüst eden inovasyon ve bir ürünün pek çok farklı ürünün işlevselliği ile bir araya getirilmesi demek olan modern inovasyon. Örneğin Amazon’un kitap satışlarını Kindle ile birleştirip daha çok kitap satması gibi.
Esranur Kaygın, altüst eden iş modellerinin, teknolojilerin bir şirkette oluşturulabilmesi için şirket kültürünün öneminden de söz ediyor. Kodak’ın başarısızlığını hepimizi biliyoruz ama patronları ile ilgili Kaygın’ın kitapta sözünü ettiği ayrıntıyı ben de bilmiyordum. 1975’te Steve Sasson (bir kodak çalışanıymış) dijital kamerayı geliştiriyor ama patronları ona fikrini saklamasını söylüyorlar. Çünkü bu fikir onların ana işlerine tehdit oluşturma potansiyeli olan bir fikir. Sonucu hepimiz biliyoruz: 132 yıldır faaliyet gösteren Kodak yenilikçi olmadığı için 2012’de iflas korumaya başvurdu.Bunun karşılığında Fuji ne yaptı, korkusuzca kendi ana işine altüst edici inovasyonu uyarlayarak 1988’de ilk dijital kamerayı dünyaya tanıttı, işini başarıyla sürdürdü. Hepimiz yine biliyoruz ki her türlü girişim, start-up, alt üst eden fikir pazarlama bilgisi gerektiriyor.
Esranur Kaygın kitabının bir bölümünü inovasyonun pazara nasıl uyarlanacağına ayırmış. Kaygın; inovasyon fikir olarak tartılırken yapılandırma, teklif, deneyim alanlarında değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Yapılandırma aşamasında gelir modelinin ortaya çıkarılması gerektiğini, iş ortaklarına değerin nasıl anlatılacağını, şirketin yetenek ve varlıklarının yeni fikrin uygulanması için nasıl organize edileceğini, ürün ya da hizmetin tedarik zincirinin nasıl oluşturulacağını, ürünün müşteriye nasıl indirileceğini ve müşteri bağlılığının nasıl yapılacağını anlatıyor. Derinlemesine öğrenmek istenilirse başka kaynaktan detaylara bakmak gereklidir.
Velhasıl, önümüzde kaçınılmaz olarak yaşanacak değişimlerle başa çıkabilmek için, hep yaptığımız gibi, her gün aynı şeyleri kusursuzca tekrarlayıp her gün daha iyi/fazla yapmak yeterli olmayacaktır. Ancak iş yapış şeklimizi değiştirmek işimizin sürdürülebir olmasını sağlayacaktır. Sakın rehavete kapılmayınız, sıra size de gelecek!
Üç Kitap:
(1) Bruni,R. Biyo- İnovasyon: İnovasyonu Bitkilerden Öğrenmek,The Kitap yayınları, 2019. https://www.istegelsin.com/product/ATB1472-AD https://www.dr.com.tr/Kitap/Biyo-Inovasyon-Inovasyonu-Bitkilerden-Ogrenmek/Bilim/Botanik/urunno=0001819356001
(2) Adams, J. L., İyi Fikir Nasıl Bulunur? The Kitap Yayinlari, 2020. https://www.istegelsin.com/product/ATB1893-AD https://www.dr.com.tr/Kitap/Iyi-Fikir-Bulma-Sanati-Yaratici-Yetenegin-Yol-Haritasi/James-L-Adams/Egitim-Basvuru/Psikoloji-Bilimi/urunno=0001858514001
(3) Kaygın, E., İnovasyon Mu Dediniz?, Sola Unitas, 2019. https://www.dr.com.tr/Kitap/Inovasyon-mu-Dediniz/Egitim-Basvuru/Is-Ekonomi-Hukuk/Yonetim-Is-Gelistirme-Kalite/urunno=0001800026001?gclid=EAIaIQobChMIrZvo8ZzM6gIVmNxRCh3tOgk5EAQYAiABEgIQ5PD_BwE
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.