Çarşamba gecesi Hamburg’da Türkiye – Çekya maçını izledim. Muhteşem bir atmosferdi. Nerdeyse 30 bin Türk müthiş bir galibiyete tanıklık ettik. Biz Ülker Ailesi olarak her zaman milli takımımızın yanında olduk ve olacağız. Bu başarıda payı olan tüm kişi ve kurumları özellikle de sahadaki gençlerimizi tebrik ediyorum. Umarım turnuvada başka başarılar da yaşarız. Ama, olan da hayr vardır; moral bozmaya, gençlerimizin hevesini kırmaya gerek yok, onlar bizim geleceğimiz. Önümüzdeki maçlara bakalım.
Yaşadığım heyecan, mutluluk, coşku bana üç ay önce SkySpor youtube kanalında Vahap Munyar beyin programına katılıp konuştuklarımı hatırlattı. Vahap Bey’in sporla ilgili bir çok sorusuna cevap verdim. Basketbol maceramız, Fenerbahçe’ye olan tutkum, futbol sektörüyle ilgili değerlendirmelerim, yelkenli merakım hepsi altta. İster okuyun, ister seyredin. Link ekte.
SkySpor/ Vahap Munyar ile Murat Ülker Sohbeti:
Vahap Munyar: SkySpor Loca Sohbetleri’ne hoş geldiniz. Murat Bey hoş geldiniz yayına.
Murat Ülker: Hoş bulduk.
Vahap Munyar: Nasılsınız, iyi misiniz? Futbol tutkusu hangi yaşlarda başladı?
Murat Ülker: Spor önemli… Benim madalyam yok, kupam da yok.
Vahap Munyar: Biz biliyoruz yani. Kupalar arkada var. Ülkerspor’un aldığı kupalar var geçmişte. Çocukluk dönemine kadar gidip, futbol tutkusu ilk ne zaman nerede başladı, kim etkiledi? Fenerbahçe işi nasıl oldu, niye Fenerbahçeli oldunuz?
Murat Ülker: Rahmetli büyük dayım Fener maçına götürmüştü beni. Babama da sordu, gittik. Yani… Dayılarım, yeğenlerim, kuzenlerim biz hep Fenerbahçeliydik. Benim kuşağım öyle geldi öyle gitti. Sonra tabi İstanbul Erkek Lisesi’nde sarı/siyah vardı ama… Renkler iyiydi, kendisinden bir şey görmedik. Yani hala da öyle gidiyor ne yazık ki. İstanbul Sporlu olmanın tadına varamadık yani. Fenerbahçeli geldik Fenerbahçeli gidiyoruz.
Vahap Munyar: Dolayısıyla, aileden gelen bir Fenerbahçelilik var.
Murat Ülker: Yani sanki Fenerbahçeli olmamak mümkün değil gibiydi. Ama babam da Beşiktaşlıydı.
Vahap Munyar: Bozuşmuyor muydunuz? Aranızda hiç tartışma çıkmıyor muydu?
Murat Ülker: Ben fanatik değildim hiçbir zaman fanatik olmadım.
Vahap Munyar: Yok canım? Sonradan fanatik oldunuz belki.
Murat Ülker: Yok. Rica ederim, derece derece bu iş diyelim. Ama şöyle bir şey var. Düşünün İstanbul’da yaşıyorsunuz. İstanbul’da yaşamak güzel bir şey. Ben ofisimden maç başladıktan 5 dakika sonra çıkıyorum. Çünkü Fener ilk 15 dakikada gol atmıyor genelde. Nedendir bilinmez.
Vahap Munyar: Sizi bekliyorlardır belki?
Murat Ülker: Stata gittiğim zaman, otoyoldan geliyorsun pat diye otoparka giriyorsun; yukarı çıkıyorsun falan. Yani maçı da kazanırsan şahane. E ondan sonra evine yine yarım saatte gidiyorsun. Yani cennet gibi yaşıyoruz maşallah.
Vahap Munyar: Evet. İyi ki Galatasaray ya da Beşiktaş olmamış yani o kadar uzakta.
Murat Ülker: O statlara nasıl gidecektik… Hatırlıyorum Mithat Paşa’ya motorla giderdik. Motor da tabi öyle bir dolardı ki. Oturacak yer olmaz. Motorda ayakta dikilirdik. Böyle hepimiz birbirimize tutunur bir kütle oluştururduk. Motorla, dalgalarla beraber sallanırdık. Ben derdim “Herhalde bunun ucundan birisi düşse, ötekiler de onunla beraber peşinden düşecek”.
Vahap Munyar: Peki, Ülker olarak uzun süre basketbolda çok etkili oldunuz. Biz de yurtdışı maçlarına birlikte, sizinle beraber gittik ama…
Murat Ülker: Evet, gezdik. Çeşit çeşit maçlar için gezdik doğru.
Vahap Munyar: Sonra, gün geldi basket takımı sahibi olmaktan vazgeçtiniz gibi oldu ve Fenerbahçe’ye doğru yöneldiniz. Ülker Arena’yı yapıp, baskete olan desteğinizi daha bir farklı şekilde sürdürüyorsunuz. O süreci biraz anlatır mısınız? Bir de Fenerbahçe ile aranızda nasıl bir işbirliği var orada?
Murat Ülker: Şöyle söyleyeyim… Yani, niye basketbol bir kere? Çünkü basketbol futbola göre çok hızlı, heyecanlı bir spor. Futbol oynamışlığım var ama baskette ben turnikenin ötesine geçemedim. Ne boyum ne kilom müsait değildi.
Vahap Munyar: Denediniz yani?
Murat Ülker: Zaten okulda oynatıyorlardı… Halkın gözünde markaların spora destek olması çok kıymetli. Yani yapılan araştırmalarda ilk eğitim çıkıyor. E tabi eğitim bizim işimiz değil zaten devletin işi. Bir Milli Eğitim var… Ve o kadar büyük bir saha ki eğitim, oraya girip de muvaffak olmayı hiç düşünmedik. Ama spora gönül verdik, hep destekledik. Niye kendi basket kulübümüz oldu? Şundan dolayı, başka türlü olmuyordu. Yani aslında markalar event sponsoring derler. Yani belli başlı şeylere sponsor olurlar. İşte ne biliyim… Bir kupaya, bir özel evente veyahut ligin hepsine… Bunlar daha manidar olur daha makul olur. Bir takımdaşlık da olmaz. Ama mesela basket ligi çok yok gibiydi zaten Türkiye’de. E o zaman dedik, kendimiz yapalım. Hatta bunu gayet korkarak sorduk tabi. Böyle bir teklif düşünüyoruz falan… Ben kesinlikle “Olmaz der” diyordum, “Olur” dedi.
Vahap Munyar: Hiç ikiletmeden yani?
Murat Ülker: Yok, sanki önceden düşünmüş gibi. Ama dedi…
Vahap Munyar: Belki futbol olsaydı farklı düşünürdü kim bilir.
Murat Ülker: Bazen kızardı futbolculara.
“Ama ya birinci ya ikinci olacaksınız” dedi.
Biz de “Bismillah, daha yeni başlıyoruz nasıl olacak birinci ikinci?” dedik.
“Çünkü. Üçüncüyü kimse hatırlamıyor” dedi. Yani işteki prensipler aynen burada da devam. E ne oldu yani bakınca fena olmadı. 13 sezon. Kurulduktan 2 yıl sonra 95’te başladık. 4 lig şampiyonluğu aldık. 5 Cumhurbaşkanlığı, 3 Türkiye Kupası kazandık.
Vahap Munyar: Bu arkadaki kupalarda onlar herhalde değil mi?
Murat Ülker: Kupaların çoğu Fenerbahçe Müzesi’nde. Sonradan bir de öyle ortaklık olunca oraya gitti. Koraç Kupası’nda çeyrek final oynadık 95’te. 96’da Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda çeyrek final oynadık. 2005’te EuroLeague son 8 takım arasında… Ayrıca 2005-2011’de de Cafe Crown markasıyla Galatasaray, Cola Turca markasıyla da Beşiktaş basket takımlarının sponsorluğunu yaptık. Yani fanatik değilim derken belki bunu söylemeye çalışıyordum. Yani insan sevdiği için sevdiklerinden vazgeçebilmeli belirli bir ölçüde. Bir fedakârlık yapabilmeli. Çünkü niye? Bizim halkımız bütün renklerin bütün takımların taraftarı. E biz de bütün renklerin destekçisi ve sponsoruyuz. Halkımız neredeyse, tüketicimiz neredeyse biz orada olmak zorundayız.
Vahap Munyar: Sonra peki basketbola Yıldız Holding olarak bir küçük geri dönüş yaptınız mı? Orada ayrı bir çalışmanız var mı?
Murat Ülker: Firmalar arasında basketbol müsabakaları var. O da iyi bir şey oluyor. Nasıl oluyor? Firmadaki insanlar için hem takımdaşlık, hem sadakat hem de çok güzel bir eğlence oluyor yani. Orada da çok güzel neticeler alıyoruz. Mesela bu sene, basketbol takım 2014’te kuruldu. 3 kez finale kaldık. Bu sene 78 şirket vardı. 78 takım vardı. Şampiyon olduk. Antalya’daki CB ile Türkiye Şampiyonası’na da katılacağız.
Vahap Munyar: Demek ki bir ucundan yine de kurumsal olarak basketbol ile devam var.
Murat Ülker: Baskette var evet. Bir de basket daha kolay tabi salon sporu olduğu için. Yani futbolda stat bulmak; halı saha oynamıyorsanız, tek kale oynamıyorsanız zor.
Vahap Munyar: Şimdi Fenerbahçe’ye olan tutkunuzu biliyoruz yakından. Acaba bu tutkunuz sizi Fenerbahçe’de yönetimde böyle etkili pozisyona doğru çekmeye çalıştı mı? Oldu mu öyle şeyler? Hiç birileri olmanız lazım burada dedi mi? Nasıl kendinizi frenlediniz mesela böyle bir şey olduysa?
Murat Ülker: Ben Ülker Sporu, basketi orada yaparken Orhan Bey vardı başta. Sonra son sene, Ali Doğan Bey ile beraber ben yaptım. Şampiyon olduk. Tabi bu plandı aslında yani şampiyon olmamız lazımdı hakikaten de olduk çok şükür. Fenerbahçe ile de konuşmuştum. Dedim biz şirketler gibi takımları da birleştirsek? “Olur” dedi rahmetli Yüksel Abi’miz vardı o zaman. Divan kurulunda hatırlayacaksınız, divan başkanı… Ona da enteresan geldi. Tabi Aziz Bey şunu sordu “ Takımın adı ne olacak?” dedi. Alfabetik sıraya göre “Fenerbahçe Ülker” yapacağız dedim. Yani böyle birçok sorunu da kolayca hallettik.
Vahap Munyar: Çok alfabetik sıra olmuş ama olsun.
Murat Ülker: Olsun neticede muvaffak olduk. Ondan sonra ilk yıl hatırlıyorum Aziz Bey kulübe götürdü beni. Dedi “Buraya oturacaksın, masanın başına”. Kendisi de oturdu. Bu idareyi sen yapacaksın dedi. “E niye böyle oluyor?” dedim. “Sen başkan oldun” dedi. “Sen kimseye ilan etme” dedim. Bu sene tamam dedim “Geçiş senesini beraber yapalım”. O sene de şampiyon olduk. Yani Ülkerspor da Fenerbahçe Ülker de şampiyon oldu. Ben de şapkamı aldım çıktım. Mahmut Uslu beye müteşekkirim. Ben futboldan anlamam. Hele kulüp yönetiminden hiç anlamam. İşten anlarım biraz, o da çok şükür bir işimiz var.
Vahap Munyar: Baskı yapmışlardır diye düşünüyorum onun için… Neyse fazla şey yapmayayım.
Murat Ülker: Yok yok. O işe herkes meraklı olduğu için herhalde bana sıra gelmez.
Vahap Munyar: Evet, çok meraklısı var dediğiniz doğru. Peki, Yıldız Holding olarak, az önce de lafı geçti gerçekten spora önemli destekler veriyorsunuz. İyi bir sponsorsunuz ülkemizde. Sponsorluk konusunda geçmişteki stratejiniz ile şimdiki stratejiniz arasında nasıl bir fark var, nasıl bir fark çizdiniz?
Murat Ülker: Şöyle, zaman değişiyor. Babam zaten. “Zamana ayak uydurmak şart” derdi. Bunu bize tavsiye ederdi. Ne yapıyoruz? Dediğim gibi destekleyecek takım olmayınca takımı kurduk. Baktık muvaffak oluyoruz. Daha bir üst dereceye mevcut takımlardan Fenerbahçe en iyisiydi zaten o dönem baskette, beraber olduk. Zaten ben Fenerbahçeliyim, kaymaklı ekmek kadayıfı… Ülker Arena’yı yaptık o şekilde sponsor olduk. İyi bir şey oldu. Sonra, nasip oldu stadyumun sponsoru olduk. O da iyi bir şey oldu. Hatta mesela Arena’yı yaparken sponsorluk düşüncesi o zaman çok gelişmemişti insanların zihninde. Arena’yı teslim edeceğim. Aziz Bey hapiste… Fenerbahçe Yönetim Kurulu beni çağırdı. “Bunu niye, neye güvenerek yaptın?” dedi. Halbuki ben daha çok oynansa diyorum. Maksat eğlence çok olsun.
Vahap Munyar: Peki, Türk Futbol Endüstrisi’ni nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani her ne kadar ben futboldan anlamam deseniz de bildiğinizi gayet iyi biliyoruz. Şu anda Türk Futbol Endüstrisi hak ettiği yerde mi? Değil ise ne yapmak gerekiyor?
Murat Ülker: Ya Vahap Abi yine aynı yere geldik. Ben diyorum bilmiyorum siz diyorsunuz biliyorsun. Bu bayağı pazartesi tartışmaları gibi oldu…
Yani şuanda da tabi bir şeylerin yanlış olduğu belli. Neden öyle diyorum? Şöyle, yani iş gibi yapılmıyor. Veyahutta başka öncelikler sıraya giriyor. E bu da makul değil yani şimdi Türkiye’de birçok tesis var devlet yaptı bunu. Güzel tesisler, bütün Anadolu’ya yığılmış. Ama bunlara kulüpler nasıl sahip oluyor? Yani bu ilişkileri geliştirip bu bütçeden pay alabilecek maharetteki yöneticiler olursa. E bu yöneticiler bunu yapıyor ama kulübü idare etmek, hesabı tutturmak, altyapı… Yani uzun yıllara matuf bir çalışma yapmak. Bunu yapmıyorlar. Mesela bana sormuştu o zaman yine böyle sanayi destekli spor kulübü sahibi olan arkadaşlardan, yine sporun büyük destekçilerinden olan bir arkadaşım. “Ya nasıl yapıyorsun bunu” dedi. Yani “Fenerbahçe’yle birleştirdin Ülker’i” dedi. Yani kıydın der gibiydi. “Nasıl bütün kulüplere sponsor olabiliyorsun” dedi. “Nasıl oluyor bu?” Yani plan programla oluyor. Ülkersporu biz kurduk çünkü kurmamız lazımdı. E sonra baktık, baskette en iyi Fenerbahçe; bununla birleştirmemiz lazım. Dediğim gibi birkaç yıllık bir plan yaptık. Ön görüşme yaptık.
Vahap Munyar: E tabi babanızın da dediği gibi birinci veya ikinci olmak kolay da değil oralarda, ne kadar para yatırsanız da…
Murat Ülker: Yani Ülkerspor’da 13 sene ayakta kaldı 14 kupamız var. Fena değil yani biraz işi usulüne uygun yapmak lazım. Mesela yurtdışında bakıyorsun muazzam paralar konuşuluyor. Muazzam rakamlar konuşuluyor. Türkiye’de ise bu rakamlar yok. Niye? Çünkü spor bir eğlence değil Türkiye’de. Spor mutlaka şikâyet etmek için bir şey. Spor toplumdaki çarpıklıkların çoğunun buluştuğu bir yer. Ama böyle olmaması lazım.
Vahap Munyar: Bir de biraz deşarj olmaya gidiyorlar insanlar oraya.
Murat Ülker: Ya şimdi meşhur bir fıkra vardı. Adam demiş, ne demişse tutmuşlar getirmişler karakolda; sen hükümete laf söylemişsin demişler. Efendim asla demiş ben söylemem. Yetkili; biz bilmiyor muyuz demiş, kime laf söylenir. Niye kabul etmiyorsun diye. Yani burada da şimdi diyorlar ki : Hakeme niye laf ettiniz? Sahada bir hakem var yani başka kimse yok ki. Öbür takıma zaten söylüyoruz, e kendi takımımıza da kızıyoruz. E hakeme de kızıyoruz. Yani bu gayet normal. Tamam, bunu yapıyorsun ne oluyor arkasından? Otorite diyor ki “Seyirciye ceza verdim”. Ya kardeşim ben parasını veriyorum eğlenmeye geliyorum, ben olmazsam bu iş yok. Yani şunun gibi: Ben çıkarıyorum Halley satıyorum. Sen diyorsun ki “Ben Halley sevmiyorum”. “Tamam kaldırın kimseye satmayın Halley”. Yani ne alakası var? Tüketiciye ceza mı verilir? Seyirciye ceza mı verilir? Ben bunu anlatamadım kimseye, benim fikirlerim ile hiç uymuyor.
Vahap Munyar: Hiç kolay değil gerçekten de.
Peki, şimdi, başta 3 büyükler olmak üzere kulüplerin büyük sıkıntıları var. Ve bütçelerini doğru dürüst halde yönetemiyorlar. Belki geçmişten gelen şeyleri de var. Bugünküler için değil zaten genel olarak söylüyorum. Ve ciddi borçları var.
Murat Ülker: Hatta benim gibi sendikasyon da yaptılar. Ziraat Bankası çok yardımcı oldu.
Vahap Munyar: Evet Ziraat Bankası girdi devreye ama yine bayağı birikti. Bu sorun neyden kaynaklanıyor? Çözülmesi nasıl olabilir? Devlet desteği olmadan çözmek mümkün mü?
Murat Ülker: Şimdi bu sorun neden kaynaklanıyor dediğiniz zaman zaten bunu hepimiz biliyoruz. Şimdi ben bu işten anlamam başkan da olmam dediğime göre cevap vermem de uygun düşmez. Ama…
Vahap Munyar: Ama vardır bir cevabınız.
Murat Ülker: Ama şöyle, yani bir iş gibi yapılsa; hakkıyla yapılsa bu problemler olmaz. Yani bu işi yapan adamın başka bir işi olmaması lazım. O da ne demek? Mesela bizim şeylerimiz var sektör derneklerimiz var.
Vahap Munyar: Evet
Murat Ülker: Sektör derneklerinde bakın kim vardır başında? Bir profesyonel arkadaş vardır. Bizim mesela sektör derneğinin başında Ülker de yoktur, Unilever de yoktur, Nestle de yoktur. Ama bir profesyonel arkadaş vardır. Hepimizin menfaatini orada savunur, geliştirir; izah eder, bu işi yapar. Onun da başarı kriterleri vardır. Yani başkanların da öyle olması lazım. Bizde başkan neredeyse takımdan büyük. Başkan orada takıma hizmet eden adam olması gerekir. Profesyonelce işini yapması lazım. Başka da bir takıntısı, kazanacak ya da kaybedecek bir şeyi olmaması lazım. O zaman fevkalade iyi olur.
Vahap Munyar: Ama şey de herhalde… Ben mesela daha önce Beşiktaş Divan Kurulu başkanı Tevfik Yamantürk ile de böyle sohbet yaptım. Dedi ki mesela Beşiktaş’tan örnek vererek. 65 milyon bütçesi var dedi ve tamamını futbolcuya harcıyor. Ona benzer şeylere harcıyor. Kardeşim dedim “Öyle yapacağına 30-35 milyon Euro’ya bir takım kur, gerisini borçlarını ödemeye ayır”. Hani öyle bir davranış biçimi de herhalde geliştiremiyoruz.
Murat Ülker: Ama işte bu taraftardaki beklentiyi de ona göre koymak lazım. Taraftar eğlenmek için gelmeli. Kazanır, kaybeder, berabere kalır. Bunların hepsi olabilir diye düşünmeli. Biz diyoruz ki “Kazanmak için geldik, kazanmazsak olmaz”. E sonra kazanmayınca da çok üzülüyoruz yani. İngiltere bunu çözdü mesela. İngiltere’de bu üzüntüden hem kendini hem çevresini heba eden holiganlar vardı. Ama bugün İngiltere bunu çözdü. Hatta ben bir kere İngiltere’ye maça gittim yani statta seyrediyorum. Tribünde oturuyorum. Daha önce bize bir teyze geldi. Teyze diyeceğim yani çok tecrübeli bir kadın geldi böyle izahat veriyor “Şöyle şöyle” diye. Dedim, yani ben takımım gol atınca ayağa fırlayıp tezahürat yapamayacak mıyım? Bu ne biçim şey? Neyse başladı maçı seyrediyoruz baktım bir tek benim yanıma bir tane polis koymuşlar. Bu ters bir iş yapar diye. Yani o kadar dikkat ediyorlar tek tek. Her şey düzgün olsun diye bir mektep disiplini gibi. Ama sevinmekte ölçü yok kutlamakta ölçü yok.
Vahap Munyar: E tabi tabi. Bizde de bir takım şeyler deneniyor ama bir türlü önünü alamıyoruz maalesef.
Murat Ülker: Önce bu haraketler bu anlayışlar düzelmeden bu iş nasıl düzelir? Yani bugün bunu altına bir çizgi çekip sıfırlasanız bile yarın yine aynı şey olur. Bir kere şundan vazgeçmeliyiz. Yani kesinleşmiş bir maçın sonucunu tartışmaktan vazgeçmeliyiz. Yani bu şuna benziyor mahkeme karar vermiş hani meşhur laf “şeriatın kestiği parmak acımaz”. Ama ve lakin çok acıdı diye başlıyoruz, tüm hafta öyle olmasaydı diye konuşup duruyoruz.
Vahap Munyar: Peki sohbeti şimdi sizin yelken tutkunuzla bağlayalım isterseniz. Bayağı ciddi bir yelken ile ilgileniyorsunuz.
Murat Ülker: Ama benim hobilerim çoktur… Yani yelken de birisi.
Vahap Munyar: Yelken de birisi, bu sporla ilgili olduğu için biraz daha… Hani hem deniz hem spor ikisi bir arada. Yelkene nasıl vakit ayırıyorsunuz, nerelerde yapıyorsunuz? En çok yelken yapmayı sevdiğiniz yerler nereler?
Murat Ülker: Yelkenliyle Dünya’yı dolaştım. Ama bir Rahmi Koç usulü oldu yani. İşim olduğu yere gidiyordum yelkenlim de oradaydı yelken de yapıyordum. Ama böylelikle 4.5 senede tüm dünyayı bitirdim. Dünya denizlerini dolaştım.
Vahap Munyar: 4.5 senede…
Murat Ülker: İşi artırarak dolaştım işten azaltarak değil. Bir tek seferinde sadece işten 9 gün boyunca uzak kalarak çalışmadığım bir süre var hayatımda. O da Atlantik’i geçtim. Zaten bağlantı olamıyor yani telefon vs. çalışmıyor Atlantik’in ortasında. Öyle bir problem vardı. Yani Atlantik’i de geçtim, yelken de yaptım. O denizlerin hepsinde de daldım, dalgıçlık da yaptım. Bunu niye yapıyorum? Bir kere örnek olmak için yapıyorum çalıştığım arkadaşlarıma. Herkesin hobisi olması lazım. Her yaz tatili gelince talebe çok sevinir arkasından da ne yapacağım yazın? Önce laf işitirdim canım sıkılıyor dedikçe. Sıkı can iyidir çabuk çıkmaz falan… Sonra “Kendine bir iş bul, hobi yap”. Her yaz da hobiyi değiştirirdim başka bir hobi yapardım. Babam demedi bana gel burada çalış çıraklık yap diye. Sonra baktık büyüyünce zaten dışarda pabuç pahalı gittik, çalıştık ayrı mesele. Çıraklık da yaptık. Ama yani bu hobiler, bu yelken işi olmadan olmaz. Yelken nerede en iyi yapılır? Bence Ege Denizi’nde en iyi yapılır. Kuzey Ege’den Güney’e kadar, adalar… Ege Denizi’ndeki kadar çeşitlilik başka yerde yok. Mesela Ege’de dalgalar vardır. Sayarsın sayarsın bir tane büyük gelir. Ben Ege’de birkaç kere yelkeni de yırttım, salma da kırdım. Her türlü fırtınadan da geçtim. Ege Denizi, Kuzey Ege’den başlayarak bilhassa Göcek’e kadar güzeldir. Fırtınası da vardır dalgası da vardır. Tavsiye ederim.
Vahap Munyar: Bu saatten sonra yelken biraz zor ama başka sporlar da bakarız.
Murat Ülker: Birisi yaparken siz de eşlik edersiniz.
Vahap Munyar: Eşlik etmek kolay.
Murat Ülker: Her zaman buyurun yani.
Vahap Munyar: Hatta yolcu olarak gitmek daha kolay. Yoksa zor yani benim için bu saatten sonra.
Murat Ülker: Yelkende katamaran hariç tekne yamuk durur, zor oluyor. Yattı mı böyle iyice yatıyor. Biraz da su alır yanından o zaman zevki çıkar yani.
Vahap Munyar: Ben öyle durumlarda korkarım.
Murat Ülker: Yani yelkende yelkenin ucu suya girmesi lazım.
Vahap Munyar: Rahmetli Murtaza Çelikel şey derdi “Ben altı cıvık şeylerden hoşlanmam” derdi. Ben öyle demiyorum ama yine de zor yani kolay değil.
Murat Ülker: Öyle söylenene göre Dünya’nın dibi de öyle ama. Magma tabakası var ya…
Vahap Munyar: Evet evet. Gerçekten öyle. Çok teşekkür ediyorum programa katıldığınız için.
Murat Ülker: Estağfurullah ben teşekkür ediyorum beni kabul ettiniz.
Vahap Munyar: Çok güzel sohbet oldu. Teşekkür ediyorum tekrar, sağ olun.