Biyografi

KEMAL GÜLMAN, İŞ‘TEN HİKAYELER, TECRÜBELERİM, TAVSİYELERİM

LinkedIn

BU KEZ HANGİSİ: TÜCCAR, SANAYİCİ, RANTİYE?

Yukarıda yazıya koyduğum başlık size ilginç gelebilir, hatta ne dediğimi anlamamış olabilirsiniz. Biraz sabrederseniz ne demek istediğimi, ne sorduğumu anlayacaksınız. O zaman sorumun cevabını da kendiliğinden verebileceksiniz. Çok da emin olmayayım, belki de veremeyeceksiniz 😀 Konumuz Türkiye’nin belki de hayatı en çok merak edilen iş insanlarımızdan Kemal Gülman… Olgun yaşında kitabını yazmış, kendisiyle ilgili sır perdesini aralamaya karar vermiş, kitabını kendisi basmış ve yaygın dağıtım yapmayı da becermiş. Gönülden Türk olan Kemal Beyin, niye yalan söyleyeyim, yakın ticari tarihimizden de anekdotlar içeren tecrübe ve nasihatlerini bir çırpıda, bir pazar sabahında kısa sürede okudum. İstifade ettim. Bende bazı anılar ve çağrışımlar uyandırdı, bunları not ettim, yararlı olacağını düşünerek sunuyorum. Haydi bakalım var mısınız…

Kemal Gülman Bey’in öyküsüne koyduğu isim İş’ten Hikayeler, Tecrübelerim, Tavsiyelerim. Öyküsü de Balat’da başlıyor. Kemal Bey’in öyküsünü nakletmeye çalışırken “…” içinde de bende uyandırdığı duygu düşünceleri, kanatlerimi büyük harflerle paylaştım:

Balat’ın Orta Yerinde 5 Kuşaktır Aynı Evde

İspanya’nın orta yerinden, bir yangının ortasından çıkıp 1492’de İstanbul’a, Osmanlı’ya sığınmışlar. Ve Balat… Bir Balat ki benden geriye tam 5 kuşağı bağrına basmış. Balat’ta doğmuş, Balat’ta büyümüşüz. Sadece Çilingir Sokak’takiler değil, o civarda yaşayan herkes birbirini tanırdı. Nüfusun ekseriyeti Yahudi idi, tek tük Müslüman komşularımız da vardı.

Evimizde birden çok dil konuşulurdu. Dedem Türkçe yazamaz, Aramice ya da Aramca denen dilde yazardı. Aram biliyorsunuz, Suriye ülkesinin eski adıdır. Bu dil de sağdan sola yazılır. Babaannem Raşel Levi’nin okuma yazması yoktu. Annemin babası avukattı, annemin Türkçesi iyiydi. İlaveten Ladinoyu iyi bilir. Ama evimizde en mükemmel Türkçeyi konuşan daima babam oldu. Babam aynı zamanda Arapçayı da hem okur hem yazardı. Fransızca, İbranicenin yanı sıra Antigo ve Ladino olmak üzere İspanyolcayı da konuşurdu.

“BEN SAYDIM, DOKUZ EV DEĞİŞTİRMİŞİZ ŞİMDİYE KADAR. ONLARCA YIL ANNEM BABAMLA, SONRA KAYINLARIMLA DA AYNI VİLLAYI PAYLAŞTIK. GERÇİ KAPIMIZ, MUTFAĞIMIZ AYRIYDI AMA HEP BİRBİRİMİZE ULAŞILIRDIK.”

Demirci Kemal’in Torunu Olmaktan Hep Gurur Duydum

Dedem… Doğuşu Samuel, sonrası Kemal. 1930’da Levi soyadını bırakıp, Gülman soyadını alırken ismini de Kemal olarak değiştirmiş. Benim adım da Marko’dan sonra Kemal olmuş.

Babaannem çok yaşamadı. Yaşım biraz ilerledikten sonra okul dönüşü yanına gittiğimi, ona yardım ettiğimi, karşılığında muhakkak bahşişimi aldığımı bugün gibi hatırlıyorum. Ticaretin ilk kokusunu dedemin yanında aldım. Ben 16 yaşındayken, dedem 82 yaşında bu hayata veda etti. Onu kaybettiğim 1948 senesinden beri özlemi hiç eksilmedi. Hâlâ aynı özlemle sıklıkla mezarına gider, duamı eder, ondan gördüğüm sevgi için Allah’a şükrederim.

“HER İKİ DEDEMİ DE SEVGİ VE ÖZLEMLE ANARIM. HELE ANANEMİ, BÜYÜKANNEMİ… ONLARDAN MEZUN OLMAK BENİM İÇİN BULUNMAZ FIRSATTI. HACI İSLAM DEDEM DE “DEVLET” OLAN SOYİSMİMİZİ KULLANAMAMIŞ, IŞIK, ŞİMŞEK BELKİ DE NURU KASTEDEREK BERKSAN SOYİSMİNİ ALMIŞTI. MALUM BÜYÜK ŞEF YILLARINDA DÖNEBİLMİŞLER ÜLKEYE, KOLAY DEĞİL ÖYLESİNE SOYADI SEÇMEK.”

Babamın ‘İster İnan İster İnanma’ Köşesi

Babamın ilk ismi Leon imiş, sonradan Lemi adını aldı. Çok sakin, çok itidalli, bana kalırsa hikâyesi biraz gölgede kalmış bir adamdı. Hasköy’deki Haham Mektebi’nden mezun olmuş. Haham olmaya niyetli olmayınca, okulları da bitirince dedem ona bir dükkân açmak istemiş. Kabul etmemiş babam, ben ticaret yapmam demiş. Muhasebe müdürü olarak çalışmaya başlamış. Gel zaman git zaman orada da rahat edememiş, aradığı fırsatı Son Posta Gazetesi’nde bulmuş. Köşesi vardı gazetede, adı İster İnan İster İnanma.

RASLANTI SANKİ, BENİM SALİH AMEL TAKINTIMIN BENİ GETİRDİĞİ YERDE ESKİLERİN DEYİMİYLE KİTAP ŞERHLERİM YAYIMLANIYOR BAZI BASINDA…”

Balat Yahudi Cemaati’nin başkanlığını dahi yaptı bir süre. 2. Dünya Harbi sırasında hatırlarım, Balat’ın en büyük sinagogu hükümet tarafından boşaltıldı ve kışla olarak kullanılmaya başlandı (tıpkı camiler gibi). Harp bitince asker de gitti. Sinagogun tekrar faal hale gelmesi için babam çok uğraştı. Ankara’ya kadar gitti, cemaatin haklı isteklerini bildirdi ve nihayetinde sinagog yeniden ibadete açıldı. Annem ise babamın aksine çok baskın bir kadındı. Keskin bir karakteri vardı, coşkusu da öfkesi de pek meşhurdu, diyor Kemal bey.

“RAHMETLİ BABAM SABRİ BEY, DEVRİN BAŞBAKANI SÜLEYMAN DEMİREL’İN ARZUSUYLA TAKSİM CAMİ YAPTIRMA DERNEĞİNİ KURMUŞ VE UZUN SÜRE BAŞKANLIĞINI YAPMIŞTI. AMA DERNEĞİN ARSA YAPTIRMAK İSTEDİĞİ YERE EMEKLİ SANDIĞI OTEL YAPTIRMIŞTI. NİHAYET ELLİ YIL SONRA ESKİ OTOPARKIN OLDUĞU KÖŞEYE TAKSİM CAMİSİ YAPILABİLDİ.”

Dinamitten Oyuncak Olur mu?

Kadere işte o gün inandım. Küçük bir çocuk, kibriti çakıyor… Ortalık karışıyor, kimsenin burnu kanamıyor, olan benim parmaklara oluyor. Buna da şükür demeyi öğrenecektim ama kabullenmek zaman istiyordu. Ve sonra ömrüm boyunca oturduğum sofralarda parmaklarımın eksikliğini hissetmedim.

“BİR BAŞKA RASLANTI, KİMYA DENEYLERİM SONUCUNDA KENDİMDEN GEÇTİĞİM, PATLAMA VE KÜÇÜK YANGINLAR YAŞAMIŞTIM.”

Savaşın Gölgesinde, Karneyle ‘Çift’ Ekmek

Dünyada bir savaş olduğunun farkındaydım. Zorunlu askerlikten bahsediliyordu. Müslüman olmayan erkekler askere alınıyor diye büyük telâş içindeydi tanıdıklar. Üçer beşer yoldan çevrilip kışlaya alınanları hatırlıyorum. Bizim evde böyle bir telâş yoktu. Dedemin yaşı tutmuyordu, babam ise şanslıydı. Askerliğini 1923-1925 yılları arasında astsubay olarak yapmıştı. Üniversite mezunu olması ve yabancı dil bilgisi sayesinde askerde telsiz ve telgraf cihazı kullanmayı öğrenmişti. Zorunlu askerlik çıktığında, gazetede çalışıyordu. Kışlanın yolunu tutmaktan kurtulmuştu. 1940’ların başı, İstanbul’dasın. Kıtlık var, hiçbir şey bol değil. Et, şeker, ekmek vesikayla alınıyor. Gidiyorsun, bir ekmek aldım diye karneye mührünü basıyorsun, ikincisi yok. Ama babam, gazeteci olduğu için iki katı kadar alabiliyor. Hükümet bu ayrıcalığı tanıyordu gazetecilere. Dedeme göre babam para kazanamıyordu ama eve ekmeği de o bolca getiriyordu! Fazla gelen erzak bozulmasın diye tel dolaba konurdu.

Gayrimüslim yetişkin erkekleri şimdi yeni bir sınav daha bekliyordu. Tarh edilen (vergilendirilen) tutarlarda sorun vardı, ödenemeyecek bedeller ilan ediliyordu. Borcunu vermeyen Aşkale’ye sürgüne gönderiliyordu. Babam maaşlı çalıştığı için ve zannımca gazeteci olduğu için bu işten daha baştan kurtuldu. Dedeme epeyce bir borç yazıldı. Yaşı ileriydi. Giderse dönemeyeceğini biliyordu. Hiç telâş etmeden, nakitte alacakta neyi var neyi yok bir araya getirdi, borcunu ödedi ve Aşkale’ye gitmekten kurtuldu.

“ANNEMİN NUFÜS KAĞIDINDAKİ EKMEK DAMGALARINI GÖRMÜŞTÜM. HERHALDE O TRAVMANIN NETİCESİNDE BİZ ÇOCUKKEN AÇ OLMASAK BİLE GÜNDE ÜÇ ÖĞÜN YEMEK YENİRDİ. YEMEK BULDUN YE, DAYAK BULDUN KAÇ PRENSİBİ!

BELKİ VARLIK VERGİSİNİN SEBEP OLDUĞU VARLIK TRANSFERİNDE PİYASADA BİR OYUNCU DEĞİLDİK, AMA HİÇBİR ZAMAN ‘AH’LI MAL ALMADIK!”

Haram Parayı Cebine Koyma!

Mahallenin ticaret erbabının dilinde varsa yoksa Tahtakale idi o yıllarda. Ben de orada buldum ilk işimi. Yaz boyu, üç aylığına çırak olarak işe başladım.

Musevi Mektebi’nden Saint Benoit’ya sonra Gerçek Hayata, Tahtakale’de geçtim.

“HARAM NEDİR DEYİNCE KUTSAL KİTAP, PEYGAMBERİN ÖĞRETİSİ AMA NETİCEDE VİCDANINIZIN SUKUN BULDUĞUDUR.”

Ne İş Yapıyorsan Yap, Sakın Hafife Alma!

Dükkânın geleni gideni çoktu. Bilhassa Anadolu insanının uğrak yeriydi. Patronlar çok güzel karşılıyordu müşteriyi. Kendileri Kayseriliydi ama her müşteriye memleketlileri gibi muamele ediyorlardı. Bir gelen müşteri bir daha geliyordu. Ben de yavaş yavaş ticaretin diline alışıyordum.

BABAM BENİ KÜÇÜKLÜĞÜMDEN BERİ HER İŞTE ÇALIŞTIRDI; YÜKLEME/BOŞALTMA, İMALAT/AR-GE, İHRACAT/DAĞITIM, TEDARİK/YATIRIM, MUHASEBE/MALİYET GİBİ. ZİRA BİR İŞ BUYURMADAN ÖNCE O İŞİ YAPMIŞ OLMAK PRENSİBİYDİ.”

Matbaa Makinelerinin Arasında Çalışmaya Başladım

1948 senesinde yani 16 yaşımda iken dedemi kaybettim. Ben dedemin hayattaki kararlı duruşunu, zorluklarla baş ederken gösterdiği dirayetini, bitmek tükenmek bilmeyen çalışma azmini sevdim. Ve öğrendim. Oğlum, bana kalırsa sen öylece gidip geliyorsun. Bari postanede çalış, işinin adı belli olsun. Bu kadar angaryayı yapıyorsun yapmasına da bir şey öğreniyor musun bir sor kendine…”

Sanırım dedemin ardından, babamdan duyduğum ve bana yön veren ilk ve en önemli sözler bunlar oldu. Sahi ben ne yapıyordum? 6 ay işe gelip gittikten sonra bana kalırsa ilk girişimcilik hamlemi fotokopi makinesiyle yaptım. Ofisteki fotokopi ihtiyacını dışarıdan karşılardık. Bir hesap yaptım, baktım burada bir fırsat var. Bir metrekarelik karanlık odaya sığdırdığımız bir makine sayesinde bir sayfanın maliyeti dörtte bire düşmüştü. (Ben de gençken bir fotokopi makinesi alıp para kazanmıştım) Bir fikir vermiştim ve müessese için faydalı bir netice. O teşekkür bir türlü gelmedi. O gün bugündür, yanımdaki hangi arkadaşımın bir işe yeni bir bakış açısı kazandırdığını görsem, hakkını vere vere ‘Bravo’ derim. Benim bir sözüm var; şansına inanmayanın yüzüne şans gülmez…”Ticarette ancak aptallar küser” lafını o günden sonra şiar edindim.

“EVET ÇOK DOĞRU.”

Kavanozun Dışına; Balat’tan Şişhane’ye

CHP’nin yerine gelen DP’nin en büyük iddiası devletçi ekonomik yapıyı yana koyup, yerine daha liberal bir yapı tesis etmek. Parti, bilhassa tarımsal üretimi teşvik ederek ihracatı artırmayı kendine görev edinmişti ve bunu da bir ölçüde başarmıştı. 1953’ler çarşıda en çok konuşulan konu döviz kıtlığı idi. İşte ithal ikameci politika bu meseleye çözüm olarak öne sürüldü. Bir diğer gelişme ise, kamu iktisadi teşekküllerinin (KİT) birbiri ardına kurulmasıydı. Devletçiliği ortadan kaldıracağım diyen hükümet kendi eliyle KİT’ler kuruyordu, hatta PTT, TCDD gibi zaten var olan kuruluşları KİT statüsüne alıyordu.

İşte böyle bir ortamda, çiçeği burnunda bir tüccar olarak baktığım her yerde ticaretle ilgili bir fırsat arar olmuştum. Farkı yaratacağım alan dış ticaret olabilirdi. İthal ikame politikasıyla devletin sıkı kontrolü söz konusuydu ama pek tabii ithalat yasak değildi.

Ticaretin yarısı hukuk bilgisidir. Kanunları çok iyi bileceksin, seni devletle karşı karşıya getirebilecek her ihtimali baştan düşüneceksin ve tehlikeden uzak duracaksın. “Bilmiyordum, kanundan haberim yoktu” diyemeyeceğine göre dersini baştan iyi çalışacaksın.

EVET BU MUHAKKAK GEÇERLİ BİR KURALDIR. AMA ÜLKEMİZDE ÇOĞUNLUKLA OYUNUN ORTASINDA KURALLAR DEĞİŞTİRİLİYOR VE KAPISINDA T.C. YAZAN MAHKEMEDE İDAREYİ DAVA ETMEK ZORUNDA KALIYORUZ. ŞÜKÜR Kİ TÜRK MİLLETİ ADINA KARAR VEREN MAHKEMELERİMİZ VAR.”

Kapkaranlık İki Gün

Eylül ayı başında (1955) Türk basınında “Selanik’te Atatürk’ün evi bombalandı” iddiası yer alan manşet haberler çıktı. Fitili ateşleyen de bu oldu. Rumlara olan öfke Beyoğlu’nda yağmaya ve saldırılara dönüştü. Mesele Rumlardan çıkmış, Ermenisi, Yahudisi, Rumu ile topyekün gayrimüslimlere yönelik bir taarruza dönüşmüştü. Bütün bu hadiseler süresince benim ne iş yerime ne evime bir zarar gelmedi. Belki bulunduğumuz caddede ağırlıklı elektrikçiler, tesisatçılar vardı, o nedenle Andon misali yerler dışında çok tahribat olmadı. Evimize kimse girmedi, bana kimse sataşmadı. Korkmadım da. Ama huzursuz olmamak mümkün mü? İnsan insana, memleketinin malına bunu yapabilir mi?

“KİMBİLİR, BELKİ YAKIN TARİHTE BUNLARI YAŞAMASAYDIK BUGÜN MİLLETÇE ÇOK DAHA FARKLI BİR YERDE OLURDUK. NASİP…”

Elinin Altında Daima 4 Farklı İş Olacak

Prevuayans Han’da portmantodan yazıhanem vardı. Ufkumu Açan Avrupa Seyahati sayesinde ithalatla ilgili görüş alanım genişledi. Almanya’dan neredeyse zaferle dönmüş gibi hissediyorum. Doğrudan bir kontak bulmuşum kendime, daha ne isterim… Zengin olmama daha çok zaman var. İşim başımdan aşkın. Arı gibi çalışıyorum. Gele gele 1950’lerin sonlarına kadar geldik. Ana uzmanlığım hâlâ kâğıt ve matbaa malzemeleri. Çarşı esnafı, tüccarı arasında bu sektörlerde iş yapan kim varsa bir şekilde ya haberdar oluyorum ya da zaten birlikte, ortak mal getirip satıyoruz. Zamanla kavradığım bir şey oldu, o da ortaklı iş yapmak kolay değil. Senin hızın karşındakine uymuyor, karşına her zaman dürüst adam çıkmıyor. Teklifte bulunurken seni belki küçük gören ya da alacağın parayı önemsemeyen kişi; iş prim yaptığı, tuttuğu zaman başka davranmaya başlıyor. Adeta senin kazancın ona batıyor.

Masamda en az dört çeşit dosya bulundurma kuralımı bir ömür boyu aynen tatbik edecek yol bana açılmıştı. Uzun sürmemiş olsa bile bu işten kazancım çok olmuştu; kimya sektöründe tecrübe elde etmem, kendimi daha iyi tanımış olmam, iş iyi gidiyorsa bile gerekli görüyorsam ve bilhassa güven duymuyorsam hayır deme ve gitme cesaretini sergileyebilmem, bir de aynı anda birden çok sektörle çalışmanın faydasını anlamam.

“BU BİR SEÇİM AMA ZORUNLU SEÇİM: ÖNCE DİKEY ENTEGRASYONDU HEDEFİMİZ, TARLADAN, İMALAT VE DAĞITIMA KADAR, ŞİMDİ İSE ESAS İŞİMİZDE GLOBALLEŞME FIRSATI YAKALAYINCA ODAKLANMA OLDU.”

Kasa Tamtakır, Eyvah ki Eyvah!

Ailemin bazı üyelerinin peşinden İsrail’e de gitmiş ve orada birkaç proje tamamladığım zaman zafer kazanmış bir komutan gibi hissettmiştim kendimi. Giderken hayal ettiğimden daha fazlasını bulmuştum, alacağımı almış, kazanacağımı kazanıp cebime koymuştum. İstanbul’a, eve dönmek istiyordum. İstanbul’da eyvah ki eyvah! İş devam etmesine ediyordu ama işin başında olmamanın bir bedeli olduğunu yeni yeni anlıyordum. Gençlere de tavsiyemdir, eğer kasayı birine emanet ediyorsanız, adı üzerinde emanet olduğunu ne siz unutun ne de ona unutturun. Malınızı, paranızı içinizden de olsa belirli aralıklarla muhakkak sayın, neyiniz var neyiniz yok bilin.

“Bunun için hala bağımsız çalışan bir İç Denetim Grubumuz var.”

Gençlere gidin ya da gitmeyin diyemem. Ben gençlere diyorum ki gidin, ama bir gün, çok da uzatmadan dönün. Bir şeyler öğrenin ve dönün. Memleketin her dönemde size ihtiyacı var, bunu unutmayın. Dilini bildiğiniz memleketlere gidin. Şimdi tabii İngilizce her yerde geçerli, işler daha kolay. Ama ne olursa olsun gittiğiniz ülkenin dilini öğrenmeye çalışın derim.

ÇÜNKÜ DİLİ ÖĞRENEN KÜLTÜRÜ ÖĞRENİR, MÜŞTERİSİNİ TANIR Kİ BU ŞARTTIR İŞ YAPMAK İÇİN…

GENÇLER ÜLKENİZE NETWORK’ÜNÜZÜ YİTİRMEDEN DÖNÜN. ZİRA HER HOROZ KENDİ ÇÖPLÜĞÜNDE ÖTER. GİTTİĞİNİZ HER YERDE ANCAK İKİNCİ KUŞAK BELKİ YERLİ OLACAKTIR.”

Çin’den 1 Milyon Çift Spor Ayakkabı

Çin’den mal getirmiş, Çin’e yolu düşmüş kimi biliyorsam, yanlarına oturdum sordum. Öğreneceklerimi öğrendim. Zira Çinlilerin ayakkabı numaraları bizden farklıydı.

“Madem ayakkabı işine giriyorum, plastikten çıkacağım” dedim.

Benim bu maceram da tahmin edeceğiniz gibi, tam kıvamında, getirdiğimiz ayakkabı partisi bitince sonlandı. Devam etmedim. Kaymağının tadı ağzımda, ayakkabı işi de yapmadık demeden, başka maceralara atılmak üzere Berç Büyüksakayan’dan müsaademi istedim. Bir işe doğru zamanda girmekten daha önemlisi doğru zamanda o işten çıkmaktır.

GOYA! HERKES YAPIYORMUŞ DEĞİL Mİ?”

Halkımız Rahat Uyusun Diye Sanayici de Olduk!

Ticaret mi sanayi mi diye sorsanız, ben ticaret insanıyım derim. Ticaretle başladım, ömrümün ekseri ağırlığında da daima mal aldım, mal sattım. İleriki bölümlerde anlatacağım gayrimenkule bakışımda yahut şimdilerde bulunduğumuz güneş enerjisi işimiz vesilesiyle elbette işin doğasına uygun olarak farklı açılımlar içinde olduk, daha da olacağız ama Kemal Gülman olarak ben kendimi daima tüccar olarak gördüm, halen de öyle görüyorum. İş yaşamımın ilk 20 yılında ticaretten başka bir şey yapmadım. Derby Plastik’i ve ilaç işini saymıyorum, her ikisinde de üretim vardı ama ben süreçlere dahil olmadığım için kendimi sermayedar olarak gördüm oralarda.

BEN KENDİM İÇİN TAM TERSİNİ DİYEBİLİRİM ASLINDA; BEN SANAYİCİYİM, BULUŞÇUYUM, MARKACIYIM. ZOR İŞ AMA ANCAK BÖYLE ELDE EDECEĞİNİZ DEĞERİN DE SONU YOK.”

Sen İstediğin Kadar İyimser Ol

Kemal Gülman iyimserliği kendine iş edinmiş bir adam. Babam 1930’da Levi soyadını bırakıp Gülman soyadını alan dedeme bir gün, neden bu soyadını tercih ettiğini sormuş.

“Çocuklarım, torunlarım hep gülsün diye… Gülmeyi unutmasınlar, hayat şartları ne getirirse getirsin gülmeyi bir vazife olarak görsünler diye demiş dedem.

Dedemin bu sözünü babamdan aldım, adeta yaka kartı yaptım, yakama astım. Hayatım boyunca bu söze sadık kalmaya gayret ettim.

“BABAM BİZİ İYİMSER DÜŞÜNMEYE ZORLARDI. BEN SIKÇA YA HAYR SÖYLE YA SUS, AZARINI İŞİTİRDİM.”

Ders Gibi Bir Olay

“Kemal Bey, acil buraya gelin. Emniyetten geldiler, baskın yaptılar bize. Kasayı açtırdılar. Ne kadar çek varsa alıp gittiler…”

Bize en yakın karakola gittim. Durumu anlattım. Anlaşıldı ki ne bize uğrayan bir polis var, ne de böyle bir baskın. Saatler içinde haberi geldi. Acı ama gerçek; bizim kısacık boylu, çelimsiz Fahrettin, o dönem adı gazetelerde boy boy çıkanlardan olmasa da, o sözüm ona mertebelere heves eden bir kabadayının adamlarıyla anlaşmış. Meğer bizi ziyaret eden sahte polis kıyafeti ve hüviyeti ile onun adamlarıymış.

“Ehliyetim var, araba alamıyorum. Halbuki bir araba olsa nakliye yaparım, yeri gelir yolcu taşır yeri gelir getir götür yaparım Kemal Abi” dedi.

“Ben sana bir araba parası alacak kadar borç vereceğim ama kazandıkça sen de bana paranı ödeyeceksin” dedim.

O dolar dedi, ben TL de olsa ziyanı yok dedim. İki sene geçti ne TL’sini gördüm ne dolarını. Borcunu hatırlattım diye de bana düşman oldu. Bu olay bana ders oldu. Dostuna, arkadaşına borç veriyorsan onu baştan unutacaksın. Ya da en güzeli hiç vermeyeceksin. Demek ki ben bu adama hem iyilik yapmak istemişim hem de parayı geri alabilmek üzere vermişim ki alamayınca bunu kendime mesele ettim.

GENÇKEN BENİM DE BİR DEFTERİM VARDI; HARÇLIĞIMDAN BORÇ VERİNCE YAZARDIM. AMA SONRA GÖRDÜM Kİ SADECE BORCUNU ÖDEYEN BİRKAÇ KİŞİ ÇIKTI. ARTIK NE VERİRSEM SADAKA, BAĞIŞTIR; ZATEN MALİYE DE İSTİKRAZA (BORÇ VERME) İZİN VERMEZ.”

Perşembe Pazarı’nın Hırdavatçısı Oldum

Kuralı hatırlatayım, ben işi hep bir bilenle yaptım. Yoksa ne anlarım ben hırdavat işinden ne anlarım takım tezgâhından, tornadan! Benim anladığım iş ithalat, ben onu yaptım. Getirdiğimiz malın teknik detaylarına ikimizin birden hâkim olması zaruri değildi. Ortağım malı biliyordu, ben de getirmesini. İşte bu kadar… Ortağın işinde iyi ise hem ticaretin kolaylaşır hem de kafan sağlam kalır. Yaklaşık üç yıl sonra ben her zamanki gibi daha kârlı alanları gözüme kestirdim, başka alanlara yöneldim.

BABAMA SORMUŞTUM: BABA SENİN NİYE ARKADAŞLARIMIN BABALARI GİBİ BİR MESLEĞİN YOK, HİÇ BAŞKA BİSKÜVİCİ BİLMİYORUM? CEVAP VERDİ: “OĞLUM PARAM YOKTU, BİR DE OKUL TATİLLERİNDE BESLER BİSKÜVİ FABRİKASINDA İŞÇİLİK YAPMIŞTIM. BEN DE İSTERDİM BİR HIRDAVATÇI DÜKKANIM OLSUN”. DEDEM RAHMETLİ MUARREM İMAN’IN  TAHTAKALE’DE BİR HIRDAVAT DÜKKANI VARDI, GİDERDİM BEN TATİLLERDE, ÇOK BAŞKAYDI TİCARETİN AMBİYANSI, ENERJİSİ…”

Sivil Toplum Kuruluşlarıyla Sınavım

 2013’te yönetimi oğlum Polat’a devrettim. Benim tek adresim, tek mesaim kendi işim oldu. Şimdi bakıyorum, Polat çok güzel iş kuruluşlarına, meslek örgütlerine, derneklere üye. Ben hiç olmadım. İş örgütlerinde bulunmak istemememin sebebi gayet basitti; çalışmaktan bu tür işlere ayıracak vaktim yoktu. Bir de tabii şunu tetkik etmiştim, bu işte bir denge yoktu.

İkincisi; siyasetle uğraşan, hâkim siyasetin yanında ya da karşısında duran, daha da ileri giderek siyasetin nimetlerinden medet umarak büyümeyi hedefleyen tüccarın öyle veya böyle bir gün oyunun dışında kalma ihtimali yüksektir.

Tüm gençlere kendilerine uygun olan iş örgütlerine, sivil toplum kuruluşlarına destek vermelerini, hepsine değil ama aralarından seçtikleri birkaçına üye olmalarını, zamanlarını iyi planlamak kaydıyla çalışmalara katkı sunmalarını tavsiye ediyorum. Sosyal faaliyetlerde, ucunda anlamlı hedefler olan işlerde fiziki olarak da bulunsunlar; buna mukabil, benim bir dönem yaptığımı yapmasınlar; davetlere, gecelere katılımda daha tasarruflu davransınlar.

İŞTE BUNA KATILIRIM TAMAMEN.”

Para Kaybetmek mi, Kendini Kaybetmek mi?

Dış ticarette kâr marjları düşmüştü, artık dışarıdan mal getirmek için Kemal Gülman’a kimin ne kadar ihtiyacı olacaktı? Bunu görmemek, aynı kafada kalmak için ya ahmak olmak ya da paradan anlamamak gerekirdi…

1990’ların başında ise zannederim döviz başta olmak üzere para ve sermaye piyasalarında aktif bir oyuncuydum. Benim dikkatim, aklım hep arsa ve gayrimenkuldeydi. Geleceğin, İstanbul’da bilemedin Bodrum’da nitelikli konutta, nitelikli iş yerlerinde hatta büyük hacimli depolarda olduğunu görebiliyordum. Bu tür yatırımların temeli ise elbette arsa idi.

1990’lar farklıydı. İş yapma ortamı değişmişti. Hızlı zenginler, sağ gösterip sol vuranlar, yepyeni tipler türemişti. Artık para kazanma gayesiyle yan yana yürüyen başka bir gayem daha vardı; ileride başımı ağrıtacak konu ve kişileri hissedip, onlardan uzaklaşmak. Bu yolda en büyük yardımcım hukuk oldu. Gayrimenkul işine girince de layık olan ne ise öyle hareket ettim.

ESKİLERİN SÖYLEDİĞİ BUGÜN SÖYLENSE  ‘CİNSİYET AYRIMCILIĞI” SAYILACAK BİR DEYİŞ HATIRLADIM: ARSA KIZ İSE BİNA DULDUR. BEN GAYRİMENKULDE ŞİRKETİN UZUN VADELİ FAZLA PARASI VARSA DEĞERLENDİRİRİM. GENELDE GELİŞECEK ALANLARA, ARAZİYE YATIRIM YAPARIM. ONLARCA YIL ÖNCE BİLHASSA PAZAR SABAHLARI ERKENDEN ÇIKAR ARSA KEŞFEDERDİM. SONRA HERKES UYANINCA EVE ‘BRUNCH’ İÇİN DÖNERDİM. KİRA GELİRİNE İNANMAM. AMA YEREL İDARELERİN DURUMUNDAN ÖTÜRÜ ARTIK İNŞAAT VE ARAZİ İŞLERİMİ TASFİYE EDİP SATIYORUM. KAFAM RAHAT!”

Sağlam Kafa Sağlam Vücutta

Sayısız sektörde sayısız ortakla sayısız iş yaptıktan sonra tek bir alana, gayrimenkule odaklanmak da çok mühim bir tecrübe oldu bana. Bakın şimdi bu sefer yeniden, çok farklı, çok yenilikçi yeni nesil girişimlere kafa yoruyorum oğlumla birlikte. Yenilenebilir enerji gibi ülkemiz için, dünyamız için son derece önemli ve özellikli işlere yatırım yapmak da başka türlü bir heyecan. Bugün bile bundan 70 yıl önceki heyecanla işleri takip edebilmem Allah’ın bana bir lütfu değilse, ne?

Parayı Toprağa Bağlamak ve Gazete Okumak

Malumunuz Türkiye’miz ekonomik krizler ülkesi. Şöyle bir geriye baktığımda neredeyse rahat bir dönemimiz hiç olmamış. Benim de krizlerim oldu ama hani yıllarla ifade ettiğimiz türden krizler var ya; 1994, 1998, 2001 gibi; işte ben onlardan çok darbe yediğimi söylersem geçmişime haksızlık ederim. Bunda zannederim 1990’ların başından itibaren artık ticaretten olabildiğince uzaklaşmış, paramın neredeyse tamamını toprağa yatırmış olmamın etkisi vardı.

Ne demiştim daha önceki sayfalarda; Özal sonrası ticarete serbestlik gelmesi, benim bu alandaki nadide uzmanlığımda rekabet avantajımı ister istemez elimden alıyordu; ben bunu fark ettiğimde ısrarcı olmadım. Tamam, bugüne kadar ithalattan kazanacağımı kazandım, şimdi başka tarafa bakmalıyım dedim.

Bu arada önemli bulduğum bir hususun daha altını çizmek isterim. Toplumun ihtiyaçlarını anlamanın bir yolu da düzenli gazete okumaktır. Ben toplumun ihtiyacı diyorum, siz siyasetin gidişatı, ekonomideki fırsat ve riskleri olarak da görün. Bütün hayatım boyunca her zaman Resmi Gazeteyi takip ettim, bunun yanı sıra her gün muhakkak iki günlük gazeteyi satır atlamadan tetkik ettim. Bu gazetelerden birini mevcut idareyi destekleyenler arasından seçtim, diğerinin de muhalefetin sesi olmasına bilhassa dikkat ettim. Meseleleri iki taraflı değerlendirmenin, siyasetten aldığım sinyallerle, ortamı koklayarak işle ilgili tasarruf ve tedbirlerimi planlamanın daima faydasını gördüm.

“O YILLARDA DIŞ TİCARET SIKI KURALLARA BAĞLIYKEN BU ŞARTTI. HATTA BAZI YANLIŞLARDAN BİLE İYİ PARA KAZANILIRDI. ÖZAL DÖNEMİNDE İSE DIŞ TİCARET SERBEST BIRAKILDI, AMA FON KONULDU. ZAMANIN HAZİNE BAKANI EKREM PAKDEMİRLİ BEY, BİLHASSA İTHALATI SIKI TAKİP EDER, ŞAYET BİR DENGESİZLİK YANİ AŞIRI KAZANÇ VARSA HEMEN FONU ARTIRIRDI.”

Arsa Biraz Öngörü Ama İlle de Şanstır

Merak ediliyordur söyleyeyim. Yurtdışında hiçbir mülküm yok. Oysa hep olduğu sanılır. Ben, kendimi bildim bileli benden çıkmayan bilgi üzerinden konuşulanlara hiç ehemmiyet vermedim. İnşaatların hiçbirinde arsada pay sahipliği yani yatırımcı kimliği dışında bir dahlim olmadı. İşinin ehli olduğuna inandığım insanlara projeyi teslim ettim ve ne mutlu ki onlar da inşaatın tüm aşamalarında çok titiz davranarak, ev satın alanları hayal kırıklığına uğratmadılar. Anlaşmam kat karşılığı olduğu için bir yerde ben de müşteri konumuna geçtim.

BENDE DENEDİM BUNU AMA PASİF ORTAK OLMAK BANA GÖRE DEĞİL ELİM AYAĞIM TUTARKEN…”

 İkinci Kuşak İş Başında

Bana göre aile şirketlerinin sürekliliği için başa kim geçerse geçsin, üç temel süreci iyi çalıştırmak zorunda: Müzakere, Mücadele ve Müsaade. Birincisi hem dışarıdaki hem içerideki aile üyeleriyle şeffaf bilgi paylaşımı, etik ve ahlaki bir yaklaşımla doğru zamanda doğru müzakere önemli. İkinci olarak, iş planını hayata geçirmek ve verilen ehliyeti doğru yatırımlarda kullanmak için çok çalışmak, mücadele etmek önemli. Bunların yanı sıra yapamayan ya da yapamayacak olanın kendini bilip müsaadesini istemesi, yapabilecek olana şans tanıması, müsaade etmesi de son derece önemli. Ben tüm liderlik süreçlerimi bu üçü ekseninde planlıyorum diyebilirim. Gelecekte de bu yaklaşımdan uzaklaşacağımı sanmıyorum.

EVET BİZ DE AİLENİN ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ KUŞAĞININ İŞBAŞI YAPMASINI GÖRMEK VE ONLARA YER AÇMAK, YOL GÖSTERMEK İÇİN SABIRSIZLANIYORUZ.”

Bir Hayalim Var

Eminim hissediyorsunuz, kazanmak kadar muhafaza etmek de önemli benim için. Bana yakın çevrem, eşim dostum sık sık sorar; nasıl oldu da bu kadar muvaffak oldun diye… Asıl sormak istediklerini anlarım da ses etmem. Nasıl zengin oldun demeye getirirler. Gerçekte öğrenmek istedikleri budur. Zengine alerjisi olan bir toplumda zenginim demek cesaret ister. Kendimi zengin hissettiğim anlar; vitrinde gözüme çarpan bir şeyi parasını sormadan aldığımda bir, dostlarımı davet ettiğim bir lokantada hesabı hiç düşünmeden ödediğimde iki… Zengin olunur ama asıl zor olan zengin kalmaktır. Zenginin endişesi, neşesinden fazladır.

BİZİM DE EN ÖNEMLİ ÖDEVİMİZ İŞLERİMİZDEKİ LİDERLİĞİMİZİ KORUMAKTIR. BEN HEP AİLE İŞİNDE BÜYÜDÜĞÜM, İKİNCİ KUŞAK OLDUĞUM İÇİN OLSA GEREK, HEP ORTAKLI İŞLERİM OLDU. HEP İŞ VE PAYDAŞLARIM İÇİN ÇALIŞTIM. İŞLERİMİZİN PERFORMANS VE DEĞERİNİN ARTMASINI HEDEFLEDİM. HİÇ HESABINI TUTTUĞUM ŞAHSİ SERVETİM OLMADI.”

Daha sonra Kemal bey güzelce sıralamış nasihatlerini:

Hayalleriniz sınırsız, planlarınız imkânlarınız dahilinde olsun

Her insan her işi yapamaz, kabul edin.

Büyüklerinizdeki hazineden yararlanın, onların fikrine başvurun.

Okudukça bilginiz de hayal gücünüz de kuvvetlenir, okuyun.

Kapalı ağza sinek bile girmez derler, boş durmayın, çalışın.

İyi gözlem yapın, ısrarcı ve takipçi olun.

İyi fiyattan satacağınız malın peşine düşün.

Ehliyet verdiğiniz insana cesaret de verin, destekleyin.

Lisan öğrenin, dünyayı takip edin, rapor okuyun.

Yeni iş alanları için bir gözünüz ABD’de, diğeri Çin’de olsun.

Etrafınıza bakın, bakın bakalım kim ne yapıyor.

Riski dağıtın, çeşitlilik iyidir.

Sağlam hukukçularla çalışın, danışmanlardan yararlanın.

Aile şirketinde sizden sonra gelecekleri yönetime hazırlayın.

Küsmeyin, iş yaşamında küslük olmaz.

Birlikte yaşlanacağınız iş insanlarını seçin, onlara vakit ayırın.

“BENCE BUNLAR YETERLİ ŞİMDİLİK, HELE BİR BUNLARIN ÜSTESİNDEN GELELİM DE…HA BU ARADA TÜCCAR, SANAYİCİ, RANTİYE KARAR VEREBİLDİNİZ Mİ?”

 

(*)  Gülman, K. (2022). İş’ten Hikayeler, Tecrübeler, Tavsiyelerim, Kendi Yayını, ss.224.  

 Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.

 

YORUM YAZIN