KALP ATLASI VE KALBİN ERBAİNİ
Kalbin de atlası olur mu? Fransızca’da atlas, dünyanın, bir ülkenin, bir bölgenin fiziksel ve siyasal coğrafyası ile ekonomi, tarih vb. konularda toplu bilgi vermek için bir araya getirilmiş coğrafya haritaları derlemesi anlamına gelir. Buradan yola çıkarak da bir konuyu açıklamak için hazırlanmış resim veya posterlerden oluşmuş kitaba atlas adı verilir. Anatomi atlası, dünya atlası gibi… Peki kalbin atlası olur mu?
Daha önce Kuvvetle Ayağa Kalkmak, Liderlik Etmeye Cesaret Etmek, Acımasız Dünyaya Meydan Okumak kitapları Türkçeye çevrilen Brene Brown, utanç, kırılganlık ve liderlik üzerine araştırmalarıyla tanınıyor. Amerikalı bir araştırma profesörü, öğretim görevlisi, yazar ve podcast sunucusu. Prof.Dr. Brown yeni kitabına Kalp Atlası (Atlas of The Heart) adını vermiş ve bizi insan olarak tanımlayan 87 duygu ve deneyimi gözden geçirmiş. Daha önce bir yazımda değindiğim gibi duygu ve yüz ifadeleri disiplininin babası sayılan Paul Ekman’ın “öfke, mutluluk (neşe), üzüntü, şaşkınlık, tiksinme, korku ve aşağılanma (utanç) olmak üzere 7 temel duygu var” dediğini yazmıştım ( https://muratulker.com/y/ustun-duygu-kontrolu-ustun-zekayi-dovuyor/). İşte Brown insan duygu ve deneyimini 87’ye çıkarmış. Bunu nasıl yapmış? 66.625 katılımcının 550.000’den fazla yorum verdiği bir online dersteki yorumlara ekibiyle içerik analizi yapmış.
Peki ben ne yaptım? Kalbin Kuranda kelime olarak 131 yerde doğrudan, 36 ayette dolaylı olarak geçtiğini biliyor musunuz? Ya da kalbin zenginlik ve derinliğini Sevgili Peygamberimizin bize bıraktığı hadis mirasında da görmemizin mümkün olduğunu? Prof.Dr. Mehmet Görmez Hocamız da Kuran’ın kalbinin; imana, hakikate, bilgiye ve hikmete dair kavramsal çerçevenin merkezine yerleştirdiğini anlatabilmek için “Kalbin Erbaini” isimli bir kitap yazmış. Peki erbain nedir? Erbain, kırk demek. Türkçede çeşitli tamlama ve deyimlerde kullanılmıştır. Hz. Muhammed’in kırk hadisini toplayan yapıtlara hadis-i erbain (kırk hadis) denir. Ayrıca esma ve sülûk’u kabul eden tarikatlarda dervişlerin kırk gün bir yere kapanıp kendilerini ibadete vermelerine erbain denmiştir (çile). Bunun için erbaine girmek, erbain çıkarmak, erbainden çıkmak gibi deyimler kullanılmış. Yani hocamız kalbin imanının imarı için yine Kuran’dan ayetlerle 40 maddelik bir metaforik yürüyüş yolu önermiş. Ben Brown’ın ve Görmez Hocanın kitaplarını birleştirdim. Brown özetime, Görmez’den yaptığım alıntılarımla aslında kalbin haritasının, görmek ve anlamak isteyen için yeni bir şey olmadığını, hep orada olduğunu anlatmaya çalıştım. Bakalım siz de aynı fikirde olacak mısınız? Yazım ilk bakışta uzun gelebilir, hiç öyle değil. Hele bir okumaya başlayın su gibi aktığını göreceksiniz. #mutluetmutluol
(*) https://www.elele.com.tr/bebegim/atlas-isminin-anlami-ozellikleri-ve-detayli-isim-analizi
(**) https://www.turkedebiyati.org/erbain-nedir/
Brene Brown, utanç, kırılganlık ve liderlik üzerine araştırmalarıyla tanınan Amerikalı bir araştırma profesörü, öğretim görevlisi, yazar ve podcast sunucusu. Kitapları otuzdan fazla dile çevrilmiş. Yeni kitabı Kalp Atlası’nda (*) , bizi insan olarak tanımlayan 87 duygu ve deneyimi ortaya çıkarıyor ve gözden geçiriyor.
Brown kitabın giriş kısmında, Mevlana’dan bir alıntıyla başlıyor:
“Gönül deniz, dil kıyıdır. Deniz ne içerirse kıyıya vurur.”
Hadis alıntım (**): “Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre, Resulullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Allah’a, kabul edileceğine gerçekten inanarak dua edin. Bilin ki Allah, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalp ile yapılan duaları kabul etmez.” (Tirmizî, Da’avât, 65.)
Dil, diyor Brown “anlam oluşturma, bağlantı kurma ve iyileştirme, öğrenme, öz farkındalık için birer ortamdır.” Şöyle devam ediyor: “Doğru kelimeler tüm evrenlerin kapılarını aralayabilir; dilin olmadığı bir ortamda olup bitenleri anlamlandırma ve başkalarıyla paylaşma yeteneğimiz kısıtlı kalır.”
Yine hadis alıntım: Hz. Peygamber buyuruyor: “Kulun kalbi istikamet üzere olmadan, imanı istikamet üzere olamaz; dili istikamet üzere olmadan da kalbi istikamet üzere olamaz. Şerrinden komşusu emin olmayan kişi cennete giremez.” (Ahmed ibn Hanbel, III, 198).
Araştırmalar, kendimizin ve başkalarının duygularına ilişkin anlayışımızın duygusal deneyimleri nasıl algıladığımız ve tanımladığımızla şekillendiği için dilin aslında duyguları şekillendirebileceğini gösteriyor. Belirli duyguları tanımlamak için doğru kelimelere sahip olmak, başkalarındaki duyguları daha iyi tanımlamamızı ve onları hissettiğimizde duygusal deneyimi tanımamızı ve yönetmemizi sağlıyor.
Dil, duyusal bilgileri işlerken beyindeki bağlantıyı hızlandırarak güçlendiriyor. Duygu uzmanlarının %80’i, duygusal deneyimimizi yansıtan evrensel ses ve yüz ifadesi sinyalleri bulunduğunu belirtiyor.
Buradan hepiminizin bildiği bir dörtlüğü gitmek gerekir diye düşünüyorum:
İlim, ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır?
Alıntım: Ebû Hureyre’den nakledildiğine göre, Resulullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” (Ahmed ibn Hanbel, II, 349).
Tartışılmaya devam eden bir konuda, kaç tane insan duygu ve deneyiminin var olduğu. Brown, 66.625 katılımcının 550.000’den fazla yorum verdiği online bir dersteki yorumların içerik analizi sonucunda duygu ve deneyimlerin 87 duyguluk bir listesini sunuyor. Ayrıca yazar , insan duygu ve deneyimlerinin biyoloji, biyografi, davranış ve geçmiş hikaye katmanlarının etkisiyle oluştuğunu belirtiyor.
Duygularımızı ve deneyimlerimizi tanımak, adlandırmak ve anlamlandırmak için şunları yapmalıyız, diyor Brown:
1. Bunların vücudumuzda nasıl ve neden ortaya çıktığını anlamalıyız.
2. Duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımız arasındaki bağlantı hakkındaki inançlarımızı ailelerimizin ve topluluklarımızın nasıl şekillendirdiğini anlamalıyız.
3. İlkelerimizi (davranışlarımızı) incelemeliyiz.
4. Ne hissettiğimizi veya düşündüğümüzün bağlamını anlamalıyız.
Daha sonra bölümleyerek hangi duygular ne hissettiriyor, izah ederek farkındalığımızı artırıyor:
1. BİR ŞEYLER BELİRSİZ YA DA DAYANILMAZ OLDUĞUNDA HİSLERİMİZ: STRES, BUNALIM, KAYGI, KAYGIDAN KAÇINMA, HEYECAN, KORKU, , KIRILGANLIK.
Stres: Çevresel etkilerle başa çıkamadığımızda stresli hissederiz; öngörülemezlik ve aşırı baskı oluşur. Stresli durumlar fizyolojik ve psikolojik reaksiyonlara neden olur ve duygularımız meydana çıkar.
Bunalım: Bu durumda her şey sinir sisteminin ve ruhun yönetebileceğinden daha hızlı gelişir.
Kaygı[i] (Anksiyete): Kontrol kaybı, en kötü durum senaryosu, hayal kurma ve tam bir belirsizlik hali… Amerikan Psikoloji Derneği kaygıyı şöyle tanımlar; gerginlik duyguları, endişeli düşünceler ve artan kan basıncı gibi fiziksel değişikliklerle karakterize edilen bir duygu. Kaygı hem bir durum hem de bir özelliktir.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu, bir durum veya özellik olarak kaygıdan farklıdır. Günlük meseleler ve durumlar hakkında aşırı endişe duymaktır; altı aydan uzun sürer. Aşırı endişeye ek olarak, huzursuzluk, yorgunluk, konsantrasyon güçlüğü, sinirlilik, artan kas gerginliği ve uyku sorunu gibi belirtiler de vardır.
Endişe[ii]: Kaygının düşünme kısmı denilebilir; endişe, gelecekte olabilecek kötü şeyler hakkındaki düşünceler zinciridir; çoğu insan endişe etmenin yardımcı olduğuna, kontrol edilemez olduğuna inanır.
Kaçınma: Kaçınmak zararlıdır; kısa vadede savunma duygusundan kurtulmanızı sağlar, ancak asla kaygıyı azaltmaz.
Kaygı veya Heyecan: Heyecan, keyifli bir aktivite sırasında enerji dolu bir coşku halidir. Ancak, deneyimlemek her zaman hoşunuza gitmeyebilir. Olayın algılanmasıyla alakalıdır.
Dehşet[iii]: Sıklıkla aşırı sorunlu, olumsuz olaylara tepkimizdir ve korkulan olay yaklaştıkça şiddeti artar.
Korku: Algılanan bir tehdide yanıt olarak olumsuz, kısa süreli, yüksek düzeyde görülen duygu; tıpkı kaygı gibi, bir durum veya özellik olarak ölçülebilir. Korktuğumuzda farkında olmadan fizyolojik tepkiler oluşur.
Evrimsel tarihimiz boyunca kaygı ve korku, hayatta kalmamıza yardımcı oldu.
Kırılganlık[iv]: Belirsizlik ve risk alma durumunda deneyimlediğimiz duygudur. Kırılganlıkta cesaret yoktur. Cesaret, belirsizliğe, riske ve duygusal teşhire yol açma isteğini gerektirir.
Belirsizliği, riski ve duygusal açığa çıkmayı değerlerimizle uyumlu ve kurumsal hedeflerimize varacak şekilde yönetemezsek liderlik edemeyiz, diyor Brown.
Kendisinin TED konuşmasını da dinlemek isterseniz linkini bırakıyorum:
https://www.ted.com/talks/brene_brown_the_power_of_vulnerability/comments
Alıntım: Ebû Hureyre’den rivayete göre, Rasulullah (sas.) şöyle buyurmuştur: “Allah, ümmetimin kalbinden geçen ve dile getirmedikleri ve yapmadıkları şeylerden sorumlu tutmaz.” (Nesai, Talak, 22).
2. KARŞILAŞTIRMADA HİSLERİMİZ: Karşılaştırma, Hayranlık, Saygı, İmrenme, Kıskançlık, Dargınlık, Schadenfreude, Freudenfreude
Karşılaştırma: Bu bir duygu değildir, ancak ilişkilerimizi, öz değerimizi etkileyen büyük duygularımızı yönlendirir. Çoğu zaman sosyal karşılaştırma, farkındalığımızın dışındadır ve yaygın bir sosyal olgudur. Yazarın tanımına göre: “Bir taraftan uyumun ezilmesi, diğer taraftan rekabetin aynı anda uyum sağlaması ve öne çıkmasıdır.” Araştırmacılar Jerry Suls, Rene Martin ve Ladd Wheeler, ‘kasıtlı veya kasıtsız olarak, kendini başkalarıyla karşılaştırmanın yaygın bir sosyal fenomen olduğunu’ ve bu karşılaştırmalarla sıralamalarımızı nasıl algıladığımızın benlik kavramımızı etkileyebileceğini açıklıyorlar. Karşılaştırmayı yalnızca mevcut sonuçları değerlendirmek için değil, ayrıca gelecekteki beklentileri tahmin etmek için de kullanırız. Bu, geleceğimiz de dahil olmak üzere hayatımızın önemli bölümlerinin kendimizi başkalarıyla karşılaştırarak şekillendiği anlamına gelir.
Hayranlık ve Saygı: Birinin yetenekleri, başarıları veya karakteri bize ilham verdiğinde veya sanat ya da doğa gibi bizi büyüleyen başka bir şey gördüğümüzde hayranlık duyarız. Hayranlık genellikle kendimizi geliştirmek istememize yol açar. Bazen hayranlık, tapınma[v] veya hürmet olarak adlandırılan huşu[vi], daha derin bir hayranlık veya saygı biçimidir ve genellikle kendimizden daha büyük bir şeyle anlamlı bir bağlantı duygusuyla birleştirilir.
İmrenme[vii] ve Kıskançlık: İmrenme, başka bir kişinin sahip olduğu bir şeyi istediğimizde ortaya çıkar. Kıskançlık, bir ilişkiyi veya halihazırda sahip olduğumuz bir ilişkinin değerli bir parçasını kaybetmekten korktuğumuz zaman hissedilebilir.. Kıskançlık tipik olarak iki kişiyi içerdiğinde biri diğerinin keyif aldığı bir şeyden yoksun kaldığında ortaya çıkarken, üç kişiyi içerdiğinde ise biri birini diğerine kaybetmekten korktuğunda ortaya çıkan bir duygu. İmrenme duygusu ve kıskançlık farklı durumlardan kaynaklanır, farklı değerlendirmeler üretir ve farklı duygusal deneyimler üretir. 2015 yılında yapılan bir araştırma, hatırlanan kıskançlık olaylarının yüzde 90’ının 3 kategoriden birine atfedilebileceğini buldu:
1. Çekim (fiziksel çekicilik, romantik çekim, sosyal popülerlik)
2. Yetkinlik (örneğin zeka, bilgi)
3. Zenginlik
Araştırma tam olarak aynı fikirde olmasa da, kıskançlığın düşmanlıkla birlikte geldiği görülüyor. Kıskançlık, toplumsal olarak imrenmekten daha kabul edilebilir görülse de, genellikle daha vahim sonuçlara yol açabilir. Küçük dozlarda ve uygun şekilde ifade edildiğinde, kıskançlık sağlıklı ilişkilerin normal bir parçası olarak kabul ediliyor.
Kırgınlık: İstenmeyen kimliğin en güçlü utanç uyandırıcı olduğu araştırmalar ile sabit. Kendinizde utancı neyin tetikleyeceğini bilmek için, şu cümle kökü önemli görülüyor: ‘____________ olarak algılanmamak benim için gerçekten önemli.’ Algılanan adaletsizlikle ilgili hayal kırıklığı, yargılama, öfke, ‘daha iyi’ ve/veya gizli haset duygusudur. Bu, sınır koymakta başarısız olduğumuzda veya neye ihtiyacımız olduğunu sorduğumuzda ya da diğer insanların ne düşündüğü, ne hissettiği, nasıl hissettiği gibi kontrol edemediğimiz şeylere dayalı olan beklentiler bizi hayal kırıklığına uğrattığında sıklıkla yaşadığımız bir duygudur.
Schadenfreude: Zarar anlamına gelen Almanca Schaden ve neşe anlamına gelen Freude kelimelerinin birleşimi. Başkasının acı çekmesinden veya talihsizliğinden kaynaklanan zevk veya neşe. Schadenfreude, bazı insanların çeşitli senaryolarda başkalarının talihsizliğinden daha fazla zevk alma eğiliminde olduğu anlamına gelir. Kıskançlık, saldırganlık, narsisizm ve öfke ile pozitif, empati ve vicdanlılık ile negatif korelasyona sahiptir. Bu konuda “şematet ne demek” başlıklı yazımı tavsiye ederim. (https://muratulker.com/y/schadenfreude-sematet-ne-demek/).
Freudenfreude: Schadenfreude’un tersi; bir başkasının başarısının keyfi. Aynı zamanda empatinin bir alt kümesidir.
Alıntım: Resulullah’a (sas.): “En efdal insan kimdir?” diye soruldu. “Kalbi mahmûm, dili doğru sözlü olan herkestir.” buyurdular. Orada bulunanlar: “Doğru sözlü olmayı biliyoruz. Mahmûmu’l-kalb ne demektir?” diye sordular. Resulullah (sas.): “Mahmûm kalp, Allah’tan korkan tertemiz kalptir, içinde günah yoktur, zulüm yoktur, kin yoktur, hased yoktur.” buyurdular. (İbn Mâce, Zühd, 24.)
3. İŞLER PLANLANDIĞI GİBİ GİTMEDİĞİNDE HİSSETTİKLERİMİZ: Can Sıkıntısı, Hayal Kırıklığı, Beklentiler, Pişmanlık, Cesaret Kırıklığı, Teslimiyet, Engellenme
Can sıkıntısı: Tatmin edici bir faaliyette bulunmayı istemek, ancak bunu yapamamanın rahatsız edici halidir. Duruma bağlı olarak bizi sinirlendirebilir ve hüsrana uğramış veya huzursuz hissetmemize neden olabilir ya da bizi sinirlendirmek yerine uyuşuk hissetmemize neden olabilir. Son zamanlarda yapılan bir çalışma, basit, sıkıcı görevlerin veya sıradan faaliyetlerin zihinlerimizin gezinmesine, hayal kurmasına ve yaratmasına izin verebileceğini gösteriyor.
Hayal kırıklığı ve pişmanlık: Hafif rahatsızlıktan derin incinmeye kadar değişebilir. Brown, bir araştırmacı ve insan olarak deneyimlerinde, hem kendi içimizde hem de ilişkilerimizde yaratabilecekleri kopukluk ve acı açısından hafife aldığımızı belirtiyor. Hayal kırıklığı, karşılanmayan beklentilerdir. Hem hayal kırıklığı hem de pişmanlık, savunmasızlık ve utanç deneyimlerimizle iç içe geçmiştir. Pişmanlık duymadan yaşamak, öğrenecek hiçbir şeyimiz olmadığına, telafi edecek hiçbir şeyimiz olmadığına ve hayatlarımızda daha cesur olma fırsatımız olmadığına inanmaktır.
İncelenmemiş ve ifade edilmemiş beklentiler: Namı diğer Gizli Beklentiler, en tehlikeli olanlardır ve çoğu zaman hayal kırıklığına dönüşür. Brown, beklentilerinizi gerçeğe göre kontrol etmenizi, iletişim kurmanızı ve beklentileri yönlendiren niyetleri araştırmanızı tavsiye ediyor. İncelenmemiş ve ifade edilmemiş beklentiler de iş yerinde ciddi hayal kırıklıklarına yol açabilir.
İncelenen ve ifade edilen beklentiler: Bazen beklentilerimiz gerçekçi, açıkça iletilmiş ve kendimizin farkındadır. Yazar, “kendinin farkında” derken, beklentinin arkasındaki nedeni anladığımızı kastediyor. Beklentilerimiz konusunda kasıtlı ve düşünceli olduğumuzda ve işler düşündüğümüz gibi gitmediğinde, savunmasız olduğumuz için hayal kırıklığı yine de acı verir. Hayal kırıklığını en aza indirmenin bir yolunun beklentileri azaltmak olduğunu gösteren araştırmalar var. Brown, bu doğru olsa da, iyimserlik bazen daha fazla hayal kırıklığına yol açabileceğinden, orta bir yol olduğuna inandığını belirtiyor: beklentileri sürdürmenin ve iyimser kalmanın bir yolu, ki bu daha fazla cesaret ve kırılganlık gerektiriyor. Yani; beklentilerimizi incelemek ve ifade etmek.
Pişmanlık: Sonuç istediğimiz, güvendiğimiz veya olacağını düşündüğümüz gibi olmadığında hem hayal kırıklığı hem de pişmanlık ortaya çıkar. Hayal kırıklığıyla, genellikle sonucun bizim kontrolümüz dışında olduğuna inanırız. Pişmanlıktaysa, sonucun kararlarımızdan veya eylemlerimizden kaynaklandığına inanıyoruz. Brown, birçok araştırma katılımcısının, kendine şefkat de dahil olmak üzere, nezaket başarısızlıklarından pişmanlık duyduklarını belirtmiş. Brown, pişmanlığı derinlemesine düşünmenin, değişmenin ve büyümenin gerekli olduğuna dair en güçlü duygusal hatırlatıcılarımızdan biri olduğuna kesinlikle inandığını ifade ederken, araştırmasına göre pişmanlığı, empatinin bir işlevi olarak ortaya koyuyor ve yapıcı bir şekilde kullanıldığında, cesaret çağrısı ve bilgeliğe giden bir yol olarak sunuyor.
Cesaret Kırıklığı, Teslimiyetçilik ve Hüsrana Uğrama: Aynı zamanda işler istenildiği gibi gitmediğinde veya olmadığında hissettiğimiz duygulardır.
Dikkat edilmesi gerekenler: Cesareti kırılmış ve boyun eğmiş hissetmek, sonuçtan çok çabayla ilgili. Cesaretimizin kırılmasıyla, çabalarımıza devam etme motivasyonumuzu ve güvenimizi kaybediyoruz. Boyun eğdiğimizde, denemeye devam etme motivasyonumuzu kaybettik demektir. Hüsran, bazen öfkeyle örtüşür. İstenen sonuç engellendiğinde hem öfke hem de hayal kırıklığı ortaya çıkabilir. Temel fark, hayal kırıklığı ile durumu düzeltebileceğimizi düşünmezken, öfke ile yapabileceğimiz bir şey olduğunu hissetmemizdir.
Alıntım: Allah Resulü (sas.) şöyle buyurmuştur. “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tevbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlatılır. Günaha devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar. Allah’ın, (Kitabı’nda), ‘Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.” (Mutaffifin, 83/14) diye anlattığı pas işte budur.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’ân, 83).
4. İŞLER BİZİ AŞTIĞINDA İSSETTİKLERİMİZ: Huşu, Merak, Karışıklık, Merak, İlgi ve Şaşkınlık
Huşu [viii]ve hayranlık[ix]: Hem huşu hem de merak genellikle doğaya, sanata, müziğe, ruhsal deneyimlere veya fikirlere tepki olarak yaşanır. Bu anların ortasında, neredeyse anlaşılmaz bir şeyin enginliği karşısında bunalmış hissedebiliriz.
Sıklıkla “huşu” ve “hayranlığı” (awe ve wonder) birbirinin yerine kullanırız. Ancak bu inanılmaz duygularla ilgili deneyimlerimiz arasında anlaşılmaya değer temel bir fark vardır. Ulrich Weger ve Johannes Wagemann bunu şöyle açıklıyor: “Hayranlık, anlama isteğini uyandırır; huşu, parlamasına izin verme, kabul etme ve birleşme isteği uyandırır.” Korku hissettiğimizde, “olguya ışık tutacak bir sahne sağlamak için” sadece geri çekilip gözlem yapma eğilimindeyiz. İnsan deneyimi için hem huşu hem de merak esastır.
Bilinç bulanıklığı, konfüzyon
Hayattaki pek çok rahatsız edici şey gibi kafa karışıklığının da öğrenmek için hayati önem taşıdığı ortaya çıkarılmış. Sidney D’Mello liderliğindeki bir araştırma, kafa karışıklığımızın üstesinden gelmeye çalışırken durup düşünmemiz, dikkatli bir şekilde müzakere etmemiz, bir çözüm geliştirmemiz ve bir sonraki soruna nasıl yaklaşacağımızı gözden geçirmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.
Merak ve İlgi
Brown merakın cesur liderliğin indirgenemez bir bileşeni olduğunu ortaya koyuyor. Merak ve ilgi, anlam oluşturma ihtiyacımızın önemli parçaları. Brown’ın araştırması, kelimeleri nasıl kullandığımız ile bizim için ne anlama geldikleri arasında net bir ayrım ortaya koyuyor. Merak hem bir özellik hem de bir durum gibi görünüyor. Meraklı bir insan olabilirsiniz ve bu özelliğe sahip olsanız da olmasanız da o an bir şeye karşı merak duyabilirsiniz. İlgi daha çok bir durumdur “ilgilenen” kim olduğumuz değil, belirli bir zamanda nasıl olduğumuzdur. İlgi, bir konu veya deneyimle ilgilenmeye yönelik bilişsel bir açıklıktır. Merak hem hissetmeyi (duygu) hem de düşünmeyi (biliş) içeriyor gibi görünürken, ilgi gerçekten daha çok düşünmeyle ilgilidir.
Şaşkınlık: Brown ve ekibi şaşkınlığı, mevcut anlayışımıza veya beklentilerimize uymayan bilgilerin neden olduğu bir kesinti olarak tanımlıyor. Şaşkınlığı “biliş ve duygu arasında bir köprü” olarak düşünebiliriz. Şaşkınlık en kısa süreli duygudur ve nadiren birkaç saniyeden uzun sürer. Onun sonraki duyguyu güçlendirdiğine ve daha şaşırtıcı olayların daha güçlü duygusal tepkilere yol açtığına dair kanıtlar sunuluyor.
Alıntım: Resulullah (sas.) şöy- le buyurmuştur: “Ey Eba Hureyre, vera (kötülüklerden kaçınmak) sahibi ol ki insanların en abidi olasın. Kanaat sahibi ol ki; insanların en çok şükredeni olasın. Kendi nefsin için istediğini insanlar için de iste ki mümin olasın. Sana komşu olana komşuluğu güzel yap ki; Müslüman olasın. Az gül, çünkü çok gülmek kalbi öldürür.” (İbn Mâce, II, 1410).
5. HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMADIĞINDA HİSSETTİKLERİMİZ: eğlence, acı tatlılık, nostalji, bilişsel çelişki, paradoks, ironi, alay
İki rakip duyguyu aynı anda hissettiğimizde ne olur? Birbirine zıt gibi görünen iki düşünce doğru olabilir mi?
Yeni araştırma, gazetecilerin iklim değişikliği ve göç gibi karmaşık konulardaki gerçekler hakkındaki belirsizlikleri kabul etmelerinin okuyucularının güvenini sarsmadığını gösteriyor. Ve birçok deney, uzmanların şüphelerini dile getirdiklerinde daha ikna edici olduklarını göstermiştir. Şaşırtıcıdır ki; bilgili biri belirsizliği kabul ettiğinde, bu insanları şaşırtıyor ve tartışmanın özüne daha fazla dikkat etmeye başlıyorlar.
Eğlence: Araştırmacılara göre eğlence, mizahla bağlantılıdır ve beklenmediklik, uyumsuzluk ve oyunculuk unsurlarını içerir. Tipik olarak, bir kişinin neşe düzeyinde yalnızca birkaç saniye süren kısa bir artış olarak görülür. Brown’ın araştırmasıyla uyumlu olan eğlence tanımı, “zevkli, rahatlamış heyecan”. Eğlence, mutluluktan farklıdır, çünkü mutluluk genel bir zevk duygusudur, oysa eğlence özellikle kişinin mizah anlayışına hitap ediyor.
Acı tatlı: Karışık bir mutluluk ve üzüntü duygusudur. Örnekler şunları içerir: çocukların büyümesini izlemek, işten ayrılmak, taşınmak, mezun olmak, yürümeyen arkadaşlıkları bırakmak, birinin ölümü, emekli olmak, tatilden eve gelmek, boşanmak/ilişkiyi bitirmek, vb. Acı-tatlı hissetmeyi akılda tutmak önemli çünkü ikisini aynı anda hissetmek (mutlu mu yoksa üzgün mü olduğumuzdan emin olmadığımız zaman) kararsızlıkla aynı şey değildir. Bir dizi araştırma, mutluluk ve üzüntü gibi çoklu duyguların bilincimizin altında hızla bocaladığını, ancak bizim yorumumuzun daha entegre bir duygusal deneyim olabileceğini bize sunuyor.
Nostalji: 1600’lerin sonlarında, İsviçreli bir tıp öğrencisi Johannes Hofer, evinden uzakta yaşayan hastalarında bir eğilim fark etti. Ayrıldıkları yerlere geri dönme takıntısı olanlar fiziksel olarak, bazen ölümcül bir şekilde hastalanmışlardı.. Bu fenomeni yansıtmak için, 1688’de Yunanca nostos (eve dönüş) ve alga (acı) kelimelerini birleştirerek yarattığı tıbbi terim “nostalgia”yı icat etti. Hastalık, çok uzaklara yayılan savaşlarda savaşan İsviçreli paralı askerler arasında o kadar yaygındı ki, askerleri bulaşıcı bir nostaljik çılgınlığa sürükleyen eski bir İsviçre süt sağma şarkısı olan “Khue-Reyen”i çalmak ölümle cezalandırılıyordu! Brown’ın araştırması boyunca, nostalji iki ucu keskin birbıçak, hem bağlantı hem de kopukluk için bir araç olarak ortaya çıktı. Anlamadığımız bir dünyada- hayali bir sığınak olabilir veya ailelerde, kuruluşlarda ve daha geniş kültürde büyümeye direnmek ve kuyruğu dik tutmak için kullanılan bir köpek ıslığı olabilir.
Bilişsel çelişki: Bir kişinin psikolojik olarak birbiriyle tutarsız iki bilişe (fikirler, tutumlar, inançlar, görüşler) sahip olması durumunda ortaya çıkan bir gerilim halidir. Festinger’in ortaya attığı bu olgu ilginçtir ve insanın birbirleriyle çelişen iki duyguyla yaşayamadığı biri ya diğerini değiştirtdiği ya da içsel olarak savunma mekanizması geliştirdiği birçok araştırmada kanıtlanmıştır. Örneğin insan gerçekten “hem sigara kanser yapar” diye inanıp hem de sigara içiyorsa; ya sigara içmeyi bırakır ya da “sigara içen öldü de içmeyen ölmedi mi” diye alaya vurup savunma mekanizması geliştirir.
Paradoks: Bilişsel uyumsuzluk bizi çelişkili bilgilerin gerilimini çözmeye iterken, paradoks bizi çelişkili iki unsurun gerilimini aşmaya ve her ikisinin de doğru olabileceğini kabul etmeye zorlar. Bir paradoks, birbiriyle ilişkili iki bileşen arasındaki bir çelişkinin ortaya çıkmasıdır. Işık ve karanlık karşıt gibi görünse de, biri diğeriyle olamaz. Ve bir paradoksun karşıt unsurları ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Paradoks bir duygu değildir. Bilişsel uyumsuzluk gibi, düşünmeyle başlar ama farklı fikirlerin gerilimini ve çekişmesini hissetmeye başladığımızda duyguyu da beraberinde getirir.
İroni ve Alaycılık[x]: İroni ve alaycılık, kelimelerin gerçek anlamının amaçlanan mesajdan farklı, genellikle zıt olduğu iletişim biçimleridir. Hem ironi hem de alaycı üslupta eleştiri ve mizah unsuru olabilir. Bununla birlikte, alaycılık, altta yatan mesajın normalde iğnelemek veya eleştirmek anlamına geldiği belirli bir ironi türüdür.
Alıntım: Ebû Hureyre’nin naklettiğine göre, Resulullah (sas.) şöyle buyurmuştur: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Muslim, Birr 33).
6- CANIMIZ SIKILDIĞINDA HİSSETTİKLERİMİZ: Umut, umutsuzluk, çaresizlik
Umut, Umutsuzluk ve Çaresizlik: Umutsuz yaşamak, umutsuzluk ve umutsuzluk içinde boğulma riskini almak, bizi engelleyen şeyin hiçbir yolu olmadığı, çaresizce ihtiyacımız olan şeye ulaşmanın hiçbir yolu olmadığı inancıyla ezilme riskini almaktır. Umut bir düşünme biçimidir, yani bilişsel bir süreçtir.
Umutsuzluk ve Çaresizlik: Umut tam bir duygu olmasa da, umutsuzluk ve çaresizlik birlikte çalışan duygulardır. Umutsuzluk, olumsuz yaşam olaylarının ve olumsuz düşünce kalıplarının, özellikle kendini suçlama ve koşullarımızı değiştirememe algısının birleşiminden doğar. Çaresizlik, bir kişinin tüm yaşamı ve geleceği hakkında umutsuzluk duygusudur.
Alıntım: Enes ibn Mâlik anlatıyor: “Resulullah (sas.) bana dedi ki, ‘Evladım! Eğer kalbinde hiç kimseye karşı hile olmadan sabaha ve akşama erişmeyi başarabilirsen bunu yap. İşte bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yaşatırsa beni sevmiş olur, kim de beni severse cennette benimle birlikte olur.” (Tirmizî, İlim, 16).
7- BAŞKALARIYLA BİRLİKTE HİSSETTİKLERİMİZ: Şefkat, acıma, empati, sempati, sınırlar, karşılaştırmalı acı
Şefkat ve empati arasında, başkalarıyla bağlantı geliştirmek isteyip istemediğimizi anlamak için hayati önem taşıyan önemli farklılıklar vardır. Merhamet, hepimizin güç ve mücadeleden oluştuğumuzu anlamak ve kabul etmekle beslenir ve hiç kimse acı veya ıstıraba karşı bağışık değildir. Merhamet, “daha iyi” veya “seni düzeltebilirim” pratiği değildir. Bu, paylaşılan insanlığın güzelliğine ve acısına dayanan bir uygulamadır.
Acımak, şefkatin en yakın düşmanıdır. “Yakın düşman”, istenen duruma benzer görünen bir ruh haline atıfta bulunan yararlı bir Budist kavramdır. Bu nedenle yakındır, ancak aslında onun altını oyar, bu yüzden bir düşmandır. ”Uzak düşmanlar” duyguların veya deneyimlerin zıttıdır, merhametin uzak düşmanı zulüm olabilir. Birinin size acıdığını hissetmekten daha kötü bir şey yoktur ve Brown’ın araştırması bize acımanın neden bu kadar tecrit edici hissettirdiğini gösteriyor. Merhamet dört unsuru içerir: acı çeken kişinin aşağı olduğuna dair bir inanç, yardım sağlamayı içermeyen pasif, kendine odaklı bir tepki; duygusal mesafeyi koruma arzusu; ve diğer kişinin acısını paylaşmaktan kaçınma.
Merhametin bir başka düşmanı da umutsuzluktur. Merhamet, kendimizi başkalarının acılarına ıstırap noktasına kadar daldırmak anlamına gelmez. Merhamet, kalbin kişinin kendisinin veya bir başkasının acısına umutsuzluk, küskünlük veya tiksinti olmadan karşılık vermeye hassas bir şekilde hazır olmasıdır. Acıyı dağıtma arzusudur. Merhamet, acı çekenleri kucaklar ve zulmü zihinden yok eder.
Empati ise tanım olarak birinin ne yaşadığını anlamamızı ve bu anlayışı geri yansıtmamızı sağlayan duygusal bir beceri setinde şefkatin en güçlü aracı.
Çoğu araştırmacı, empatinin en az iki unsuru olduğu konusunda hemfikirdir: bilişsel ve duygusal empati. Bazen perspektif alma veya zihinselleştirme olarak adlandırılan bilişsel empati, başka bir kişinin duygularını tanıma ve anlama yeteneğidir. Genellikle deneyim paylaşımı olarak adlandırılan duygusal empati, kişinin başka bir kişinin deneyimine duygusal olarak uyum sağlamasıdır.
Sempati: Empati, sempati değildir; Aslında, yakın düşman kavramını kullanarak, kesinlikle sempatiyi empatinin yakın düşmanı olarak kabul edebiliriz. Sempati, verilerde bir kopukluk biçimi olarak ortaya çıkıyor. Empatinin “ben de” gücünü aktarmak yerine, “ben değili” iletir ve ardından “Ama senin için üzülüyorum” diye ekler. Sempati, utanç için bir tetikleyici bile olabilir.
Empati ve sempati konusunda da daha önce yazdığım bir yazıyı tavsiye ederim. https://muratulker.com/y/empati-mi-sempati-mi/
Empati Yanlışları
8 duygu, davranış ve empati odaklı yanlış davranış, bağlantı kurmanın önüne geçiyor.
Sempati Empatiye Karşı
Empati için (Anlıyorum, seninle birlikte hissediyorum ve aynı noktadayım) gibi bir cümle yerine sempatiyle yanıt veren kişi (Senin için çok üzülüyorum) gibi bir cevabın alt metni mesafedir: Bunlar benim veya benim gibi insanların başına gelmez.
Yargılama
Hikayeyi duyan ve aslında adınıza için utanan kişi. Bu durumda arkadaşın nefesi kesilir ve ne kadar dehşete düşmen gerektiğini onaylar. Sonra garip bir sessizlik olur. Bu durumda onu kötü biri olmadığınıza ikna ederek bu kişiyi daha iyi hissettirmek zorunda kalırsınız.
Hayal kırıklığı
Değerlilik ve özgünlüğün direği/timsali olmanıza ihtiyaç duyan kişi. Bu kişi size yardım edemez çünkü kusurlarınızdan dolayı çok hayal kırıklığına uğramıştır. Bu kişiyi hayal kırıklığına uğrattınız maalesef…
Rahatsızlığı Suçlayarak Boşaltmak
Utanç içgüdüsel ve bulaşıcı olduğu için, bunu diğer insanlar için hissedebiliriz. Bu kişinin durumdan rahatsızlığını hemen suçlayarak ve azarlayarak boşaltması gerekir. Sizi suçlayabilir/azarlayabilirler: “Ne düşünüyordun?” Ya da suçu üstlenecek başka birini arayabilirler.
Küçültme/Kaçınma
Zor duyguların gitmesini istediğimizde en aza indirir ve kaçınırız. Bu kişi, kendi rahatsızlığından dolayı, acı çektiğinizi ve/veya incindiğinizi kabul etmeyi reddeder: “Abartıyorsun. O kadar da kötü değildi. Harikasın. Herkes seni seviyor.”
Karşılaştırma / Rekabet
Bu kişi, paylaşılan deneyimler üzerinden sizinle bağlantı kurmayı, sizi bir adım öne çıkarma fırsatıyla karıştırıyor. “Bu bir şey değil. Bir kere başıma gelenleri dinle!”
Gücü Doğrulama
Başkalarını marjinalleştiren veya insanlıktan çıkaran, rahatsızlığa veya çatışmaya neden olan dil, yorum veya davranışlardan birinden bahsediyorsunuz. Bu kişi bunu gözlemlediğinde veya olanlarla ilgili hikayenizi duyduğunda “Oraya gittiğine inanamıyorum!” veya “İnsanlarla bu tür şeyler hakkında konuşamazsın” veya “Bu zor olmalı – gerçekten cesurdun” veya “İnandığın şey için ayağa kalkmak zor – teşekkür ederim” gibi empatik bir yanıt.
Tavsiye Verme/Problem Çözme
Bazen acı gördüğümüzde ilk içgüdümüz onu düzeltmektir. Bu, özellikle insanların problem çözmede yardım etmeye çalıştığı bizler için geçerlidir. Bu gibi durumlarda, insanları dinleyip duygularında yanlarında olmak yerine düzeltmeye başlarız.
Sınırlar
Sınırlar, şefkat ve empati için ön koşuldur. Nerede bittiğimiz ve nerede başladıkları konusunda net olmadığımız sürece biriyle bağlantı kuramayız. İnsanlar arasında özerklik yoksa, o zaman şefkat ya da empati de yoktur, sadece iç içe geçme vardır. Sınırları belirlemenin basit ama derin bir yolu, “Net naziktir. Belirsiz olmak kabadır.”
Alıntım: Resulullah (sas) şöyle buyurmuştur. “Ey diliyle iman edip, kalbine iman girmemiş olan kimseler! Müslümanların gıybetini yapmayın ve onların gizli hallerini araştırmayın. Çünkü her kim onların gizli hallerini araştırırsa Allah da onun gizli halini araştırır. Allah kimin gizli halini araştınırsa onu evinde (gizlice yaptıklarını ortaya çıkararak) bile rezil eder.” (Ebû Dûvud, Edeb, 35).
8- YETERSİZ KALDIĞIMIZDA HİSSETTİKLERİMİZ: Utanç, kendine merhamet, mükemmeliyetçilik, suçluluk, aşağılanma, mahcubiyet
Utanç, kusurlu olduğumuza ve bu nedenle sevgiye, aidiyete ve bağlantıya layık olmadığımıza inanmanın yoğun acı verici duygusu veya deneyimidir. Utanç, gizlilik, sessizlik ve yargılama ile gelişir, panzehiri de empatidir.
Mükemmeliyetçilik: Utanç, mükemmeliyetçiliğin doğum yeridir. Mükemmeliyetçilik, elimizden gelenin en iyisini yapmak veya mükemmellik için çalışmak değildir. Sağlıklı çaba, içsel olarak yönlendirilirken, mükemmeliyetçilik basit ama potansiyel olarak her şeyi tüketen bir soru tarafından harici olarak yönlendirilir: İnsanlar ne düşünecek?
Suçluluk: Utanç gibi, suçluluk da beklentilerimizin veya standartlarımızın altında kaldığımızda yaşadığımız bir duygudur. Bununla birlikte, suçluluk duygusuyla, odak noktamız yanlış bir şey yapmış olmak ve özür dilemek veya bir davranışı değiştirmek gibi işleri düzeltmek için bir şeyler yapmaktır.
Aşağılama: Haksız yere aşağılandığımıza, alaya alındığımıza ya da küçük düşürüldüğümüze ve kimliğimizin küçük düşürüldüğüne ya da değersizleştirildiğine dair yoğun ve acı verici bir duygu olarak tanımlanıyor.
Utanç: Başkaları tarafından tanık olunan küçük bir olaya tepki olarak kısa süreli bir öz-bilinçli rahatsızlık hissidir. Başkalarını, hatta tamamen yabancıları bile utanç verici durumlarda gördüğümüzde kesinlikle dolaylı bir utanç hissedebiliriz.
Alıntım: Allah Resulü (sas.) şöyle buyurmuştur. “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tevbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlatılır. Günaha devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar. Allah’ın, (Kitabı’nda), ‘Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.” (Mutaffifin, 83/14) diye anlattığı pas işte budur.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’ân, 83).
9- BAĞLANTI ARADIĞIMIZDA HİSSETTİKLERİMİZ: Aidiyet, uyum, bağlantı, bağlantısızlık, güvensizlik, görünmezlik, yalnızlık
Aidiyet ve Uyum: Başkalarına ait olmaya ihtiyacımız olduğu kadar kendimize de ait olmalıyız. Kendimize ihanet etmemizi isteyen herhangi bir aidiyet, gerçek aidiyet değildir. Aidiyetle ilgili herhangi bir tartışma, sevgi ve aidiyetin tüm insanlar için indirgenemez ihtiyaçlar olduğunu kabul etmekle başlamalıdır.
Çeşitlilik, Eşitlik, Kapsayıcılık ve Aidiyet
İnsanlar bir organizasyona güçlü bir aidiyet duygusu hissetmeli ve kültürü temsil, birlikte yaratma, etkileme ve insanlığın paylaştığı o ayrılmaz, isimlendirilemez, manevi bağlantı yoluyla şekillendirmelidir. Daha azı yeterli değildir.
Bağlanma ve Bağlantıyı Kesme: Brown’a göre bağlantı, insanlar arasında görüldüklerini, duyulduklarını ve değerlendiklerini hissettiklerinde var olan enerji olarak tanımlanır; yargılamadan alıp verebildiklerinde, ilişkiden geçim ve güç elde ettiklerinde. Bağlantı bizim nörobiyolojimizdedir. Bu nedenle kopukluk deneyimlerimiz çok acı vericidir ve kronik kopukluk sosyal izolasyona, yalnızlığa ve güçsüzlük duygularına neden olur.
Güvensizlik
Güvensiz terimi çok kullanılır. Üç tür güvensizlik vardır:
1. Alana Özgü Güvensizlik: Yaşamdaki belirli bir alan veya kaynak hakkında güvensiz olduğumuzda ortaya çıkar, örneğin, gıda güvensizliği, finansal güvensizlik veya fiziksel güvenlik eksikliği. Etki alanına özgü güvensizlikle mücadele, erişim ve kaynaklarla ilgilidir.
2. İlişki veya kişiler arası güvensizlik: Destekleyici ve güvene dayalı bir ilişkimiz olmadığını hissettiğimizde ortaya çıkar. Belirli bir ilişkide veya tüm ilişkilerimizde kapsayıcı bir duygu olarak olabilir.
3. Genel veya kişisel güvensizlik: Zayıf yönlerimizi aşırı derecede eleştirdiğimizde ortaya çıkar. Bu, beden imajımız veya işteki performansımız hakkında aşırı derecede eleştirel olmayı içerebilir.
Görünmezlik
Bir bireyin veya grubun insanlığının ve alaka düzeyinin kabul edilmediği, göz ardı edildiği ve/veya değer veya öneminin azaldığı bir kopukluk ve insanlıktan çıkarma işlevi.
Yalnızlık
COVID salgınından önce bile, hükümet ve halk sağlığı yetkilileri yalnızlığı önemli bir sağlık tehdidi olarak görüyordu. John Cacioppo, sosyal sinirbilim alanını kurdu ve araştırmacıların ve klinisyenlerin yalnızlığı anlama şeklini temelden değiştirdi. Cacioppo ve meslektaşı William Patrick, yalnızlığı “algılanan sosyal izolasyon” olarak tanımladı. Yani yalnızlığın temelinde, anlamlı sosyal etkileşimin: yakın ilişkiler, arkadaşlıklar, aile toplantıları ve hatta topluluk veya çalışma grubu bağlantıları veya yokluğunun yattığı ifade edilebilir.
Alıntım: “Resulullah’ı (sas.) şöyle derken işittim: ‘İçinizden biri bir kötülük görürse onu eliyle, buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle (ona karşı kin ve nefret beslesin). Bu ise imanın asgari gereğidir.” (Muslim, Imân, 78).
10. KALBİMİZ AÇIK OLDUĞUNDA HİSSETTİKLERİMİZ: Aşk, sevgisizlik, kalp kırıklığı, güven, özgüven, ihanet, savunmacılık, taşkınlık, incinme
Aşk: Brown’ın araştırmasından ortaya çıkan tanım, ‘en savunmasız ve güçlü benliklerimizin derinlemesine görülmesine ve bilinmesine izin verdiğimizde ve bu tekliften doğan manevi bağı güven, saygı, nezaket ve şefkatle onurlandırdığımızda sevgiyi geliştiririz’ şeklindedir.
Savunmacılık: Savunmacılık özünde egomuzu ve kırılgan benlik saygımızı korumanın bir yoludur. Kırılgan benlik saygısının zıttı, temellendirilmiş güvendir. Temelli bir güvenle, kusurlarımızı kabul ederiz ve bunlar öz değerimizi azaltmazlar. Savunmacılık, geri bildirimleri duymamızı ve başkalarından gelen girdilere dayalı olarak düşüncemizde veya davranışımızda anlamlı değişiklikler yapmak isteyip istemediğimizi değerlendirmemizi engeller.
Taşkınlık [xi]: Gottman Enstitüsü’ne göre, ‘bir çatışma sırasında psikolojik ve fiziksel olarak bunalmış hissetme hissidir ve üretken, sorun çözücü bir tartışmayı neredeyse imkansız hale getirir.” John Gottman şöyle açıklıyor: “Her birimizin, bu tür etkileşimler sırasında ne kadar olumsuzluk biriktiğini ölçen bir tür yerleşik ölçerimiz var.” Seviye sizin için çok yükseldiğinde, iğne kontrolden çıkmaya başlar ve sel başlar.” O, hayatınızda ne kadar stres yaşadığınızdan etkilenir. Ne kadar çok baskı altındaysak, kolayca sel altında kalma olasılığımız o kadar yüksektir.
İncinme: Anita Vengelisti liderliğindeki bir araştırma ekibinin incinmenin tanımı, incinmeyi kabullenmenin neden bu kadar zor olduğunu açıklamakta uzun bir yol kat ediyor. Şöyle yazıyorlar: “Yaralanan bireyler, duygusal olarak yaralanmış olmanın üzüntüsünü ve zarar görme korkusunu bir arada yaşarlar.” İnsanlar kendilerini incinmiş hissettiklerinde, birinin söylediği veya yaptığı bir şeyin kendilerine duygusal acı verdiğini düşünürler. İncinmiş duygularımız tipik olarak üzüntü, öfke, endişe, kıskançlık veya yalnızlık gibi diğer duygularla aynı anda yaşanır.
Alıntım: Allah Resulü (sas.) şöyle buyurmuştur: “… Bilin ki vücutta öyle bir net parçası vardır ki o, iyi (doğru ve düzgün) olursa bütün vücut iyi (doğru ve düzgün) olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Bilin ki o, kalptir.” (Buhari, İman, 39).
11. HAYAT İYİ OLDUĞUNDA HİSSETTİKLERİMİZ: NEŞE, MUTLULUK, SAKİNLİK, MEMNUNİYET, MİNNETTARLIK, ÖNSEZİ, SEVİNÇ, RAHATLAMA VE HUZUR
Sevinç: Ani, beklenmedik, kısa süreli ve yüksek yoğunlukludur. Başkalarıyla veya Allah doğa veya evren ile bir bağlantı ile karakterize edilir. Sevinç, düşüncemizi ve dikkatimizi genişletir ve bizi bir özgürlük ve terk edilmişlik duygusuyla doldurur.
Mutluluk: İstikrarlıdır, daha uzun sürelidir ve normalde çabanın sonucudur. Yoğunluğu neşeden daha düşük ve daha kendine odaklıdır. Brown’ın mutluluk hali tanımına dayalı tanımı, genellikle yakın çevre veya mevcut koşullarla ilgili zevk hissetmektir. Mutlulukla, kontrolün bizde olduğu hissini hissederiz. Daha içsel olan sevincin aksine, mutluluk daha dışsal ve koşullu görünür.
Sakinlik: Brown’ın tanımına göre duygusal tepkileri yönetirken perspektif ve farkındalık yaratıyor. Brown’ın bazı araştırmalarından ortaya çıkan bu kalıplar şunları içerir: Birincisi, sakinlik ister bir pratik ister daha doğal bir şey olsun, onu geliştirmeye ve sürdürmeye özgü, çokça kendi kendine sorgulamayı içeren davranışlar vardır. Süreç nefes alma, bakış açısı alma ve merak üzerine odaklanmış gibi görünüyor.
Memnuniyet: İronik bir şekilde bu pek çok insan için tatmin edici olmayan bir fikirdir. Brown’ın tanımı: ihtiyaçlarımız karşılandığında deneyimlediğimiz bütünlük, takdir ve “yeterlilik” duygusu. Memnuniyet, barış, huzur ve tatmin ile birlikte düşük uyarılmış olumlu bir duygu olarak karakterize edilir.
Minnettarlık: Minnettarlığın fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak bizim için iyi olduğuna dair çok güçlü kanıtlar var. Minnettarlığın daha iyi uyku, artan yaratıcılık, azalan yetki, azalan düşmanlık ve saldırganlık, artan karar verme becerileri, azalan kan basıncı ile ilişkili olduğunu gösteren araştırmalar var.
12. HAKSIZLIĞA UĞRADIĞIMIZDA HİSSETTİKLERİMİZ: Öfke, aşağılama, tiksinme, insanlıktan çıkarma, nefret, kendini beğenme
Öfke, bir şey istenen sonucun önüne geçtiğinde veya olması gereken şekilde bir ihlal olduğuna inandığımız zaman hissettiğimiz bir eylem ve tam temas duygusudur. Araştırmacılar, kronik öfkeye tutunmak veya öfkeyi ifade etmek yerine öfkeyi düzenlemenin ve öfkeyle başa çıkmanın beynimizin ve vücudumuzdaki diğer organların sağlığı için çok önemli olduğunu açıklıyor.
Aşağılanma: Boşanmayı öngören dört olumsuz iletişim modelinden en çok zarar verenlerden biridir. Diğer üçü eleştiri, savunma ve duvar örmedir.
İğrenme ile duygu fizikseldir. Kelimenin tam anlamıyla veya mecazi olarak zehirlenmekten kaçınmak istiyoruz. Tiksinme tepkileri, hızla bireyleri veya insan gruplarını insanlıktan çıkarmaya, ötekileştirmeye ve marjinalleştirmeye yol açabilir.
İnsanlıktan çıkarma, çelişen güdülere bir yanıttır. Başkalarına zarar vermek için engellemeleri yıkmanın bir yoludur. Düşmanı şeytanlaştırmanın, onları insandan daha az ve dolayısıyla insan muamelesine değmez göstermenin psikolojik sürecidir.
Nefret: öfke, tiksinme, korku ve aşağılama gibi çeşitli olumsuz duyguların bir birleşimidir ve bağlantı kurma ihtiyacımızdan beslenir.
Alıntım: Vâbisa ibn Ma’bed, Resulullah’ın (sas.) kendisine şöyle dediğini nakletmiştir: “… İyilik, gönlü huzura kavuşturan ve içe sinen şeydir; kötülük ise, insanlar sana fetva verseler (onaylasalar) bile, gönlü(nü) huzursuz eden ve iç(in)de bir kuşku bırakan şeydir.” (Dârimî, Büyü’, 2.)
13. ÖZ DEĞERLENDİRMEDE HİSSETTİKLERİMİZ: Gurur, kibir, alçakgönüllülük
Gurur: Başarılarımız veya çabalarımızla ilgili bir zevk veya kutlama hissidir.
Kibir: Gerçek başarılardan çok hakimiyet ihtiyacına bağlı olan, kişinin kendi doğuştan gelen yeteneklerine dair abartılı bir histir. Saldırganlık veya sindirme yoluyla zorlanan bir statü türü olan baskınlık, kibirde önemli bir rol oynar. Kibirli gurur, hakimiyet elde etmeye yönelik davranışları, düşünceleri ve duyguları motive etmek için evrimleşmiş olabilir, oysa gerçek gurur, prestij elde etmeye yönelik davranışları, düşünceleri ve duyguları motive etmek için evrimleşmiş olabilir. Prestije dayalı liderler, zorla elde edilen baskınlık statüsünden farklı olarak, becerileri veya bilgileri nedeniyle takdir edilir.
Alçakgönüllülük: güçlü yönlerimiz, kusurlarımız ve büyüme fırsatlarımız dahil olmak üzere katkılarımızın dengeli ve doğru bir şekilde değerlendirilmesiyle birlikte yeni öğrenmeye açıklıktır.
Pek çok araştırmacı, bir şeyi başardığımızda yaşadığımız gurura gerçek gurur olarak atıfta bulunarak kibri gururdan ayırır. Otantik gurur tipik olarak olumlu bir çağrışıma sahiptir ve “başarı”, “ustalık”, “zafer”, “güven” ve “kendine değer verme” gibi sözcükleri içeren tanımlayıcılardır.
Bronw daha sonra kitabında duyguları anlayarak insanlarla onlara uygun “Anlamlı Bağlantı Geliştirmek” için beceriler seti sunuyor:
Brown, cesaretin önüne çıkan şeyin korku olmadığını belirtiyor. Cesaret, kararsız veya korkmuş hissettiğimizde kendimizi korumamızı sağlayan bir zırhtır. Korunmalı davranışlarımız, değerlerimizle örtüşen şekillerde görünmemizi engeller.
Alıntım: Resulullah (sas.) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde hardal tanesi kadar iman olan hiç kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan hiç kimse de cennete giremez.” (Muslim, İmân, 148; Tirmizi, Birr, 61).
ANLAMLI BAĞLANTILAR GELİŞTİRMEK İÇİN BECERİ SETİ 1:
TEMELLİ GÜVENİ GELİŞTİRME (ÖĞRENME VE GELİŞTİRME)
Zırhımızı tanımayı ve kaldırmayı öğrendikçe, onu topraklanmış bir güvenle değiştiririz. Üç özellik önemlidir: savunmasızlıkla boğuşma, meraklı kalma ve yeni beceriler uygulama becerileri.
-İnsan deneyim ve duygu dilini bilmek ve uygulamak; cesaret uygulamak; savunmasızlıkla gürlemek, meraklı kalmak, alçakgönüllülük uygulamak, ustalık ve pratik yapmak; bedenlenmiş ve kendine bağlı hissetmek
Yakın Düşmanlar
Bilmek ve Kanıtlamak
Acımızı ve korkumuzu sahiplenmeden duygu ve deneyimi bildiklerimize uydurmak için şekillendirmek. Tevazu ile kendini korumayı mükemmeliyetçilikle karıştırmak; duygularımızı hissetmeden düşünmek ve hareket etmek.
Uzak Düşmanlar
Kırılgan Öz-Değerini Koruma
Harekete geçme, kendini kapatma ya da vazgeçme; cesaret yerine zırh veya rahatlık seçmek; kayıtsızlık, ilgisizlik, savunuculuk, acelecilik ve kibir göstermek; korku ve utanç içinde sıkışıp kalmak ve kendimizden kopuk hissetmek.
ANLAMLI BAĞLANTILAR GELİŞTİRMEK İÇİN BECERİ SETİ 2
BERABER YÜRÜME CESARETİNİ GÖSTERMEK
İnsan deneyiminin ve duygularının dilini bilmek ve uygulamak: Şefkat uygulamak, empati uygulamak; yargılamamayı uygulamak; “gücünü” paylaşmak, ilişkisel olmak; sınırları belirlemek ve bunlara saygı duymak.
Yakın Düşmanlar
Yolu Kontrol Etmek
Bildiklerimize uyması için duygu ve deneyimi şekillendirmek; kontrol etmeye veya mesafe koymaya çalışırken endişe göstermek; acıma göstermek ve acıyı karşılaştırmak; sempati duymamak ve diğer empati eksikliklerini göstermek.
Uzak Düşmanlar
Uzaklaşmak
Harekete geçmek, kendini kapatmak veya vazgeçmek; varsayılan olarak kendini korumaya ve kendine odaklanmaya odaklanmak. Mesafe, ayrılık, kopukluk yaratmak ve başkalarına görünmezmiş gibi davranmak; yargılamak, güç kullanmak; ayırmak ve bağlantıyı kesmek.
ANLAMLI BAĞLANTILAR GELİŞTİRMEK İÇİN BECERİ SETİ 3
Hikaye Anlatma Sorumluluğu Taşımak (Hikayeyi Kutsal Olarak Kabullenmek)
Hikaye yönetimi,
Başkalarıyla bağlantı kurmada hikayelemek kadar önemli bir şey yoktur. Hikayenin adeta kutsal doğasını (paylaştıklarımızı ve duyduklarımızı) değer vermek ve bize değerli bir şeyin emanet edildiğini veya saygı ve özenle davranmamız gereken değerli bir şeye sahip olduğumuzu bilmek anlamına gelir.
Yakın Düşmanlar
Bağlantıyı Keserken Bağlantı Kurmak
Duygu ve deneyimi bildiklerimize uyacak şekilde şekillendirmek; bilerek, öğüt vererek ve sorun çözüyormuş gibi yaparak kendi lehimize ayrılık yaratmak; öyküyü dağıtma yoluyla bağlantıyı kesmek.
Uzak Düşmanlar
Hikayeye Değer Vermemek: Güvene ve Kendine Güvene Zarar Vermek
Harekete geçmek, kendini kapatmak veya vazgeçmek; kayıtsızlık, ilgisizlik, küçümseme göstermek ve öykü ile güvensizliğini körüklemek.
Alıntım: Enes ibn Mâlik anlatıyor: “Resulullah (sas.) bana dedi ki, ‘Evladım! Eğer kalbinde hiç kimseye karşı hile olmadan sabaha ve akşama erişmeyi başarabilirsen bunu yap. İşte bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yaşatırsa beni sevmiş olur, kim de beni severse cennette benimle birlikte olur.” (Tirmizî, İlim, 16).
Sonuç olarak,
Kitabın özeti şu, evet empati için başkalarının duygularını sormak, mimiklerinden hislerini anlamak, ona göre davranmak önemli ama en önemlisi kendi duygu haritamızı anlamak. Başkalarıyla bağımız ancak kendimizle bağımız kadar derin olabilir. Dilimizi anlama, düşünceli bir dil, duygularımızı anlamamıza ve iletmemize yardımcı olmada etkilidir. Bunu doğru bir şekilde yaptığımızda, başkalarıyla nasıl bağlantı kurduğumuz üzerinde müthiş dönüştürücü bir etkisi olacaktır. Duygularını anlayarak, duyguları anlayarak dilini değiştiren biri dünyayı değiştirebilir.
Ve son alıntım: Ebû Hureyre’nin naklettiğine göre, Resulullah (sas.) şöyle buyurmuştur: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Muslim, Birr 33).
Bu arada konuyla bağlantılı hissettiğim bir hadisten de söz etmeden yazımı bitirmeyeyim dedim: Allah’a amellerin en sevimlisi bir Müslüman’a mutluluk vermendir.
Vesselam!
(Son yazdığım hadisin farklı kaynaklardaki halleri için kaynakça bölümüne bakınız (***).
Kaynakça
(*) Brown, B. (2021). Atlas of the Heart, Random House, ss.336; Kuvvetle Ayağa Kalkmak, (2016), Butik; Liderlik Etmeye Cesaret Etmek (2018), Butik; Acımasız Dünyaya Meydan Okumak (2018), Butik.
(**) Görmez, M. (2018). Kalbin Erbaini, otto, 3’üncü Baskı, ss. 263.
(***) أَنَّ مِنْ أَحَبِّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللهِ سُرُورًا تُدْخِلُهُ عَلَى مُسْلِمٍ(Dîneverî, el-Mücâlese)
Allah’a amellerin en sevimlisi bir Müslüman’a mutluluk vermendir.
أَنَّ مِنْ أَحَبِّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللهِ فَرَحًا أَدْخَلْتَهُ عَلَى مُسْلِمٍ(Ebû Nuaym el-İsfahânî, Hilyetü’l-evliyâ’)
Allah’a amellerin en sevimlisi bir Müslüman’a ferahlık vermendir.
إن أحب الأعمال إلى الله تعالى بعد الفرائض، إدخال السرور على المسلم (Süyûtî, el-Câmi‘u’s-sagîr; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr; el-Mu‘cemü’l-Evsat; Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid; Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-‘ummâl)
Allah Teâlâ’ya –farzlardan sonra– amellerin en sevimlisi Müslüman’a mutluluk vermektir.
من أحب الأعمال إلى الله إدخال السرور على المسلم وأن تفرج عنه غما أو تقضى عنه دينا أو تطعمه من جوع
أخرجه ابن المبارك مرسلاً (1/239 ، رقم 684) (Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-‘ummâl)
Allah’a amellerin en sevimlisi Müslüman’a mutluluk vermen, ondan bir kederi gidermen, onun bir borcunu ödemen veya açlığını gidermendir. #mutluetmutluol
[i] Anxiety kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[ii] Worry kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[iii] Dread kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[iv] Vulnerability kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[v] Adoration kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[vi] Reverence kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[vii] Envy kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[viii] Awe kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[ix] Wonder kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[x] Sarcasm kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
[xi] Flooding kavramının Türkçe karşılığı olarak kullanılmıştır.
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.