MİSAFİRLİ GOYA* OLUR MU? HARVARD/ SÜ MERKEZİ ve BOSTON SAYFİYESİ
GOYA çeşitleri muhtelif, işte size yeni bir tanesi; “Misafirli Goya”.
Bayram öncesi Ertuğrul Özkök beyle bir program yaptık. Önce New York sonra Boston yani önce Godiva’nın Global Merkezini, sonra Boston’da Harvard’daki Sabri Ülker Center’i ziyaret ettik ve ardından nihayet Boston sayfiyesi olan Nantucket adasında yıllık düzenlenen pladis Liderler Toplantısına katıldık. Daha sonra çok yakın ve çok ünlü bir başka adaya daha geçtik. Bu iki küçük sayfiye (yazlık) ada sanat galerileri ile de oldukça ünlüler. İkisinde de neredeyse 20’şerden fazla sanat galerisi var. Nantucket adası Herman Melville’ın balina avcılarının yaşamından etkilenerek Moby-Dick’i yazdığı adadır. Bu ada şimdilerde “balina başkenti” olarak anılıyor. Oradaki balina müzesi görülmesi gereken bir yerdir. Biliyor musunuz Moby-Dick’i Herman Melville 1853’de yayınevine basılsın diye gönderdiğinde “red” cevabı almıştı. Hepsini yakında anlatacağım. Ama önce ilk olarak Harvard Sabri Ülker Besin Ögeleri, Metabolik Araştırmalar Merkezi/Hotamışlıgil Lab. ziyaretimizle başlayalım.
*GOYA, “Gez Oturma Yerinde Artık” sözcüklerinin akrostişidir. İşlemin, prosesin, fonksiyonun gerçekleştiği yerde öğrenmek, denetlemek maksadıyla bulunmak için periyodik geziler yapmak düsturumuzun simgesidir.
Harvard Üniversitesi Toplum Sağlığı Fakültesi’nde yer alan Harvard Sabri Ülker Besin Ögeleri, Metabolik Araştırmalar Merkezi/Hotamışlıgil Lab ziyaretimizi (https://www.gsh.sph.harvard.edu/), burayı kuruş gayemizi ve gelişimini size aktarmak istiyorum. Prof.Dr. Gökhan Hotamışlıgil başkanlığında bu merkezi genetik ve kompleks hastalıklar üzerine araştırmalar yapılması; insanlığı tehdit eden özellikle obezite, diyabet, kalp damar hastalıklarına çare bulunabilmesi ümidiyle 2014 yılında kurduk ve desteklemeye başladık.
Hocanın odasına girdiğimizde haliyle merkezin ilk günleri aklıma geldi. Duvarda anlaşmayı imzaladığım kalem, anlaşmanın kopyası ve babamın resminin yanında bir sözünü de içeren kolaj bir tablo asılıydı. Hatıralarım depreşti.
Gökhan Hoca duvarda asılı bir diğer fotoğraf üzerinden merkezin yeri, içinde bulunduğu bina hakkında bize bilgi verdi.
Daha sonra büyük toplantı odasına geçtik. Araştırma ekibinden genç, pırıl pırıl araştırmacılar bize katıldılar.
Gökhan Hoca yapılan çalışmalar ve gelinen nokta konusunda kısa bir bilgi verdi, programı açıkladı ve şöyle dedi: “…Şu anda sadece diyabet dünyada 500 milyondan fazla kişiyi etkiliyor ve bu sayının önümüzdeki 25 yıl içinde ikiye katlanması bekleniyor. Bu dramatik olay, salgının mekanik temelini anlamada ve etkili müdahale stratejileri arayışında göz önünde bulundurulması gereken temellere işaret ediyor. Sabri Ülker Merkezi’nde, tüm reaksiyonları içinde barındıran metabolizmayı kontrol eden mekanizmaları anlamaya çalışıyor ve bu şekilde metabolik hastalıkları önlemek veya tedavi etmek için nasıl yararlanabileceğimizi araştırıyoruz.”
Sabri Ülker Merkezi’nde devam eden projeler iki ana başlıkta toplanabilirmiş:
1) Lipitler ve lipit bağlayıcı protein ile ilgili metabolizmanın işleyişi ve bunların nasıl entegre olduğu,
2) Organellerle (hücre içindeki mini organlar) ilgili metabolik fonksiyonları yapısal ve işlevsel olarak ele almak.
Kurulduğundan bu yana sekiz yılda Harvard Sabri Ülker Center’ın genç araştırmacıları çok sayıda hakemli prestijli dergilerde Prof.Hotamışlıgil liderliğinde birçok makale yayınladılar. Ben de zaman zaman blogumda bu araştırmaların özetlerine yer verdim. Hatırlarsanız en son FABP4 adı verilen bir protein ve FABKİN adı verilen yeni bir hormonla ilgili makalelerinden alıntı yapmıştım. Bu ziyaretimde de anlamış bulunuyorum ki merkezin araştırmaları artık bu yeni protein ve hormona odaklanmış.
Yağ dokusu bildiğiniz üzere aşırı beslenmeyle oluşan ana enerji depolama alanıdır; gıda yokluğunda ve fazla enerji gerektiren süreçte vücuda güç sağlar. Bu işlevler hayatta kalmak için kritik öneme sahiptir. Bununla birlikte, adipositlerin (yağ hücreleri) ve yağ dokusunun metabolik fonksiyonları kontrol etmek için diğer yanal organlarla nasıl iletişim kurduğu iyi anlaşılmamış. İşte Harvard Sabri Ülker Merkezi bu çok zorlu alan üzerinde uzun yıllardır çalışıyor ve sonunda bu iletişim sisteminin lipit ve protein bileşenlerini belirlemede bir miktar ilerleme kaydetmiş. Bu bileşenler de palmitoleat adı verilen bir lipokin, FABP4 adı verilen salgılanan bir lipit bağlayıcı protein ve FABKİN adı verilen yeni bir hormon.
Bu araştırma alanı organizmaların tüm ömür boyunca metabolik olarak sağlıklı kalmasının mümkün olduğunu gösteriyor ve birçok metabolik hastalık dizisinde klinik uygulamalar için kullanılabilecek araçları veriyor.
Harvard Sabri Ülker Merkezi’nin kuruluşuna vesile olurken amacımız yeni araştırma ve uygulama yöntemlerinin uygulanmasına önayak olmak, disiplinler arası çalışmaları desteklemek ve labrotuvardaki araç, gereç, teknolojik alt yapı ihtiyacının karşılanması idi. Tabii ayrıca Türkiye’den öğrenci ve araştırmacıların yanı sıra, tüm dünyadan da genç araştırmacıların önünü açacak, bilim insanlarına eğitim ve deneyim kazandıracak programlar da hayata geçirmek istemiştik.
Gökhan hocanın açılış konulmasından hemen sonra çok farklı ülkelerden gelerek araştırma projesi yürüten doktoralı-doktorasız araştırmacıların, yüksek lisans öğrencilerinin, asistanların teker teker toplantıya katılarak üzerinde çalıştıkları projelerini sunmaları benim için büyük bir memnuniyet kaynağı oldu.
LİPİTLER VE LİPİT BAĞLAYICI PROTEİNLER ile ilgili projeleri Dr.Jani Saksi, Dr.Kacey Prentice, Branden Wang (MS, Furkan Burak (Tıp Doktoru) sundular.
Dr. Shijun Deng, Dr. Zhe Cao, Isabel Graupera, Enflamasyon, Pankreas, Karaciğer Yağlanması konularındaki araştırmalarını sundular.
METABOLİK HOMEOSTASİS’İN MOLEKÜLER MİMARİSİ üzerine de şu projeleri dinledik: Güneş Parlakgül (Tıp Doktoru), Karaciğer Metabolizmasını Kontrol Eden Moleküler Mimarinin Düzenlenmesi; Dr. Hatoon Baazim, Adipositlerde Sars-CoV2 Enfeksiyonu, Metabolizma ve Organel Yapısı; Dr.Renata Goncalves, Mitokondriyal Fonksiyon ve Metabolizma; Dr. Eva Tsaousidou, Kanseri Engellemek için Metabolizma Alışverişi.
TEMEL OLUŞTURAN ARAŞTIRMA projeleri ise şunlardı:
Dr. Özgür Çakıcı, Atomik Ölçekte Etkileşimleri ve Mekanizmaları Anlamak; Dr. Grace Yankun Seropyan, Moleküler ve Hücresel Ölçekte Etkileşimleri ve Mekanizmaları Anlamak.
Toplantının son konuşmacısı Merkez’in Fizyoloji laboratuvarı Direktörü Dr. Karen Inouye idi. Dr. Inouye laboratuvarlarında bilim insanlarının projelerini desteklemek için deneklerle nasıl çalıştıklarını ve onlarla bilim insanlarının hizmetine sunmak için nasıl metabolik çalışmalar yaptıklarını anlattı. Özellikle metabolik çalışmalarda kullanılan sistemlerin sağlanmasına katkılarımız için teşekkür etti. Bu genetik manipülasyonların ve tedavilerin metabolik fizyolojiyi nasıl etkilediğine dair kapsamlı bir ölçüm sağlıyormuş. İnsülin duyarlılığını ölçmek için altın standart olan ve bu nedenle anti-diyabetik tedavilerin etkinliğini değerlendirmek için kritik olan insülin infüzyonu ile glikoz çalışmaları bu sayede yapılabiliyormuş.
Dr. Inouye son olarak da Sabri Ülker Merkezi/Hotamışlıgil Lab’te yer alan gelişmiş görüntüleme cihazları hakkında bilgi verdi. “IVIS Spectrum in vivo biyolüminesans” ve floresan görüntüleme sistemleri kullanılıyor. Yağ hücrelerinden FABP4’ün hareketlerini gözlemlemek bu sayede mümkün olmuş.
Tabii ki laboratuvarları da yerinde goyaladık.
Bu laboratuvarlar büyük bir titizlikle çalışılan, herkesin elini kolunu sallayarak giremediği, güvenlik önlemleri gereği ancak birkaç kapıdan geçilerek girilebilen ve tüm kurallara istisnasız uyulan yerler.
Merkezi yeniden goyalamak, gelişmeleri dinlemek, kurduğumuz, desteklediğimiz merkezin bu denli geliştiğini görmek gerçekten heyecan verici idi.
Artık Harvard Sabri Ülker Araştırma Merkezi/Hotamışlıgil Lab. atomik yapısal çalışmalar yapabilen, moleküler ve hücresel platformlara sahip olan, gelişmiş görüntüleme ve fizyoloji laboratuvarları olan oldukça gelişmiş müstesna bir Merkez. Bunu hem gözümle gördüm hem de bünyesinde çalışan araştırmacıların konuşmalarında Ülker Ailesi’ne ve Sabri Ülker Vakfı’na teşekkür etmelerinden anladım. Bunlar öyle içten teşekkürlerdi ki, “sağladığınız araştırma fırsatları bizi, bilim insanlarını çok mutlu ediyor” dediklerinde bir kez daha anladım ki gerçekten #mutluetmutlu ol!
Onca yıl Hotamışlıgil Hoca’dan neler yaptıklarını defalarca dinleyince, konu bir uzmanlık alanı da olsa, kendine has bir dili de olsa, her defasında daha fazla anlıyormuşum gibi geliyor bana. Gördüğüm baştaki amaçların herbirini gerçekleştirmiş olduğumuz ve gerçekleştirmeye de devam ettiğimiz. Hem obeziteye hem de Tip 1 ve Tip 2 diyabete çare bulmak için aynı ya da yakın alanlarda farklı hipotezleri test eden Sabri Ülker Merkezi araştırmacıları her geçen gün hedeflerine biraz daha yaklaşıyorlar. Düşünsenize; Brezilya’dan Yunanistan’a, Türkiye’den Tayland’a birçok farklı ülkeden çok sayıda genç araştırmacı bir araya gelerek ucu kansere kadar giden çağın kronik hastalıkları üzerine bu Merkez çatısında azimle çalışıyorlar… Merkezin dünya sağlık araştırmalarına katkısı yadsınamaz, buna verdiğimiz desteğin de Ülker ailesi olarak bizim için ve Ülker’i Ülker yapan herkes için büyük bir iftihar vesilesi olmuştur.
Bu vesileyle de Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ve Merkez’e emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.
Bu arada Goya’mıza* misafir olup, izlenimlerini iki yazı ile okurları ile paylaşan Ertuğrul Özkök Bey’e teşekkür ediyorum ve iki yazısının linkini sizlerle paylaşıyorum. O hala bir gazeteci tabii ki, gazeteci gibi bakıp, gazeteci soruları soruyor. Böylece sınanmış da olduk. Ben de bu gezide bir kere daha anladım ki benden gazeteci olmaz.
*GOYA, “Gez Oturma Yerinde Artık” sözcüklerinin akrostişidir. İşlemin, prosesin, fonksiyonun gerçekleştiği yerde öğrenmek, denetlemek maksadıyla bulunmak için peryodik geziler yapmak düsturumuzun simgesidir.
Ertuğrul Özkök yazıları:
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.