İlk defa babamdan duymuştum Divanyolunu ve üzerindeki onca şaheserleri, dünyada bir benzeri var mıdır, bilmiyorum. Herhalde İstanbul’un üzerinde her devrin tarihine tanıklık eden en çok tarihi ve sanat eseri bulunan caddesidir. Beyazıt’tan Ayasofya’ya kadar uzanır. Yedi yıl mektebe gidip geldiğim yoldur. Harf İnkilap’ını müteakip Fatih Medresesi mezunu olan dedemin ancak müstahdem olabildiği Sokullu Kütüphanesi’nin de yer aldığı cadde!
Osmanlı’nın son devrinde geri kalmışlığımıza çare olarak ve Batı emperyalizmi etkisiyle gündeme gelen alfabe değişikliği, nihayet Harf Devrimi,1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun ile yapılmıştır. Okuma yazmayı kolaylaştırmak, Türk milletinin eğitim ve kültür düzeyini yükseltmek, milli kültürü oluşturmak ve çağdaş uygarlığa yönelmek amacıyla yapılan harf inkılabı, başarıyla gerçekleştirilmiş ve bu amaçlara ulaşılmıştır. Artık o güne değin kullanılan Arap harfleri esaslı Osmanlı alfabesinin geçerliliği son buldu ve Latin harflerini esas alan Türk alfabesi yürürlüğe kondu. Türk alfabesinin içeriği, Latin harflerini yazı sistemlerinde kullanan diğer ülkelerin alfabeleriyle birebir aynı olmayıp, Türk dilinin seslerini karşılamaları amacıyla türetilmiş harfleri bulundurmaktadır (Ç, Ş, Ğ, I, İ, Ö, Ü). Bunun yanı sıra Türk alfabesindeki harflerin okunuşları Batı dillerindeki harflerin okunuşlarından farklıdır. Örneğin C harfinin okunuşu.
Biz Türklerin Orhun Yazıtlarında muttali olduğumuz o günkü alfabemizden sonra bugüne değin Türki topluluklarda birçok kere alfabe değişikliği olmuştur. Turan’daki Slav hakimiyeti ve birkaç defa vuku bulan alfabe değişikliği, Uygur Türklerinin bugün hala Arap alfabesini kullanması buna örnektir.
Alfabe değişikliğinde başka ne usuller uygulanabilirdi acaba; mesela önce günün entelektüellerinin adaptasyonu ve klasiklerin yeni alfabe ile basılması iyi bir çözüm olur muydu veya bir müddet çifte tedrisat sürdürülebilir miydi? Belki o zaman dini tedrisatın yeraltına inişi de önlenebilirdi.
Bence bugün karşılaştığımız en büyük sorunlarımızdan biri, zaten toplumda eksik olan ve sosyal medya modası ile tamamen çığırından çıkan dini iletişimin dahi başıboşluğu, kültürsüzlüğümüz, edepsizliğimiz için ne çare olabilir?
Hatırlarım, bizim mahallede Kızıl Minare mescidinde Hafız Mahmut Bayram Hocam Cuma hutbelerinde bilhassa iki hususa çok riayet ederdi: İlki, mutlaka sözlerini bir kaynak kitaba bağlarken derdi ki, benim arkamdan konuşmayın, beni itham etmeyin, işte kaynağım bu kitaptır. Hatta ertesi gün hocam o kitaba beraber bakabilir miyiz diyen olurdu cemaatten… İkincisi ise, genellikle Hz. Peygamberin irad ettiği hutbeleri aynen aktarırdı. Tabii kaynak göstererek…
Şimdi sizinle bu hafta rastladığım bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum.
https://www.gaste24.com/m/gundem/ulu-hocalardan-fenomenlere-dusus-h208825.html
“İLİM YOLUNDA BİR ÖMÜR” yazımın linki: https://muratulker.com/y/ilim-yolunda-bir-omur/