Biyografi

Asaf Bey Haktan Yanaydı, Tavizsizdi…

LinkedIn

Geçen sene babalar gününde sevgili babamı bir yazıyla anmıştım. Bugün yine babalar günü, Rabbim rahmet eylesin, ona ve öbür dünyadakilerimize ve bizlere; bizi cennetinde buluştursun. Babamın hayatımda etkisi tabi ki büyüktür. Hayatımda başka çok kıymetli büyüklerimin de etkisi var. İşte o  kıymetlilerden biri rahmetli kayınpederim, Asaf Ataseven beydir. Bu babalar gününde ondan bahsedeyim.

Asaf beyi cemiyetten kültürel faaliyetlerden gıyaben tanırdım. Daha sonra kayınpederim oldu. Ama her şeyden önce kendisini çok iyi anlaştığım bir arkadaş olarak bildim.  

Asaf beyin beni etkileyen en belirgin özelliği haktan yana olması, tavizsiz olmasıydı. Çok iyi bir aile babasıydı. Ailesi konusunda çok hassas, çok fedakar ve vefakardı. Sabri beyin biyografisi kitabında eşim babasından şöyle söz eder (*): “Sabri beyin babam Asaf Ataseven ile 35 yıllık arkadaşlıkları vardı… Babacığımın çok sık söylediği birkaç söz vardı: “Ben yaş tahtaya basmam. Körün malı, burnunun dibinde” … Babacığım bütün hayatım boyunca beni okula taşımıştır. Gerekçe olarak da toplumdaki karışıklıkları göstermiştir. Bu işi üzerindeki ameliyat önlüğü, eter kokularıyla yapmıştır…”

Geçen yıl, bir vefa örneği olarak 20 Haziran 2020 tarihinde Sağlık Bakanlığı Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Asaf Ataseven Hastanesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı törenin ardından hizmete açıldı. Hastaneye adı verilen Prof. Dr. Asaf Ataseven’in kim olduğu ve mesleki kariyeri, bu açılışın ardından medyada haber konusu oldu. Ve o günlerde yayınlanan biyografisi ektedir (Ek 1).

Haktan yana olması hem birey, hem doktor hem bir baba olarak onun bütün hayatını özetliyordu. Sanki hayatını adamış, vakfetmiş bir adamdı. Hep kendinden harcar, kendinden verirdi. Ailesine önem verirdi ama aynı önemi hastalarından da esirgemezdi. Mesela hanım anlatır; pazar günleri çocukları için yaptığı programlar hep birlikte hastaneye gidip hastaları ziyaret etmekmiş. Ya da ailece pazar günü bir yere gitmişlerse, evlerine dönerken “siz arabada bekleyin ben bir hastalara bakıp geleyim” dermiş.

Bence, hekimliğindeki başarısı sadece şefkatinden ileri gelmiyordu. Türkiye’deki hekimlik anlayışından farklı bir doktorluk anlayışı vardı. Türkiye’de hastaya doktor gerekli işlemleri yapar ve reçetesini verir. Ondan sonra hasta ne yapar bilinmez; ilaçlarını kullanır veya kullanmaz, belki başka bir doktora gider. Doktor hastasının durumundan hastası tekrar onu aradığında haberdar olur. Ama Asaf bey hastasının peşinden giderdi. Bu yöntem şimdi ABD’de genel kabul görmüş bir yaklaşımdır. 

Cerrah olarak sorumluluğu yüksek olmasına rağmen kendini hayattan soyutlamazdı, sosyaldi, herkesle konuşur, görüşürdü. Doğruyu dolandırmadan söylediği için kimilerince sert adam, ters adam diye yorumlanırdı. Bu yorum doğruyu duymayı kabullenemeyenler içindir. Yıllarca damadı olarak bana bir kere bile kaşını kaldırdığını hatırlamıyorum.

Sadece mesleği konusuna değil hayatın tüm alanlarına ilgi duyardı. Ben bir sanayici, yöneticiyim, o bir cerrah, hastanenin başhekimi ayrı dünyaların insanı olmamız lazım. Ama o modern teknikleri anlamak, kullanmak, doğrusunu yapmak konusunda çok iyiydi. Bu nedenle her alanda, her konuda onunla sohbet edebilirdiniz. Hiçbir fikrimizin çatıştığını hatırlamam. Meselenin özüne hep doğruyu, insanı koymak konusunda çok başarılıydı.

Kayınpederimin sert olduğu söylenen yanıyla ilgili ise şunları söyleyebilirim. Bir şiirde geçer ya “hak yere düşse tutar kaldırır”. İşte öyle hakperest bir adamdı. Gözünü budaktan sakınmaz, her yerde ve şartta herkese, her mevkiye karşı hakkı savunurdu. Ama aile içinde çok müşfikti, benimle arkadaş gibiydi. Bir gün hiç unutmuyorum, Vatan caddesinden geçiyordum. Bir kadınla çocuk gördüm. Çocuk ayakta zor duruyor, kıvranıyor. Karşıya geçtiler, hastaneye ulaştılar. Meğer çocuğun midesi delinmiş. Hastanede hemen ameliyata alınmış. Ameliyatı yapan kayınpederimin baş asistanı.  Sonra öğrendik, kayınpeder asistanı hırpalamış. Ameliyat değişik yaşlarda değişik teknikle yapılırmış. Bu çocuğa yaşlı bir insana yapılması gereken şekilde yapmışlar. Sonra bir düzeltme ameliyatı gerekirmiş. Yaşlılara uygulanan usülü çocuğa uyguladığı için çok kızmış.

Sonra bir gün kayınpederimi üzgün, kayınvalidemin suratını asık gördüm. Kayınvalidem “baban hademenin yanağına hafifçe gül bırakmış” dedi. “Ben tanıyorum, böyle bir şey yapmış olamaz. Yaptıysa acaba hademe ne yapmış” diye karşıladım. Yeni bir laboratuvar yapıyorlar. Bu laboratuvar zor koşullarda bağışlarla yapılıyor, çünkü istihkak filan yok. Laboratuvardan çıkarken, bir adamın zemin katta kapıdan çıkmak yerine camdan atladığını görmüş. O kişi laboratuvarın  hademesi, laboratuvarı kilitleyip çıkması için ilaveten 50 metre yürümesi lazım. Bunun yerine zahmet etmiyor, camdan atlıyor. Halbuki laboratuvar ona emanet. Kilitleyecek, kapatacak. Bu laubalilik. Bunu öğrenince kayınvalideme. “Bu adam hak etmiş” dedim. Oraya bekçilik yapacak olan adam kapıdan değil, camdan çıkıyor, kapı, cam açık! Olacak iş değil!

Kendisiyle çok kıymetli günlerimiz geçti. İki aile de çok iyi anlaşırdı. Fikirlerin hepsi aynı olmayabilirdi. Ama öyle güzel konuşulurdu ki, bir noktada uzlaşılırdı. Ya da konu daha sonra ele alınırdı. İki ailenin de böyle bir yapısı vardı.

Onu hep çalışırken, uğraşırken hatırlıyorum, hiç boş durduğunu, oturduğunu hatırlamıyorum.  Din ve Tıp Açısından Domuz Eti, Orucun Faydaları, Tarih Boyunca Sünnet isimli üç kitabı vardı. Bu kitaplar basıldıkları yıllarda, dini konulara bilimsel yaklaşım getirmesileriyle  oldukça ilgi çeken kitaplar olmuştu (**).  Uzun yıllar aynı evde oturduk. Gözlemleme fırsatım oldu. Bir gün şöyle bir ağacın altında oturup dinlendiğini, pencereden manzara seyrettiğini görmedim. Ya bir şey okur, ya bir şey yazar. Bir defteri vardı, sürekli not alırdı. Zaten bir toplantıya giderken, kaza geçirdi. Bu kaza vefatını hızlandırdı. Vefatından sonra telefon defterine adımı “muratçım” diye kaydetmiş olduğunu gördük; eksikliğini duyuyorum.  Yerine adam aranıyor. Bir tane daha böyle bir adam bulunur mu ? Yerine gelir mi ? Bilmiyorum, sanmıyorum. Rabbim ona da rahmet eylesin, bizi cennetinde buluştursun.

Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez 

Kaynakça

(*) http://www.sabriulkerinhayathikayesi.com/hikaye/betul-ulker-kayinvalidem-guzide-hanimi-model-kisi-olarak-aldim

(**) (Hazırlayan: O. Yeşilot). (2010), Prof.Dr. Asaf Ataseven: Hayatı, Mücadelesi ve Eserleri, Türk Gençlik Vakfı, Yeditepe Yayınevi, ss 151.

Ek 1: 1932yılında Gaziantep’te dünyaya geldi. İlk orta ve lise tahsilini Gaziantep’te tamamladı. 1951yılında girdiği tıp fakültesinden 1957yılında çok iyi bir dereceyle ve altı ay erken mezun oldu. İzmir’de yedek subay okulunda altı ay öğrenim gördükten sonra Erzurum’da piyade alayı tabibi olarak askerliğini tamamladı.

1958 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde cerrahi kürsüsüne asistan oldu. Burada uzun yıllar başasistan olarak görev yaptı. 1964te uzmanlık imtihanını vererek genel cerrahi uzmanı oldu.

1974 yılında doçent, 1982 yılında profesör oldu. Üniversite dışında kaldığı 1974-1984 yılları arasında Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastahanesi’nde genel cerrahi uzmanı, şef muavini ve genel cerrahi kliniği şefi olarak çalıştı.

1984yılında Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastahanesi Başhekimliğine getirildi ve 1993yılına kadar bu görevde kaldı.

8 Eylül 2008 günü kan kanserinden kurtulamayarak, tedavi görmekte olduğu hastanede hayatını kaybetti. Eyüp Sultan Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Doktor Gülsen Ataseven ile evli olan Asaf Ataseven iki çocuk ve beş torun sahibidir.

YORUM YAZIN