Eserlerini Satmaya Kıyamayan Bir Sanatçının Sergisi,
“OYUN BU” ve “İo’nun yeni sesi”,
ARTER’i GOYAladınız mı?
Arter, Sanatla Bağ Kurmak İsteyen Herkes İçin Canlı Bir Kültür Merkezi! Arter, bir Vehbi Koç Kuruluşu, çağdaş sanat sergileme ve üretme mekanı olarak 2010’da kuruldu. Önceleri İstiklal Caddesi’ndeydi yerleri 2019’da ise Dolapdere’deki şimdiki yerlerine taşındılar. Çok da güzel işler yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde Selen Ansen küratörlüğündeki Candeğer Furtun’un sergisini, Emre Baykal küratörlüğündeki “OyunBu” sergisini ve Bill Fontana’nın kişisel sergisi “İo’nun yeni sesi” sergisini goyaladım. Biraz bahsedeyim istedim.
Arter’de Bir Gün:
Öncelikle Arter’in binasından bahdersek 2013 yılında bir proje yarışması düzenleniyor ve yarışma sonucunda ünlü İngiliz mimarlık firması Grimshaw Architects tarafından tasarlanıyor. 5.000 metrekaresi sergileme alanı olarak düzenleniş, toplam 18.000 metrekare kapalı alana sahip dev bir müze ve sanat alanından bahsediyoruz. Ülkemiz adına da muazzam bir sosyal sorumluluk örneği yatırım. Tebrik ediyorum.
Candeğer Furtun’un Arter’deki sergisinden.
Girişte sağ tarafta Candeğer Furtun’un Selen Ansen küratörlüğünde hazırlanmış sergisi vardı. 1960’lardan günümüze sanatçının eserlerinden bir derleme olan retrospektif sergide seramiğe dair özgün yaklaşımlar oldukça ilgi çekiciydi. Yaşama, topluma dair 60 yıllık bir serüven içerisinde sanatçının görüşlerini seramikler üzerinden incelemek, tanık olmak farklı bir deneyim oldu. Belgeler yerine sanatın iziyle bir zaman yolculuğu gibi yani.
Candeğer Furtun eserlerinde hazır boya kullanmıyor, hammaddeler üzerinde deneyler yaparak kendi renklerini üretiyor. Çok ilginç değil mi? Sergide hoşuma giden şeylerden biri de seramik ağırlıklı heykel ve nesne eserlerin yanı sıra sanatçının üretim süreçlerinde kullandığı malzemeleri, araç gereçleri de görmek oldu. Üretim sürecine tanık olmak gibi bir şey bu da aslında… İnce düşünülerek hazırlanmış bir sergi, hazırlık aşaması 3 yıl sürmüş. Bu bilgiyi detaylı hazırlanmış sergi broşürlerinde okudum.
Candeğer Furtun’un Arter’deki sergisinden.
Seramik sanatı aynı zamanda toprak sevgisidir benim gözümde. Tam da bu nedenle Furtun’un serginin basın toplantısına şu sözlerle başladığını duyduğumda hiç şaşırmadım: “Toprakla çalışan insanlar pek konuşmazlar, vakit de bulamazlar.”
Candeğer Furtun, Yaprak, Seramik 30 x 41 x 4 cm, 1980.
Kile; nefesiyle, eliyle şekil vererek düşüncelerini üç boyutlu ifadeler haline dönüştürmüş Candeğer Furtun. Bir diğer ilginç şey ise kendisinin hiçbir eserini satmamış olmasıdır. Kendisi şöyle açıklamış bu durumu “Açıkçası eserlerim zamanın ruhunu taşıyan birer öyküydü benim için. Öykümün yapraklarını dağıtamazdım, dağıttığımda bir daha toplayamazdım… Örneğin sanatçı arkadaşlarımdan gözlemlediğim kadarıyla, ne zaman bir sergi açmak isteseler daha önceden satmış oldukları eserleri toparlamakta çok zorlanıyorlardı, bir de üzerine benim eserlerim seramik, kırılma riski var. Bu nedenlerden dolayı hiçbir eserimi satmadım ve sakladım. İyi ki de saklamışım, çünkü onlar sayesinde kendimi, neler yaptığımı, doğru mu, eksik mi, yanlış mı yaptığımı fark edebildim. Haliyle bu süreçte en büyük eleştirmenim de kendim oldum.” ( https://www.themagger.com/candeger-furtun-retrospektif-sergisi-arter/ )
Soldan sağa sırasıyla; 1-Yaprak, Seramik (44×24,5 x 5 cm) 2- Yaprak, Seramik (51 x 37 x 5 cm) 3-Sırt, Seramik (61 x 42 x 7 cm) 4- Sırt, Seramik (65 x 46 x 17,5 cm) Hepsi 1980.
Sergi giriş katı ve -1. kat olmak üzere iki ayrı kata yayılmış. Girişte hemen sağda diye sözünü ettiğim giriş bölümünde 1990’a kadar olan işleri yer alıyor. Burada kabuk teması işlenmiş. Furtun, o dönemde insanın doğadaki soyut izlerinin peşindeymiş. Her kabukta ve taşta insan figürleri gördüğünü söylemiş. Soyutun öne çıktığı, geçişleri ilginç eserler çıkmış ortaya…
-1’deki bölümde ise 1990 yılı sonrası işleri yer alıyor. Bu bölümde artık insan uzuvları daha belirgin hale gelmiş. Bir önceki katta gördüğünüz o toprak renkleri burada ten renklerine dönüşmüş. Buradaki eserlerde sanatçının yaşadığı dönüşüm net olarak hissediliyor; uzuvların hatları belirgin, kaslara kadar detayları barındıran ancak cinsiyetten uzak ve parçalı… İnsanın biricikliği üzerine bir soru atılıyor ortaya.
Candeğer Furtun, Arter sergisinden, kendi ellerinden aldığı kalıplar.
Furtun kendi ellerinin kalıplarını almış ve onlardan yola çıkarak alkışlayan, işaret eden, yumruk yapan bir sürü el figürüne ulaşmış.
Dayanıklı ama kırılgan bir malzemeyi kendine sanatta anlatım aracı olarak seçen Furtun’un 60 yıldan uzun serüvenine bir bakış sunan bu sergi oldukça ilginç ve keyifliydi benim için.
Pravdoliub Ivanov, Parçalanmış Masal Aracı, 2013. Kesilmiş halı, duvara monte edilmiş alüminyum konstrüksiyon. 274 x 420 92 cm.
OyunBu
Arter’deki diğer sergi olan OyunBu ise küratörlüğünü Emre Baykal’ın yaptığı bir grup sergisi. Oyunun çocuklukla ve mutlu anılarla mutlaka bir ilgisi var, sergide gördüklerim dünyayı bina dışında bırakmanızı sağlayan muzırlıkta, esprili ve özgürleştirici işlerdi. Gün içinde süregiden düzenin dışına bu tür etkinliklerle çıkmak, hayatın tüm ciddiyetinin ve kurallarının yanı sıra yaşadıklarımızdan keyif alma ve hatta eğlenme yeri olduğunu hatırlatıyor. Yani aslında hepimiz biraz da çocukluğun hafifliğini içinde taşımaya devam eden yetişkinleriz. Sergide 60’a yakın sanatçının eseri mevcut, neler aklımda kaldı derseniz…
Kata Tranker, Kısa Program,2013. Video (renkli, sessiz) 22’’
Zilvinas Kempinas, Pervanelerin Ötesinde, 2013. Manyetik Bant, endüstriyel vantilatörler. Değişken boyutlar.
Sai (Chen Sai Hua Kuan) Dönüş Yok, No Turn, 2012. Karışık Teknik. 300×4*x120cm
Hreinn Fridfinnsson, Köşeyi Yuvarlatmak,2001-2011. Cam nesne, ahşap, çelik ayna. 70x70x99 cm.
Pravdoliub Ivanov, Skora Koş, 2011. Metal Konstruksiyon,basketbol potası, palmiye ağacı ve suni yapraklar, plastik saksı. Y:480 cm.
Maaria Wirkkala, Sahne Arkası (Su Piyanosu), 2009. Piyano parçaları, duvar kağıdı ve plastik zebra. 150 x 140 x 90 cm. (bence tepetaklak)
Carla Guagliardi, Partitura II. (dikey) 2014. Ahşap, metal ve sünger toplar. 180x60x40 cm.
Dieter Roth, Ördek Avı, 1972. Kutu içinde plastik figürler ve çikolata. 65x55x5 cm.
Selim Birsel, Çalı Okulu, 2000. Demir ve formika okul sırası, ses. 90x80x72 cm.
İo’nun Yeni Sesi, aslında İstanbul’un sesiydi.
Arter’de son olarak da Bill Fontana: İo’nun Yeni Sesi’ni gezdim. Çok kanallı ses ve video yerleştirme eserlerden oluşan kişisel bir sergiydi. Sergi alanına adım attığınızda karanlık bir ortamda yerleştirilmiş dev ekranlardaki görüntüler ve sesler sizi içine çekiyor. Bill Fontana, 1947 Cleveland doğumlu. kariyerine besteci olarak başlamış sonra da dinlemeyi öne çıkaran görsel dünyalarla sanatını başka bir alanda üretmeye başlamış.
Oldukça ilgi çekiciydi benim için çünkü aslında İstanbul’un sesiydi. Sanatçı İstanbul Boğazı’nın çeşitli noktalarında, Bizans dönemimden kalan Şerefiye Sarnıcı ve Yerebatan sarnıcında gerçekleştirdiği video ve ses kayıtlarını temel almış. Nasıl derseniz İstanbul’un çeşitli yerlerinden topladığı sesleri gece hoparlörlerle Yerebatan Sarnıcı’nda yayınlamış ve o devasa boşluklarda dağılan, kubbelerde yankılanan sesleri kayıt etmiş ve adına da “yeni(den) ses(lendirme)” demiş.
Neden İo derseniz de mitolojik bir atıfta bulunmuş sanatçı. Yunan Mitolojisinde Zeus’un karısı Hera’nın ilk rahibesinin adıdır İo. Zeus sonra İo’ya aşık olur ve onu Hera’nın öfkesinden korumak için beyaz bir ineğe dönüştürür. Hera da intikam için ona bir at sineği musallat eder ve sürekli oradan oraya koşan İo, sonunda İstanbul Boğazı’nı da yüzerek geçer ve boğazın adı da boğazın “sığır geçidi” anlamına gelen “Bosphorus” olur. (İyiki Türkçesi “Boğaziçi” olmuş)
Serginin teknik detaylarını merak ederseniz: https://www.arter.org.tr/sergiler/billfontana
Arter, ‘Sanatla Bağ Kurmak İsteyen Herkes İçin Canlı Bir Kültür Merkezi’ derken boşuna dememişler diyerek ayrıldım, yine geleceğimi bilerek. Sanat, bizlere gerçekten iyi geliyor… Hepimiz gün boyunca kimlik dediğimiz, görünmeyen ama ağırlığı olan bir sırt çantasıyla dolaşıyoruz. Sanatın bize açtığı alanda ise fazlalıkları ayıklamak, gereksiz yüklerden arınmak ve neyi neden yaptığımıza dair bir farkındalık anı kazanıyoruz. Farklı bakış açıları kafamızdaki o karmaşık düğümleri çözebiliyor ya da çözülmemesinin doğal olduğunu, herkesin kendi düğümleri olduğunu fark etmemize yarayabiliyor.
Her şeyi geçtim kendi düşüncesini şeffaf bir şekilde, bir araçla, seramikle, kanvas ve boyalarla ya da bir bisikletle yani yaratıcı bir şekilde bizimle paylaşan sanatçıların ‘an’larına yani ifade biçimlerine tanık olmak bile başlı başına keyif verici.
İşte Arter bizi bu güzel işlerle buluşturma yeri olarak o yüzden çok kıymetli. Koç ailesini ve emeği geçen herkesi tebrik ederim, muazzam bir şey başarmışlar; ülkemizde çağdaş sanatın nefes aldığı ve yaşadığı güzel bir alan açmışlar. Sizlere önerim benim gibi sanat goyalarını hayatınızdan eksik etmeyip, sanatla mutlaka bağ kurmaya devam etmeniz.
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.