Seytumet Emin’in kendi dilinden söylediklerinin Türkçesi şöyle: “Körbek, yüksek yaylanın eteğinde, dağlar başında, yüzünü Karadeniz’e çeviren, parlak güneşin ışıkları içine gömülen Körbek köyü. Körbekliler, anlatılamaz Körbek köyü! Saadet ve huzur içinde yaşayan, kendilerine has dil ve örf adetleri olan Körbekliler. Her bir evde, her bir ailede mutluluk. Gürültülü, bağıran Karadeniz’den esen serin rüzgâr, dereleri dağları dolaşıp, Körbeklilerin yüzlerini hafiften okşuyor. Her neyse endişeler, üzüntüler bir yerlere kaybolur. Her bir yerde, her bir köşede kalbi okşayan hatıralar… Babalar, dedeler mekânı hayat devam ediyor!”
Kitapta (1) böyle insanın içini ısıtan birçok anekdot var. Gelin kitaba geçmeden önce Körbek benim için ne ifade ediyor onu size bir anlatayım. Rahmetli babam Sabri Bey’in biyografisinin anlatıldığı “Sabri Ülker’in Hayat Hikayesi” kitabı 2014 yılında Hulusi Turgut tarafından hazırlanarak yayınlandı.(2) Ayrıca yakın zamanda özellikle gençlerin daha rahat okuyabilmesi ve erişebilmesi için dijital olarak yeniden tasarlandı.(3) Bu eserde ailemize ve Körbek Köyü’ne dair pek çok detay bulmak mümkün. Dedem Hacı İslam Devlet Körbek’te köy camisinin imamıymış ve Körbekli çocuklara okuma yazma öğretiyormuş. Devrim döneminin zor yıllarında, Sovyet hükümeti her şeyden önce dini liderler gibi etkin aksiyon adamlarını bertaraf etmek harekete geçtiğinde ormanlarda saklanmak zorunda kalmış.
Sabri Bey’in yaşadıkları kitapta şöyle anlatılıyor:
“Kırım’da babamın akrabalarının olduğu yer Körbek köyü.Ailemiz, bir müddet sonra Kırım’dan dönmek isteyince akrabaları ‘biraz daha kalın’ diye ısrar etmişler. Sonra Birinci Dünya Harbi patlamış ve dönüş imkânı kalmamış. 1920 senesi sonbaharında ‘Beyazların ve Kırımlıların savunma hatlarını yıkan Kızıl Komünistlerin Kırım’a girdikleri gün doğmuşum. Kırım’dan kaçan Beyazlar ve Kırımlılar dünyanın her tarafına yayılmışlar. Komünizmin tatbikatından pek çok şeyler hatırlıyorum. Öğretmen, imam, papaz ve okumuş insanlar ile zenginleri ‘hukuksuz’ saymışlardı. Her şeyin vesikayla dağıtıldığı bir dönemde, hukuksuz sayılan bu insanları, kuyruklardan çıkararak, ‘şimdiye kadar yediniz, artık size yok’ dediklerini hatırlıyorum. Biz bu hukuksuz sınıfında idik. Bütün ev, bağ bahçe ve tarlalara el koyarak, ‘hepsi devletindir, baştan dağıtacağız’ dediler. En güzel ve verimli bağları, bahçeleri, tembel ve fakir insanlara; en kötülerini, sevmediklerine verdiler. Güzel bağ ve bahçeler, tembellerin elinde tanınmaz hale geldi. Çalışkan insanlar ise beğenilmeyen yerlerde yeniden bağlar ve bahçeler kurdular. Komünistler tembelleri hiç suçlamadılar. Onlara göre suç kapitalist ruhlu insanlarda idi; ne yapsan, üste çıkıyorlardı. Çare onları yok etmekti. Urallar’a, Sibirya’ya sürgünler ve toplu kurşuna dizmeler başladı. Doktor Jivago filmindeki sahneler her tarafta yüzlerce defa tekrarlandı. Babamızı ve bizi defalarca bu sürgün kafilelerine soktular. Henüz komünizmin tam kuvvetlenmediği bir dönemde halkın ve cemaatin ‘hocamızı bırakın’ diye hareketlenmesi ile kurtulduk.” (4)
Amcaoğlum Selçuk Bey’den ise şunları dinlemiştim; “Dedemler 1919 yılında tekrar Türkiye’ye dönmek için teşebbüste bulunmuş. Ama resmi makamlardan bu talepleri için olumlu veya olumsuz herhangi bir cevap alamamışlar. Efendi Babamız 1919dan 1927ye kadar tam sekiz yıl boyunca hayatının bir kısmını dağlarda bir kısmını da hapislerde geçirmiş. 1927 yılına gelindiğinde, Türkiye’ye dönüş için ikinci başvuruyu yapmışlar. Ancak, ellerindeki Osmanlı’ya ait nüfus cüzdanlarına daha önceden el konulduğu için Hacı İslam Efendi’nin tüm aile fertleri hem vatansız hem de belgesiz duruma düşmüş. Dolayısıyla aile Kırım’da resmi makamlara hiçbir konuda hak talebinde bulunamaz olmuş. Hukuksuzluk ailenin tüm fertlerini etkilemiş. Babam Asım Bey ile amcam Sabri Bey devlet okulundan çıkarılmış. Yani her iki çocuğun kaydı silinerek öğrenim hakları ellerinden alınmış. Ailenin büyük evladı Sıdıka kapsamlı bir eğitim aldıktan sonra bir süre Rus okulunda öğretmenliğe başlamış. Ancak, daha sonra o da “hukuksuz” olduğu gerekçesiyle görevine son verilmiş. Hukuksuzluğun kol gezdiği Kırım’da Hacı İslam Efendiyi çok seven bir papaz varmış. Bu papazın kızı özel bir okul açmış. Babam ve amcam bu özel okula kaydedilmiş ve öğrenimlerini orada sürdürmeleri sağlanmış. Ancak, ‘hukuksuz’ oldukları için kendilerine herhangi bir belge verilmemiş. 1929 yılında Türkiye’ye dönmek için yeni bir teşebbüste bulunan Hacı İslam Efendinin bu isteği reddedilmiş. Çaresizlik içinde kalan aile her kapıyı çalmaya başlamış. Önce haklarını Moskova’da aramak istemişler. Dedeme itibar eden papazın Moskova’da, önemli bir görevde bulunan Türk asıllı bir damadı varmış. Babam papazın damadına Rusça bir mektup yazarak durumlarını anlatmış. Damattan da ‘Türkiye Büyükelçiliğinden araştırdım. Olumlu cevap aldım. Belgelerinizle birlikte hemen Moskova’ya bekliyorum’ cevabı gelmiş.”
Ailem için vatan ve toprak sevgisi anne baba sevgisi kadar doğalmış. Kırım’ı “vatan” olarak benimsemişler, bu toprakları terk ederken üzüntü duymuşlar. Kırımlı Devletler ailesinin ilk evladı Sıdıka Hanım, Sabri Bey’den 15 yaş büyükmüş. Aile Kırım’dan Türkiye’ye göç ederken 24 yaşında olan Sıdıka Hanım yaşanan tüm trajik olayları yıllar sonra ablam Ahsen Özokur’a ayrıntılı bir şekilde anlatmış, yaşadıklarını anlatan Rusça bir özdeyiş “Vatanı olmayan kişi, ötmeyen bülbüle benzer” diyormuş.(5)
Dedemler kendilerini Odesa’dan İstanbul’a getirecek İtalyan bandralı şilebi tam bir hafta boyunca Karadeniz’deki bu liman kentinde beklemişler. Gemi gelmiş, yolcular gümrükten geçerken üstleri başları didik didik aranmış, hatta ayakkabılarının ökçeleri dahi sökülerek pençe arasında altın veya kıymetli bir taş var mı diye bakılmış. Dedemin Kırım tebasında Sovyet vatandaşı olan kardeşleri Seyit Ömer, Osman ve Mehmet ise mecburen oralarda kalmış. Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna Moskova’da kavuşan dedemler, kardeşlerini o kargaşa ortamında bırakmanın ıstırabı içinde yola çıkmış. Aile büyük zorluklarla İstanbul’a ulaşmış.
İşte kitap Körbek köyünün kısa tarihini anlatarak başlıyor. Kefe Sancağı’nın (Osmanlı İmparatorluğu’nda idari birim) 1520’deki nüfus sayımına göre Körbek’te 36 gayrimüslim aile (Hristiyan), 1 Müslüman aile ve 1 yetişkin bekar varmış. Körbek köyü Kırım Hanlığına resmi olarak sadece 9 yıl (1774’ten 1783’e) ait olmuş. Büyük olasılıkla o zamana kadar Körbek’in Hristiyan nüfusu tamamen İslam’a dönmüş. 14 Ekim 1805 tarihli Kırım Bölgesindeki Köy Sayısı bültenine göre de, Körbek köyü sadece Kırım Tatarları olmak üzere 45 mahalle ve 212 sakinden meydana geliyormuş.
Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 17 Aralık 1926 tarihli genel nüfus sayımı yerleşim listesine göre ise Yalta bölgesinin Körbek köyünde 464 mahalle var, nüfusu da 2109 kişi. Bunlar 2085 Kırım Tatarı, 15 Ukraynalı, 7Rus, 1Alman, bir kişi ise diğerler sütununda kayıtlı, bir de Tatar okulu var. Kırım Tatarlarının sürgününden sonra Eylül 1944te Krasnodar Bölgesi’nden ilk yeni yerleşimciler olarak 2349 aile bu bölgeye taşınmışlar. 1950lerin başında Ukrayna’nın çeşitli bölgelerinden ikinci göçmen dalgası başlamış. 1945 yılında, Körbek köyünün ismi İzobilnoye (Meryem) olarak değiştirilmiş.
Kitap çeşitli kaynaklara atıf yaparak Körbek köyünün tanımını içermektedir. Mesela ünlü Rus yazarı, seyyah E. Markov “Kırım Üzerine Yazılar” kitabında Körbek köyünü anlatmış. Yazar Abibulla Odabaş, Körbek köyünün yerlisi Kırım Tatarı bir öğretmen. Kitapta Abibulla Odabaş’ın Kırım hakkındaki seyahat yazılarından biri de var ki Odabaş bu yazıyı memleketi Körbek köyüne ithaf etmiş.
Kitaptan Körbek köyü sakinleri hakkında bilgi edinmek mümkün. Körbek okullarında ders veren öğretmenler ve bazı öğrencilerin isimleri var. Ayrıca Körbek köyünün sakinlerinden İkinci Dünya Savaşına katılan Kırım Tatarlarının listesi de verilmiş. Körbek köyü sakinlerinin sürgün tarihi ve anıları anlatılmış.
Yukarı mahallede ve Aşağı mahallede bulunan iki cami, köy mezarlığı Körbek köyünün gelenekleri, kültürü, yemekleri yine kitabın kapsadığı konular arasında. Ayrıca kitabın sonunda 1927de Körbek köyünde yaşayan sakinlerinin ve ailelerinin geniş bir listesi verilmiş. Kitapta Türkiye’ye taşınan Tatarlar hakkında bilgiler de var.
1929’da Yukarı Camii’nin mollası Refat Afuz (hafız) Abdura(h)man, Aşağı Camii’nin mollası ise Seidali (Seyit Ali) Seyt Bilal. İmamın maaşı her mahalleden 3 ruble imiş. 16 Şubatta eski imamın yabancı uyruklu olduğu için görevden alınmasından sonra yeni bir imam temini için kilise masasına talepte bulunarak Kırım Merkez Yürütme Komitesine başvuruda bulunmuşlar ve Nisan 1929da her iki imam da baskı altında kalarak imamlıktan vazgeçmek zorunda kalmışlar. Yıllar içinde dini cemaatin başkan ve üyelerine karşı tekrarlanan tehditlerden sonra Osman Yuvaş 22 Mayıs 1934te Körbek Aşağı Camii dini cemaati başkanının görevlerini yerine getirmeyi reddettiğine dair bir açıklama yazmış ve Körbek köyündeki Müslümanların listesinden çıkarılmasını istemiş.
Ardından da cemaat başkanı Osman Yuvaş ve diğer üyeleri hakkında dava açmanın onları adalete teslim etmenin) gerekli olduğunu düşünmüşler. Ve 27 Ocak 1935’te, Körbek köy meclisi toplantısında yirmi üyenin ‘yükümlülüklerini reddetmesi nedeniyle’ camiyi kapatmaya karar verilmiş. Cumhuriyet Yürütme Kurulu temsilcilerinin huzurunda Köy Kolektif Çiftçileri Genel Kurulunda caminin kapatılarak kulübe dönüştürülmesi kararını onaylanmış. Böylece Körbek camileri kapatılmış. Aşağı camiye önce elektrik santrali yerleştirilmiş, sonra da hamam yapılmış. Kırım’ın Alman Ordusu tarafından işgal edildiği yıllarda caminin minaresi dikilmiş ve din hizmetleri yeniden başlamış fakat Kırım Tatarlarının dönüşünden sonra cami yakılmış. Eski caminin yerine de bugün Kırım’ın en güzel camilerinden biri olan yeni bir cami inşa edilmiş. Babam Sabri Bey, ailesiyle Kırım’dan göç etmesine rağmen vatanını asla unutmadı ve yıllar sonra bile köyünün camisinin restore edilmesi için vasiyet etmişti. Çok şükür vasiyetini yerine getirmek bizlere nasip oldu.
Kaynakça:
1- Reyzohan, G. Korbek: İnsanlar ve kederler, 2019.
2- Turgut, H. Sabri Ülker’in Hayat Hikayesi, Doğan Kitap, 2014 https://www.dogankitap.com.tr/kitap/sabri-ulkerin-hayat-hikayesi
3- Turgut, H. Sabri Ülker’in Hayat Hikayesi, Gençler için Sadeleştirilmiş, Sabri Ülker Vakfı Yayınları, 2019. https://www.istegelsin.com/product/ATB1730-AD