Sanat

Acaba Bir Makine Öğreniyorsa Rüya Da Görebilir Mi?

LinkedIn

Hatıra ve Hafıza Nerde Birleşir, Nerde Ayrışır?

Dijitalleşme hayatımızın her alanına nüfuz ederken sanata sızması kaçınılmazdı ama bu kadar hoş eserler şaşırtıyor beni açıkçası. Refik Anadol bey dünya sanat camiasını etkileyecek çok güzel işler yapıyor, hatta ne mutlu bize bir eserini de pladis veri uzayı olarak bizim için hazırlamıştı, onu merak edenler daha önce yazdığım yazıdan okuyabilirler ve gelip görebilirler.

Refik Anadol yapay zeka, yaratıcılık ve mimarinin kesiştiği bir sanat pratiği icra ediyor. Kendi deyimiyle araştırmaları büyük bir hızla genişleyen dijital evrenin ve teknolojinin insanlığa dayattığı olasılıkları, zorlukları ve yapay zeka çağında insan olmanın ne anlama geldiğine yoğunlaşıyor. Bana sorarsanız AI yani yapay zeka aslında yazılımcısına tabidir. Yazılımcı ise, eşrefi mahlukat (*) veya esfele safilin (**) arasında bir yerdedir. Yani AI karakter ve huy itibariyle yazılımcısı gibi önyargılıdır desem? Gelin bundan bahsederken, geçtiğimiz haftalarda ziyaret ettiğim Makine Hatıraları: Uzay sergisinden söz edeyim size…

Makine Hatıraları: Uzay sergisi Refik Anadol’un İstanbul’da şimdiye kadar gerçekleştirdiği en kapsamlı sergi imiş. Sergiyi gezmeye başlarken evvela zeminden bir alt kata iniyorsunuz. İlk bölüm “Hatıralar”da Nasa’nın halka açık verilerinden yola çıkarak ISS, Hubble ve MRO uzay teleskopları tarafından kaydedilen veriler kullanılmış. Bu aynı zamanda şimdiye kadar sanatsal bir enstalasyonda kullanılan en büyük uzay temalı veri kümesiymiş. İki milyondan fazla görüntüden faydalanılmış. 

Refik Anadol, The Data Tunnel (Veri Tüneli)

Sizi karşılayan ilk esere ayrılmış büyükçe bir oda var, bu odada aynaların da varlığıyla dört bir yandan  akan görüntülerle yapay zeka kararlarını okuyup görebildiğiniz bir dünyada yürüyor gibisiniz. Teleskopların devreleri, fiziksel ve zahiri görüntüleri, üç boyutlu modelleri, sergide kullanılan yapay zeka algoritmalarının akışını yani sergide yer alan verilerin bileşen havuzunun sanatsal sunumunu deneyimliyorsunuz. Görseller aktıkça eser sizin algılarınızla oynuyor, yükseliyorsunuz, akıyorsunuz. Eğer beklentiniz farklı algılar yaşamaksa, sizi tamamen ele geçiren bu iddialı başlangıç ile ‘tamam doğru yerdeyim’ diyorsunuz. Sergi müzikle harmanlanmış görselliğiyle beklentinizi karşılayacağını daha ilk eserinde belli ediyor. Ben çok neşelendim, coştum adeta.

Refik Anadol, AI Data Sculpture: ISS, Hubble,MRO (Yapay Zeka Veri Heykeli: ISS, Hubble,MRO)

Giriş katında Refik Anadol ve ekibinin son beş yılda gerçekleştirdiği farklı çalışmalardan aktarımlar yapılmış; Walt Disney Concert Hall, Los Angeles çalışmalarında kullandıkları yapay zeka heykelini Los Angeles Filarmoni Orkestrasının Rachmaninov performansı eşliğinde izliyorsunuz. Burada daha büyük bir oda içerisinde karşınızda dev bir eser çıkıyor. Onüç dakikalık bir döngüde deneyimlenmesi önerilen bu eserin olduğu odada duyduğunuz Rachmaninov dinletisi sizi esere doğru cezbediyor. Anadol burayı pandemide herkese iyi gelmesini umduğu meditatif bir deneyim olarak adlandırıyor. 

Bir üst kata çıktığınızda ise serginin ikinci bölümü “Düşler”e ulaşıyorsunuz. Üç kata yayılmış bu bölümde yine aynı arşivden yola çıkarak hem dünyanın hem diğer gezegen ve gök cisimlerinin topoğrafik yapılarını veri rüyalarına dönüştüren tablolar ve heykeller yer alıyor. Hayallerle rüyalar arasındaki ilintiyi gidemediğimiz yerlerle ilgili hisler ya da durumlar olarak açıklayabileceğimizi iddia ediyor sanatçı ve diyor ki insanlık olarak keşfetmek istediğimiz yerlere bu makinelerin bize gösterdikleri sayesinde yaklaşabiliyoruz. Yapay zeka bu veriler arasında tıpkı rüya görürken zihnimizin yaptığı gibi bağlantılar kurarak, bizi farkında olmadığımız arzular ve amaçlar ile tanıştırabilir. Aslında bu merak ettiğimiz yerlerle ilgili sanata dönüşmüş veriler hayal gücümüzü tetikliyor. Yani  kainatın aslında hiç görmediğimiz yerlerine dair gördüğümüz halüsinasyonlar bizi oralara yakınlaştırıyor. 

Refik Anadol, Machine Memoirs v.2 (Makine Hatıraları v.2)

Düşler bölümünün ilk eserinde 18 farklı projeksiyonun kullanıldığı hem duvarların hem de zeminin bir tuvale dönüştüğü bir eser bizi karşılıyor. Üç boyutlu bir yapay zeka sinema deneyimi, yani tam anlamıyla bir makine rüyasının içine adım atıyorsunuz. 

Refik Anadol, Synthetic Landscapes -Mars (Sentetik Manzaralar – Mars)

Bir sonraki katta ise Mars’ın fotoğraflarından derlenmiş ve elektriği kesilmediği sürece kendini tekrar etmeden sonsuza kadar devam edebileceği söylenen rüya eseri var. Tam karşısında ise Mars’ın üç boyutlu bir heykeli. 

Refik Anadol, Machine Hallucinations: ISS and MRO Dreams ((Makine Halüsinasyonları:ISS ve MRO Rüyaları). 

En üst katta ise dijital kanvaslarda dikey dikdörtgen formalarda verilerin yine pigmentlerle canlandırılmış halleri mevcut. Aslında arka planında anca teknolojik imkânlarımız sayesinde varlığını teyit edebildiğimiz/görebildiğimiz mekanlardan yine kendi kurgumuz olan bilgisayarlara yüklenen imajların yapı taşları olarak kullanılmasının felsefi bir boyutu var. Bunu anlamak  için tam burada  Refik Anadol’un kullandığı terminolojiyi açmak gerekiyor sanırım.  Anadol “hafıza” ile “hatıra”nın farkını vurguluyor. Hatırayı daha bireysel, insanın kendi beyninde çoğalttığı ve sonsuza giden imge çeşitliliğini üreten, yaşayan bir varlık olarak değerlendiriyor. Hafızayı ise daha kolektif görüyor. Rüya ve hayal arasındaki ilinti içinse birinde bilincimiz açık ve arzularımızın farkındayız, diğerinde ise belleğimiz tarafından bastırılmış isteklerimizle yüzleşiyoruz, diyor. Bu sergide bu analojileri uzaya taşırsak insanlık olarak hayalini kurduğumuz, keşfetmek istediğimiz o uzak yerleri bizim için gözleyen makinelerle oralara yakınlaşabildiğimizi gösteriyor. Yapay zeka da bu aklımızda tutamayacağımız büyüklükteki veriler arasında  tıpkı bizim rüyalarımızda yaptığımız gibi bağlantılar kurabiliyor, bu da bizi farkında olmadığımız arzular, potansiyeller ve amaçlarla tanıştırıyor. Bu  düşüncenin tetikleyicisi olduğuna inandığı eserlerini sergilerinde bize sunuyor yani… 

Sergi kitapçığının arkasında sanatçının soru cevap kısmını severek okudum. Sizlere ilgimi çeken kısımları aktarayım isterim; bu sergi için yaklaşık üç yıl boyunca teleskoplardan gelen görselleri taradıkça  “teleskopların da anıları, seyahatnameleri var” diye düşünmeye başlamış Anadol. Buradan da yapay da olsa bunca görüntüyü belleğinde toplayan teleskopların  rüya görebileceği ihtimalini düşünmeye başlamış, nasıl olurdu acaba diye. 

Aynı şeylere bakıp nasıl farklı şeyler düşünüyoruz değil mi? Bilim insanları aynı yerde  yaşam kanıtı olabilecek şeyler ararken, sanatçı ise teleskopların rüyaları nasıl olur diye düşünüp sınırın ötesine geçiyor. 

Çok  heyecanlandırıcı bir haberi var Refik Anadolu’un; eserlerinin ve araştırmalarının hafızayı etkileyen bazı nörolojik hastalıkların tedavisinde terapi amaçlı kullanılabilme ihtimali olduğundan söz ediyor. Önümüzdeki aylarda bizleri sinirbilim ve sanat üzerine birçok yeni projesinden haberdar edecekmiş. 

Refik Anadol’un bu sergisini bize  bir yandan kendi makineleşmemizi sorgulattığı için diğer yandan da makineleri insana özgü algı kalıpları üzerinden anlamlandırmaya çalışmamızı sağladığı için çok değerli buluyorum. Tam da bu yüzden bana sorarsanız AI yani yapay zeka aslında yaratıcısına tabidir. Yapay zeka kullanılarak ortaya çıkarılan ürünler de yapay zekanın yaratıcısı, sahibi ve kullanıcısından bağımsız düşünülemez. Onlar ise, eşrefi mahlukat (*) ve esfel-i safilin (**) arasında bir yerdedir. Kendini aşabilen varlık olmadığı için de yaratıcısı insan gibi AI karakter de aynı huy ve önyargılıdır aslında…

Refik Anadol’un soru cevap bölümünün kapanışında verdiği yanıt da çok güzel; “Pandemi sonrasında sanatın çok daha önemli olduğu bir döneme gireceğiz. Sanatın bizi iyileştirebileceğine inancım tam. Böylesine zor ve acı geçen sürece, bir nebze de olsa pozitif bir katkım olabilirse ne mutlu bana. İzleyicilerin sergiden mutlu, dünya ve evrenle ilgili yeni sorular sorabilen ve ilham almış bir şekilde ayrılmalarını diliyorum.” 

Gerçekten son dönemlerde tüm dünya oldukça zor dönemlerden geçiyor, hepimiz bu zorlukları farklı noktalarda, farklı ölçeklerde hissediyoruz. Bu sergilerle sanat yaşamımızın anlamını genişletiyor.  

Bu arada sergi bitti ancak merak edenler için Youtube’da 360 deneyimleme imkanı hala mevcut, meraklılar için linki buraya bırakıyorum:

(*) varlıkların en şereflisi

(**) aşağıların aşağısı

YORUM YAZIN