BİR TARİF ETMEYE ÇALIŞAYIM
Geçenlerde İngiltere’ye yaptığım bir iş seyahati sırasında toplantılardan sonra bir sanat GOYA’sına vakit ayırdım. Londra’da Marble Arch ve Oxford Street’ten sadece birkaç adım uzaklıkta, yaklaşık 3000 metrekarelik (https://frameless.com/the-experience/) büyük bir mekanda yer alan 2021in sonlarında açılmış olan Frameless sergisini ziyaret ettim. İnanılmazdı. Aşağıda bana böylesine “inanılmaz” hissi veren atmosferi ve eserleri özetlemeye çalıştım. Hani “tarif edilmez yaşanır” diye bir klişe var ya, gerçekten öyle ama ben yine de bir tarif etmeyi deneyeceğim.
İsminden de anlaşılacağı üzere “Çerçevesiz” sergi deneyimi, teknolojiyi yaratıcılıkla birleştirerek sarmalayıcı, etkileşimli ve çok duyusal bir ortam yaratan önemli bir değişiklik!
Sanat ve izleyici arasındaki engeller ortadan kalkıyor. Büyük ölçekli projeksiyonlar, interaktif dev ekranlar ve mekanı saran ses kullanarak sizi sarmalayan bir ortam yaratılıyor.
Sanat eserleri artık bir çerçevenin sınırlarına hapsedilmiyor, izleyiciler eserleri içinde yürüyerek ve onlarla etkileşime geçerek yeni bir tarzda deneyimliyorlar. Sadece bir resme bakmakla kalmıyor, her fırça darbesi, her renk sıçraması ve her ilham anıyla resmin içinde oluyorsunuz, düşünün ne muazzam. Siz tablonun içinde yürürken yerdeki yapraklar attığınız adımlardan savruluyor.
Frameless sergisi dört galeriden oluşuyor. Dört farklı galeride gezinirken, her birinde farklı bir sarmalayıcı teknolojiyi deneyimliyorsunuz. Sadece bakılan statik nesneler yerine, görüntüler etrafınızdaki duvarlara, tavana ve zemine anime bir şekilde yansıtılmış ve müzik eşliğinde sunuluyor. Galeri konseptleri şöyle:
Beyond Reality: (Gerçeğin Ötesinde) ziyaretçiyi sürrealizmden sembolizme ve ötesine götürüyor. Galeriden içeriye girdiğinizde kendinizi eserlerin içerisinde buluyorsunuz. İster oturarak ister dolaşarak eserlerin duvarlarda, tavanda ve ayaklarınızın altında akışına şahit oluyorsunuz. Bir nevi eserin içerisine giriyorsunuz. Bu galeri, Dali’nin ünlü eriyen saatleri The Persistence of Memory (Belleğin Azmi) ve Max Ernst’in kabus görüntülerindeki sürrealist imgelerin Edvard Munch’ın Scream’i (Çığlık) ile buluştuğu yer olmuş.
Colour in Motion (Hareket Halinde Renk): Bu galeride eşsiz eserlerin her fırça darbesiyle etkileşime geçiyorsunuz. Van Gogh’un ünlü otoportresinin fırça darbeleri zemine yayılıyor ve bu darbeler “tekmeledikçe” hareket ediyor, aynı şekilde müzik de sizin hareketlerinizden tetikleniyor. Monet, Van Gogh devam ediyor.
The World Around Us: (Etrafımızdaki Dünya) Ziyaretçileri ünlü şehir sahneleri ve manzaralar aracılığıyla enternasyonel bir maceraya sürüklüyor. Mesela, Canaletto’nun izniyle Venedik’te bir avluya taşınırız, bulutlu manzaraya bakarak bir kayanın üzerinde duran The Wanderer above the Sea of Fog’u (Bulutların Üzerine Yolculuk) görürüz ve Rembrandt’ın Galilee’deki Fırtına’daki İsa’da korkunç fırtınanın çarpan dalgaları tarafından ıslandığımızı hissederiz. Ve sonra, Vincent Van Gogh’un Starry Night’ında (Yıldızlı Gece) dönen yıldızlar, yukarıda uçan kuyruklu yıldızlar ve önümüzde uyanan köy ışıklarıyla muhteşem bir şekilde canlanır. Gerçekten çok güzel. Tüm galerilerde isterseniz yere veya banklara oturarak bu güzellikleri deneyimliyorsunuz.
The Art of Abstraction: (Soyutlama Sanatı) Bu galeride Klimt ve Kandinsky gibi kübistlerin kareleri ve daireleri ritmik caz müziği eşliğinde sergileniyor. Bu galeride labirent gibi eserlerin ve yansımalarının aralarında dolaşıyorsunuz.
Teknik taraf hakkında biraz daha bilgi vermek gerekirse, işin çoğu Avengers: Infinity War, Spectre ve Fantastic Beasts gibi filmler için görsel efektler konusunda tanınan Cinensite tarafından yapılmış. Bu video, Rembrandt’ın Galilee’deki Fırtına’daki İsa’yı sarmalayıcı bir 3D deneyime nasıl uyarladıklarına dair bir fikir veriyor. Her şeyi sanatçının görsel diliyle uyumlu bir şekilde canlandırmanın zorluklarını anlatıyor. Güçlü projeksiyon teknolojisi gereksinimi için Frameless, büyük ölçekli kurulum projeksiyonu alanında pazar lideri olan Panasonic ile stratejik bir ortaklık imzalamış ve Londra’da mekanı bir küresel amiral gemisi vitrini olarak kullanıyor.
Panasonic’in en iyi 50 üç çipli DLP lazer projektörü ile Frameless 479 milyon piksel ve 1 milyon lümen parlaklık ve canlı renk sunuyor. Frameless ayrıca tüm teknik ekipmanı tedarik ve entegre etmek için Creative Technology’nin Birleşik Krallık Sistem Entegrasyonu ekibiyle iş birliği yapıyor. Ses, Autograph Sound tarafından sağlanıyor ve entegre ediliyor. Bu galerinin müzikleri Nick Powell ve Benjamin Grant tarafından 7 farklı parça olarak bestelenmiş.
Galerilerde kullanılan yenilikçi teknikler arasında görsel sonsuzluk efekti vermek için aynalar ve projektörlerin ayna folyo ile sarılması, ziyaretçileri tümüyle sarmayalan bir kara, deniz veya şehir manzarasının kalbine yerleştirmek için altı yüzlü projeksiyon kullanılması ve karanlık bir odada yarı saydam ekranlar kullanılarak kendinizi kaybedebileceğiniz bir içerik labirenti oluşturulması yer alıyor.
Bilmiyorum tarif edebildim mi, tabii vidyolar da çektim ama… Siz yine de en iyisi bir uğrayıverin.