YKKD kurulalı 6 yıl oluyor. Amacımız kadınların iş hayatında yer almasının yanında üst yönetimde, yönetim kurullarında hatta bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak yer almalarını sağlamak ve bunun için yetişmeleridir. Bunu sağlamak için gönüllü koçluk veriyoruz, bir envanter oluşturup iletişimini yapıyoruz.
Hatta menti havuzundan yönetim kuruluna ilk atamayı yapan şirket bizmişiz, öğrenince çok mutlu olmuştum. Destekleme nedenlerimizi yazmayı artık gereksiz buluyorum. Çünkü çok açık; Yönetim Kurulları’nda Türkiye’nin daha fazla kadına ihtiyacı var. 10 Haziran’da Özyeğin Üniversitesi’nde 5’inci dönem mezuniyet töreninde diploma alanlara yönelik YKKD Başkan Yardımcısı Arzu Aslan Kesimer’le bir söyleşiye davetliydim. Söyleşi oldukça sürükleyici geçti. Üç parçada bu söyleşiyi paylaşıyorum.
Bu arada yeni dönem başvuruları da başlamış. İlgilenenler için: https://www.yonetimkurulundakadin.org/ykkd-programi-ozet-bilgi
İlk vidyoda; Arzu hanım ilk başta Yönetim Kurulları’nın nasıl oluşturduğumuzu, dengenin nasıl sağlandığını, kararların nasıl alınması gerektiğini sordu. Vidyoda bu soruların cevaplarını bulacaksınız.
Pazartesi günü paylaştığım birinci vidyo:
Çarşamba günü yayınladığım ikinci vidyoda; Arzu hanım bu kez ortaklıklarda başarının nasıl sağlanacağını, yk üyelerinin başarısının nasıl değerlendirileceğini ve işletmelerde kadın yönetim kurulu üyelerinin sayısının nasıl artırılacağını soruyor. Vidyoda cevaplarımı bulacaksınız:
Kalanında neler konuştuk derseniz:
Düşünün bir iş sahibisiniz, kız evladınız da var. O da nasibine düşen malına/işine sahip çıkmalı değil mi? Yoksa damadınıza/kocasına mı ram olmalı?
Babam bize miras bırakmadı. Malını aramızda önceden dağıttı. Beni işin başına geçirip kurumsallaşmamızı takip etti ve rehberlik yaptı bize! Bana sordu; kız erkek arasında nasıl pay edilecek diye, ben de şükür malımız var, “Erkek kızın misliyle hak sahibi olabilir.” prensibini uygulamamıza gerek yok, ama ben işe yönetici olacaksam, sözüm yere düşmeyecek kadar bir fazla hakkım olsun dedim. Ablam işte çalışmadı. Ama eniştemle ve çocukları ile uzun yıllar beraber çalıştık. Bugün de işimizin başında en büyük yeğenim Ali Ülker var. Bugün Yıldız Holding tamamen kurumsallaşmış, global yatırımları olan, iştigal ettiği kategorilerde dünyada başa güreşen bir Türk şirketidir.
Evet, yine konumuza dönersek kadınların, profesyonel iş hayatı içinde yer alması ülkemizin piyasaya çalışan arzı konusunda rekabetçi olmasını sağlar. Zaten bizim gibi çeşitli “gıda” iş kollarında faaliyet gösterenler için elzemdir. Zira müşterilerinizin çoğu kadın ve çocuklardır, erkeklerin mühim bir kısmını ise alışverişçi tabiatını belirleyen kadınlar yönlendirmektedir.
İkinci mühim husus da bilhassa Anadolu’da küçük ölçekli işletmelerin aile şirketi hüviyetini kaybetmeden devamı için kız çocukların da iş idare ehliyet veya anlayışına sahip olmasıdır. Bu hususta bildiğim kadarıyla halen yeterli bir inisiyatif yoktur. Ama olmalıdır.
Altta 5. dönem mezunlarımızla bir araya geldiğimizde yapılan söyleşimi üç bölüm halinde bulacaksınız. İlk iki vidyo YKKD Başkan Yardımcısı ve YK Üyemiz Sayın Arzu Kesimer ile yaptığımız söyleşi ve üçüncü bölüm ise katılanların soru cevaplarından oluşmaktadır.
- Soru: Çok hızlı gelişen bir gelecek var ve geçmişe bakarak geleceği şekillendirmek biraz önyargılı da olduğu bir döneme doğru gidiyoruz. Sizler ne düşünüyorsunuz? Önümüzdeki 5 yılı nasıl görüyorsunuz hem Türkiye hem Dünya için?
Murat Ülker: Tabii, yakın gelecek denince bu genelde bizim endişelerimizi, korkularımızı beraber getiriyor. Onun için önümüzdeki yılları ben iyi görmüyorum. Ona göre de tedbir alıyorum, çalışıyorum. Ama bunları yaparsanız ne olacak? O zaman iyi olacak. Bunları da şöyle düşünün: 5 yıl değil, şu kadar yıl sonra diye bakarsanız hakikaten bir ömür, bizden sonraki nesil diye bakarsanız çok iyi şeyler olacak. Çünkü ispatı geçmişte; ne kadar büyük farklar olmuş. Benim ninemin 93 Harbinde “Moskof geldi” diye çarıkları da yolda kalmış lastikleri de, çıplak ayak yürüyerek 150 kilometre, İstanbul’a sığınmış bir camii avlusuna. Geçmiş bu. E şimdi buna göre gelecek? Şikâyet ediyoruz tabii “Schengen vizesini alamadım.” diyor, “Az verdiler.” diyor, “Niye böyle yaptılar?” diyor. Ben gidince şikâyet ediyorum, çok geziyorum ama gidiyorum, pasaportu veriyorum. Adam soruyor. Sonra diyorum ki: “Kuş misali 2 saatte geldim buraya.” diyorum. Adam karşımda soruyorum diyor, sormasının bir manası da yok. Ne cevap verirsen ver. Sonunda o da “tamam” diyor. O da kendini tatmin ediyor. Ne yapalım yani… Geçip gidiyoruz.
- Soru: Merhaba Murat Bey. Uzun yıllar ilaç firmalarında, sağlık sektöründe çalıştım. Şu anda bir İsviçre İlaç firmasının Genel Müdürlüğünü yapıyorum. Sorum şöyle: biraz bahsettiniz ama bir aile şirketinden geliyorsunuz, babanızdan devraldınız, yeni kuşaklara, çocuklarınıza veya şirketi devralacak aile yakınlarınızı, çocuklarınızı veya kimleri ne nasihatlerle büyüttünüz veya ne tür cümlelerle hayata bakmalarına ya da bu işi devraldıklarında nasıl davranmaları konusunda nasihatlerde bulundunuz.
Murat Ülker: Burada konuşuyorum, dinleyen de var çok şükür. Ama normalde pek konuşan biri değilim. Evde çok konuşmam, çok konuşsanız da dinlemez zaten çocuklar. Ben onlara şunu salık veriyorum; Bir kere dedim ki “Ne istiyorsanız, onu okuyun.” Bence: “Mühendis olun.” dedim ve ben hala o kafadayım. Hiçbiri mühendis olmadı, “Ne lüzumu var, bu daha kolayı.” dediler İşletmeci oldular. Ama bari “Muhasebe öğrenin, istatistiği öğrenin.” dedim. İşte kimisi öğreniyor, kimisi öğrenmiyor. Sonra mezun olunca: “Başka bir yerde çalışacaksınız, benim size tavsiyem.” dedim. “Şu ülkelerde şu şirketlerde, bunlar benim arkadaşlarım, tanıdıklarım dedim”. Gidiyorlar çalışıyorlar. O açıdan iyi. Yani birkaç sene dışarıda çalışıyorlar, ondan sonra işe gelince “ya diyorum, bakın diyorum, hangi işi istiyorsanız onu yapın.” diyorum. Mesela işte çalışan büyük oğlan, “Ben direktör olayım.” diyor. Çünkü arkadaşları sağ olsunlar, tabii üst yöneticiler, ona da üst yönetici gibi davranmak istiyorlar. Patronun oğlu gibi… O “Ben öyle yapmayayım.” diyor. “Ben birkaç yerde direktörlük yapmazsam, hatta aynı anda yaparsam işi daha iyi öğrenirim.” diyor. Şimdi böyle kendi kendine gayret ediyor. Ben bunların hakikaten ilk başta 3. şahıs olarak bir firmada nasıl çalıştıklarını görmek istiyorum. Mesela bir tanesi bir fabrikada çalışıyordu şimdi ismini söylemeyeyim. “Oğlum mesai yok mu, kaçta başlıyor, nasıl oluyor bu iş?” dedim. “O kolay.” dedi “İşte bizim dedi patron şöyle böyle filan.” “Patron bakım kısmında çalışıyor,” bakım şefi veya müdürü, neyse dedim “Nasıl oldu?” “Adam Fenerbahçeliymiş, ben ona imzalı forma hediye ettim.” dedi. Zaten benim istediğim de buydu. Çünkü gerçek hayatta bu var, bu imtiyaz ilişkileri var, bu iltimaslar var, kayırmalar var. Bunların hepsini siz kendi firmanızda, babanızın yanında çalışarak öğrenemezsiniz. Hiçbir zaman hayat boyu göremezsiniz bile, ancak bunu yapan durumda olursanız yani altta orada çalışıyorsanız ki bakımcı olarak çalışıyor, zaten kimse olarak çalışıyor.
- Soru: Şirketinize baktığınız zaman şu anda hem kendi şirketiniz için hem bizler için önereceğiniz, odaklandığınız, değiştirmek istediğiniz 2 veya 3 alan nedir sizi en çok düşündüren?
Murat Ülker: Biz şöyle bir deyiş kullanıyoruz: “Cash is the king”. Yani son birkaç seneden beri tamamıyla bunun üzerinden gidiyoruz. Şirketin kar etmeli tabii ama nakit yaratması mühim. İkincisi, üretim şirketlerinde bile negatif işletme sermayesi sağlamaya çalışıyoruz. Ancak bu şekilde ayakta kalabileceğimizi biliyoruz. Yoksa finansman büyük bir yük olarak geliyor. Bir de şirketi değerlendirirken artık o EBİTDA’lara EBİT’lere artık veda ettik. Net kâra bakıyoruz, sonra elimizde ne kalıyor…. Enflasyon varsa kur farkları çok varsa mesela KPI ya da yüzde değil “Absolute Money” olarak değerlendiriyoruz. Daha doğru oluyor, her iki taraf için de daha iyi oluyor. Şimdilik bunlar var, ileride başka şeyler de olur.
- Soru: Madem öyle, ben de kendi mesleğimle ilgili bir şey söyleyeyim: Beni çağırdınız “Duygu şu şirketimize yönetim kuru üyesi alalım” Bağımsız yönetim kurulu üyesi olsun istediniz. Hangi özellikleri, yetkinlikleri özellikle isterdiniz. Bunlar mutlaka olsun, böyle adayları getir dersiniz. Bu bir. Bir de, bir seyahate gitmişsiniz, bir envanter yapmışsınız, bir test doldurmuşsunuz hepinizin ayrı çıkmış. Orada hangi özellikler çıkmıştı? Bu demektir ki siz o özellikteki kişileri seçiyorsunuz.
Murat Ülker: Yönetim kurulu üyesi kimi seçeceğiz, onu yazıyoruz, envanter yapıyoruz. Diyoruz ki “Şöyle birisi olması lazım, bizim bu eksiğimiz var. Onu alalım.”. Ona göre zaten bulunan adaylar arasında mülakat yapıyoruz. Mülakatta ben iş verdiğim, iş yaptığım insanlara güvenirim, onlara güvendiğim için gelen adaylar zaten uygundur diyorum. Gelen adaylarla üst seviyede CEO olsun CFO olsun veyahut YK üyesi olsun: Bu arkadaşların her biri ile mülakat yaparken daha çok onların bana mülakat yapmasını sağlarım. Yani beni tanısınlar, şirketi tanısınlar, çünkü benim için benim 80 bin çalışanım var, hepsi aynı ayar değil tabii ama, hepsi benim için önemli. Ama neticede 80 bin halbuki siz çalıştığınız zaman bir şirkette çalışacaksınız bu çok önemli bir şey. Onun için o kararı sizin doğru irdeleyip vermeniz lazım, hele YK üyesi olacaksanız. Bir de itibarınızı, isminizi, geçmişinizi koyacaksınız ortaya, o daha mühim. Kararlı olduğuna emin olunca ben hep üst yönetim ile mülakat yaparken onlar hakkında bazı şeyleri bilmeye, anlamaya çalışırım. Mesela neyi? Daha ziyade kişiliklerini, ama onların da beni tanıyıp hakikaten bu şirkette çalışmaya karar vermelerini arzu ederim.
- Soru: Aile şirketlerinde çalışıyorum, sizin aile şirketleri ile ilgili püf noktanızı merak ediyorum? Birlikte kalma ve büyümeyi nasıl başardınız, size göre püf noktası nedir?
Murat Ülker: Başaramadık. Babamla amcam ortaktılar, beraber çalıştılar sonra çocuklar geldi işin içine. Neticede biz bir bisküvi fabrikasında 6 patronduk. Sabahtan “Şunları yapalım.” diyor bir tane patron, öğlenden sonra öteki “Onları yapmayın böyle yapın.” diyor. Bizim profesyoneller saçlarını yoluyorlar. En sonunda babam dedi ki “ben gideyim abimle konuşayım da, biz bu işleri ayıralım bari aile olalım akraba olarak kalalım.” dedi. Akraba olarak kalmayı tercih ettik, işleri ayırdık. Onlar da kendi aralarında yapamadılar. Biz de şimdi yapmak için epey uğraşıyoruz. Mesela şu yolu bulduk en son: insanın tabii yıllar geçtikçe bir bagajı oluyor. Ailede herkesin bir bagajı var, bir geçmişi var, bir gürültü patırtı var. Dedik ki hepsini bir kenara koyun. Gençleri bir araya toplayalım, onlar kendi kendilerine konuşmaya, meselelerini nasıl çözeriz, ne olabilir bunları yapmaya çalışsınlar. Şimdi o yolda ilerliyoruz.
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.