Burhan Doğançay, Türk sanat dünyası için oldukça mühim bir isim. 1929’da doğan sanatçının yaşam öyküsüne baktığımızda da ne kadar çok yönlü olduğunu, hayattan beslenmenin onun ne kadar odağında olduğunu görebiliyorsunuz.
Onu tanır bilirdim ama samimiyetimiz Mavi Senfoni’yi aldıktan sonra başladı. O dönemler New York’da yaşıyordu ve ben de iş için gidip geldikçe onu görmeye giderdim, çok güzel sohbetlerimiz olmuştu. İlk sanat eğitimini babası ressam ve harita subayı Adil Doğançay’dan ama üniversite ve sonrası eğitimlerini hep farklı alanlarda almış; Ankara Üniversitesi’nde Hukuk okumuş, sonra Paris Üniversitesi’nde Ekonomi Doktorası yapmış. Gençliğinde bir dönem futbolcu dayısından etkilenerek Gençlerbirliği’nde bir süre top oynamış. Tüm bunları yaparken ise hep sanatla iç içe olmuş.
Bir de çok gezmiş, hep yeni yerler görmek istemiş, gezerken de sadece bakmamış gerçekten görmüş. Duvarlara bakmış görmüş, insanlara bakmış görmüş ve bunları da sanatına aktarmış. Malum bakmakla görmek farklı şeyler.
“Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı? Aslında retorik bir soru haline gelmiştir ama tam Doğançay’a sorulması gereken bir soruymuş. Doktorası olan ama bir yandan da hep gezen, gördüğünü fotoğraflayan bu kıymetli sanatçının bu soru karşısında vereceği cevabı dinlemek güzel olabilirdi… Ben yine de şöyle cevap vereyim; çok okuyup gezen, çok bilir.
Size önerim B. Doğançay’ın yaşam öyküsünü hiç olmazsa web’ten okumanız. Bu yazıda müzesinden ve eserlerinden söz ederken merhum Burhan beyin nelerden ilham aldığına bakalım.
Biyografisini aktarmamakla beraber şunu belirtmekte fayda var, ilk sanat eğitimini babası ressam ve harita subayı Adil Doğançay’dan almış hatta müzeye giderseniz en üst kat onun eserlerine ayrılmış. Adil Bey asker olmasının yanı sıra tanınmış bir ressamdır. Eserlerinin çoğunluğu empresyonist üslupla çalışılmış peyzaj ve natürmortlardan oluşuyor. Eserlerinin sergilendiği kat iki oda ve bir ara holden oluşuyor. Eserleri de bölgelere ayırmışlar “İzmit Körfezi, Trakya, Ankara, İstanbul: Asya Yakası” vb.
Müzede bir diğer hoşuma giden şey de karekodu tarayınca sanatçının o döneminden oluşturulmuş bir playliste yönleniyor oluşu oldu.
Adil Doğançay playlisti: https://open.spotify.com/playlist/1VRfcQgotuxv1GuVcflUok?si=CqVFEheTTzaeQj9Wz-VIeA
Burhan Doğançay’s Favorites de çok güzel olmuş hatta “Symphony in blue”yu da dinlemenizi öneririm 😉 . Biz aldığımızda bestelenmişti. https://open.spotify.com/playlist/5H0vVR38XGCvmUQNCHNgPX?si=azw8XxOHSNy47reHPJ5QuQ
Müzeyi değerli dostum Burhan Doğançay Müzesi Yönetim Kurulu ve Kurucu Üyesi Oktay Duran ile gezerken sohbet ettik, söyledikleri çok hoşuma gitti “Burhan Doğançay ile 1970lerin sonuna doğru tanıştım. Ondan ve sanatından çok etkilendim çünkü Türkiye’nin sanat camiası içerisinde hep özgünlük arıyordum ve bunu Doğançay’da buldum. Uzman olduğumdan değil tabi, benimki bir histi.” Kendi adıma ben ne koleksiyonerim ne de sanat konusunda uzman ama beni etkileyen, bir yerden yakalayan eserlerin koleksiyonumuza katılmasını önemsiyorum ve Burhan Bey gerçekten özgün, etkileyici eserlerle dünya sanatına katma değerleri olmuş oldukça kıymetli bir sanatçıdır.
Neden dünya sanatçısı derseniz dünya sanatına yeni katkılar yapmıştır. Duvarlarda gördüklerini resimlerine aksettirirken, yırtıklardan desenlere bir sürü güzel detay bir yana 3 boyutlu materyallerin hem kendi gölgeleri hem de kendi gördüğü gölgeleri ile aksettirmiştir. Burhan Doğançay şehir duvarları ve sanat söz konusu olduğunda dünya sanat literatüründeki yeri tartışılmaz bir sanatçıydı. Southhampton Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden Profesör Brandon Taylor “Urban Walls: A Generation of Collage in Europe & America” (Şehir Duvarları: Avrupa ve ABD’de Bir Kolaj Nesli) ismiyle kolaj sanatçılarının çalışmaları konusunu işlediği derleme bir kitap yayınlamıştı. Bu kitabın yayınevi ABD’nin sanat, mimari gibi konularda en önde gelen yayıncılarından biri Hudson Hill Press (*). Yazar kitabın girişinde sanatçı isimlerini verirken en üstte Burhan Doğançay ismini zikretmiş, sonra da diğer sanatçıları eklemiş.
Sanat aslında insanların ortak dilidir. Bunun en güzel örneklerini yine Doğançay’ın eserlerinde görebiliyoruz. Ressamlığının yanı sıra çok iyi bir fotoğraf sanatçısı olan Doğançay, fotoğraf makinesi ile 114 ülke gezmiş ve bu ülkelerin duvarlarını fotoğraflamış. Bunu yaptığı dönemde haberleşme ağlarının da bu kadar gelişmiş olmadığını ve daha izole yaşayan toplumların aynı duyguları nasıl aynı şekillerde aktardığını, anlattığını düşününce insanların ortak bir dili olduğunu çok güzel ortaya koyabildiğini düşünüyorum. Sonrasında kendi bilgi ve görgüsüyle, ilhamıyla damıtıp tablolara yansıtması da bambaşka bir boyut olmuş…
“Duvarlar toplumun aynasıdır” diyen Burhan Doğançay’ın “Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı – Burhan Doğançay Retrospektifi” sergisi 2012 yılında Yıldız Holding sponsorluğunda İstanbul Modern’de yapılmıştı. 1960’lardan o güne dek duvarlar aracılığıyla modern ve çağdaş kent kültürünün toplumsal, kültürel ve politik dönüşümünü merceğe alan bir sergiydi. 114 ülke, 50 yıllık sanat hayatının ardından Burhan Bey’in biriktirdiklerinin bir seçkisinin sunulduğu bu sergi oldukça önemli ve değerliydi. Bu kıymetli sergi için Yıldız Holding sponsorluğunda bir kitap hazırlamıştık. (**)
Gölgeleri bir iz olarak algılaması da yenilikti, hem çizerek hem de doğal ışığın eserde yaratacağı gölgeleri hesaplayarak gölgeler yapmış ve böylece sanat tarihinde özel bir yer edinmiştir.
Dessine-Moi L’amour; aşk, sevgi, cinsellikle ilgili şeylerin dünyanın her yerinde ortak olduğunu ortaya koyan bir eseri var kendisinin. Dünyanın dört bir yanından duvarlara çizilmiş şeyleri fotoğraflayarak yapmış bu eseri. Kitaba baktıkça hepimizin ne kadar biricik ama ne kadar ortak olduğumuzu apaçık görebiliyorsunuz. Dünyayı gezip çektiği fotoğraflardan bahsederken 35 bin dialık çok ciddi bir arşivden bahsediyorum.
Doğançay gezip gördüklerini sürekli kendi gözünden eserlerine de aktarmış. Mesela Formula 1 serisi; Monaco’da düzenlenen F1 diğer yarışlardan farklı olarak şehrin sokaklarında gerçekleşir, ayrı bir pist alanı yoktur yani. Her şehir gibi Monaco’nun da tabii her yanı reklam panolarıyla dolu ve pilotların yarış esnasında dikkatlerinin dağılmaması için yarış süresinde panoların siyah bantlarla kapatıldığını gören Doğançay bundan esinlenerek F1 serisini çalışmış.
Mavi Duvarlar ise 1990’larda New York’da metroların yenilenme çalışmalarına denk gelmiş Doğançay. İnşaat alanının çevresi mavi panolarla kaplanmış, yasak dendiği halde çok çekici göründüğü için olsa gerek herkes üzerine bir şeyler yazıyormuş. Bunları gören Doğançay da etkilenerek Mavi Duvarlar serisini üretmiş.
Bir de tabii Aubusson Halılarına işlenen eserleri var Doğançay’ın. Aubusson halıları Paris’in güneyinde yer alan Aubusson kasabasında 15. yüzyıldan beri üretilen çok kıymetli duvar halılarıdır. Elle dokunan ve Fransa’nın medarı iftiharı olan bu meşhur halılarda daha önce Dali’den Picasso’ya, Chagall’dan Miro’ya kadar birçok önemli sanatçının tabloları dokunmuş. Doğançay ise eserleri bu halılara aktarılan ilk Türk sanatçı.
Halılardan bahsederken bu halılarda kullanılan benim çok beğendiğim kurdele serisinden bahsetmek gerek; daha önceki duvar dokulu ve kolaj tekniğinden biraz farklı bir seri; Doğançay’ın daha soyut bir yaklaşıma geçişi. Bu seride bilhassa ışık ve gölgelerle oynanmış, tabakalarca yırtık kağıt parçaları şeritler halinde tuvalin üstünden size doğru uzanır sanki. Renkleri ve o üç boyutlu haliyle bu seri bana hep çok neşeli gelmiştir.
Burhan Doğançay, Mavi Senfoni, Tuval üzerine akrilik boya, guaş, fümaj ve kolaj. 164 x 287 cm. 1987. Yıldız Holding Koleksiyonu
Ve tabii Mavi Senfoni’den bahsetmeden geçmek olmaz. Sanatçı uzun yıllar duvarlardaki resim ve grafitilerden beslenirken, Osmanlı’ya dair eserler yapmak istiyor. Bu fikri Mavi Senfoni’de vücut bulmuş, eserde Sultanahmet Camii’nin içindeki çinilerden esinlenmiş. Yani bizim tarihimizin muhteşem devrini temsil eden bir başka sanatsal yapının sanatçının gözünden aktarılmasıdır, Mavi Senfoni.
Mavi Senfoni’nin koleksiyona katılması zamanında çok ses getirmişti, Burhan Doğançay’ın da o dönem yaşayan en pahalı eser veren Türk ressamı olarak gösterilmesine neden olmuştu. Benim o müzayede sırasında yurt dışında olmam, olayı internetten öğrenmem gibi ilginç detaylar da var. Bu meseleleri zamanında uzun uzun İstanbul Art News dergisi için 2014 yılında Yasemin Bay hanımefendiye anlatmıştım. Detayını merak ederseniz linkten ulaşabilirsiniz: https://www.yildizholding.com.tr/basinda-biz/karinca-gibi-calisiyorum-agustosbocegi-gibi-sanat-eseri-aliyorum/
Burhan Doğançay, tüm eserlerinde toplumların, kültürlerin izini süren, birbirleriyle ilintilerini ve dönüşümlerini bir antropolog titizliği ile inceleyen ve bunları bazen fotoğraf sanatı ile belgeleyen, bazen de kendi gözünden tuvaline yansıtan bir sanatçıydı. Aynı zamanda sayesinde Türk sanat dünyası onunla beraber bir devrim gördü, değerlemede bir eşiğin atlanmasına vesile oldu. Bu açıdan bizimle Medici’leri ilişkilendirmesi benim için özel değerdedir. Ayrıca muhterem eşimle bir hastane ziyaretinde birbirlerini bilmeden tanışmış olmaları ve beraberce hazırladıkları Ülker Ailesi Kolajı benim için çok değerli bir sürpriz olmuştu. Rabbim rahmet eylesin.
Burhan Doğançay’ın bizlere çok önemli bir mesajı oldu; hepimiz biriz, hepimiz duygularımızda ortağız… Açıkçası Doğançay’ın Yıldız Holding koleksiyonundaki eserleriyle iftihar ederim. Sizlere de Balo Sokak’ın sonundaki Doğançay Müzesi’ni gezmenizi, nelerden ilham aldığını okuyarak eserlerini yakından incelemenizi öneririm. Siz de etkileneceksiniz, bundan eminim.
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez