Bebekler antik çağlardan günümüze kadar gelen, insanın kendi benzeri olarak şekillendirdiği, bu sebeple de ait olduğu döneme dair bizlere tarihi ve kültürel perspektif sunan objelerdir. Bebeklere bu gözle bakmamı sağlayan Rahmi Koç’un öncülüğünde ve Serra Kanyak’ın küratörlüğünde gerçekleşen “Dünya Bebekleri Sergisi” oldu. Bu detaylı serginin hazırlanması üç yıl sürmüş, sergide başta Rahmi Bey’in kişisel koleksiyonundan 18. yüzyıldan Napoliten bebekler, 19. yüzyıldan Asya bebekleri ve kuklalar, 20. yüzyılın ilk dönemlerinden porselen bebekler, Santon bebekler ve kuklalar … Bunların yanı sıra Anadolu’muzun bez bebekleri, Asya ve Afrika inanç bebekleri …
Aslında tüm bunlara bakarken her çağda bebeklerin olduğunu ve o çağın malzemesi kullanılarak yapıldığını görüyorsunuz. Bu ilk bakışta sanayileşmeyle bebeklerin ne ilgisi var diye düşünürken sizi, geleneksel el yapımı yöntemlerden sanayi devrimiyle birlikte yerini porselen veya plastikten yapılma daha seri ve ucuza mal edilen bir serüvene de tanık ediyor. Artık her keseye uygun bebekler mevcut, çok para harcayabilecekler için pahalı koleksiyon bebekler, bütçesi daha dar olanlar içinse uygun fiyatlı bebekler …
Bebeklerin uzun bir geçmişi var. Bebeklerin bir oyuncak olmasından çok daha eskiye dayanan bir tarihi var. İnsan formunda yapılmış ve şimdiye kadar bulunan en erken dönem heykelcikler MÖ 40bin yılına tarihlenmiş. Kilden ve taştan yontularak yapılmış, Orinyasien topluma ait bu figürler bereketi sembolize ediyormuş. Sergide ise Sadberk Hanım Müzesinden ödünç alınmış ve MÖ 3. yüzyıldan kalma bir koleksiyon da yer almış.
Peki ben neler gördüm bu sergide;
Dönemin kültürel ögelerini taşımakta da bebekler iyi birer araç, yol gösterici derken aslında bu güzel bir örnek. Kendi dönemine ait bir kızın evinin iç dekoru; eşyalar, halı, elle dikilen kıyafetler… Tam bir dönem manzarası olmuş.
Bu stantta önde şehirli, Avrupalı kadınlar varken arkada bir yerli pigme bebeği görülüyor.
Videoda izlediğiniz Momiji Bebekler
Asya bölgesinin Momiji bebekleri de oldukça ilgi çekiciydi. Aslında yetişkinlere yönelik ve her biri birbirine benzemez şekilde yapılırmış, çünkü her birinin orijinal el boyaması işçiliği varmış. Altında ise kişiye özel bir not bölümü olurmuş, hediye ederken kişisel bir dokunuş katıyor olmakla birlikte kendisine yüklenen misyon da hoşuma gitti “sevgiyi yay”, bizim Mutlu Et Mutlu Ol gibi yani… Bugün 2000’li yıllarda Momiji markası ise İngilizlere aitmiş bu arada. Yıllar itibariyle değişen trendleri güzel yansıtan bir örnek olmuş.
Yine Asya bebeklerinde daha eski dönemlere ait ölen çocukların ruhunu koruduğuna inanılan bebekler, giysilerin renklerine göre insanlara belirli konularda iyilik getirdiğine inanılan bebekler, kuklavari ahşaptan yapılma bereket getirdiğine inanılan bebekler vardı. Tabi tüm bunlar batıl inançlar; dediğim gibi bir bebek gerçekten sadece bir bebek değilmiş, biraz üstüne düşününce ait olduğu kültürlerin de birer yansıması…
Santon bebekler de 1960larda Fransa’da Provence bölgesine özgü bebeklermiş. Topraktan yapılıyormuş, dini amaçlarla yani kilisede İsa’nın doğumunu simgelemek üzere yapılmaya başlanmış bu bebekler daha sonra yöre halkının çeşitli mesleklerini yansıtır olarak yapılmaya devam edilmiş. O bölgedeki kadınların elbiselerinden artan kumaşlarla yapılıyormuş.
Zehra Müfit Saner tarafından Koç Ailesi için yapılan geleneksel figürler, 1936, kil, tahta, alçı, kumaş, kağıt hamurundan yapılmış.
Bir de kitre bebekler var tabii. Bu bebekleri yapan Zehra Müfit Saner ise aslında tarihimiz açısından önemli bir isim. Türkiye’de bir Türk kadını tarafından açılan ilk el işleri, nakış, dekorasyon atölyesini yapan kişidir. Atatürk için Ertuğrul Yatını da dekore etmiş zamanında. Kitre ve pamuktan yaptığı bebeklerse maliyet açısından uygun olmakla birlikte yoğun el emeği istiyor. Anadolu’da oldukça yaygın kullanılan bu bebekler çeşitli yıllardan çeşitli tip insanların günlük hallerini yansıtıyorlar. Bence bu açıdan çok kıymetliler.
Bu Burma kuklası Myanmar’ın halk sanatının bir örneği ve yüzünün gerçekçiliği ile beni oldukça etkiledi.
Bütün bu bebeklerin içinde en çok dikkatimi çeken Kızılderili bebekler oldu. Cevabını bilmediğim bir soru geldi aklıma bunlara bakarken; ciddi, olgun ve kalbine bir ok saplanmış şekilde duran ortadaki karakter hariç diğerlerinin hepsi gözlerini sizden kaçırıyorlar. Halbuki bebeklerde en belirgin olan şeylerden biri de kocaman gözleriyle size bakmalarıdır. Acaba bir batıl inancın temsili olarak, kem gözlerden, nazardan korunmak için mi düşünülmüş, bilemedim…
Velhasıl bu sergiyle anladım ki çocukların mutlu zamanlar geçirmesinin çok ötesinde anlamları var bebeklerin. Yukarıda bahsettiğim örneklerin yanı sıra binbir emekle hazırlandığı belli olan sergide daha birçok farklı kültürden, bölgeden bebek var. Yani mutlaka sergiyi gezip bunları görmek lazım. Ben bebeklerin böyle bir işlevi olabileceğini düşünmemiştim doğrusu, o yüzden Rahmi Bey’e çok teşekkür ediyorum. Aynı zamanda sergiyi gezerken fark ettim ki Türkiye’den de buraya koleksiyonlarını veren kıymetli insanlar var, bu kadar bebek koleksiyonerimiz olduğunu bilmiyordum. Sergide emeği geçen herkese bu güzel deneyim için teşekkürler, ufkum açıldı, daha nice bize dar gibi gelen konularda ne kadar geniş üretimler, sergiler yapılabileceğini keşfettim.
Haydi var mısınız “Bebek Sergisini” keşfe ve Haliç’te Halat’ta bir kahve veya atıştırmalığa… Ah şunu da eklemeliyim; İstanbul ve Ankara’da bulunan yurdun ilk sanayi müzesini bilhassa çocuklarınızla gezmelisiniz. Ben inşallah Ankara’dakini de gezince size yazacağım.
Not: Açık kaynak niteliğindeki bu yazı yazar zikredilerek iktibas edilebilir. Telif gerektirmez.