Paylaştıklarım

“İşi tutmak, İşe tutunmak…”​

LinkedIn

Arkadaşım İbrahim Taşkın beyin yazısını okuyunca babamın sözlerini hatırladım. Ben lisedeki derslerin çokluğundan, sınavların sıklığından şikayet edince, bana işinden örnek vermişti:”Ben şimdi işyerine varınca, kim ne soracak, isteyecek, gün içinde hangi sorunlarla karşılaşacağım, çalan telefonu açınca karşıma kim çıkacak ne isteyecek bilmiyorum. Halbuki senin okulda mesul olduğun ders konuları bellidir ve hatta sınavda ne sorulacağını bile tahmin edebilirsin. Niye şikayet ediyorsun, iş hayatı daha zor!”

Demem o ki okulda geçecek not yeterken iş hayatında sadece en iyiler devam edebiliyor. #leadership #management

Yukarıda ki resim bana göre tamda bunu anlatıyor.

Hayata öylesine tutunmuş ki kolay kolay ayıramazsınız.

Hayata (işe) tutunmuş gibi görünüp aslında Hayatı (İşi) tutuyor. Görevinin (fıtratının) gereğini yapıyor. Bazılarımız gibi.

Bazılarımız işi tutar bazılarımızda işe tutunur…

“İşi tutanlar” çalışır çabalar işi kalkındırır, yükseltir, katma değer üretirler. 

Ortaya bazı “icatlar” çıkarırlar, kimisi işe yarar kimisi işe yaramaz, kimisinin zamanı gelmemiştir ama yeni bir şeydir. Sürekli araştırırlar, arayışları hep devam eder. 

Hep ararlar, ararlar, çabalar dururlar.

Yenisini, iyisini, değerlisini, işe yarayanını, faydalı olanını, kolay olanını bulmaya çalışırlar.

Maliyeti düşürmeye, İnsana dokunacak, mutlu edecek ve böylece mutlu olacak “bir şeyler” yapmak isterler.

Kendisi gibi olanlarla kolay iletişim kurarlar, çabuk anlaşırlar, onlarla tartışabilirler, 

Hep daha iyisi daha faydalı olanı için…

“İşe tutunanların” ise gözü saattedir, günü akşam etme dertlerini çözmeye çalışırlar, Öğle yemeğine giderken akşam ne yiyeceğini düşünür. Dünya etrafında döndüğünü zanneder, aslında çok başarılıdır fakat onu kimse anlamamaktadır,

dertlidir bu konuda ama derdini dinleyip anlayacak olan da yoktur. Birilerinin yaptığı işlerin büyük kısmı ona göre yanlıştır, halbuki ona sorsalar doğru yapabilme ihtimalleri olabilir.

Negatif elektriği herkesi etkiler ama bunun karşı taraftan yayıldığını zanneder. Nerdeyse bütün kurguları “zan” üzerinedir.

Herkesin kendisine karşı ön yargılı olduğunu düşünür, onun için fikirlerini kendisine saklar, günü geldiği zaman bombayı patlatacak fikirleri ile herkesi şaşırtacaktır.

Ama o gün bir türlü gelmez, O ise gelmeyecek olduğunun farkında bile değildir.

Ayna da gördüğü kişiyi kendisi zanneder ama o kişi hemen hemen hiçbir zaman kendisi değildir. Aslında kafasında kurguladığı kişiyi görür, çoğu zaman da farklı kişiyi görür. Sadece onları benimser, onları dinler. Zira o kişiler kendi üstün (?!) aklının ürünüdür. 

İşi tutanların enerjisinin büyük kısmı yaptığı işe değil de, kendisi gibi olmayanlara, bu “işe tutunanlara” gider, birlikte çalışmak zorunda olduğu bu katkı sunmayanlara hatta kendilerine düşen küçük sorumlulukları bile önemsemeyenlere, önemsese/yapsa dahi hatalı, özensiz ve emeksiz yapana, saatleri sayana, sürekli kusur arayıp bulana, sürekli eleştirene …

İşte sayaçların hesaplayamadığı enerji kaçağı tam da budur, aslında en büyük enerji israfı budur. Emek israfıdır. Sistemdeki zorunlu boşluklara yerleşmiş, yerleştirilmiş bu işe tutunanlar, sisteme ve işe, hatta kendilerine verdikleri zararın hiçbir zaman farkında olmaz, olamazlar.

Bahsettiğim aslında sistemdeki zorunlu boşluğu dolduran ve işe tutunan kişilerin işe, işlere, işlerimize verdiği zararlar.

Çözüm nemidir.?

Bilmiyorum, ama mevcut çözümlerin çare olmadığını biliyorum.

Çözümü birlikte arayalım, belki aranan çözümlerin parçası olalım, yeni çözümler üretelim ama “işe tutunanların çözümlerine aldanmadan” işimizi tutalım.

———

Comments are closed.